Ağustos 2003

-
Aa
+
a
a
a

"Hepimiz oradaydık, en azından yarım saat boyunca. Gazeteci olduğumuzu biliyorlardı. Mazen'i vurduktan sonra silâhlarını bize doğrulttular. Bunun bir kaza olduğunu sanmıyorum. Çok gerginler. Delirmişler..."

Stephan Breitner, France 2 Televizyonu muhabiri ve Amerikalı askerlerin Reuters kameramanı Mazen Dana'yı öldürmesi olayının görgü tanığı.

Kuzey yarımküre’de son 50 yılın en sıcak yaz mevsiminin yaşandığını öğrenerek girdik Ağustos ayına. Fransa’da aşırı sıcaklar yüzünden 2 hafta içinde, yaşlı insanların çoğunlukta olduğu 3 bin kişi yaşamını yitirmişti. 10 Ağustos günü, 38.1 santigrad dereceyi gören Londra’da, Birleşik Krallık tarihinin sıcaklık rekoru kırıldı. Avrupa, geçen yazki sel baskınlarının ardından bu yaz da 170 bin hektar ormanlık alan kaybetmişti yangınlarda. Ayrıca, Kanada’nın batısında, 400 ayrı yerde başlayan orman yangınları da bölgede son 50 yılın en büyük felâketi olarak değerlendiriliyordu. Kuzey Kutbu’ndaki buzulların küresel ısınma yüzünden yaklaşık 100 yıl sonra tamamen erimiş olacağı tahmin ediliyordu. Bir iyi haber, ozon tabakasındaki görece düzelmeydi, ama onun da kendini onarması için daha en az 50 seneye ihtiyaç vardı. Ayrıca, önleyici tedbirlerin özellikle ABD’nin aleyhteki faaliyetleri yüzünden devam edememesi; dolayısıyla, ozon tabakasının yeniden incelmesi olasılığı da hayli yüksekti.

Öte yandan, Fransa’da sıcaklar yüzünden hayatını kaybeden yaşlıların çoğunun kimsesiz olduklarının görülmesi ve cenazelere sahip çıkılmaması, toplu törenler sırasında ‘insaniyet’ sorununun da gündeme gelmesine neden oldu. Son muhasebede Fransa’da bu inanılmaz sıcak dalgasından ölenlerin sayısının 12 bine, Batı Avrupa ülkelerinde de toplam 25 bine ulaştığı belirtildi. (Kavrulan İspanya’nın verdiği 400 sayısı ise iklimbilimciler tarafından gerçekçi bulunmadı.)

Irak’ta işgalin üzerinden dört ay geçmiş olmasına rağmen asayiş sağlanamıyor, tuzaklar, saldırılar, intihar eylemleri birbirini izliyordu. Bağımsız kuruluş IraqBodyCount, savaşın başından beri 6 bin sivilin öldüğünü ve 20 bin sivilin yaralandığını açıklarken Bağdat’taki BM Binası’na bir bombalı saldırıda bulunuldu. Bir basın toplantısı sırasında gerçekleşen ve 17 kişinin ölümüne yol açan saldırının dehşeti kısmen televizyonlara da yansıdı. Ölenler arasında, bir iki ay önce ABD ile Britanya’nın güvenliği sağlamakta yetersiz kaldıklarını dile getirmiş olan, BM Irak Özel Temsilcisi Sergio Viera de Mello da bulunuyordu. Mello’nun kaybının ardından BM Genel Sekreteri Kofi Annan da işgal güçlerinin Irak'ta güvenliği sağlayamadıklarını vurguladı.

Eski Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan’ın, Musul’da Peşmergeler tarafından yakalanarak Amerikan güçlerine teslim edildiği günlerde, bir büyük patlama da Necef’te duyuldu. Şiilerin bu kutsal kentinde, Hz Ali Camii’nin önünde, bir otomobile yerleştirilen bomba, 100 kişinin ölümüne yol açmıştı. Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi Lideri Muhammed Bâkır El Hekim de ölenler arasındaydı. Şiddetin ve saldırıların önlenememesinin nedeni, eski Irak liderliğinin tam olarak ele geçirilememiş olması değildi. İşgalin ardından Irak, emperyalizme karşı cihad ilan etmiş olan cephe tarafından ‘muharebe meydanı’ olarak görülmeye başlamıştı. El Cezire’nin yayınladığı yeni bir ses kaydında Saddam Hüseyin, Irak halkını topyekün direnişe çağırıyordu. Ayrıca, Saddam Hüseyin yönetiminden bağımsız olarak Iraklı muhalif ve direnişçilerin de giderek daha çok örgütlendikleri ve işgale karşı savaştıkları, ısrarla vurgulanıyordu dünya basınında.Direnişin yarattığı güvenlik meselesinin bir numaralı sorun olarak ortaya çıktığı o kadar belliydi ki, önce BM, ardından Kızılhaç ve Human Rights Watch gibi en önemli uluslararası örgüt ve kuruluşların hemen tümü Irak’ı terkettiler ve yıl boyunca bir daha dönmeleri de mümkün olmadı. Savaştan çok önce bedenlerini siper etmek üzere giden insan kalkanlarından 62 yaşındaki emekli öğretmen hanım ise 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Ödemezse, 12 yıl hapse mahkûm edilmesi çok mümkündü.

Ortadoğu’da, gözümüzü biraz çevirdiğimizde, bir iki aydır sözü edilen ‘barış planı’nın uygulanmasının pek de mümkün olmayacağı hemen anlaşılabiliyordu. Bu kez ‘barış planı’ ya da ‘yol haritası’ yerine ‘güvenlik duvarı’ ifadesi telaffuz ediliyordu. Hamas ile İslami Cihad örgütleri, 3 aylık ateşkese son verdiklerini duyurmuşlardı. Karar, İsrail tarafından Gazze’ye düzenlenen helikopter saldırısında, Hamas liderlerinden Ebu Şenab’ın öldürülmesinin ardından açıklanmıştı. Gazze saldırısı, Kudüs’te bir otobüse yönelik intihar saldırısında 5’i çocuk, 18 kişinin yaşamını yitirmesi ve 80 kişinin de yaralanmasının ardından gerçekleştirilmişti. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, İsrail’in güvenlik duvarı inşa etmesinin, ‘yol haritası’ olarak bilinen barış planını zora sokacağını söylese de Şaron hükûmeti kararlı görünüyordu. Filistinli gruplar ise ateşkesin uzatılması teklifini, “İsrail’in, ihlallerini sürdürdüğü'' gerekçesiyle reddetmişlerdi.

O günlerde, Endonezya’nın başkenti Cakarta’da bir otelin önüne park edilen araçtaki bombanın patlaması sonucu en az 13 kişi ölmüş, 100’den fazla kişi de yaralanmıştı. Uluslararası Marriott zincirine ait otel büyük hasar görmüştü patlamada.

Terör nitelik değiştirmişti artık; dünyanın hemen her yerinde, asker, sivil, çocuk ya da masum ayırd edilmeksizin, düşman olunan anlayışın belirgin simgeleri hedef alınıyordu. Terörün etkisi, gerçekleştiği anla sınırlı kalmıyor, zenofobiden agorafobiye; yani yabancı korkusundan açık alan korkusuna kadar, çeşitli korkular, tedirginlikler ciddi bir kasvete yol açıyor; depresif bir dünya, yaşama arzusunu törpüler hale geliyordu.

Mamafih, terörün yarattığı bu depresyona karşı Tony Blair’in eşi Cherie’nin Beatles yorumu bir antidepresan olarak Uzakdoğu’dan dünyanın imdadına yetişecekti. Bayan Blair’in Pekin’de Çinli öğrencilere, karaokede hiç hazırlık yapmadan söylediği, Beatles’ın “When I’m 64” yorumu, İbizalı, İspanyol ve Kıbrıslı Rum dj’ler tarafından hemen ‘değerlendirilmiş’ ve hiç olmazsa oralardaki bungunluk bir süreliğine dağılır gibi olmuştu.

Türkiye’de, Ağustos ayında da, Irak’a asker gönderilmesine ilişkin tartışmalar devam etti. Türkiye, Irak’ın kuzeyinde askeri varlık göstermek istiyor, ama ABD ile Geçici Irak Yönetimi’nden bu konuda teşvik görmüyordu. ABD Yönetimi, Türk askerinin Irak’ın başka bölümlerinde bulunmasını istiyor, Kuzey Irak ile ilgili olarak ifade edilen Kürt tehdidini kendisinin dikkate alacağını belirtiyordu. O günlerde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ‘Topluma Kazandırma Yasası’nı onayladı. Kamuoyunda, ‘Eve Dönüş Yasası’ olarak da adlandırılan yasanın amacı, terör suçuna karışmamış PKK militanlarını dağdan inmeye teşvik etmekti. Ancak, PKK’nın karşı propagandası da devreye girince, yasanın dağdakilerden çok cezaevindekilere yarayıp yaramadığı çokça tartışıldı sonraki günlerde. Mesela, 1993’teki Sivas Olayları’yla ilgili 20 mahkûm da söz konusu yasa için başvuruda bulunanlar arasındaydı.

O günlerde, Türkiye’nin gündeminde ayrıca orman vasfını yitirmiş alanların satışa çıkarılması ile SİT alanlarının kullanıma açılması tartışması vardı. AKP Hükûmeti kaynak arayışı içindeydi, ancak sivil toplumun sesi yüksek çıktı. SİT alanlarının kullanıma açılmadan ne kadar korunabildiği sorusu da elbette soruluyordu bu tartışmalar sırasında ama, ulusal servetin alelacele paraya tahvil edilmesi eğilimine izin verilmeyeceği açıktı: Cumhurbaşkanı Sezer, orman niteliğini yitiren alanların satışına olanak sağlayan Anayasa değişikliğine ilişkin yasayı, Meclis’e iade etti.

Başbakan Erdoğan o günlerde kayınpeder oldu. Bilâl Erdoğan ile Reyyan Uzuner’in nikâh töreni, 21. Dünya Felsefe Kongresi’ne de ev sahipliği yapan Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlendi. Yaklaşık 10 bin kişi katıldı törene. Mutluluğun yanında tatsız haberler hiç eksik değildi: Vatan gazetesi, manşet haberlerinde, donanma mensubu bazı subayların mal varlıklarında artış görülmesi üzerine soruşturma başlatıldığını duyuruyordu. Soruşturma sonucunda, 1999- 2002 yılları arasındaki askerî ihalelerde trilyonlarca liralık yolsuzluk ortaya çıkarılmış, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı İhale Komisyonu Başkanı Albay Bahri Mısırlı ile 8 subay ve 30 iş adamı tutuklanmıştı.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen İmar Bankası ile ilgili davada ifadeleri alınan 19 kişiden, aralarında bankanın eski genel müdürü Hilmi Başaran’ın da bulunduğu 9’u tutuklanmıştı. Öte yandan, ABD’de bir hakim, Uzan ailesini mobil telefon şirketi Motorola’ya 4 milyar dolar tazminat ödemeye mahkûm etmişti.

Mars, 60 bin yıl aradan sonra bir defa daha Dünya’ya en yakın noktadan geçerken yeryüzünde şunlar oluyordu:

Arjantin’de senato, eski cunta liderlerine dokunulmazlık sağlayan yasaları iptal etmişti. Böylece, 1976 ile 1983 yılları arasındaki cuntaya bağlı kişiler, insan hakları ihlalleri suçlamalarıyla yargılanabilecekti. Binlerce kişi, haberi sevinç gösterileriyle karşıladı. Ancak bu sevinç, faşist cuntacıların işkencecileri serbest bırakması yüzünden kısa ömürlü olacaktı.Kenyalı yüzlerce kadını temsilen bir grup kadın ve melez çocukları, Nairobi’deki Britanya Büyükelçiliği’ne sundukları dilekçede, bu ülkedeki İngiliz askerlerinin tecavüzüne uğradıklarını belirtiyordu. Dilekçede, Britanya hükümetinin, doğan çocukların bakımı ile eğitimini üstlenmesi ve bağımsız soruşturma açması isteniyordu.

ABD ile Kanada’da meydana gelen büyük elektrik kesintileri hem büyük bir korkuya, hem de hayatın aksamasına yol açmıştı. Kesintiler altyapı eksikliğinden kaynaklanıyor ve bu eksiklikten her iki hükûmet de birbirini sorumlu tutuyordu.

USSM, insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle ilk kez bir sanık, Bosnalı Sırp siyasetçi Milomir Stakiç aleyhinde ömür boyu hapis cezası vermişti.

Liberya’da, isyancılar ile hükûmet güçleri arasında çıkan çatışmalarda 2 haftada binden fazla insan ölmüş ve sonunda Devlet Başkanı Charles Taylor, görevini Yardımcısı Moses Blah’a devretmişti.

Azerbaycan muhalefeti, sağlık durumu kötü olduğu gerekçesiyle, Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in istifa etmesini istemiş, oğlu İlham Aliyev’in başbakanlığa getirilmesini öngören atama kararını da kabul etmemişti.

Libya, 1988’de Pan American Havayollarına ait yolcu uçağının İskoçya’nın Lockerbie kasabası üzerinde havaya uçurulmasının sorumluluğunu üstlenmiş, yüklü tazminat ödemeyi de kabul etmişti.

Libya açılıyordu, daha da açılacaktı.