6 Temmuz 2007Agos Gazetesi
1) Askerleri cidden kutlamak lazım. Ama, haberi tersinden okursan, devletin asker kanadı sivil kanada bir fark daha attı. Çünkü siviller yolsuzluklara İzmir deyişiyle “elleşmiyor”. Şimdi, TSK’nın en güvenilir kurum olduğu inancı kitleler arasında biraz daha pekişecek ve demokrasinin gücü ile askerin gücü tamamen ters orantılı olduğu için “malum durum” devam edecek.
2) Askerler yolsuzluklara göz yummuyor ama, başka şeylere göz kırpıyor. Şemdinli daha olur olmaz Gen. Kur. Başkanı Büyükanıt, başsanık astsubay için demeç verdi: “Tanırım, iyi çocuktur”. Can Dündar’ın 6 Şubat 2007 tarihli ‘Neden’ programında MİT’çi “Harp Okulu mezunu” Nuri Gündeş, “A. Çakıcı’nın gözlerinden öperim” dedi. Em. Yarbay Korkut Eken’e emekli paşaların verdiği muazzam destek: “Yaptıkları bilgimiz dahilindeydi. Efsane olmuş insandır. Cezaevine girmeyi hak etmemiştir”. (Bu paşalar hakkında “suç sayılan cürmü övmek”ten soruşturma açıldı ve “düşünceyi açıklama hürriyeti” gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi. Demokrasi herkese bir biçimde lazım oluyor).
Em. Korg. Altay Tokat ve Em. Org. S. Yirmibeşoğlu’nun yaptıklarını tekrar etmiyorum. Şimdi, devletin askeri kanadının olayı “profesyonel”leştirdiği yazılıyor. Sadece olayın profesyonel komandolara bırakılması değil mesele: Devletin “resmi” asker kanadına değil ama, “gayri resmi” asker kanadına mensup birtakım devlet görevlileri yasalardan ve anayasalardan almadıkları bir takım “yetki”leri kullanırken bugüne kadar mafyayı devreye soktular. Mafya kendine çalışmayınca, anlaşılan bundan vazgeçildi. Şuradan anlıyoruz ki, şu sıralarda emekli yüzbaşılar ve binbaşılar pıtrak gibi ortaya dökülüyor. Cephanelikleri bulunuyor. “Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi” bunlardan sadece bir tanesi (S. Arıkanoğlu, Radikal, 04.07.2007). Darbe planlamaktan başlayarak, bunlarda yok yok: Tehdit, işyeri kurşunlamak, ihaleye fesat karıştırmak, resmi belgede sahtecilik, tarihi eser kaçakçılığı, yasadışı bağış toplama, sahtecilik, kimi askerler ve yargı mensuplarıyla “sıkı fıkı” olmak, “Ev alacağız” diye şehit eşi dolandırmak.
Şehit eşi dolandırmak ve vatanseverlik? Yahu, bunların binde biri doğruysa, biz yanmışız. Bu yüzbaşı ve binbaşılar, bunca “emir-komuta zinciri” alışkanlığından sonra bunları bunlar “tek tabanca” mı yaptılar diyorsunuz?
3) Devletin sivil kanadı, suçu önleyecek yerde, neredeyse azmettirici gibi çalışıyor. Çünkü cezalandırmıyor. Malatya fecaati: Misyonerlere karşı kışkırtanlara ne yapıldı? Devlet Bahçeli “Misyonerler masum değil” dedi (Radikal, 22.04.2007). Erzincan İl Müftülüğü “Misyonerlik, Satanizm, Zararlı ve Yıkıcı Faaliyetler” diye panel düzenledi (Tolga Korkut, Bianet, 19.04.2007). Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Prof. Bardakoğlu (aslında değerli bir insan) NTV’de 05.05.2007 tarihli canlı yayında “İnsanlarımızı misyonerlik hakkında elbette uyarırız” dedi. Peki, DİB’de “Misyonerlik Takip Komisyonu” oluşturulduğunu biliyor muydunuz? Ya, DİB’in “Misyonerlik Bilgi Bankası” için harekete geçtiğini? (E. A. Yavuz, Zaman, 16.03.2005). Acaba, bu arada devletin resmi dini “Din-i İslam” oldu da biz mi duymadık? Ecevitler bu konuda “Din elden gidiyor” dediler. Cumhuriyet mitinglerinde laik profesörler kürsüden haykırdılar: “Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir” ve “Elimize bedava İncil tutuşturuluyor”.
Şemdinli: Zavallı savcı meslekten atıldı, avukatlık bile yapamıyor. Meseleyi askeri yargıya nakletmeye üç kişilik yargı heyeti karşı çıkınca HSYK her birini ayrı yere tayin etti. Başkanı da düz yargıçlığa indirerek (Radikal, 29.06.2007). Yargıtay “keşif yapılmamış” diye bozmuştu, heyet keşif yapmak istedi, vali “Olay çıkarsa bağımsız adaylara yarar” diye izin vermedi (Kemal Göktaş, Vatan, 30.06.2007).
Hrant’ın katli: Enseye sıkılan kurşunla sonuçlanan süreç, İstanbul vali yardımcısının Hrant’ı çağırıp Sabiha Gökçen haberi hakkında “uyarması”yla başladı. Acaba, bu vali yardımcısı, 22.02.2004 tarihli Genelkurmay basın açıklamasında bu haberin “milli duyguları kötüye kullanan, tehlikeli, sorumsuz” olarak nitelenmesinden etkilenmiş olabilir mi? Birlikte resim çektirmeyi “ağzından daha kolay laf almak” olarak izah edip akladılar (Radikal, 04.07.2007). Şimdi de Emniyet’ten, sanıkların terör örgütü değil de “arkadaş grubu” olduğunu öğrendik (Radikal, 04.07.2007).
Buraya dikkat: Çünkü teröre bakan mahkemeler bir örgütün terör örgütü olup olmadığını araştırmıyor. İçişleri Bakanlığı’na soruyor, oradan ne yazı gelirse ona göre karar veriyor. Acaba şimdi mesela “Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi”nin terörcü olup olmadığını mahkeme kime soracak?
Bizim Dalavera Memet Abi, bilemezsiniz mazarrat yazmaktan sizlere onun ölümünü bile yazamadığım için nasıl azaplar içindeyim, çocukluğunda her çocuğun yaptığı cinsten bir “arak” yapınca annesinden “dut dalıyla” dayak yediğini, onun için hayatında hiç dürüstlükten sapmadığını anlatmıştı; bizim kitapta vardır (s. 34-35). İşte, ebeveyn bunun tersini yapınca çocuğu suça teşvik etmiş oluyor. Cezalandırılmayan çocuk daha büyük suçlar işlemeye özendiriliyor. Ebeveynin yerine devleti koyun, özendirmenin yerine de azmettirmeyi; “Terör Sorunu”nun karanlık yüzünün peçesini açarsınız.