Büyük Uluslar Bir 'Bitmeyen Kavga'ya Girdiler

-
Aa
+
a
a
a

Le Monde, 26 Kasım 2001SORU: Birleşik Devletler, Afganistan’da terörizme karşı bir tür “nihai çözüm” arayışına girdi. Sizce bu, 11 Eylül saldırılarına doğru bir cevap olabilir mi?CEVAP: Televizyondan, New York’daki Dünya Ticaret Merkezi binalarının yıkılışını tekrar defalarca görünce, Başkan Bush’un belirttiği gibi bu gerçekten “yeni bir savaş” dedim. Yeni savaşın ilk saldırısı, Birleşik Devletlerin askeri, iktisadi ve kültürel sisteminin yenilgisi ile sonuçlandı. Bu savaş girişimi, bir terörist hareket olduğu için hiçbir şekilde Birleşik Devletler veya Amerikalıları küçük düşürmedi. Buna karşın burada bariz şekilde ortaya çıkan, büyük ölçüde şehirleşmiş bir medeniyetin zaafiyeti oldu. Bu zaafiyet, zaten birbirini heran vurabilecek iki hasmın terör dengesi üzerine kurulu nükleer stratejisinde de görülüyordu. Bu defa durum farklı. Birleşik Devletler yenilgiyi kabullenmeli ve bütün güçlerini bu terörist saldırının altında yatan, kendilerine karşı biriktirilmiş büyük düşmanlığı gidermek üzere, dünya çapında bir savaş sonrası politikası üretmek için seferber etmeliydi. Bu politika, dünyanın geri kalanından muhtemelen en geniş desteği bulurdu ve kendileri de bu tür bir saldırıya maruz kalabilecek batı Avrupa ülkelerinde saygı uyandırırdı. Böyle bir politika, bugün içinde bulunduğumuz “yeni savaşı” da, daha başlamadan önleyebilecek kahramanca bir girişim olabilirdi. Bunun aksine, arkasına Amerikan halkının da desteğini alan Başkan Bush, teröristlerin meydan okumasına cevap vermeyi tercih etti ve Birleşik Devletlerin zaferi ile sonuçlanacağından şüphe etmediği bir savaş başlattı. Ama bu o kadar kesin değil. Ve bugün Afgan halkının sürüklendiği acılar ve ülkedeki kaos durumu gözönüne alındığında, Birleşik Devletler’in maruz kaldığı terörizmin insanlık dışı boyutu belirsizleşiyor. SORU: Bu askeri harekatı neredeyse bütün büyük ulusların desteklemesini (Birleşmiş Milletlerin de takdisiyle) nasıl karşılıyorsunuz?CEVAP: Büyük uluslar, John Steinbeck’in bir romanının isminden alıntıyla bir ‘bitmeyen kavga’ya girdiler. Yani gerekçeler şaibeli. Terörizme karşı mücadele edilmeli, burası tamam. Ama bence, bunun doğru dürüst yapılabilmesi için Birleşik Devletlerin zamana ihtiyacı vardı. Saldırıların ertesinde, birinci “yeni savaş” sonuçlanmıştı dememin nedeni, hemen sert bir cevap gerektiren konvansiyonel bir savaş başlatmak yerine, Amerikan halkının yaralarını sarması ve belki de daha önemlisi, bu saldırıların nedenleri üzerine düşünebilmek için, körükörüne bir karşı saldırıya geçmeden önce, kendimize zaman tanımalıydık. Bu aceleciliğin gerekçesi olarak, teröristlerin ikinci bir saldırı hazırlığında olabileceği gösterildi; gerçekten böyle miydi? Washington böyle bir riskle ilgili en ufak bir açıklama getirmedi. Afganistan bombalanmaya başladıktan sonra bile, sadece Amerikan Dışişleri Bakanlığı ve FBI, ikinci bir terörist saldırının gerçekleştirilebileceği yönünde uyarılarda bulundu. Bugün neyle karşı karşıyayız? En kötü durumla. Birleşik Devletler ve müttefikleri Büyük Britanya, Bin Ladin’i yakalamayı başarsalar bile bu “çözüm”ün Birleşik Devletler veya batı ülkelerinin zaafiyetini giderebileceğini sanmıyorum. Tam tersine, bu “çare” tarafların kendilerini çok uzun sürebilecek “bitmeyen bir kavga”nın içine çekebilecek ikinci veya üçüncü bir terörist saldırı dalgasına yol açabilir. Bin Ladin’in nükleer silaha sahip olabileceği ve bunu kullanmaya hazır olduğu yönündeki haberlerin akla getirdiği “yeni savaş”ın cehennem manzaraları yanında Dünya Ticaret Merkezi’ne karşı girişilen saldırı neredeyse anlamsız kalmıyor mu?SORU: Japonya’nın tavrı ve dışarıya askeri güç göndermesine imkan veren kanunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?CEVAP: Başbakan Junichiro Koizumi’nin de kabul ettiği gibi, Japon Anayasası’nın giriş bölümü ile 9. Maddesi arasında, içinde bulunduğumuz durumla ilgili bir belirsizlik mevcut. Anayasa’nın girişinde Japon halkının uluslararası alanda barışın tesisi, yeryüzünden her türlü zorbalık, baskı ve hoşgörüsüzlüğün silinmesi yönünde bütün gücüyle mücadele edeceği belirtiliyor. 9. Madde ise, Japonya’nın uluslararası sorunların çözümünde hiçbir şekilde güce başvurmayacağını taahhüt ediyor. Anayasa hakkındaki bu “bitmeyen kavga” Japonya’yı Afganistan’daki savaşa sokmak için, girişteki belirsizliği elinin tersi ile iten şahin tarafın zaferi ile sonuçlandı. Ve Japon deniz piyadeleri ulusal sancak altında Hint Okyanusu’na yollandılar. Bence, savaş sonrası Japon Anayasası ve demokrasisi o gün öldü. Veya en azından, Birleşik Devletler’in savaş hastalığına kapılıp komaya girdi. Ve hepsinden daha vahim olan şu ki, kimse, hiçbir hareket bunları yeniden hayata döndürmeyi denemedi. SORU: Geri planda ortaya çıkan asıl soru, nasıl oldu da Birleşik Devletler bu kadar büyük bir nefret uyandırabildi?CEVAP: Bu terörist hareketlerin nedenleri derinlemesine sorgulandığında kabul etmek gerekir ki hazırlıksız yakalandık. Halbuki yakın olduğu kadar belirgindiler de. Ama her zamanki umursamazlığımız içinde onları görmek istemedik. Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky’nin açıkladığı gibi, Birleşik Devletler’ii vuran terörizm, küreselleşmeden, neo-liberal ekonominin yayılmasından ve beraberinde getirdiği artan adaletsizlikten, ayrıca Birleşik Devletler’in dünya üzerindeki askeri hakimiyetinden besleniyor. Tutkusal bir nefretin ifadesinden ziyade, bu saldırıların yapısal nedenleri olduğunu düşünüyorum. Ama Başkan Bush ve Amerikan halkı, bu terörizmi duygusal bir boyutta hissettiler, asıl nedeni gözden kaçırarak dev bir askeri gücü ve çok büyük ekonomik imkânları seferber ettiler.SORU: “Uygarlıklar çatışması” tezi ortaya atıldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Aslında arka planda, Birleşik Devletler’e duyulan düşmanlık, Birleşik Devletler’in hiçe saydığı, kültürel, sosyal veya ekonomik çeşitlilikteki halkların geleneksel varoluşlarında kendilerini tehlikede hissediyor olmaları yatıyor olabilir mi?CEVAP: “Uygarlıklar çatışması” tezi basit ve gücü elinde tutanların kullandığı, kuramsal açıdan fakir bir sav. Dünya vatandaşları, çeşitli kültürler ve değişik uygarlıklar arasında özgürce dolaşabilmekte iken, bir anda uygarlıklar çatışması korkusu ortaya atılarak, bu dolaşım durdurulmaya çalışıldı. Ve aniden “dünya medeniyetinin” vücuda gelmiş şekli olarak sunulan Birleşik Devletler’in kendi zaafiyetine çare bulabilmesi için Afganistan’ın yıkılması şartmış gibi gösterildi.Bu tezi savunanlar aynı zamanda küreselleşmenin de en hararetli savunucularıdır. Ne bu uygarlık çatışması denilen yeni fatalizme, ne de uluslararası şirketlerin küreselleşmeci ihtiraslarına hiç aldırmayan insanlığın geri kalan kısmı, acaba bu “yeni savaş”tan sonraki zorlu yeniden uzlaşma sürecini başlatabilecek mi?21. Yüzyılın kaderi buna bağlı.Kısaltarak çeviren: Cem Madra

Metnin Orijinali: http://www.lemonde.fr/imprimer_article/0,6063,248531,00.html