Azınlık kültürleri tehdit altında

-
Aa
+
a
a
a

 Amazon'da Conambo nehri: Yaprak "dünya" demek.

“Balta girmemiş Amazon ormanlarında” yaşayan Yugui yerlilerinin keşfedilmesi kısa bir süre öncesine dayanıyor. Kendilerini evrende yalnız sanan bu kabilenin yaşam alanı o kadar dar ki, Yugui dilinde “dünya” kelimesi “yapraklar” anlamına geliyordu. Amazon bölgesinde yaşayan ve birkaç yüz kişiden oluşan topluluk ilk olarak bölgeye giden bir petrol şirketinin çalışanları tarafından bulundu.

 

İlk defa hayatında beyaz bir adam gören Yugui rahibi Ataiba, önce ölen atalarının ruhlarını karşısında gördüğünü zannetti. Ormandan meyveler toplandı, balıklar ve diğer yiyecekler beyaz adamın önüne serildi. Beyaz adamın önce Rahip Ataiba’yı kendilerinin de insan olduğu konusunda ikna etmesi uzun bir zaman aldı. Sonunda ikna olan Ataiba, beyaz adamdan yaşam alanlarına ellenmemesi konusunda güvence aldı. Ve halen kabilesinin orman içindeki yaşantısında öncülük ediyor.

 

Yuguilerin hemen hemen hepsi bugün yaşamlarını olduğu gibi sürdürme konusunda oldukça kararlı görünüyor. Ancak yanı başlarındaki kereste şirketlerinin tesisleri ve açılan yeni tarım alanlarındaki büyük çiftlikler, kendilerini ne kadar “koruyabilecekleri” konusunda ciddi endişe yaratıyor. Yuguiler, şimdilik imara tamamen kapalı, sadece kendilerinin işleyebildikleri, hükümet otoritesinin de dışında bulunan topraklarda arada sırada ne kadar “ilginç insanlar” olduklarını görmeye gelen sosyologlar ve turistlerle beraber yaşıyorlar.

Peru’nun başkenti Lima’nın sadece 25 kilometre güneyindeki dağların doruklarına yakın noktalardaki üç yerli köyünde yaşayan yüzden az kişi ise, dünyada Kawki dilini konuşan son insanlar. Peru hükümetinin eli oraya ulaştığında, ilk işi çocukları okullara yazdırmak olmuş. Bugün Kawki dilini mükemmel şekilde konuşabilen en genç kişi olan Luciani adlı bir öğretmen kişisel çabası ile 40 çocuğa anadillerini nasıl kullanacaklarını öğretiyor. Köyler artık şehirlerle ilişkiler kurmuş durumda. Bazı köylüler çoktan şehre göç etmiş ve burada yaşayanların çocukları anadillerini çabucak unutup gitmiş.

 

Yupik Eskimo dili de Rusya’da ilk keşfedildiği 1930 yılında, tüm topluluk üyeleri tarafından anadil olarak konuşulurken bu dil 60 yıl boyunca süren demografik, sosyal ve ekonomik etkenlerle çok geri planlara düştü. Artık Eskimo çocukları Rusça’yı anadilleri olarak konuşuyor ve Yupik dilini ise sadece istedikleri takdirde yabancı dil olarak öğreniyorlar. Yaşam alanları teknolojinin gelişimi ve ekonomik ilişkiler nedeniyle olağanüstü bir şekilde değişti ve yeni yaşam koşulları kültürlerini yavaş yavaş tarihe gömdü.

 

Bu örnekler tehdit altındaki kültürlerin korunması konusundaki duyarlılığın gelişen dünyadaki gerçeklerle nasıl büyük bir çelişki olduğu uç bir şekilde ortaya koyuyor. 

 

Bir avuç Süryani kaldı

 

En bilinen geniş örnekleriyle Avustralya’da Aborjinler, Kuzey Amerika’da Kızılderililer, Arjantin’de Guarani yerlileri, Avrupa’nın dört bir yanına yayılmış Çingeneler, Türkiye’de Süryaniler... Günümüzde kültürel özellikleriyle coğrafyaya bağlı olarak çok ciddi tehditler altında olan bu toplulukların korunması tarihsel ve kültürel miras açısından büyük aciliyet arz ediyor.

 Bir Zapara kızı, evcil "kapibara"sı

 

Örnekler arasındaki Süryaniler yıllarca kendi topraklarında baskılar gören bir topluluk. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise büyük bir göç hareketi içerisine girdiler. Bugün Mardin ve çevresinde kendi kültürlerini sürdürmeye çalışan sadece bir avuç Süryani kaldı. Birkaç kuşak sonra Süryani kültürünün ciddi tehdit altında olacağı artık sır değil.

 

Birçok uzmana göre modern yaşam biçemleri, popüler kültür, iletişimin kuşatmasındaki kültürlere mensup insanların korunması ciddi bir sorun. Zira kültürleri koruma adına kimse sürekli bir coğrafyada kalmaya zorlanamayacağı gibi, kimseye de zorla bir dil konuşturulamıyor. Yani bugün And dağlarından şehir yaşamına giden Kızılderilileri kimse “kültürlerine ihanetle” suçlayamıyor.

 

Peki bu, milyonlarca dolarlık yatırımların yapıldığı küreselleşmenin gelişen etkisiyle giderek büyüyen ve fabrikalar, dev bloklar ve hipermarketlerle çevrilmiş şehirlerin ve “gelişmişliğin” kültürleri yutmasına seyirci kalınması anlamına mı geliyor?

 

Dünyada bu alanda çalışan birçok kurum ve kuruluşun ortaya koydukları verilere göre, kültürlerin korunmasının birinci şartı otonomi. Otonomi hem sınırları belirleme hem de dış toplumla ilişkilerin koparılmaması açısından oldukça avantajlı. Ancak otonomi çözümü uygulayan ülke açısından siyasal ve ekonomik gelişkinlik istiyor. Tehdit altında olan kültürlerin otonomiler şeklinde örgütlenmesi kendi iç işleyişinde bağımsız olan ve merkezi hükümetler tarafından ekonomik anlamda da desteklenmesi gerekiyor. Zira dünyada zenginlik kaynaklarına sahip olan ancak buna rağmen tehdit altından olan kültürlerin sayısı oldukça az.

 

Semeisky halkı Rusya’nın Transbaykal bölgesinde 16-17. yüzyıl kültürünü koruyarak yaşayan bir topluluk. Otantik evlerde yaşayan topluluğun giyimi, sanatı, dili ve ekonomisi halen dört yüz yıl öncesi ile çok büyük benzerlikler gösteriyor. Ancak bölgede yaşanan sosyolojik, ekonomik ve kültürel değişimler Semeisky’nin kültür doğasını tehdit ediyor.

 

Kültür koruma programı çerçevesinde BM kültür örgütü UNICEF ile işbirliği içine giren Rus hükümeti, 10 yıllık bir program hazırladı. Bölgeyi ekonomik olarak destekleyecek olan Rus hükümeti, Semeisky kültürünün özellikleri konusunda bilimsel çalışmalar yürütecek, bilimsel konferanslar düzenleyecek ve bu

   Haklarını aramak ve örneğin tarım projesi teklifleri hazırlamak için çağdaş araç gereçleri kullanmayı öğrenen Zapara gençleri.

bölgede sanat ve kültürün teşvik edilmesi için fonlar oluşturacak.Ayrıca bu bölgedeki yatırımlar ve sanayileşme de merkezi hükümet tarafından sıkı denetime alındı.

 

Amazon’un yağmur ormanlarında bulunan Zapara halkı ise özgün mitolojisi, dini, yaşamı ve ünlü doğal ilaçlarıyla yaşam mücadelesi veriyor. Toplam nüfusu 600’ü bulan topluluk yaşam alanları üzerindeki tehditler nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.

 

Zapara halkının korunması için Peru ve Ekvator geçtiğimiz yıl bir anlaşma imzalayarak kültür hakkında bilimsel araştırmalar yapılacağını ve halkın yaşam alanlarının korunacağını taahhüt etti. Her iki ülkenin çalışmalarına da UNICEF büyük oranda destek veriyor.