AKP hükümetinin işi çok zor

-
Aa
+
a
a
a

9 Kasım 2003El İttihatPatrick Sale

29 Ekim'de Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, cumhuriyetin kuruluşunun sekseninci yıldönümü anısına devlet erkânındaki önemli şahsiyetleri davet ettiği bir resepsiyon tertipledi. Ancak davet listesinde eşleri türbanlı olan milletvekillerine ve üst düzey bürokratlara yer vermedi. Bu tavır, Türk lider Mustafa Kemal Atatürk'ün 1920'de temellerini attığı devletin laik, Batı eksenli ve dini siyasetten bütünüyle ayıran bir yapıda olduğu düşüncesini zihinlerde yeniden canlandıracak açık bir mesaj görünümündeydi. Bunun sonucu olarak birçok davetli özellikle de başkanlığını Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partili parlamento üyeleri, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in düzenlediği resepsiyonu boykot ettiler.

29 Ekim Resepsiyonu işte böyle siyasi bir skandal ile son buldu. Görünen o ki Cumhurbaşkanı Sezer kendisini Başbakan Erdoğan hükümetine denk siyasi bir ağırlık olarak sunmakta. Bu hükümetin dini köklerinin Türkiye'deki hâkim laik rejim tarafından benimsenmediği biliniyor. Kırsal kesimle ordu kurumu arasındaki çekişmenin yanı sıra laiklik ile İslam, devlet ile din arasında gerilimlerin hâlâ sürdüğü de bir gerçek. Tabii ordu, Kemal Atatürk'ün bıraktığı laiklik mirasının koruyucusu ve gözeticisi. Bu miras, kurucusunun radikal reformları ilan etmesinden bu yana Türk devletinin genel mizacını oluşturdu.

Acaba Erdoğan Türkiye'yi yine İslamlaştırmaya yani Atatürk öncesi döneme mi götürmek istiyor? Kendisi bunu sert ve öfkeli bir tepki göstererek yalanlarken Türkiye kimliğini, İslami köklerle Kemal Atatürk'ün bıraktığı laik miras arasında bir uzlaşma sağlayarak sağlamlaştırmaya çalıştığını ifade ediyor.

Erdoğan, partisinin İslami eğilimleri olduğu iddialarını da yalanlamakta. Erdoğan, partisinin dinle ilişkisi olmayan belirli bir program izlediğini ve partinin gerçekleştirmeye çalıştığı hedeflerin başında Türk ekonomisinin düzelmesi ve yolsuzluğun kökünün kazılması geldiğini dile getirdi. Müslüman olmaktan onur duyduğunu ancak bunun kişisel bir konu olduğunu yineledi. Erdoğan bunun yanında laikliği özgürlüklerin, vatandaşların dini ve kültürel haklarının garantisi olması yanı sıra Türk demokrasisinin üzerine kurulduğu temellerden birisi olarak değerlendirmekte. Devlete düşen, dinle alakalı konularda tarafsız olmak. Osmanlı devletinin kendisini İslam inancını korumaya adadığı söylenebilir. Ne var ki Kemal Atatürk hükümeti Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına karşın yönetim sisteminde köklü ve geniş çaplı değişiklikler yaptı. Türkiye'nin Kemal Atatürk'ün çizdiği yönteme uygun olarak Batılı değerler üzerine kurulmasının üzerinden tam bir asır geçmesine rağmen Türk toplumunun İslami kökleri, kültürü ve medeniyeti hâlâ Türk topraklarında varlığını sürdürüyor.

Burada Atatürk'ün hedefinin İslamı yıkmak değil dini, inanç ve ibadeti özel alanla sınırlandırılmak olduğunu belirtmek gerekli. Bundaki kasıt ise organizeli veya resmi İslam'ın cesaretini, Türklerin akılları ve kalpleri üzerindeki hegemonyasını kırmaktı. Bunun sonucu olarak 1924'te çıkarılan laik kanunlarla Din İşleri Bakanlığı sosyal bakanlıklardan birinin şubesi, din adamları ise sıradan sivil memurlar haline geldi. Yaygın dini okulların yerine İstanbul Üniversitesi'nde din ilimlerinin modern bilimsel ve aydınlatıcı temel üzerinde eğitiminin verilmesi amacıyla Din Bilimleri Fakültesi kuruldu. 1929 yılından itibaren liselerde Farsça-Arapça dersleri eğitimi kaldırıldı ve Kuranı Kerim ve Sünnetin Türkçe'ye çevrilmesi çalışmaları başladı. Fakat 1949 yılından bu yana din ilimleri eğitiminin okullara tekrar gelmesinden itibaren Türkiye'de İslam'ın yeniden uyanış göstergeleri belirdi. Sözün özeti ülkedeki düşünce özgürlüğünü koruma sahasında başlayan reform hareketine İslam'ın yeniden Türk ilgi sahasına dönüşünü temsil eden başka bir olgu eşlik etti. Bu iki olgu hâlâ birbirine bağlı durumda. Birçok kişi dini geleneğin canlanmasının, Türk halkının çıkarına olacağı ve Türk demokrasisinin korunmasına katkıda bulunacağını düşünüyor. Erdoğan'ın karşılaştığı sıkıntı işte burada. Yani manevi kültür ve uygarlığının temelleri üzerinde duran ve bu tarihi oluşumları layık olduğu konuma koyan modern çağdaş bir Türk devletini nasıl inşa edebilecek? O halde dünyanın bakışları ve umutları Türkiye'nin üzerinde ve bu deneyimin bütün İslam dünyası üzerinde önemli sonuçlar doğuracağı şüphesiz.

(PATRICK SALE: Birleşik Arap Emirlikleri'nde yayımlanan El İttihat gazetesi, Ortadoğu uzmanı İngiliz yazar, 3 Kasım 2003)

http://www.radikal.com.tr/veriler/2003/11/09/haber_94876.php