Aşk Kitabı

-
Aa
+
a
a
a

Kısaca Aşk Kitabı

Gökhan Akçura, Ivır Zıvır Tarihi Arşiv dizisine yeni bir kitap ekledi. Aşk Kitabı adını taşıyan bu çalışma, yirminci yüzyılın başından 1960’lara uzanan bir süreçte aşk kavramı çerçevesinde ilginç bir derleme olma özelliğini taşıyor. Klasik ve ilk akla gelen metinlere sırt dönen bu kitap, aşkla ilgili şaşırtıcı ve çarpıcı yazılara yöneliyor. Yedi ayrı bölümden oluşan kitabın ilk bölümünün başlığı "Teori" adını taşıyor. Bölüm, Refik Halid Karay’ın ‘Aşkı Öğrenelim’ yazısı ile açılıyor ve Osmanlı’nın Abdülaziz (1861- 1876) , II. Abdülhamit (1876-1909) dönemlerinde ve Cumhuriyetin otuzlu kırklı yıllarında ‘Aşk ve Alâka’nın nasıl şekillendiğini anlattığı satırlarını aktararak devam ediyor. Ardından sözü Peyami Safa alıyor ve ‘aşkın mevzuu’nun ne olduğu konusunda önemli yorumlar yapıyor. "Yardımcı bilgiler" bölümünde ise devreye eski kılavuz kitaplar giriyor. Bu kitaplar özellikle genç kızlarımızın birer mücevher kadar kıymetli yetişmesi gayret göstermişlerdir. Önce 1933 yılından Azmi Ömer ‘Evlenmeden önce sevgi ve aşk’ konusunda bizi aydınlatıyor, ardından Kemalettin Tuğcu, bir gençkızın aşkına talip olan babayiğitin nasıl olması gerektiğini gözlerimizin önüne seriyor. Yardımcı bilgiler, son olarak bize bazı küçük rehbercikler sunuyor. Aşk rüyaları nelerdir / Aşk ve yemek arısnda nasıl bir ilişki vardır/ Sevgilinizin resmine bakalım gerçekten aşık mısınız / Ya da ankete cevap verin, sahiden seviyor musunuz? Sırada bir özel dosya var: Öpücük. Bizzat Akçura’nın kaleme aldığı, öpüşme ya da eski adıyle buse hakkındaki bu araştırma, popüler edebiyatımızdan yapılmış alıntılarla zenginleştirilmiş. Ardından bir zamanların en güçlü aşk araçlarından olan "mektup/laşma" olgusuyla ile ilgili bir bölüm geliyor. Bu arkeolojik konuya giriş mahiyetinde aktarılan ‘aşk mektubu muaşereti’ yazısından sonra, otuz yıl kadar öncesinin aşk mektupları külliyatından yapılmış bir seçki karşımıza çıkıyor.Tarih de unutulmamış. "Osmanlı usulü aşk" bölümünde önce Reşat Ekrem Koçu’nun 1950’li yılların dergi sayfalarında kalmış "İstanbul Masallarının Güzel Kadınları" dizisinden aşk dolu öyküler okuyoruz. Ardından 1920’li yılların Birbir Buse dergisinden hafif erotik iki örnek sunuluyor. Ivır Zıvır Tarihlerinin vazgeçilmez kaynaklarından olan Lokman Hekim’siz bir Aşk Kitabı yapılamayacağını tahmin etmek zor değildi. Her konuda olduğu gibi ‘aşk’ hakkında da mutlaka söyleyeceği bir şeyler bulunan bu tarihimizin en popüler doktoru, gazete sütunları, risaleler ve bizzat çıkardığı Lokman Hekim dergisiyle aşk konusunda da bizi aydınlatmayı sürdürüyor.Aşka edebiyatı denince bitmez tükenmez bir derya ile karşı karşıya kalacağımız açık. Aşk Kitabı, çoğu dergi köşelerinde kalmış, zamanında nice genç kız ve masum delikanlının tecrübe kazanmasına yardımcı olmuş hikâyelerden de bir seçki yapmış. Aralarında ünlü yazarlar, adı unutulmuş meçhul kahramanlar ve hatta imza atmamış mütevazı simalar var. Ama hikâyelerin ortak konusu elbette ki ‘aşk’Bugün Güzin Abla diye kodlanan köşelerin de bir tarihi var elbette. Hiç şüphe yok ki, basınımızın aşk tarihine en önemli katkılarından biri de bu tür soru-cevap sütunlarıdır. 1936 yılında Yarımay Dergisi’nden Pamuk Nine sayfaları, Tan Gazetesinin "Sevişmeler Evlenmeler" sütunu ve 1940’lı yılların Gönül Abla fenomeni sırasıyla Aşk Kitabı’na konuk oluyorlar. Ve cinayetler? Cinayetlerin büyük çoğunluğunun aşk için işlendiğini elbette biliyoruz. Konuya teorik bir önsöz mahiyetinde Peyami Safa’nın yazısı aktarıldıktan sonra, 1950’li yılların kalemi en güçlü zabıta muharriri Feyyaz Tokar’ın kitaba konuk edildiğini görüyoruz. Sizleri Gökhan Akçura’nın hazırladığı Aşk Kitabı’ndan aldığımız bir yazıyla başbaşa bırakıyoruz.

 

KAÇAMAK YAPAN KOCALAR NASIL YAKAYI ELE VERİRLER?

M. Arif Hanoğlu

Her kadının, kocasının itiyatları hakkında kat’i bir kanaati vardır. Mutad harici “telefon etmeden, gündüzden haber vermeden, yahut da son dakikada işi çıkması dolayısı ile geç kalacağını şoförü ile bildirmeden” evine geç dönen kocanın ağzı içki kokuyorsa, bu kokuyu nane şekeri, diş macunu, karanfil, çiklet ile saklamağa çalışmışsa ve bütün bunların üstünde, yorgunluğundan bahis açarak hemen yatağa kendini atarsa kadın için, yuvanın temellerine kurt düştüğü kestirilebilir...

Evinde tıraş olmayı âdet edinmiş bir erkek, sabahleyin bol vakti olduğu halde “bu gün tıraşım yok, yarına kadar idare eder” diyerek işine gidip akşama eve döndüğünde sinek kaydı bir şekilde tıraş olmuşsa, calibi dikkattir.

Mutadı hilâfına, saçlarında koku bulunan erkeğin bu kokuyu bir erkek arkadaşından aldığını iddia etmesi kadar gülünç hiçbir şey olamaz.

Kaçamak yapan erkekler evlerine döndükleri zaman gayet neşeli olur, öteden, beriden bahsederler, bol bol karılarını öperler, hatta, umulmadık hediyeler getirirler. Bu, şu demektir ki, koca, aile içinde, belki de evin içinde bulunan yakın akrabalardan biri ile anlaşmaya varmıştır. Bunu karısının gözünden silip süpürmek için, ona herkesin içinde mebzul bir sevgi ve bağlılık göstererek itimat telkin etmek istiyor. Evinde karısı ile sık sık münakaşa çıkarmak için sebepler bulmağa başlayan erkeğin (işinde bir geçimsizliği yoksa) muhakkak ikinci bir hayatı vardır.

Telefonla sık sık evini arayan erkek, bunu karısının evde olup olmadığını anlamak için yapar. Bu usule yazıhanelerinde daimî olarak oturmak mecburiyetinde bulunan iş adamları başvururlar.

Daktilosuna, hususi kâtibesine sık sık izin veren, akşamları erken çıkmasına, müsaade eden, hatta arabasıyla onu evine kadar yollayan patronların ağızlarında daima: “Zavallı kızcağız, acıyorum, o kadar da çalışkan ki, sağ kolum oldu. Maaşını artırdığımı söyleyince gözleri dolu dolu oldu, çok fena bir yerde oturuyormuş, şu kıza bir koca bulsak hanım!” gibi lâflar dolaşması dikkate alınmalıdır.

Bu daktilolar, süslerine çok düşkünseler, iyi giyiniyorlarsa, hususi kâtibeler yazıhaneyi kendi elleriyle tertip edip kadın elinin bütün inceliklerini burada göstermeğe başlamışlarsa, hatta vazolarda mevsimlik çiçekler görünmeğe başlamışsa, iş çığırından çıkmış demektir.

Vapur veya treni kaçırma bahaneleri, erkeklerin sık sık müracaat ettikleri bir usuldür. Bu sebepten, kadınlar kocalarının saatlerini radyo ile gizlice ayar ederek sonuna kadar olmamak şartı ile kurmalıdırlar. Bu suretle kocasının “Allah kahretsin, saati kurmayı unutmuşum, durmuş, vapuru kaçırdım, karıcığım” dalaveresi kat’î bir netice verir.

Erkekler, karılarının tanıdığı ve itimat ettikleri erkek arkadaşları ile birlikte olduklarını ifade ederek kaçamak yaparlar. Eğer bu arkadaşlar evli iseler, o günü ve saati not etmelidir. Ertesi gün bir telefon muhaberesi, bir ziyarette üstü kapalı bir konuşma ile bu tespit edilebilir.

Erkekler, gittikleri sinemanın biletlerini ekseriya yelek ve palto ceplerinde unutmak itiyadındadırlar. Bunu çift bilet olarak bulabilirsiniz. Bu sebepten kocanız eve gelir gelmez elbiselerini çıkarması istememelisiniz. Paltosunu çıkaran erkek elini yüzünü yıkayıp sofraya oturmalı ve o günkü faaliyetini, kimleri gördüğünü, nerelere gittiğini anlatmalıdır. Bunu kadın onu kuşkulandırmadan açacağı mevzularla, soracağı suallerle elde edebilir.

Bunun üzerine zamanı gelmişse elbiseler akşamdan hizmetçiye verilerek ütületilirken gelmemişse bir kolayı bulunup arama yapılır.

Kaçamak yapan erkekler fırsat bulup kasalarına uğrayamamışlarsa gizlenecek evrak, resim, hatıra, mektup, kartvizit gibi şeyleri ekseriya çakmak cebine, şapka astarına, gömleklerin kollarındaki devrik kısımlara, çorap kenarlarına koyarlar.

Evdeki hizmetçiyi, beslemeyi, famdöşambrı, idare eden erkekler onların yardımlarına mazhar olurlar. Bunların odalarında ani bir teftiş hayırlı neticeler verebilir.

Halı, kilim, yazıhanedeki kitapların altları veya sahifelerin arası, banyodaki termosifonun üzeri, oda takımlarının kenarları eve giren erkeğin alelacele müracaat ettiği saklama yerleridir.

Evine servis kapısından, hizmetçi dairesinden, garajdan, giren erkeklerin saklanacak eşyaları olduğu ihtimali çok kuvvetlidir.

Arabasını uzun yollar için kullanması ihtimali olmayan bir erkeğin eve dönüşünde bir fırsat düşürüp kilometre saatine bakmak iyi neticeler verir. İkide bir şoförsüz çıkan erkeklerin yolculukları ekseriya, yalnız geçmeyeceğinden, sigara tablası vazifesi gören portatif tablalarda rujlu izmaritler bulmak mümkündür.

Şüpheli bir iki gece kayboluşundan sonra evine yorgun argın dönen erkeği banyoya sokmak gayet enteresan neticeler verir. Eğer yorgunluktan dem vurursa o zaman ısrar etmemeli. Sabahleyin muhakkak banyo yaptırmalıdır. Zevceler o zaman erkeklerinin omuzbaşlarında, boyunlarında, bazularında, göğüslerinde hafif limoni lekeler görebileceklerdir.

Erkek evinden aldığı mendili sık sık kaybeder de yeni mendillerle eve dönerse âdi ve münasebetsiz kaçamaklar yapıyor demektir.

Erkekler rujları silinmemiş dudakları öpmesini severler. Bu bakımdan alelacele yapılan kaçamaklarda aynadan bakarak görünmediğine kanaat getirmek şartı ile ağızlarını üstünkörü silerler. Bunun için eve dönen erkeğini sarılıp dudaklarından koklayarak öpen zevceler kendilerine ait olmayan ruj kokusunu hemen ve her zaman tefrik edebilirler. Hele itiraza mahal verirlerse kolonyalı, alkollü bir beyaz mendille silinen dudaklar (ani olarak) her şeyi meydana koyar.

 Kocalı kadınlarla düşüp kalkan erkekler kaçamağı metreslerinin evlerinde yapıyorlarsa korkudan iç gömleklerini acele ile ters giyerler. Kocaları pijamalarını giyerken zevceler daima buna dikkat etmelidirler.

Karılarından emin olan erkekler kaçamak yaparken kendilerinin vaziyetlerini gayet sağlam görürler. Bu sebepten zevceler onların kravatlarını bizzat bağlamayı âdet edinmelidirler. Bu kravatlara, bağlanma uzunluğu ve fiyonk yerine konulacak bir işaret veya tahmin akşam olunca kadının eline kıymetli ip uçları verebilir.

Yaz mevsimlerinde kırlarda kaçamak yapan genç ve tecrübesiz erkeklerin pantolon ve kol kısımlarının diz tarafları çimen yeşiline hafifçe boyanır. Elbisede ot ve çöpler bulunur.

Evine giren erkeğin soyunmadan hemen banyo kısmına koşması, orada bir müddet kalması, ağzını dişlerini yıkayıp fırçalaması, termosifonda birkaç kâğıt parçasının yanıklarının bulunması gözüne çarpan son ip uçlarını ortadan kaldırmak içindir.

Evli olduklarını gizleyip genç kızlarla flört eden, yahut genç ve güzel dullarla yaşamağa başlayan erkekler karılarını mümkün mertebe umumi yerlere götürmekten, imtina ederler. Hiç yoktan kırlara, vapur gezintilerine, tenha mahallere gitmek arzusunu izhar ederler. Böyle erkekler karılarını genç kız gibi giydirmek, hoppa hareketlerde bulunmağa zorlamak, yahut giyimlerinde, makyajlarında, hareketlerinde hatâlar bularak onu değiştirip sevgililerine benzetmeğe uğraşırlar.

Kendilerini vücut ve ruh bakımından başka bir kadına tamamı ile kaptıran erkekler onların isimlerini ağızlarından kaçırırlar. Yüzlenmezlerse budalalıklarını örtmek için bu isimle alâkalı masallar uydurmağa, yahut da hemen buna bir şarkı mısraı uydurmağa çalışacaklardır.

Zeki kadınlar kocalarının kaçamaklarını kuvvetli delillere istinat etmeden yüzlememelidirler.

Gömleklerinde ruj ve yabancı esans kokusuna, birkaç tel saça tesadüf etmek basit delillerdendir. Maksat bu saçı saklayıp pertevsiz altında onun saçı ile mukayese etmektir. Bunda menfi netice alınırsa o zaman kadın bir de kendi saçı ile mukayese eder.

Erkekler metreslerinin evinde banyo yaparlar. Saçları tertemiz ve gözlerinin altı gölgelenmiştir. Ceplerindeki para, eğer mütevazı bir bütçeye sahipse, eksilmiştir.

Kasa anahtarı ile hesabı cari defterlerini her zaman yanlarında taşımayan erkeklerin hiç lüzum yokken bunu gizlice almaları ve para çektiklerini söylememeleri zevceye ihtar alâmetidir. Zeki kadınlar kocalarının, jartiyerlerini içerden mi, dışardan mı bağladıklarına dikkat etmelidirler. Erkekler acele ile bunların yerlerini yine değiştirebilirler.

Zeki geçinen erkekler metreslerinin beğendiği kokuları karılarına da kabul ettirip ondan sürmelerini ister ve ayni parfümden karılarına da alırlar. Kadın evinde bu kokuyu katiyen sürmemelidir. Bu koku ile eve dönen kocaya parfüm sorulunca: “Senin kokun karıcığım” diyecek ve yakayı ele verecektir.

Kocanızın berberinin kim olduğunu bilmeniz istifadelidir. Erkekler metreslerini refakatlerinde berberlerine götürmeğe bayılırlar.

Erkekler karılarına arkadaşları ile nerelerde buluştuklarını, neler konuştuklarını, ne gibi işlere karar verdiklerini anlatarak yapacakları bu işler hakkında bol malûmat verirler. Bunun ardından “yarın filân yerde buluşacağız. Bilmem ne bey de gelecek. Bir ziyafet vereceğiz. Belki biraz geç gelirim” diye numarasını yapacaktır. Hemen: “Peki şekerim, biz de bilmem ne hanımlara gideriz” deyip kabullenmelidir. Akşam olunca söylenilen yere ya bizzat, yahut emniyetli birini gönderip orada olup olmadıklarını tetkik ettirmeli, yoksa eve dönüşünde anlatacağı masalı sükûnetle dinlemeli, sonra da...

Varlıklı erkekler, ekseriya İstanbul’da iseler Bursa’ya, Yalova’ya, Yeşilköy’e, uzak bir yere seyahat eder gibi kaçamak yaparlar. hatta Haydarpaşa’dan Pendik’e kadar bilet alıp orada inerek Adaya geçen, tekrar İstanbul’a dönen ve geceyi metresleri ile geçirenler bile vardır.

Salon, 15 Nisan 1950.

KAÇAMAK YAPAN KADINLAR NASIL BELLİ OLUR, NASIL YAKALANIRLAR?

M. Arif Hanoğlu

Gurur, kin ve intikam kadının asalet unvanlarıdır. Bunların herhangi bir sevkulceyş [strateji] ve tabiye hocalığı ile muharebe meydanına sürer ve daima da muvaffakiyet kazanır.

Kadınlar, flörtlerinden, samimî arkadaşlıklarından bahsederek evvelâ kendi vicdanlarının bozulan huzurunu yenmeğe çalışırlar.

Genç kızların kaçamakları daima babalarını aldatmakla başlar, kerime hanımın sinemaya, tenis maçına, arkadaşının doğum gününe, çayına gitmelerinde umumiyetle bir delikanlının vücudu mutattır.

Fakat bu çay, kokteyl yahut doğum günü bazen hayal olabilir. Hakikatse erken bitebilir. İşte o zaman şöyle şehir dışı bir otomobil gezintisinde alevlenmiş kalpleri buseler üfler, eller belden yukarı cambazlıklara kalkışır. Ve bu usta bir erkek elinde vahim neticelere yol açar.

Genç kızlar ekseriya sevdiklerini ailelerine tanıtmak ihtiyacını duyarlar. Fakat mutavassıt rol oynayan annenin fikri de kızına uymazsa evin içinde bir tatsızlığa meydan vermemek için kaçamaklar başlar. Tercih edilen yerler Boğaza, Adaya vapur yolculuğu, Çamlıca, Taşdelen, Küçüksu’ya otomobil gezintileri –ücra sinemalar– Yeşilköy asfaltı... gibi.

Biraz cesur delikanlıların ısrarları ile herkes yattıktan sonra bahçedeki kameriyenin altında buluşmak, hizmetçiyi dadıyı kandırıp geceleri birkaç saat kaçamak yapmak da vukua gelen hâdisattandır.

Bunların en büyük delilleri genç kızların kütüphanelerinde, yazıhaneleri üzerinde, komodinlerinde karıştırılmasına imkân olmayan kitapların arasına sıkıştırılan kuru çiçekler, alaminüt resimler, aşk mektuplarıdır.

Dudaklarını boyayıp da yanına çanta almadan yahut da çantasına ruj almadan sokağa, sinemaya yahut da gezintiye çıkan bir genç kızın evine dönüşünde dudaklarının ruju silinmiş ise mânâlıdır. Elbisesi fazla buruşmuşsa yünlü elbisesinde çayır otları, pisi pisi iğneleri varsa hele elbisenin sırtında çam sakızı lekeleri mevcutsa çok ehemmiyetlidir.

Hâtıra defterleri de sık sık kontrol edilmesi lâzım gelen ipucu hazineleridir.

Sevmediği, istemediği bir erkekle ailesinin zoru ile nişanlanan genç kız nişanlısına sık sık beraber gezinti fırsatı vermez. Uzun mektuplar yazmaz, hele ziyaretlerinde yalnız kalmamak için

dâima, akrabasından, dadısından annesinden refakat temin eder. Bu hal korkusundan değil, muhtemel bir yakınlaşmadan içtinap ettiği [sakındığı] içindir. Getirilen çiçekleri bizzat vazolara yerleştirmeyip hizmetçiye emir veren nişanlıların kalbi kırıktır. Gizli hastalıkları vardır. Nişanlısına muhtelif mevzulardan bahisler açarak konuşma yapmayan nişanlısına çocukluk hâtıralarını anlatıp ona çocukluğunu sormayan genç kızların sevgileri yoktur.

Nişanlısı tarafından ziyaret edilen genç kız ona kendi eliyle hazırladığı yemekler, pastalar; sürprizler takdim etmezse bigânelik [ilgisizlik] tamamdır. Nişanlısını ikide bir gözü yaşlı görmek de mühimdir.

Kaçamak yapan nişanlılar gözlük takarlar, başlarına koyu renk eşarplar sararlar ve daima spor giyinerek sokağa çıkarlar. Sevgililerini bir sinemada film başladıktan sonra, bulurlar. Seansın biletleri evvelce alınmış ve numaralıdır. Ayrı ayrı girerler. Film başlayıncaya kadar konuşmazlar.

Korkuları fazla olanlar banliyö trenleriyle akraba ve taallûkatın [soyun] bulunmadığı istasyonlara teferrüce [gezintiye] çıkarlar.

Evli kadınlara gelince, en mühimleri bunlardır.

Onlar âşıklarını ya yazıhanelerinde yahut da hususi tutulmuş garsoniyer ve apartmanlarda ziyaret ederler. Küçük defterlerinde telefon numaraları bulunur. Kocalarına terziye, berbere gidiyorum diye yalan söyleyerek buralarda bir iki saat istirahat ederler. Birkaç bardak, vermut soda, konyak soda yahut da viski aldıkları olur.

Evlerinde telefon varsa kocaları bulunmadığı saatlerde aranırlar. Evlerinde telefon varsa kocaları bulunmadığı saatlerde aranırlar. Kocasını aldatan kadın düşüncelidir, mağmumdur. Sinirlidir. Sık sık hastadır. Kaçamak yaptığı akşam eve gelen kadın eğer kocasını evde bulacağını ümit ederse birkaç dükkâna uğrayıp hiç yoktan aksâta yapar, elinde paketler bulundurur. Eve girdiği zaman başından, midesinden dem vurup hastalığını bahane ederek yatak odasına çekilir ve kocası ile yüz yüze gelmekten çekinir.

Kuvvetli ihtiraslara sahne olan kaçamaklarda kadın vücudunda bilhassa omuzları ile boynu arasında, saçlarının örttüğü ensesinde ekseriya çürükler taşır. Dudaklarındaki rujlar, yüzündeki krem pudra ve allıkları silindiği takdirde enteresan kırmızı izlere tesadüf etmek ekseriya mümkün olur. Bu sebepten hemen yatağa koşan kadın kocasının buna mani olmak arzusunu hissederse göz yaşını da ortaya sürer. Odanın lâmbalarını yakmaz, gözlerinin rahatsızlığından bahsedip kırmızı vea renkli bir abajur lâmbası ile iktifa eder.

Vücudunda kuvvetli kaçamak izleri taşıyan kadınlar kocalarının gözlerinden bir müddet kaçmak için üşütmüşüm, doktor "yün külot giy!" "Kuşak sar! dedi," diyerek vücudunu örter.

İsterik ve asabi kocalara sahip olan kadınlar ise bu vaziyetlerde "Regl" olduğundan, sancılarından bahseder hatta doktor çağırtarak onunla baş başa kalıp kocasından kurtulma çareleri bulurlar.

Kadınların büyük kaçamakları doktorlarla da olur. Bazı kadın doktorları güzel hastalarına âşık görünürler. Kadının mali vaziyeti müsait değilse aldıracağı çocuğun masrafı ile fedakârlığının kazancı (!) onu düşündürür. Bu düşünce karakteristik bir münhanidir [eğridir]. Münhâninin en üst noktası müdafaanın büyük kıymetidir. Eğer çocuk kocaya değil de âşığa aitse kadının kocasını bilen doktor kadına sahip olabilir.

Kadınlar terzilerinde elbise prova ederlerken erkekler tarafından görülebilirler. Bu da terzinin şeref ve haysiyetine bağlı yahut da zaafına kalmış bir meseledir. Kafadar kadınlar birbirlerinin evlerine bezik toplantıları, poker partileri, kabul resimleri yaparlar. Fakat bu toplantılara bazen ev sahibinin yeğeni de iştirak eder. Geç dağılmalarda bu yeğenler misafirlere refakat ederek samimiyet peyda edilebilir. Hele kapıda bekleyen hususi bir araba da olursa büyük hâdiselere yol açılmış olur.Kadınların en mahrem yerlerinde gizli evrak, resim, para saklamaları âdettir. Mali durumu bozuk bir kocanın karısı bir gün sokakta para bulur, piyango biletine birkaç yüz lira ikramiye çıkar, çalıştığı müessesede patron zam üstüne zam yapar. Annesi, babası, eniştesi, amcası para gönderir.

Berberine yahut terzisine, yahut da bir akrabasına giderken kadının akşamdan banyo yapması, bigudilerini takıp gece kremlerini sürmesi, sabahleyin erkenden kalkıp saatlerce aynanın karşısında hazırlanması ve giyeceği elbiseleri bir türlü tayin edememesi calibi dikkattir. Bu sıralarda kocasına daima iyi muamele etmesi ve onun boynuna sarılıp sarılıp iyiliğinden bahsetmesi fakat dudaklarından öpmeye yanaşmaması hazırlığın âşığa olduğuna delâlet eder.

Kadınlar âşıkları ile yaptıkları vapur yolculuklarında gidip gelme biletlerinin dönüş parçasını ekseriya çantalarında, manşonlarında unuturlar. Sebebi de gidişte geç kalıp dönerken seri bir vasıtayı seçmeleridir. Bunlar ipuçlarıdır. Üzerindeki tarih ve numaralar vapurların cinsini, hangi posta olduğunu bildirir.

Otobüs ve tramvay, biletlerinin üzerinde bulunan istasyonlar biletçiler tarafından renkli kalemlerle çizilir. Bu çizgiler inilecek istasyon üzerindedir. Sorgularda esas olabilir.

Korkudan dudak uçuklaması ender vukua gelir.

Kadınların berberleri çok şeyler bilir. Kadınlar berberlerinde ve manikürcülerinde çok dedikodu yaparlar. Erkekler kadınlarının en büyük kaçamaklarını buralardan öğrenebilirler. Ve bu hususta para mühim rol oynar.

Sık sık ziyaretlerde bulunan akraba delikanlıları, yakın arkadaşlar şüphelidir. Genç şoförlere gayet iyi muame1e eden, onu müdafaa eden, yemeğine, giyimine dikkat ve ihtimam gösteren, sık sık kocasının elbiselerinden hibelerde bulunan kadın şoföre âşık demektir.

Akşam evine tok gelen kadın, saçı başı dağınık ise dikkatle tetkik edilmeğe değer.

İyi bir havada iskarpinleri çamurlu bir kadın evinin yolu da asfalt ise gezdiği dolaştığı yerler hakkında şüphe uyandırır. İzahat almalıdır. Karısını bir müddet yalnız bırakmağa mecbur olan erkek dönüşte hizmetçisini değil varsa çocuğunu sigaya çekmelidir. Zengin âşıklara sahip kadınlar sık sık mücevherat hediyesi alırlar. Fakat bunları takamazlar. Bu sebepten kocayı kandırabilmek için araya bir teyze veya akraba sokup elden düşme taksitle satıyorlarmış gibi numaralarla bunu kocalarına aldırtmağa çalışırlar. Bazı manto ve elbiselerin taksitle terziye ısmarlanması da bu şekilde olur.

Evlerinde yakın akrabalarından kendilerine yoldaş bulundurmağı âdet edinen ve bunları kocalarına kabul ettiren kadınlar sırdaşlarını temin etmiş olurlar. Kilerde, çamaşırlıkta, mutfakta çok deliller ele geçebilir.

 
Jigolosu bulunan kadınlar çok para sarfederler. Bazen mücevherini, para çantalarını kaybettikleri olur. Bunlar daha ileri giderek jigoloyu evlerine bir arkadaşın oğlu olaraktan, kardeşi olaraktan da sokarlar.Dikkat!...

Salon, 15 Nisan 1950.

 Bir test!(Sahiden Seviyor musunuz?)

(Gökhan Akçura'nın Om Yayınlarından Ivır Zıvır Tarihi serisinden çıkan Aşk Kitabı'ndan alınmıştır.)