Yeni binalardan bile yıkılanlar oldu

-
Aa
+
a
a
a

Altın Saatler programının yapımcıları ve alanında uzman konukları yaşadığımız büyük afeti değerlendiriyor ve felakete sebep olan ihmalleri tartışıyor.

Yönetmeliğe aykırı yapılan binalar ayakta kalamadı
 

Yönetmeliğe aykırı yapılan binalar ayakta kalamadı

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)

Gürhan Ertür: Bugün kalabalık bir kadroyla karşınızdayız. Konuklarımız Prof. Dr. Okan Tüysüz, Dr. Şeref Polat, Dr. Barış Erkuş ve Mustafa Munzuroğlu. Şeref Polat ve Barış Erkuş deprem mühendisleri. Mustafa Munzuroğlu, inşaat yüksek mühendisi ve Maraşlı olması nedeniyle bölgeden haberler alabileceğiz. Konumuz Kahramanmaraş'ta gerçekleşen iki deprem. Bu son iki depremde kırılan iki fayın özellikleri ve genel olarak Doğu Anadolu Fayı hakkında neler söyleyebilirsiniz? 

Okan Tüysüz: Doğu Anadolu Fayı dünyanın en önemli deprem kaynaklarından bir tanesi ve ülkemizde de ikinci büyük fay sistemi. Ülkemizdeki en büyük fay Kuzey Anadolu Fayı. Bu Bingöl Karlıova'dan başlayan Kuzey Anadolu'yu takiben Yunanistan'a kadar ulaşan, 1.600 kilometre uzunluğunda bir fay. Doğu Anadolu Fayı, Bingöl Karlıova'da Kuzey Anadolu Fayı'yla birleşiyor. Buradan başlayarak, Kahramanmaraş Türkoğlu'na kadar uzanıyor. Oradan güneye doğru Kızıldeniz Fayı’yla birleşiyor. 650 kilometre boyunda önemli bir fay. Bu fayın keşfi 1970’li yıllara dayanıyor. 1970’lere kadar böyle sistematik, büyük bir fay olduğu bilinmiyordu. 1971’de Bingöl depremi olduktan sonra, bunun doğrultu atımlı ve Kuzey Anadolu Fayı’na benzer bir fay olduğu ortaya çıktı. Detaylı çalışmalar yapılmaya başladı ve 1800’lü yıllarda bu fayın farklı parçalarının kırıldığı ortaya kondu. 

Yakın zamanda Elazığ depremi olunca da, bu fayın özellikle kuzey kesiminde birikmiş olan stres boşaldı. Bu fayın daha güneye doğru, Elazığ Hazar Gölü'nden daha güneye, Türkoğlu'na kadar olan kesiminde Erkenek segmenti ve Pazarcık segmenti isimlerle anılan fay parçaları var. Bunların çoğu 1800’lü yıllarda kırılmış faylar. Ancak Pazarcık segmenti adını verdiğimiz fay 1513 yılında kırılmış. Ondan önce de 1100’lü yıllarda kırılmış ve deprem üretmiş bir fay. Fakat 1513’ten sonra deprem üretmemiş. Bu da bu fayın üzerinde önemli bir stres birikimi olduğunu gösteriyor. Bu stres birikimi konusundaki çalışmalar 1990’lı yıllarda yapılmaya başladı. Rahmetli Aykut Parka da bu çalışmaların içerisindeydi ve Pazarcık segmentinin büyük bir deprem üretme potansiyeli olduğu 1990’lı yıllardan itibaren ortaya konuldu, çeşitli araştırmacılar tarafından bilimsel yayınlar yapıldı. Sadece yayınlarla kalınmadı. Bölgeye giden araştırmacıların orada yapmış olduğu, halka açık toplantılarda da bunlar defalarca dile getirildi. Bunlardan bir tanesi de bendim. 2012 yılında Gaziantep'te Kent Konseyi'nin İTÜ Mezunlar Derneği ile ortaklaşa yaptığı bir toplantıda 7.7’lik bir depremin Gaziantep'i etkileme olasılığından bahsettim. Fakat o günden bugüne çok fazla tedbir alınmadı. Yapılanlar yeterli olmadı. 

Fayın, Kahramanmaraş'ın Türkoğlu ilçesinden biraz daha sonraki kısmı birkaç koldan oluşuyor. Bunlardan bir tanesi güneye Amik Ovası'na yani Antakya'ya doğru ilerliyor. Antakya'ya giderken iki tane fay var. Bir tanesi Amanos, biri Yesemek parçası. Bu ikisinin arasında Amanos Koridoru ya da Karasu Koridoru adıyla bilinen bir çukurluk alan var. Türkoğlu'ndan Amik Ovası'na doğru uzanan topografik olarak alçak bir alan. Amik Ovası'na geldiğimizde yine farklı fayların birbiriyle kesiştiği bir noktaya gelmiş oluyoruz. Buradan bir kol Antakya'nın içerisinden geçerek Samandağ ilçesine oradan Karadeniz'in içerisinden Kıbrıs'a kadar uzanırken, bir diğer kol da Amik Ovası'ndan Reyhanlı'ya ve oradan Suriye'ye, Suriye'den aşağıya Kızıldeniz'e kadar uzanıyor. Bu da bin kilometrenin üzerinde boya sahip ve geçmişte önemli depremler üretmiş Kızıldeniz Fayı olarak biliniyor. 

Pazarcık segmenti dediğimiz, Kahramanmaraş Pazarcık Narlı ve Amanos'a Yesemek Fayı’na kadar uzanan kısmı büyük olasılıkla kırıyor. İlk başta 7.4 olarak AFAD tarafından açıklandı. Fakat daha sonra 7.7’ye yükseltildi. Amerikan Jeoloji Servisi de bunu 7.75 yani neredeyse 7.8’e kadar çıkarttı. Bu deprem büyük bir sarsıntı yarattı. Ancak bunun büyüklüğü o kadar fazlaydı ki bölgede bulunan diğer fayların da stres rejimlerinin, gerilme rejimlerinin değişmesine yol açtı ve bir başka depremi tetikledi. Bu da yine Kahramanmaraş ve Malatya arasında yer alan, Sürgü-Göksun arasındaki fay kolunu, bu da Doğu Anadolu Fay Sistemi’ne dahil olan, bir diğer fayı tetikledi ve Elbistan güneyinde bu defa 7.6 büyüklüğünde bir deprem ortaya çıktı. 

Bu iki deprem bölgedeki gerilme rejiminin, birikmiş stresin boşalmasına yol açarken diğer segmentleri de etkilediler. Bu süre içerisinde çok sayıda deprem gelişti. Bunların bir kısmı artçı, bir kısmı ise bu fayın etkilediği başka fayların, daha küçük fayların kırılması sonucu oluşmuş depremler. Yani tek bir fay, tek bir kırılma değil. Kompleks bir kırılma rejiminin gerçekleştiğini görüyoruz. Bu iki büyük fayın, büyük bir enerji yaydığından söz etmiştim. Sekiz milyon tonluk bir dinamit patlamasına eşdeğer bir enerji boşalımından bahsedebiliriz. Yine eğer Hiroşima'ya atılan bomba eş değerini düşünecek olursak, yaklaşık 600 Hiroşima bombası, yaklaşık 450 tane Nagazaki atom bombası eşdeğeri bir enerji boşalmış oldu. Artçıları da koyacak olursanız hayal edilmesi dahi güç bir enerjiye ulaşıyor. 

Hasar dağılımına baktığımız zaman, fay boyunca bütün yerleşim yerlerinde ciddi hasar var. Adıyaman ve Malatya'da; Pazarcık, Gölbaşı, Türkoğlu gibi ilçelerde ve daha güneyede Hatay'da ciddi hasar meydana geldi. Yapılan çalışmalarda Hatay'ın daha çok etkilendiği görülüyor. Neredeyse taş üstünde taş kalmamış. Fayın yön etkisinin ve Hatay'daki Amik Ovası'nın zayıf zemininin önemli etkisi olduğunu düşünüyoruz. Bu yerleşim yerlerinin önemli bir kısmı zayıf zeminler üzerine oturuyor. Bu hat boyunca fayın neden olduğu çukurluklar, bunların içini dolduran göller var. Sahaya giden arkadaşlarımızın gönderdiği fotoğraflarda, çok sayıda yolun ve demiryolunun fay tarafından metrelerce ötelendiği görülüyor. Tamamen çökmüş yapılar var. Oldukça vahim bir durum. 36 saattir çoğu yere yardım ulaştırılamadı. Hatay'da çok uzun süre çalıştım, orada tanıdıklarım var. Onlarla güçlükle yaptığım görüşmelerde; gönüllülerin ya da görevlilerin ulaşamadıkları, ulaşanların yakıt, elektrik gibi imkânları bulamadıkları, temiz su ve yiyecek bulunamadığı, iş makinesi olmadığı, insanların kendi elleriyle tanıdıklarını, akrabalarını, annelerini, babalarını, çocuklarını çıkarmaya çalıştıklarını ancak iş makinesi olmaksızın bu çalışmaların boşa gittiğini öğrendim. Ben bir tanıdığıma “nasılsın?” diye sordum. “İyiyim ama bütün akrabalarım evin altında” dedi. Akşam saatiydi. “Hiç kimse gelmedi. Onlar da bağırıyorlardı, çağırıyorlardı. Yardım istiyorlardı. Ama sesler giderek cılızlaştı” dedi. Ertesi gün sabah aradım, hepsini kaybettiğini söyledi. 

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Antakya'da, İskenderun'da durum çok kötü. Çok büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Yardımlar yeterli değil. Maalesef bu depremde müdahale bakımından sınıfta kaldık. Bu fayın atımı tahmini olarak ne kadar ve yüzey kırığı gözlendi mi? 

Okan Tüysüz: Gözlenen yüzey kırıkları var fakat henüz daha arkadaşların çalışmaları tamamlanmış değil. Dün sabah ancak gidebildiler. Yol olmadığı için ciddi sıkıntılar yaşandı. Ama şu ana kadar gelen fotoğraflarda 3 metre civarında bir yüzey kırığı var. Fakat deprem büyüklüğü dikkate alındığında 6 metrenin üzerine çıktığı yerlerin olduğunu tahmin ediyorum. Şöyle bir kıyaslama yapabiliriz: 1999 depremlerinde her ikisinde de 7.2 ve 7.4 olmasına karşılık ofset büyüklükleri 5 metre civarındaydı. 1939 depremi, 7.9 veya 8 büyüklüğünde. Burada ölçülen en yüksek atım da, rahmetli Aykut Barkan'ın burada yaptığı çalışmalarla, 7,5 metre civarında, İhsan Kefin’in de bu yönde çalışmaları var. Yani 7.9’dan bir ya da iki kademe düşük 7.8 ya da 7.7’lik bir depremde büyük olasılıkla 6 metreye varan, hatta biraz aşan bir yüzey kırığının gelişmesi olası. 

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Fayın toplam uzunluğu konusunda bir bilgi var mı? 

Okan Tüysüz: Henüz bir bilgi yok. Yalnız artçıların dağılımına bakıldığında 300 kilometrenin üzerinde bir alana yayılmış vaziyette. Sadece Pazarcık kırığı için söylüyorum.

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Mustafa Munzuroğlu, deprem tasarımı konusunda çok deneyimli bir arkadaşımız. Zannediyorum annesini getirmek için gitti Maraş'a. Orada bir süre kaldı. Oradaki izlenimlerini ve oradaki yapı davranışı konusunda gözlemlerini öğrenebilir miyiz?

Mustafa Munzuroğlu: Maraş'ta iki kesim var, Eski Maraş ya da Çarşı Bölümü ve yukarı Yeni Maraş. Bu bölge dağ eteklerinde. Ben yukarı tarafta oturan anneme ulaştım. Saat 4.50’de sağ salim çıktıklarını söyledi. Adana yolunun tamamen kapandığı ve Tarsus, Adana, Gaziantep viyadüklerinin kullanılamaz hâle geldiği söylendi. Benim bir inşaat mühendisi arkadaşım yola çıktı. O Kayseri'ye kadar gittikten sonra biz de yola çıktık. Maraş'ın kuzey bölgesinden Göksun'a kadar gittik. Bir şey yoktu. Göksun'da artık asfaltta 50 santim kademe farkı vardı. Biz arabayla fark etmedik, geçtik. Dönüş yoluna jandarmanın bir düzeltme yaptığını ve önlem aldığını gördük. Tünellerde çok ciddi deformasyonlar vardı. Normalde orası doğal olarak dümdüz yerlerdi ancak tünellerde lokal çökmeler vardı. Tünellerin Kahramanmaraş çıkışları bir müddet kapalıydı.

Gece saat üç gibi Maraş'a gidebildim. Annemi de sağ salim buldum. Gitmeden önce de ulaşabildiğim arkadaşlarıma ne istediklerini sordum. Kime sorsam yakıt getirmemi istedi. Arabanın aldığı kadar erzak ve yakıt yüklendik. Sabah 08.00 gibi gün aydınlanmaya başladı ve artık durumu anlamaya başladık. Evimizin olduğu yere gittim. Maraş'ta bilinmiş bir müteahhit tarafından 7,5 sene önce yapılmış, plak giriş sistemli bir ev. Bizim evimizde dışarıdan bir çatlak yoktu. Evimizin yanındaki evlerde çok ciddi çatlaklar vardı Bir tanesi zaten tamamen yıkılmış. Benim de olayın dehşetini anlamamı sağlayan bir durum oldu. Maraş'ta Necip Fazıl Kültür Merkezi vardır. Oradan bakıldığında bizim evimiz gözükmez, bir arka sıradadır. Ama hemen önündeki iki blok komple yıkıldığı için görünüyor. Arkadaşım bana bir fotoğraf gönderdi. Ben kendi evimi ve o binaların yıkıldığını görünce, hemen yola çıktım.

Maraş'ın yeni bölümünde aşağı yukarı 15 yıl önce, 2001 sonrası yapılmış binalarda hasar var ama yıkılma oranı çok az. Maraşlı arkadaşlarımın hepsinin şaşırdığı, Maraş'ın çok lüks denebilecek, dört bloktan oluşan bir binası yerle bir olmuş durumda. Yani burası yeni yapılmış bir yerdi. Maraş'ın ana arterli caddelerinin birinin üstünde, daireleri çok pahalıya satılan büyük bir binaydı. Doktorlar falan oturuyordu, küçük yerde böyle oluyor genelde. O binaların yıkıldığını gördük. 

Aşağı Çarşı kısmını anlatmama gerek yok, zaten gördünüz. Eski Maraş dediğim, 2000 öncesi yapılan binaların olduğu yere indiğimde orası felaket. İkiye bölsek Maraş'ı, aşağı taraf tamamen haritadan silinmiş gibi duruyor. Yapılaşma da fayın olduğu tarafa doğru. TOKİ konutları, Doğukent blokları yapılmıştı. Tamamen yerle bir olmuş vaziyette. 10 binadan 9’u yıkılmış vaziyette. 

Maraş'ın tam ortasında, beş altı sene önce bitmiş belediye binası vardır. Etrafındaki binaların tamamı yıkılmış. Belediye binası tek başına duruyor, etrafında hiç bina olmayan bir belediye binası oldu. Orası normalde şehrin merkeziydi. Ne yazık ki Maraş'ta on katlı, on iki katlı binalar yapılıyor. Maraş'ta maliyetlerden dolayı asmolen döşeme binalar var. Yıkılan binaların çoğu onlar. Asmolen döşeme ya da doğru düzgün mühendislik görmemiş, bir sürü saplama kirişin olduğu, salonun ortasından kiriş geçmesin diye garip taşıyıcı sistemlerin olduğu yapılar. Garip, yükün nereden nereye aktarıldığını anlamanın çok zor olduğu yapılar. 

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Basında “müteahhitler malzemeden çaldı” deniyor. Bu da yanlış değil ama işin mühendislik tarafı, taşıyıcı sistemin doğru dürüst kurulamaması, yanlış taşıyıcı sistem oluşturulması nedeniyle yüzlerce bina yıkıldı. 

Gürhan Ertür: Mustafa'nın söyledikleri gerçekten çok çarpıcı. Eski Maraş dediğimiz alan, tarihî Maraş mı yoksa 2000 öncesi gelişmeye başlamış ve 1980’ler döneminde yapılaşmış bir alan mı? 

Mustafa Munzuroğlu: Maraş’ta zamanında Malatya yolu tarafında, Maraş Ovası'nın doğusunda yine büyük bir deprem olmuş. Orada binalar yıkılmış. Hatta oraya eskiler “Karamaraş” derler. Sonrasında afet evleri yapılmış. 2000’li yılların başlarındansonra şehir büyümeye başlayınca ovadan yukarıya dağlara, zeytin bahçelerine doğru genişlemeye başladı.Eski Maraş'tan kastım, 2000 öncesi yapılmış kesim. Şehrin ortasında yeni yapılan binalar da var ve çok ciddi hasar görmüşler. 

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Mustafa, Eski Maraş'ta “zemin etkisi önemli olmuş” diyebilir miyiz? 

Mustafa Munzuroğlu: Diyebiliriz. Çünkü ben çocukluğumdan hatırlıyorum: Bizim çarşı dediğimiz, Eski Maraş diye tabir ettiğim yer benim çocukluğumun geçtiği yer. 1990’lı yıllarda evimizden 200-250 metre ötede marul, patlıcan tarlaları başlıyordu. Yani orası tarım arazisiydi. Zamanla hepsi inşaata dönmeye başladı.

Gürhan Ertür: Bugüne kadar Altın Saatlerprogramında, 1999 sonrası binaların sağlam olduğuna dair açıklamalara sürekli itiraz ettik. Son depremde, özellikle 2000 sonrası yapılmış kamu binalarında ve özel binalarda ciddi hasarlar, çöküntüler, yıkıntılar olduğunu görüyoruz. 

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Bir verifikasyon olmadan böyle bir sonuca varıyoruz çünkü proje hataları çok ciddi. Çok kötü taşıyıcı sistemler yapılıyor. Proje yapım süreci konusunda Altın Saatler programında konuştuk. Daha sonra da konuşacağız. Çünkü proje, sistem, inşaat, denetim hataları görüyoruz. Ama “2000 sonrası yapılan bütün yapılar iyidir” diye bir kabulün yanlış olabileceğini zaten düşünüyorduk. Maalesef bu örnekler haklı olduğumuzu gösterdi. 

Şeref Polat; Kahramanmaraş, Antakya ve Hatay'da AFAD tarafından yerleştirilen ivme ölçerden alınan kayıtları derledi ve değerlendirdi. Gerçekten çok ilginç sonuçlara vardı. Bunları dinleyeceğiz.

Şeref Polat: Kahramanmaraş'taki ve Hatay'daki kayıtlar olağanüstü yüksek ivmeler. 10-15 katlı yapılar o bölgede çoğunlukta. Bu tür yapılar için, bizim yönetmelikte düşündüğümüzün de üzerinde ivmeler görüldüğü kesin. Bu Kahramanmaraş'ın ve Hatay'ın niye bu kadar harap olduğunu da açıklıyor. Bizim aldığımız kayıtlar nispeten daha rijit zeminler üzerinde alınmış kayıtlar. C tipi zemin dediğimiz, çok da kötü durumda olmayan zeminler üzerindeki kayıtlarda görülen ivme değerleri o tür bir zemin için çok yüksek. Daha kötü zeminlerdeki hâlin çok daha kötü olduğunu tahmin edebiliyorum. 2000 öncesinde yapılan binaların ayakta kalması hakikaten çok zor. 2000 sonrası binalar için de, tasarımı düzgün yapılmamışsa, yıkılma çok normal. Asmolen türü yapılar çok uzun zamandır bizim için soruna dönüştü. 1967’deki Adapazarı depreminden sonra asmolen yapı sistemi Türkiye'de 1975 yönetmeliğine kadar yasaklanıyor. 

Hatay, Kahramanmaraş'tan çok daha kötü. Değerler aşırı yüksek. Antakya ilinin içinde dört kayıt alınmış. Dördü de çok yüksek, dördü de gene nicelik olarak rijit zemin sayılabilecek zeminlerde kaydedilmiş. Bu deprem hakikaten birçok konuda kendimizi sorgulamamız ve özellikle bu tasarım konularında daha dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor. Televizyonda, bazı yapılarda döşemelerin yükleri perdelere aktaramadığını gösterecek resimler gördüm. Yarısı yıkılmış bir binada merdiven kovasının çevresinde herhangi bir bağlayıcılığı olmadığını gördüm. Bir binada asansör perdesinin ayakta durduğu ama binanın geri kalanının yıkıldığı bir örnek var. 

Mehmet Nuray Aydınoğlu: 2018 yönetmeliğinde çok ciddi bir biçimde vurgulanan döşeme dayanımının ve döşemenin diyafram etkisinin ne denli eksik olduğunu gösteren çok tipik örnekler. Enkaz temizlenmeden ekip olarak gitmeyi düşünüyorsunuz. Bu durumları yerinde belgelemek çok önemli olacak sanıyorum. Barış, senin izlenimlerini alalım. 

Barış Erkuş: Üç ana başlıkta değerlendirme yapmak istiyorum. 1999 depreminde yaptığımız saha ziyaretlerinde gördüğümüz, oradaki yaşadığımız durumun neredeyse bir benzeri var. Yok kötü imal edilmiş, tasarlanmış binalar var. Bu yıkılan binaların önceki hâllerinden aynı yıkılma, çökme modlarını ve bina yaşı olarak da yakın olduklarını görebiliyoruz. Bu binaların yıkılması normal. Bu işin içerisinde olan insanlar olarak bunu anormal karşılamıyoruz. 

Neden büyük bir felaket oldu? 1999 depreminden sonra bu tip aktif deprem bölgesi ve kötü yapı stoku olan bölgelerde peyderpey güncelleme yapılması lazım. Depreme dayanıklı, yeni yapılarla güncellenmesi lazım. 1999’dan bu yana 24 yıl geçmiş ama aynı hatalar yapılıyor. Bu insanı gerçekten kahrediyor.

İkincisi nokta şu: Binanın tasarlanması, imalatı, uygulanması ve hizmete geçmesi zincirleme bir süreç. Nereden başlıyor? Zemin etüdünden başlıyor. Daha sonra bunun projelendirilmesi yapılıyor. Sonra üretilen projenin sahada saha mühendisleriyle imalatın uygulanması gerekiyor. Bu zincir içerisinde bir tane halkada bir hata yaparsak, problem olacaktır. Bu zincirin başlangıç noktası projelendirme. Statik proje olarak adlandırdığımız, depreme dayanıklı yapı tasarım projelendirmesi önemli. Çünkü inşaat ve deprem mühendisliği içerisinde depreme dayanıklı yapı tasarımıyla ilgili bütün bilgi ve tecrübelerimizi ancak projelendirme aşamasında yapı tasarımına yansıtabiliyoruz. Bu imalat aşamasında yapılabilecek bir şey değil. İmalat dediğimiz aşama hazırlanmış projenin, sahada verilen bir süre içerisinde ve verilen bir bütçeyle imal edilmesidir. Şantiye şefinin, şantiye mühendisinin, işçilerin görevi budur. Onlar saha uygulama sırasında “hangi uygulama daha güvenli?” diye düşünmez. Onlara verilen projeyi uygularlar. Burada projenin önemi çok büyük. Bu aşamada hâlâ ciddi eksiklerimiz var.

Son başlığım ise şu: Yapısal olmayan elemanların tasarımının neden önemli olduğundan, bölgenin normal hayatına dönmesi ve oluşacak hasarın az olması için gerekliliğinde bahsetmiştik. Deprem yaşayan bölgenin tekrar normal hayatına dönemesi çok uzun sürecektir. Depremden sonra kullanılabilecek, içerisine rahatlıkla gireceğimiz yapıların inşa edilmesi, bölgenin tekrar hayata dönebilmesi için önemlidir.

Muzaffer Tunçağ: Bu ivme meselesini biraz detaylandırmanızı rica edebilir miyim?

Şeref Polat: Hatay bölgesi için peak count ivme gözüküyor Spektral ivmelerin uzun periyotlardaki değerleri çok yüksek. Hatay bölgesinde olabilecek en büyük deprem için verilmiş için verilmiş olan değerlerin civarında ve hatta bir miktar yüksek.

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Yani beklenmeyecek derecede yüksek değerler var. “Acaba bu alette ilgili bir problem olabilir mi?” dedik. Ama birçok alette aynı mertebede ivmeler kaydedildiği için bunların doğru olduğunu kabul etmek durumundayız. Gerçekten çok büyük değerler. 

Mustafa Munzuroğlu: Maraş'ın 2000 öncesi yerleşim bölgesinde, 70’li yıllarda yapılmış evimiz var. Dört katlı bir bina. Binada hasar var ancak eski komşularımız yürüyerek inmişler. Bina hâlâ ayakta. Aynı şekilde, şu anda ailemin oturduğu evde çok ufak çatlaklar var. Ancak yıkılan evler de var. Gidip oradaki çaresizliği gördükten sonra, şunu kabul edemiyorum: Deprem çok şiddetliydi. Bir mühendis olarak kurmuyorum bu cümleleri. Düzgün mühendislik hizmeti almış binalar, eski yerleşim yerinde de olsa can güvenliğini sağlayabiliyor.

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Yönetmeliğe göre yapılan yapıların oldukça önemli dayanım rezervleri de vardır. Bu ivmeler aşılınca derhal yıkılacak değiller. Doğru dürüst taşıyıcı sistem oluşturma meselesi çok önemlidir. Taşıyıcı sisteminiz doğru oluşturulmuşsa, ki bunun kuralları biliniyor, o bina ayakta kalabilir. 2018’de yayımlanan yönetmelik özellikle bu modelleme konusuna çok önem verdi.

Mustafa Munzuroğlu: 2018’de yönetmelik oluşturulurken Türkiye'deki yapı stokuyla ilgili tartışmalar vardı. “Anadolu'daki yapı stoku farklı, bu yönetmeliği uygularsak çok ağır şeyler olur.” dediler. Bu şartlar katı gelebilir insanlara ama uygulamamız lazım. Çünkü bütün yapıların içerisinde insan var.

Elvan Cantekin: Bu yönetmeliklerde değişiklik yapılma ihtiyacı ortaya çıktı mı, yoksa burada yönetmeliklerle devam etmekte bir sakınca yok mu?

Mehmet Nuray Aydınoğlu: Temelde bir değişikliğe ihtiyaç yok. 2018’den bu yana beş sene doluyor. Birtakım ufak aksaklıklar görüldü. Ama bunlar çok önemli, can alıcı şeyler değil. Bu depremden çıkacak sonuçları irdelediğimizde, bazı şeylerin belki daha iyi vurgulanması gerekebilir. Mühendislerimizi, yönetmelikte doğrusunun yazılmasına rağmen çok yanlış uygulamalar yapıyor. Bu deprem bizim için muazzam bir laboratuvar. Bunun üzerine çok çalışmamız lazım. 

Gürhan Ertür: Resmî rakamlara göre biz bu programı yaparken 7.808 can kaybı, 40.910 yaralı var. Önümüzdeki dönemde depremin başlangıçta yaratmış olduğu etkilerin dışında birçok sosyal etkiyle de karşılaşacağız. Ciddi bir göç bizi bekliyor. Buna da hazırlıklı olmak lazım.