Al Gore, James Hansen ve Sivil İtaatsizlik

-
Aa
+
a
a
a

1 Eylül 2007ZNethttp://www.zmag.org/content/showarticle.cfm?ItemID=13675Nicholas Kristof geçenlerde New York Times’da yayımlanan küresel ısınma konulu yazısında ("Büyük Erime", 16 Ağustos 2007) Al Gore ile yaptığı bir konuşmaya atıfta bulunarak eski Başkan Yardımcısı’nın şunları söylediğini naklediyor: "Genç insanların, neden örgütlenerek buldozerlerin yollarını kesip kömür santrallerini inşa etmelerini engellemediğini anlayamıyorum.” Yorumu, katastrofik sonuçlar doğuracak olan kutuplardaki buzul erimelerinin gittikçe hızlanmasına ve kömür santrallerinin büyük pay sahibi olduğu küresel ısınma yüzünden sona doğru gittikçe yaklaşmamıza duyduğu tepkinin bir ifadesidir.

 

Gore’un bu yorumu NASA’nın baş iklim bilimcisi James Hansen’ın şu sözleri ile şaşırtıcı bir şekilde benzerlik göstermektedir: "Bana öyle geliyor ki, özellikle gençlerin bu kirli kömür santrallerinin yapılmasını durdurmak için ne gerekiyorsa yapmaları gerekir.”

 

Küresel ısınma çanları çalan bilim liderlerinin en önde geleni ile yine önde gelen bir siyasi liderin, açıkça iklim değişikliği ile mücadelede şiddete dayanmayan doğrudan eylem (sivil itaatsizlik) önermeleri ne anlama gelmektedir ?

 

Açıktır ki her ikisi de şiddete dayanmayan direnişlerin toplumsal değişim çabalarında oynadığı rolün farkındadırlar ve farkında olmadan da olsa tarhiçi Howard Zinn’in şu saptamasına katılmaktadırlar: “Yasaların ötesine taşınan protesto eylemleri demokrasiden uzaklaşma anlamına gelmez. Bu eylemler demokrasi için elzemdir.” (Dr. Hansen kendi payına Bağımsızlık Bildirisi ve ABD Anayasası’na da atıfta bulunmaktadır.)

 

Şüphesiz ki Gore ve Hansen, şiddete dayanmayan doğrudan eylemlerin, ABD (ve dünya) tarihinde, bu ülkeden başlamak gerekirse Boston Çay Direnişi’nden kölelik karşıtı hareketlere, kadın ve işçi haklarına, ırk ayrımcılığına, çevre ve savaş karşıtı eylemlere kadar, her toplumsal değişimde önemli bir katalizör olarak ortaya çıktığını bilmektedirler. Şiddete dayanmayan doğrudan eylemler kadar, toplumun karşı karşıya kaldığı haksızlıkları ve tehlikeleri ortaya koyma gücüne sahip bir eylem türü pek azdır. Bu tür eylemler hem genellikle sessiz kalmış kitleleri konuşmaya teşvik etmekte hem de onlara konuşmaları için bir siyasi alan yaratmaktadır. Şiddete dayanmayan eylemler cesaret işidir ve başkalarına da cesaret verir. Bu eylemler liderlik gösterileridir.

 

Yukarıdaki iki alıntı aynı zamanda içinde bulunduğumuz durumun ne kadar acil müdahale gerektirdiğini de ifade etmektedir. Pew Küresel İklim Değişikliği Merkezi’nden, kıdemli bir bilim insanı olan Jay Gulledge’ın, Kristof’un yazısı üzerine dediği gibi, "Modellerin değişimin yönünü doğru olarak öngördüğünü tekrar tekrar doğrulamaktayız, ancak değişimin büyüklüğünü öngörmekte hep geride kalıyoruz.”

 

Veya hızını. Ulusal Kar ve Buz Bilgi Merkezi’nin Mayıs 2007’de yayımladığı rapor, kutup bölgesindeki buzulların, iklim modellerinin hesapladığından çok daha hızlı bir şekilde eridiğini, Arktik Denizi’nin Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin son  tahminlerinden 30 yıl önce, 2020 yılının yazında tamamen buzulsuz kalacağını öngörüyor. Açıktır ki zamanımız hızla azalıyor.

Yukarıdaki alıntılarda her iki insanın da bu işi “gençler”in yapması gerektiğini öne sürmeleri ciddi bir merak konusudur. Gençlerin iklim değişikliğinin getireceği felaket boyutundaki etkilerden yaşlılara göre daha uzun bir süre etkileneceği açıktır. Ancak bu daha yaşlı olanları gezegenimizi tahrip eden karbon salımlarını durdurmak için ne gerekiyorsa yapma sorumluluğundan kurtarmaz. Tam aksine, düşünülebilir ki daha yaşlı olanların gençlere göre gezegenimizin içinde bulunduğu durum ile ilgili sorumlulukları daha fazladır, dolayısıyla da bu konuda ciddi adımlar atmakta başı çekmeleri gerekir.

 

Öte yandan, genç insanların bir yandan bu hareketteki hayati önemleri teslim edildiği için mutlu olmakla birlikte, diğer yandan bu görevi tek başlarına üstlenme konusunda o kadar hevesli olmadıklarını tahmin etmekteyim (tabii orta yaşlı birisi olarak bunu ancak tahmin edebililiyorum.)

 

Kişisel olarak, hangi taraf veya yaş grubundan gelirse gelsin, oluşan liderliğin ardından gitmeye ve onlar için dua etmeye hazırım. Ancak, bunu iklim değişikliği hareketindeki daha yaşlı, deneyimli ve etkili kişilerden bekliyorum. Özellike şiddete dayanmayan direniş söz konusu olunca. Örneğin biliyorum ki ben ve daha genç eylemciler şiddete dayanmayan bir eylem düzenlediğimizde bir kaç kişi bizi duyup katılacak ve sonunda bağımsız medya dışında birkaç yerde haber olursak kendimizi şanslı sayacağız. Eğer Al Gore böyle bir eylem başlatıp ona liderlik ederse, binlercesi ona katılır ve ana akım medyada yer alan bu eylem tüm Amerika tarafından duyulabilir.

 

Bunlar Al Gore’un küresel ısınma konusundaki çabalarına bir eleştiri olarak alınmamalıdır. Kendisi bu konuda alarm çanlarını çalmakta belki de tek etkili (ve aktif) kişidir. Ancak belki de liderliğine şimdi her zamankinden çok ihtiyaç var. Sonuç olarak, eğer küresel ısınma ile yaklaşmakta olan felaketin yarattığı acil durumu kavrayan biri olarak, sizden daha genç ve etkisiz insanların harekete geçmediklerini yüksek sesle dile getirmek yerine, en dramatik, etkin ve gerekli adımları atmak için neden oturup beklersiniz ki? 

 

Aslında bu soru küresel ısınma gerçeğini kavrayan herkesin kendine sorması gereken bir sorudur. Daha ne kadar bekleyebiliriz? Yeni ve sürdürülebilir bir toplum yaratma yolundaki her devrimci değişimde olduğu gibi, risk almamız, fedakârlıkta bulunmamız ve acıya katlanmamız gerekiyor. Gore ile Hansen’in işaret ettikleri gibi kömür ile çalışan santrallerin yapılmasını engellemek başlamak için en iyi yerdir.

 

# # #

 

Gordon Clark Şiddete Dayanmayan Direniş için Ulusal Birlik üyesidir,

www.iraqpledge.org

 

İngilizce aslından Türkçe'ye çeviren: Neşet Kutluğ 

 

* Fotoğraf: Heathrow İklim Kampı'ndan bir görüntü.    Kaynak:Telegarph