"Başta İstanbul Olmak Üzere..."

-
Aa
+
a
a
a

Bu yazıyı Ocak ayının son günlerinde yazıyorum. Yaklaşık 20 gündür Türkiye'de çok yer kardan dolayı felç oldu. Şehirlerarası ana yolların bazısı kapalı bazısı da  bir kapanıp bir açılıyor. Binlerce köy yolu kapalı. Benim yaşadığım şehre de 1 metre kar yağdı ve köy yolları kapalı. Ey İstanbul sıyrıl bencillikten, kurtul kendini dünyanın merkezi görmekten.

 

Büyük ulusal kanalların haberlerini açıyorum, İstanbul nidalarıyla doluyor oda. Daha kar yağmamıştı ama var olmayan İstanbul karının haberi birinci sıradaydı. O an çok şehir kar altındaydı; ancak sunucuya göre kar henüz “ülkeye” gelmemişti. Biz İstanbul’la yatıp İstanbul’la kalkmak zorunda mıyız?Bu koca ülke İstanbul’dan mı ibaret? Biz İstanbul’la yaşamak zorunda mıyız? Açılan her kanalda sunucu İstanbul dedikçe sinirlerim bozuldu, gülmeye başladım.  Neden bunlar ayrı bir ülke kurmazlar ki, diye sordum kendime.

 

Kar altında kalmış Anadolu şehirleri haberlerde İstanbul’u izliyor, dinliyor yolları kapalı. İstanbul’u  dert edinmemiz isteniyor. Anadolu’da insanların ahvali önemli değildir, önemli olan İstanbul’dur. Dün İstanbul’da yollarda henüz kar kalınlığı 0(sıfır) santimdi; ana caddelere çıkarmışlar muhabirleri adam öyle anlatıyor ki sanırsın on dakika önce uzaylılar indi ve şehri işgal etti. Bir feryat figan ki her kanalda. Anadolu insanı olgun, gururlu, öylece izliyor bu haberleri.  Daha işgüzarları Çamlıca tepesine çıkmışlar haber yapmak için; zira sadece orada kar var, nereden bulacaklar başka kar da felaket haberi yapacaklar.

 

Şimdi bir de solüsyon  bulmuşlar yolları eritmek için. Hayırlı olsun İstanbul’a bu solüsyon. Haber merkezlerinin yöneticilerinin yüreklerindeki karı eritecek bir solüsyon da bulsunlar dilerim. Bulsunlar ki Anadolu insanının ahvalini, sıkıntısını doğru aktaracak sıcak yürekleri olsun.

 

Türkiye kar altında kalır. Devekuşu gibi kafasını İstanbul’un 5 cm karına gömen medyanın kafasını kaldırdığında görebildiği ancak boğaz köprüsünün trafiği, ana arterler, İstanbul’a gelen yollar olur. Bütün Türkiye’yi bunlardan ibaret sanan medya, “İstanbul, İstanbul” diye çırpındıkça, Anadolu insanının gözünde komik duruma düştüğünün farkında olamaz. Seneler önce bir öğretmen donarak ölmüştü okuluna giderken; medyada haber olmuştu. Anadolu’da karın haber olabilmesi için meslek aşkıyla köyüne gitmeye çalışan bir öğretmenin donarak ölmesi gerekir.

 

Gözümüz televizyonda, asfalt simsiyah görünüyor belli ki yollar açık. Havada kar serpiştiriyor. Haberleri izliyoruz: “Seni dinliyoruz Ahmet, orada durum nasıl?”, Ahmet de savaş muhabiri edasıyla yanıt veriyordu: “Sizin de gördüğünüz gibi kar yağışı devam ediyor, yetkililer zorunlu olmadıkça evden çıkmayın diyor..” falan filan. O an  Erzincan’da, Muş’ta, Sivas’ta neler yaşanıyor önemli değil.

 

Erzurum’da, Erzincan’da, Adana’da, Dinar’da deprem olur, ardından uzmanları çıkartırlar televizyona. Sunucu ve uzman o depremin İstanbul’u etkileyip etkilemeyeceğini konuşurlar. Aynı simalardan aynı sözleri duymaktan gına geldi. “Biz” öznesiyle yaklaşırlar depreme. Biz dedikleri İstanbul’dur. Geri kalan “onlar”dır. O deprem yaşandığı yerde ne korkular yaratmıştır ve oradaki insanlar için yeni bir tehlike var mıdır?  Bunun önemi olmaz. Oradaki insanlar kendi depremlerinde İstanbul’u dinlerler. Bir de büyük depremler olur. Van’da, Erzurum’da, Dinar’da İnsanlar ölür. İstanbul kendini konuşur. Son Van depreminde bir farklılık oldu; “Bu deprem istanbul’u nasıl etkiler” diye birkaç gün konuşmadılar, utandılar; ama sonra gene bildik medya ile karşı karşıya kaldık.

 

Şimdi olağan günlere dönelim. Sabah kalkıp televizyonun düğmesine basıyoruz. Saat 7.30 mesela. Karşımızda tüm ülkeye yayın yapan televizyonlar var. Adam bana boğaz köprüsü trafiğini anlatıyor. Birinci köprü tıkandı ikinci köprüyü tercih edin diyor. Bana ne birinci köprüden ikinci köprüden. Gülüyorum; çünkü Anadolu’dan böyle bir haber dinleyince komik oluyor.  Madem o kadar büyük bir şehirsiniz ve madem o şehir sizin için diğer şehirlerden çok daha önemli o zaman ulusal değil yerel yayın yapın. Anadolu’yu ikinci plana atan haber anlayışının yıkılması gerekmez mi?

 

Ben sadece tespitimi yapıyorum; “Başta İstanbul’da olmak üzere” sendromu yaşayan medya yakalandığı bu bulaşıcı psikolojik hastalıktan kurtulmak için önce hastalığını kabullenmeli sonra da kendi sağaltımını kendi iç dinamiklerinden gerçekleştirmelidir.

 

Şu anda  Ahmet Muhip Dranas’ın şiirindeki gibi kar yağıyor üstümüze inceden. Saat 12 ye  geliyor. Balkona baktım, kuşlar ıslatıp verdiğim bütün ekmekleri yemişler. Ben az sonra televizyonu açıp İstanbul haberlerini dinleyeceğim.

 

[email protected]