Adaletin ve Keyfin Ödüllendirildiği Bir Dünya İçin Melodiler

-
Aa
+
a
a
a

Geçtiğimiz günlerde Rh Pozitif tarafından organize edilen Efes One Love festivalin önemli konuklarından biri de İngiliz (Leedsli) anarşist grup Chumbawamba idi. İlk defa 4 sene önce memleketi ziyaret eden ve büyük muhabbetle karşılanan grup, istikrarlı politik tavırları, teatral sahne performansları, şarkıları ve kostümleri ile aynı ilgi ve alakayı gördü. Gezegenin vicdanını sırtlanan alternatif küreselleşmecilerin hem yol arkadaşı, hem de “kitle ihya silahı” olan grubun iki üyesi Alice Nutter ve Jude Abbot ile durumdan vazife, mizah, devrim, savaş, ırkçılık, felsefe ve biraz da albümleri üzerine konuştuk.

Muhabbeti az bulan www.chumba.com dan gruba dair ayrıntılı bilgi edinirken, aynı anda gezegenin her yerindeki melanetlere gösterilen asabiyete tanıklık edecektir.

 

Tan : Biliyoruz ki, kâinatın efendileri, bugünlerde hegemonyalarını sadece silahları ile değil, söylemleri ile de inşa ediyorlar. Lakin, aynı şey alternatif bir dünya düşleyenler için de geçerli. Onlar ise sadece akıl ve söylemleri ile bu mücadeleyi geliştiriyorlar. Bunun yanında, sizin albümlerinizde de “öteki” söylemin izlerini görmek mümkün. Örneğin yoğun bir şekilde politik hiciv kullanıyorsunuz. Sizce, efendilere karşı mizah ile mücadele etmek mümkün mü?

Alice: Evet medyayı kullanarak ne yaptıkları ortada. Lakin, söylem konusunda onlarla bizim, yani alternatif küreselleşmecilerin, önemli farkı “söylemi nasıl kurduğumuzdur”. Biz söylemimizi yatay olarak kuruyoruz. Onlar ise, tepeden inme bir şekilde örgütlüyorlar. Doğal olarak, alter-küreselleşmenin dilinde sadece espri olmuyor, bu yataylığın sağladığı demokratik katılımcı refleksle, sonsuz bir çeşitlilik ve yaratıcılık da oluyor. Çünkü bizim ''akıl''larımız daha kalabalık...

Jude: Aktivist hareketle gerçekten ilgiliyiz, ne yaptıklarını, eylemlerini dikkatle takip ediyoruz. Kendimizi de bu hareketin bir parçası olarak görüyoruz, bu ilişkiyi albümlerimize de yansıtmaya çalışıyoruz. Eğer siz de bir yaratıcı iseniz, ellerindeki pastaları bir takım melunların suratlarına yapıştıranlara nasıl kayıtsız kalabilirsiniz ki. Bu tam bir komedi ve son derece yaratıcı ve güçlü..

Tan : Doğu toplumlarında, muhalefetin ve aydınların, üzerlerindeki baskı nedeniyle, politik ifade kendisini ''mizah'' içine gizlerken, ifade özgürlüğünün daha demokratik olduğuna inanılan Batı muhalefetinde, protestonun dilinin ''mizah'' kokmasının nedeni nedir?

Jude: Doğu toplumlarında politik mizahın zaruretini anlıyorum. Öte yandan Batı tarihinde de yazarları, aydınları yaratıcı olmaya zorlayan bir baskıcı ve yasaklı bir gelenek vardır. Baskının büyüklüğü, karşısında sadece yoğun bir nefret yaratmakla kalmıyor, eylemcinin aklını ve yaratıcılığını da tetikliyor. Böyle tarihi olan ülkelerde, mizah kullanıldı, alegori kullanıldı, bu bir gerçek.Ve bu insanlara acı veriyordu. Yalıtılmış yaşamları içinde, üretimlerini ve sözlerini paylaşamamak hakikaten acı vericiymiş. Dinleyicileri ile ilişki kurmak için başka şans kalmıyor, ve burada mizah gerçekten önemli bir işlev görüyordu.

Alice: Emma Godman'ın da söylediği gibi ''Eğer dans edemeyeceksem, devriminiz sizin olsun''...Bizim hayal ettiğimiz, daha ciddi bir dünya yerine, adaletin, keyfin ve mutluluğun ödüllendirildiği bir dünyadır.

Tan : Bu olup biten savaş ve işgal hali aslında bazı yeni-muhafazakâr zevatın iddia ettiği gibi,demokrasi adına Batı uygarlığı ile Doğu uygarlığı arasında gerçekleşen bir savaş mı?

Alice: Onların asıl ihtiyacı olan sabit savaş halidir. Negri’nin de dediği gibi “Kapitalizmin sürdürebilir olmasının yegâne hali, onun sürekli yayıldığını hissetmesidir. Yani süreğen savaş hali...''Öte yandan, insanlar, meselenin hiç de öyle Doğu ile Batı arasındaki bir demokrasi mücadelesi olmadığının farkında. Bu savaşın petrol için, Bush’un babasının intikamı için, ve Amerika-İngiltere , Arap ülkeleri ve Fransa-Almanya arasındaki nüfuz savaşı için yapıldığını herkes biliyor.

Tan : Belki de tüm bu melanetin merkezindeki olgu ırkçılık?

Jude: Bence çatışmaların ana ekseni; korku, tahammülsüzlük, ötekini anlamak istememek, farklılıklara saygı duymamak. Irak'ta olup bitenler de (yağma da, cinayet ve kaçırmalar da), toplumsal ve siyasi boşluk kültürünün sonucu. Yani tamamen ırkçılığa dayanıyor diyemeyiz.

Alice: Irkçılık artık kabuk değiştiriyor; konusu sadece derinizin rengi olmuyor. Irkçılığın temel besini yoksulluk. Doğu Avrupa’da fark edilir bir ırkçılık var. Orada çok sayıda siyah veya göçmen nüfus mu yaşıyor? Hayır. Ama yine de ırkçılığa muhatap olabiliyorsunuz, tamamen ekonomik statülerden dolayı...

Tan : Peki ya kültürel nedenlerden kaynaklı olabilir mi?

Jude: Mesela İngiltere de ''ırkçıların'' önemli hedefleri ve onların propaganda malzemesi yaptığı temel konu sığınmacılar ve sebep oldukları iddia edilen ekonomik nedenlerdir. Sadece İngiltere de değil, bakın bütün Avrupa’da tüm bu ırkçı gruplar ''yabancıların ülkelerine gelip işlerini ve paralarını nasıl ellerinden alıp, zengin oldukları'' yalanını anlatıp dururlar.

Alice: Bence de kültürel nedenler ikinci sıradadır (eğer bir sıralama yapılacaksa).. İngiliz kültürünü falan kimsenin taktığı yok. Bütün mesele ekonomik konumlanmada yatıyor.

Tan : Ülkenizde de, ırkçıların yoğunlaştığı bir parti var. Britanya Milliyetçi Partisi’nin sol gruplara yönelik tehdit ve saldırı hareketleri de var, galiba...

Alice: Bu ırkçılık hakikaten komik bir şey. Ben, İngiltere’de ırkçıların hiç de öyle teorileri falan olduğunu düşünmüyorum. Örneğin, ''sığınmacı istilasına'' karşı oy isteyen Britanya Milliyetçi Partisi’ni(BNP) örnek alalım...Bu partiye oy verenlerin yoğunlukta olduğu yerlerde hiç de öyle yoğun “siyah” nüfus yok. Bu bölgeler, fakir beyazların yaşadığı bölgeler. Yani, biz gerçek hedefleri değiliz. 80’lerde ve 90’ların başında anarşistler ve komünistler BNP’nin hedefi idi, ama şimdi değil.

Tan : Gramsci'nin bir sözü vardır ''Açık havada oynanan, insan sadakatinin krallığıdır futbol'' diye. Oyunun bize dair yönünü çok iyi özetler. Lakin, bir çok ülkede, ırkçılığın ve endüstrinin en fazla etkinlik gösterdiği yerlerden de biri olmuştur futbol sahaları. Bu konuda da bir çok kampanyayı ve etkinliği de desteklediğinizi biliyoruz...

Alice: Evet bir çok anti-faşist kampanyayı da desteklediğimiz gibi, toplumsal etkisinin önemine inandığımız,(ve gruptaki arkadaşlarımızın da özel hassasiyetleri de etkili tabii) futbol alanındaki kampanyaları özellikle destekledik. Bazı siyah futbolcuların da desteklediği ''Kick Racism Out of Football'', ''Show Red Card to Racism'', gibi geniş katılımlı kampanyalar bunlardan bazıları.

Jude: Hâlâ bazı beyaz çocuklar, kendi ırkçı şiddetlerini en iyi uygulayacakları yer olarak futbol sahalarını seçiyorlar. Ama bu eskisi kadar yoğun değil, ve durumu değiştirecek bir potansiyelleri de yok.

Tan : Peki ya, bir Asya kökenli gencin, ırkçı küfürler eşliğinde dövülmesi olayından ceza alan, dönemin Leeds’li futbolcuları Bowyer ve Woodgate davasına ne diyeceksiniz? Siz de Leeds’li olduğunuz için soruyorum...

Alice: Biliyor musunuz, o olay da çok komik. Çünkü Leeds taraftarının çoğu anti-faşisttir, daha doğrusu şimdi. Eskisi için bunları söyleyemem tabii...

Jude: Gerçekten, çok zahmetli ve istikrarlı mücadeleler sonrasında bu dönüşüm yaşandı. Kampanyalar, bildireler, fanzinler vb...

Tan :  Son albümünüz ''UN'' çıktı. İsminden, içeriğindeki müzikal çeşitliliğe kadar, yine şaşırtıcı. Peki, sizce hangisinin gerçekleşmesi daha kolay United Nations (Birleşmiş Milletler)mi, United Melodies (Birleşmiş Melodiler) mi? Özellikle Irak savaşı sırasındaki basiretsizliğinden gördük ki, BM pek de öyle kolay gözükmüyor. Sözünü melodilerle söylediğiniz ve bu sefer ki albümde dünyanın farklı kültürlerinden tınıları da müziğinize yansıttığınız için size bu soruyu sormak daha manidar geliyor..Ve sözünüzü söylerken, melodiler sizi yeterince tatmin ediyor mu?

Jude: Aslında bir araya geldiğimizden beri kendimize sık sık sorduğumuz soru, “sözümüzün ve sinirimizin yoğun olduğu yerlerde müziğimizi ve melodimizi nasıl kontrol edeceğiz?”

Alice: İşte size yine teori; Dünya hakkında bir şeyler söylemeye niyetlenirseniz, onu değiştirmek istiyorsanız, yaşamın ''an'' larını ciddiyetle dikkate almak durumundasınızdır. Öyle bir an yakalarsınız ki, dünyadan büyük bir tepki ve yansıma alabilirsiniz. Deleuze-Guattari'nin de belirttiği üzere ''kurgu'' (yani şarkılarımız ve sözlerimiz), felsefenin ve yaşamın önemli bir parçasıdır. Biz de bu yüzden ''kurgu''yu hayatımızın bir anı olarak görüp, şarkılarımızı bu anlara göre üretiyoruz.

notlar............

1984'te Leeds'te bir işgal evinde kurulan alternatif pop/rock grup 1997'de yayınladığı ''Thubthumping'' albümü ile geniş izleyiciye ulaşır

Sadece müzikal performansları ile değil, politik tutumları ile de gündemde olan grubun solistlerinden Alice Nutter, 1998 de dinleyicilerine ''CD'lerini satın alamıyorlarsa, büyük marketlerden çalmalarını'' tavsiye eder...

Grup üyelerinden Dunbert Nobacan, bir ödül töreni sırasında İngiltere başbakan vekili John Prescott'un başından aşağı bir kova buzu boşaltıyor ve bunu, o sırada grevde bulunan ''Liverpoollu liman işçileri için” yaptığını söylüyor...

1986'dan beri yayınlanmış 13 albümleri var. Bunlardan bazıları; ''Pictures of Straving Children Sell Records'', ''Homophobia'', ''Thubthumping'', '' Anarchy'', ''Ebglish Rebel songs'', ''Readymades''

Medyadan, çocuk işçi sömürüsüne, düşük ücretli sanayi (sweat industry)den, anti-faşist harekete, maden işçileri hikâyelerinden, ulus ötesi şirket hegemonyasına kadar bir çok konuda yazılmış şarkıları var.

Grup üyelerinden Boff sıkı bir Burnley FC taraftarı. Dolayısıyla Blackburn Rovers karşıtı. Öte yandan diğer üyelerin de sempati duyduğu bu yerel takımın bulunduğu bölgenin duvarları anarşist ve anti-faşistlerin denetim altında imiş.

Her yıl düzenlenen Irkçılık karşıtı Dünya Futbol Şampiyonası’na destek için 2001 de Venedik'te bir konser verirler...

Redwatch adlı ''anti-faşistleri'' deşifre eden, ırkçıların sitesinin New Model Army, Joolz ile beraber sürekli konukları. Dostlarının yanında düşmanları da istikrarlı izleyicileri...

1998'deki Dünya Şampiyonası için hazırladıkları ''Top of the World'' (Dünyanın Zirvesi) adlı şarkı İngiliz ulusal takımının şarkısı olarak kupanın albümüne girdi :“Taksi şoförüyüm, posta işçisiyim, ofis temizlikçisiyim, grevdeki işçiyim, baletim, Zapatistim, pop şarkıcısıyım, futbolcuyum. Ben galibim, bebek galibim. Dünyanın zirvesi, İşte ben o zirvenin tepesindeyim...”