Türkiye'de neden yangın kültürü yok?

Altın Saatler
-
Aa
+
a
a
a

Altın Saatler'de orman mühendisi Vehbi Tutmaz ile orman yangınlarını, nedenlerini ve önlemleri konuşuyoruz.

""
Türkiye'de neden yangın kültürü yok?
 

Türkiye'de neden yangın kültürü yok?

podcast servisi: iTunes / RSS

Gürhan Ertür:Açık Radyo'da Altın Saatler programındayız. Bugünkü programı Mehmet Nuray Aydınoğlu, Aziz Şasa, Buğra Çelik, Muzaffer Tunca, Nazan Cömert ve ben Gürhan Ertürk birlikte sunacağız, teknik masada ise sesimizi sizlere Selahattin Çolak ulaştıracak. 

Bugün konuğumuz orman mühendisi Vehbi Tutmaz. Vehbi Bey hoş geldiniz programımıza efendim.

Vehbi Tutmaz: Merhabalar, teşekkür ediyorum.

G. E: Vehbi Bey'le orman yangınlarının nedenlerini ve önlemleri konuşacağız. Ben çok kısaca tanıtmak istiyorum sizi Vehbi Bey: 1986 yılından itibaren Orman Genel Müdürlüğü'nde devlet memuru olarak 3 yıl Artvin, otuz iki yıl ise Çanakkale'de görev yaptı. Çanakkale ve Bayramiç'te işletme müdürüydü. 2 bin yılından sonra ise yaklaşık yirmi yıl sadece orman yangınları ile ilgili, Orman Yangınlarıyla Mücadele şube müdürü, yangın başmühendisi ve mühendis olarak görevlerde yer aldı. Antalya ve İzmir yangın eğitim merkezlerinin eğitim programlarının hazırlanmasında aktif görev aldı. Yangın uzmanlarının eğiticiliğini yaptı. Otuz iki yıl boyunca aktif olarak orman yangınlarında yönetici olarak görev yaptı. 2019 yılında emekli oldu. Halen Türkiye Ormancılar Derneği'nde orman yangınları etkinliklerde yangın koordinatörü ve danışman olarak görev alıyor. Evet, Vehbi Bey tekrar programımıza hoş geldiniz efendim. Ben hemen sözü Buğra Çelik arkadaşımıza devrediyorum.

Buğra Çelik: Çok teşekkürler Gürhan Bey. Vehbi Bey tekrar hoş geldiniz. Aslında yollarımız Afet Gönüllüleri sürecinde kesişmişti sizinle. Otuz muhtarı bir araya getirip belediyeyle beraber yaptığımız çalışmayı gerçekten hiç unutmuyorum. Çok ilham verici ve faydalı bir konuşmaydı. Biraz oradan da ilham alıyoruz.

Bu hafta Mardin ve Diyarbakır'da on iki vatandaşımızın hayatını kaybettiği, birçok hayvanın telef olduğu ve ciddi maddi hasarların olduğu bir yangınla karşılaştık. İlk olarak, Türkiye'nin orman yangınlarını incelediğinizde -duayen bir isim olarak- nasıl bir değişim görüyorsunuz? Mevzu nereye doğru gidiyor? Yangınları konuştuktan sonra, bir sonraki soruda da önlemlere geçmek istiyorum.

V. T: Öncelikle şunu söylemem lazım, eğer bir yörede sürekli olarak orman yangınları sayılarında bir artış varsa; mevcut şartların da -küresel iklim değişikliği, iklim krizi, ne derseniz deyin- katkıları ile bundan sonraki yangınların mega yangınlar veya tahripkar yangınlar olma olasılığı oldukça büyük.

Türkiye'de yangın kayıtlarının ilk tutulduğu 1937 yılından bugüne kadar, yılda ortalama bin dört yüz yangın çıkarken, son yirmi yılda bu rakam iki bin altı yüzlere yaklaştı. Neredeyse ikiye katlandı. Demek ki birinci sorunumuz yangın sayılarını aşağıya indirmek. Diyarbakır ve yöresindeki yangınlar hakkında da kısa bir şey söylemek istiyorum. Buradaki yangınlar bize şunu göstermiştir: Türkiye'de, orman yangınlarıyla ilgili burada yaşayan ve bulunanların yeterince yangın kültürüne, eğitimine ve bilgisine sahip olmadığını göstermektedir.

Birçok konuda olduğu gibi, tarımsal ürünler konusunda da. Yangına dirençli tarım nasıl yapılır? Olası yangınlar nereden başlar? Buna karşı nasıl önlemler alınabilir? Can ve mal kayıplarını en aza indirmek için neler yapmamız gerektiği konusunda hâlâ planlı, düzenli bir çalışma içinde olamadık maalesef.

Yangına müdahalenin en önemli şartlarından bir tanesi şudur: Bir kere yangınla ilgili eğitimleri almanız lazım. Hangi yangın olursa olsun, genel olarak söylüyorum, bununla ilgili belgelenmiş olmanız lazım, bir belge almış olmanız lazım. Yangınlara girebilmek için mutlaka ve mutlaka kişisel koruyucu donanımlarınızın olması lazım. Nedir bunlar? Elimizi, ayağımızı, başımızı, yüzümüzü, derimizi, vücudumuzu koruyan sistemler, koruyucular vardır. Tabii ki solunumumuzu sağlayan sistemler vardır. Bunlar olmadan yangın alanlarına girmeniz mümkün değildir.

Tarımsal ürünlerin ekiminde, dikiminde ya da kullanımında da yangına karşı alınması gereken önlemler vardır. Sürekli yangın riski olan bir alanda bunun sürekliliği büyük bir problemdir. Zaman zaman daha yangına dirençli işler yapılması lazım. Yine bu yangınlarda gündeme gelen en önemli konulardan biri enerji nakil hatlarıdır. Biraz sonra onlara da değineceğiz. Coğrafyada hem insanların eğitildiği hem de yangınlara karşı neler yapılması gerektiğini bilen bir toplum oluşturmak zorundayız.

B. Ç: Çok doğru, evet. Peki şu anki çalışmaları nasıl görüyorsunuz? Mesela eğitim ve sertifikadan bahsettiniz. Burada vatandaşın bu eğitimleri alabileceği ya da kendine hazırlayabileceği, işbirliği yapabileceği kurumlar ve aktiviteleri nasıl görüyorsunuz Vehbi Bey?

V. T: Şimdi özellikle şunu söyleyeyim; Orman Genel Müdürlüğü geçen sene yaklaşık 120 bin orman yangın gönüllüsü eğitimi yaptı. Nedir bu? Biliyorsunuz 2018 yılına kadar Türkiye'de mükellef sistemi vardı. Kısaca izah edeyim: Orman içi ve civarında yaşayan, köylerde yaşayan, 18 yaşını doldurmuş erkekler, 50 yaşına kadar yangına gitmek zorundaydı. Ellerindeki aletlerle beraber böyle bir zorunluluk vardı. Sonra iş yasası ve güvenlik anlamında bu yasadan çıkartıldı. Bunun yerine gönüllülük yönetmeliğiyle beraber yeni bir uygulama başladı.

Fakat şahsi olarak sorunun şu olduğuna inanıyorum: 120 bin kişi yerine, siz 5 bin kişiyi dört dörtlük eğitin ve bu eğittiğiniz elemanlar özellikle kırsal alanda, köylerden olsun. Bunların tamamına kişisel koruyucu donanımları verin ve onları katılımcı bir toplum haline getirin. Bu çok daha faydalı olacaktır. En önemli sorunlardan birini daha söylemek istiyorum. Türkiye'de yangınla ilgili dört ana unsur vardır, tıpkı bir masanın dört ayağı gibi. Bunlardan bir tanesi Orman Genel Müdürlüğü ve AFAD gibi ilgili kamu kurumlarıdır. İkinci ayak belediyeler ve yerel idarelerin ihbar teşkilatıdır. Üçüncü unsur ise sivil toplum örgütleridir, tabii hepsi değil. Akredite olmuş, eğitim almış, acil afet kapsamında olan sivil toplum örgütlerinden bahsediyorum. Bunların da durumu çok iyiydi. Çünkü bunların enerjileri ve civar köylere kattıklarını bizzat gördüm. Çok müthiş çalışmaları oldu onların.

Dördüncü unsur, aslında ilk sırada saymam gereken de şuydu: Orman içi ve civarında yaşayanlar ve bulunanlar. Bakın sadece köylüler ya da kırsal mahalleliler demedim. Özellikle bu tanımı kullanıyorum. Kimdir bunlar? Orada yaşayanlar, avcılar, arıcılar, çobanlar, gezi grupları, izin alanlarının ve turistik tesislerin sahipleri ve çalışanları. Türkiye'de, özellikle yangına hassas yörelerde, arazi yapısı bir bütün olarak ayrılmıyor. Ormanlık alanlar, tarım alanları, yerleşim alanları ve meralar iç içe. Bunlardan herhangi birinde başlayacak bir yangın diğer tarafları da etkileyebiliyor.

Sorun nedir? Türkiye'deki ormanlar maalesef çok büyük bir kısmı izin alanları şeklinde bölünmüştür. Başka bir ifadeyle, ormanlık alanlar içindeki insan hareketlerinde büyük bir artış yaşanmaktadır. Bu da yangınları beraberinde getirmektedir. Türkiye'deki yangın istatistikleri bize şunu göstermiştir: %88 oranında, adet olarak baktığınız zaman, insan faktörü ön planda çıkmaktadır. %10, %11, %12 civarında da yıldırım kaynaklı yangınlar vardır. Ama yanan alan olarak baktığınız zaman, Türkiye'de meydana gelen yangınların son 10 yıllık istatistiklerine göre, neredeyse tamamı %99'u insan kaynaklıdır. 

O halde yangınların öznesi olarak sürekli insanı konuşmak, insanı düşünmek ve ne yapacağımız konusunda her zaman insanı merkeze almak lazım. Çünkü küresel iklim değişikliği dediğimizde, yangınların nedeni dediğimizde, yangınlardan en fazla etkilenen kim dediğimizde, insandır. Ve bunun çaresi de, çözümü de, ilacı da yine insandır. Türkiye'deki alanların neredeyse tamamına yakınında çok sayıda insan olması yangınların başlama nedenidir. Çünkü bu alanlardaki insanlarda yangın kültürü maalesef demokratik yapının değişmesi, kırsal alanlardaki genç nüfusun azalması, bazı yasal düzenlemeler ve yanlış uygulamalar sebebiyle azalmaktadır. 

Köylerde de yangın kültürü, bakın yangın eğitimi demiyorum, yangın kültürü diyorum. Yangın kültürünün oluşması lazım. Bu bir süreçtir. Bunun için sadece kamu kurumlarının değil, ilgili sivil toplum örgütlerinin ve yörede yaşayanların mutlaka bir eylem planı çerçevesinde bir araya gelmesi gerekir.

G. E: Vehbi Bey, Nazan Cömert'in bir sorusu var hemen.

Nazan Cömert: Evet, ben aslında bahsettiğiniz iki konuyu birleştirerek bir soru sormak istiyorum. Biraz önce dört ayaktan bahsettiniz; orman yangınlarını önleme ve müdahale ile alakalı sorumlu kurumlardan ve aktörlerden. Orman Genel Müdürlüğü'nü biz hem önleme hem de müdahalede ana aktör olarak biliyoruz. Acaba bu aktörler arasında bir koordinasyon problemi var mı? Bunu öğrenmek istiyorum. Yangın kayıtlarının 1937 yılından beri tutulduğundan bahsettiniz. Tabii yangınla ilgili istatistiki veri çok önemli. Çünkü o verilere göre bir strateji belirliyorsunuz. Yangın çıkış sebeplerine göre. Bu istatistiklerin tutulmasıyla ilgili sorumlu birim sadece Orman Genel Müdürlüğü mü? Bu veriler düzenli ve standart bir şekilde oluşturulabiliyor mu? Çünkü "insan kaynaklı" dediğimiz zaman, aslında önlemeyle ilgili ne yapacağımızı tam olarak göstermiyor. Şehir yangınlarında da böyle, orman yangınlarında da. Bunun çok daha detaylandırılması aynı zamanda bizim önlemeyle ilgili stratejimizi de belirliyor. Bu konuda bilgi verebilir misiniz? Hem sorumlu kurumlar hem de bu verilerin tutulmasıyla alakalı olarak.

V. T: Bence bu harika bir soru. Neden mi? Çünkü Türkiye'deki orman yangınları sorunlarının çözümü için ele alınması gereken en önemli hususlardan biri bu iki soruda gizli. Yangın nedenlerini sordunuz. Biz dedik ki %99 oranında insan kaynaklı. Bu rakama nasıl ulaştık? İhmalden %30, dikkatsizlikten %5 gibi oranlarla bu rakamları ortaya koyabiliriz. Ancak esas dikkati çeken şudur: Türkiye'deki son 10 yıllık yangın verilerine göre yangınların %47'sinin nedeni belirlenememiştir. Neredeyse yarısının nedeni bilinmiyor. Bu başlı başına bir sorundur. Eğer bir yerde yangın nedenini bilemezsem, buna karşı ne tür önlem alacağımı da bilemem, dolayısıyla orta ve uzun vadeli bir plan da yapamam. Esas problem bu.

Tabii ki önce şunu söylemem lazım: Görevli ve sorumlu kurumları belirttiniz. Yasaya göre, ormanlık alanlar için Orman Genel Müdürlüğü, diğer açık alan yangınları (tarla, bağ, bahçe ve bina yangınları) için Yerel İdare İtfaiye Teşkilatları görevlendirilmiştir. Yasa bunu belirtiyor. Ancak ormana yakın bir açık alanda, tarlada bir yangın meydana geldiğinde, orman idaresi imkanları ölçüsünde yardımcı oluyor. Yasa bunu belirtiyor.

Fakat yangınlar sadece ormanlık alanlarda başlayıp bitmiyor. Bazen köyden meraya, meradan tarım alanlarına, oradan ormana ve tekrar yerleşim alanına etkileyebiliyor. Peki bu durumda yangın yönetimi nasıl olacak? Kimin koordinasyonunda ve organizasyonunda olacak? Bu başlı başına bir sorundur. Aslında Türkiye'nin bu konuda yasal bir düzenlemeye ihtiyacı vardır. Büyük yangınlarda organizasyon ve koordinasyon için üst düzeyde bir yasaya ihtiyacımız var.

Bunu maalesef diyerek söyleyeceğim: Bazı belediyelerle bazı orman idareleri arasında bir masaya oturma sorunu olabiliyor. Türkiye'nin gerçeği bu. Ancak bir belediye itfaiye aracı ile bir orman aracı yan yana yangına müdahale ettiğinde, ekmeklerini de, sularını da, dertlerini de, sevinçlerini de paylaşmasını biliyorlar. Böyle bir sorun yok. Müthiş bir şekilde çalışıyorlar. Gerçek kahramanlar onlar. 

Belki de AFAD'ın -AFAD nedir biliyorsunuz- orman yangın istatistiklerini ve bina yangın istatistiklerini alıp bunları derleyen ve İçişleri Bakanlığı'na aktaran bir çatı kuruluş olması gerekebilir. Ancak aktif olarak görev yapan Belediye İtfaiyesi ve Orman Genel Müdürlüğü bir araya gelmeli, karar vermeli ve protokol yapmalı. Sivil toplum örgütlerinin de bu çalışmaya dahil olması gerekiyor. Çalışma alanları ve görevleri konusunda büyük problemler, yasal anlamda büyük problemler var. 

Yangın istatistiklerine gelince, Orman Genel Müdürlüğü sadece orman yangınlarına müdahale ettiği için onların istatistiklerini tutuyor. Artık açık alan yangınlarına müdahale ettiklerinde de bu kayıtları tutuyorlar. Geçmiş yıllara yönelik kayıtların ne kadar sağlıklı olduğu konusu tartışılırdı. Son yıllarda daha sağlıklı olduklarına inanıyorum. Ancak İtfaiye Teşkilatı ve Orman İdaresi, yangın nedenleri ve yangın sayıları konusunda senkronize çalışmıyor ve kendi başlarına bazı kayıtlar tutuyorlar.

N. C: Vehbi Bey, jandarma mı, yangın raporlarını kim tutuyor? Onu da mı Orman Genel Müdürlüğü belki kendi iç organizasyonu için tutuyor?

V. T: Hayır, şöyle düzelteyim. Orman Teşkilatı'nın ve İtfaiye Teşkilatı'nın tuttuğu raporlar var. Kendi görev alanları içinde meydana gelen yangınlarla ilgili hemen her türlü bilgiyi tutuyorlar. Jandarma ise kendi görev alanı içindeki asayişle ilgili raporları tutar. Onlar da yangınlarla ilgili raporlar tutuyorlar, ancak genelde Orman İdaresi'nden ve Belediye İtfaiye Teşkilatı'ndan aldıkları bilgiler üzerine rapor hazırlarlar. Ayrıca, yangınla ilgili şüpheli durumları araştırma ve bulma görevi jandarmaya aittir. Onlar bir kolluk kuvveti olarak bu görevleri yapıyorlar ve yangın sahasında bulunuyorlar. Ayrıca, sahanın güvenliği için ve yangına müdahale edenlerin koordinasyonu için çalışmalar yapıyorlar. Ancak esas olarak Orman Genel Müdürlüğü'nün ve Belediye İtfaiye Teşkilatı'nın istatistikleri yangın kayıtları olarak önümüze çıkıyor ve bunları değerlendiriyoruz.

G. E: Benim bir sorum var. Şimdi siz %99 insan kaynaklı olduğunu belirttiniz. Bu toplum tarafından "birileri geliyor bir kibrit atıyor veyahut da pikniğe geliyorlar veya bir terör eylemi olarak orman yangını başlatılıyor" şeklinde anlaşılıyor ve ilk genel tepki de genellikle böyle oluyor. Fakat öyle bir yelpaze sundunuz ki, anladığım kadarıyla insan kaynaklı dediğiniz şeyin çeşitli örneklerini vermek gerekecek. İki tanesini verdiniz oranlar itibariyle ama sonuç olarak, sanıyorum şunu vurguluyorsunuz; insanın eksikliklerinden ve yapmadıklarından kaynaklanan da önemli bir yüzde var.

V. T: Kesinlikle doğru söylüyorsunuz. Öncelikle, size biraz oran ve sayı da vereyim. Orman Genel Müdürlüğü, orman yangınlarını yaklaşık beş kategoriye ayırıyor.

Birincisi, ihmal ve dikkatsizlikten çıkan yangınlar. Bunlar nedir? Anız yakma, çöplük ateşi, avcılık, sigara, çoban ateşi, piknik gibi sebepler. Bu tür yangınların yıllık ortalama adedi 758 ve oran olarak %29,5'tir. Yangınların yaklaşık üçte biri bu sebeple çıkıyor. Tüm yangın alanlarının ise %15'ini kapsıyor.

İkinci kategori, kasten çıkarılan yangınlar. Bu yangınlar terör, arazi açma, kundaklama ve vandalizm gibi çeşitli amaçlarla çıkarılıyor. Arazi açma olayları gittikçe azaldı çünkü artık ormandan tarla açarak tarımsal üretimden çok fazla gelir elde edilmiyor. 2021 yılı yangınları çok konuşuldu ama Orman Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, 2021 yılında terör amaçlı bir yangın çıkmadı. Kundaklama ise farklı amaçlarla yapılıyor, örneğin haber verme veya kendini ifade etmek için. Kasten çıkarılan yangınların oranı %4,5 ve bu yangınlar tüm yangın alanlarının %23'üne tekabül ediyor.

Üçüncü kategori, yıldırım yangınları. Bunlar %1 oranında gerçekleşiyor. Ancak, en önemli hususlardan biri de kaza sonucu çıkan yangınlar. Bu yangınlar trafik kazaları, araç yangınları ve enerji nakil hatları gibi sebeplerle çıkıyor. Enerji nakil hatları, yangınların en büyük sebeplerinden biridir. Son 10 yıla baktığımızda, 2569 yangının 143'ü, yani %5,6'sı enerji nakil hatlarından kaynaklanıyor.

G. E: Nasıl oluyor bu efendim? Enerji nakil haplarındaki bakım eksikliğinden mi, yoksa yapım hatalarından mı?

V. T: Hemen söyleyeyim ama müsaade ederseniz bir noktayı vurgulamak istiyorum. Enerji nakil hatlarından kaynaklanan yangınlar, %5 oranında gerçekleşiyor ama yanan alan olarak bakarsak bu oran yaklaşık %25'e, yani dörtte bire tekabül ediyor. Son 10 yıllık kayıtlara göre bu, özellikle 2021 yılında daha çok karşımıza çıktı. 2021 yılında meydana gelen yangınların %27'sinin sebebi buydu.

Bir de şunu söylememiz lazım: Kırsal mahalle ve köylerde mevcut alçak ve orta gerilim hatları vardır. Bunların birçoğu ağaç direklerden oluşuyor, çünkü bunlar eski hatlar. Bu hatların bakım giderleri oldukça yüksektir ve köylerden yüksek bir enerji bedeli tahsil edilemediği için bu hatları tamamen değiştirmek bir anda mümkün olmuyor. Örneğin, şu anda Marmaris'te başka bir proje için 12 köyde danışman olarak görev yapıyorum. Orada stratejik olarak önemli yerlerde bu hatları beton direklerle değiştirmişler.

Genel olarak sistemlerin bakımsız olduğunu söyleyebilirim. Tellerin sallanımı oluyor. Özellikle rüzgarlı havalarda ve sıcaklık nedeniyle tellerde bir gevşeme oluyor. Tellerin sallanımı, birbirlerine ve ağaç dallarına değmeleri nedeniyle yangınlara sebep olabiliyor. 

Bir diğer önemli husus, enerji nakil hatları ve sistemleriyle ilgili ayrım direkleri. Bu direklerin altlarının beton veya macunla kaplı olmaması yangın riskini artırıyor. Ayrım direklerinin altları 3 metre yarı çapında beton veya macunla kaplanmış olmalı ki kıvılcım atması dediğimiz enerji boşalması yangına sebebiyet vermesin. Görev yaptığım yerlerde bu önlemlerin alınmadığını gördüm ve elektrik kurumlarına bu konuda uyarılarda bulunduk. Orman Genel Müdürlüğü ve elektrik kurumları bir araya gelerek bu sorunu çözmek için planlama yapmalı ve acil olan yerlerden başlayarak önlemler alınmalıdır.

Ayrıca, teknik olarak da yapılması gerekenler var. Örneğin, teller arasındaki mesafenin (travers genişlikleri) standartları vardır. Elektrik kurumuyla görüştüm, bu standartların değiştirilmesi; teller arasındaki yatay ve düşey mesafenin biraz daha açılması için travers genişliklerinin değiştirilmesi konusunda denemeler yapılıyor. Bu önlemler de şiddetle alınmalı. 

İdari ve teknik anlamda yapılması gerekenler var. Ayrıca, vatandaşların kendi tarlalarına, evlerine ve bahçelerine çektikleri enerji hatları ve sistemlerinde de büyük sorunlar var. Bu hatların yanıcı maddelerden uzak olması ve periyodik bakımlarının yapılması gerekiyor. Böyle olmadığı takdirde, maalesef yangın sorunları yaşamaya devam ederiz. Özellikle Diyarbakır ve çevresindeki yangınların da bu şekilde çıktığını, oradaki elektrik mühendisleri odası ve belediye teşkilatının tespitlerinden öğrendik. Doğru sonuçlar ortaya çıkacaktır ama böyle bir sorun var.

G. E: Evet, çok teşekkürler Vehbi Bey verdiğiniz bilgiler için. Şimdi bir araya gideceğiz, bir müzik parçamız var.

Bir unutmama ve unutturmama türküsü olan Hangi Ağaç'ı dinleyeceğiz. 6 Şubat depremlerinin 500. günü için programcı arkadaşımız müzisyen Banu Kanıbelli ve Ozan Saruhan bir araya geldiler. İkilinin düet olarak seslendirdiği şarkı nice kayıplar yaşamış bir ses ile ona yalnız olmadığını, olmayacağını söyleyen başka bir ses arasındaki konuşmayı dile getiriyor. Söz ve müziğin Banu Kanıbelli'ye ait olduğu düette sanatçıya, vokalde Ozan Saruhan eşlik ediyor.

B. Ç: Vehbi Bey, ilk bölümde on iki mahallede yaptığınız çalışmalardan bahsettiniz. Oradaki çalışmaları da kapsayacak şekilde, aslında Orman Genel Müdürlüğü, belediye, ilgili sivil toplum kuruluşları ve özellikle orman civarında yaşayan mahallelilere vurgu yaptınız. Bir mahalleli olarak, mahalle temelli hazırlıktan biraz bahsedebilir misiniz acaba? Neleri kapsıyor ve neler yapılabilir? Çünkü Diyarbakır ve Mardin yangınları da gösterdi ki aslında yangının ilk dönemlerinde merkezi yapıların çok hızlı hareket edemediğini ya da büyük çaplı yangınlarda yeterli olmadığını görüyoruz ve burada da iş mahallelilere düşüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ve burada neler yapılabilir?

V. T: Bu da harika bir soru. Çünkü neden? Sorunun kaynağına değindiniz. Maalesef size maalesef diyerek bir şey söylemek istiyorum. Eğer bir coğrafyada bir yangın çıkmışsa, örnek veriyorum Muğla'da bir yangın çıktı, bu yangını acaba Denizli'den biri, İzmir'den biri ya da başka bir yöreden, Kütahya'dan biri mi gelip çıkardı gibi düşünceler var. Biz bu coğrafyada yaşıyoruz, yangını çıkarmayız gibi bir anlayış var. Devlet de zaten, Orman Genel Müdürlüğü de genelde yangın nedenlerine pek girmek istemiyor, "Bilemiyoruz" diyor. Ama ben size işin gerçeğini söyleyeyim.

Yangınlar o coğrafyada yaşayanlar ve bulunanlar tarafından, ihmal, dikkatsizlik veya kaza sonucu çıkıyor. Bu yangın sayıları sürekli artıyor. Bakın, köylerimizde bazı yerlerde yapının değiştiğini söyledim. İki türlü insan profili karşımıza çıktı. Bir tanesi, daha sonra gelip bu mahallelere yerleşmiş olan ama gerçekten bir sorumluluk duygusu içinde olan, yardımlaşmak isteyen, duyarlı, bu konuda bir şeyler yapmak isteyen ama yangınla ilgili kültürü olmayan bir grup. İkinci grup ise köylerde yaşayıp gençlerini kaybetmiş, belli bir yaşa erişmiş fakat birçok noktada "Bu işi devlet yapsın, devlet yapar" anlayışına sahip bir grup. Bu ikisini aslında bir araya getirmemiz lazım. Tehlikeyi işaret etmemiz, sıkıntıları önlerine koymamız lazım.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Bu grupta yaşayanların bir takım eğitimlere ihtiyaçları var. Nedir onlar? Bina yangınları konusunda, orman yangınları konusunda ve açık alan dediğimiz tarla, bağ bahçe yangınları konusunda eğitim ihtiyaçları var. Bunun dışında gönüllülükle ilgili bir eğitime ihtiyaçları var ki bunu Orman Genel Müdürlüğü veriyor. Bunun faydası ve katkısı nedir? Orman Genel Müdürlüğü yangın gönüllülüğü eğitimi alanlara ayrıca kişisel koruyucu donanım da veriyor. Başka ne gibi problemlerimiz var? İlk yardım konusunda problemlerimiz var.

Olası bir kazada nasıl davranacağımızı bilmiyoruz. Tarımsal etkinlikler konusunda, yangın anlamında söylüyorum, eğitime ihtiyacımız var ve en önemli hususlardan bir tanesi de tahliye konusunda ihtiyacımız var. Bakın, tahliye derken Türkiye'de maalesef tahliye planları sadece evrak üzerinde olmuş, jandarma, Orman Genel Müdürlüğü ve ilgili kurumların kolluk kuvvetlerinin önceliğinde, AFAD'ın önceliğinde yapılmış planlar vardır. Ama bunlar daha çok hangi kurumdan ne tür araç ve alet alıp da olası bir acil afet durumunda, yani bir yangında, depremde, selde, hangi kurumlardan ne tür yardım alabiliriz, bunların planlaması vardır. Ben burada yaşayanların tahliye konusundaki eğitimsizliğinden bahsediyorum. Büyük yangınlarda, yangın içinde kalmış bir yerde yaşlıları, engellileri, çocukları, hatta hayvanları nereye, ne şekilde tahliye edeceğiz? Bu konuda ne bir eğitim, ne de bir tatbikat yapılmaktadır. Bu en büyük problemlerden bir tanesidir. Çünkü bundan sonra, inşallah yaşamayız ama öyle diyeyim, sadece ormanları, sadece tarım alanlarını değil, köyleri de sıkça etkileyen yangınlara şahit olacağız. Ekolojik olarak şunu da ifade etmem gerekiyor: Bakın, orman yangınları aslında tabiat için sadece bir değişimdir. Tabii ki kötü bir olaydır, ama 200 milyon yıllık bu süreç içinde ağaçlar, ormanlar kendilerini tekrar nesillerini devam ettirecek genlerine sahiptirler. Yani siz hiç ellemeseniz de o orman bir şekilde devamını sürdürecektir ki bu süreçte birçok yangın olmuştur. İnsanoğlunun orman yangınlarına müdahalesi son 100 yıllık dönem içindeydi. Şu andaki sorun şu; aslında yangınlar biz insanlara zararlı. Binalarımıza, evimize, çevremize değer verdiğimiz ormanlarımıza yani bizim için bir oksijen kaynağı olması, bir estetik değeri olması açısından da biz bunları değerlendiriyoruz. Esas olan insan faktörüdür. Bizim de insan faktörü üzerinde durmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Muzaffer Tunca: Eğitim konusunda sizce özellikle tarım kooperatiflerine ve orman çevresindeki tuizm kuruluşlarına eğitim veriliyor mu? Eğitim alıyorlar mı daha doğrusu? Oteller istiyorlar böyle bir talepte bulunmayı var mı? Diğer bir noktada bu DASK yerine yeni bir afet sigortası getiriliyor, o konudaki gelişme yararlı olacak mı?

V. T:Evet. Son soru hakkında fazla bilgim yok, yanlış bir şey söylemek istemiyorum. Ancak şunu belirtmek isterim: sadece turizm tesisleri değil, orman içi ve civarındaki izinli alanlar; binalar ve tesisler, çok büyük bir tehlike altında. Turizm tesisleri, yangın hasarlarının Ege ve Akdeniz bölgelerinde yoğunlaştığı için özel bir duruma sahip. Bu tesisler, ormanlık alanlarda, denize yakın olsalar bile, ağaçlık alanların içinde yer alıyor. Bu nedenle, burada başlayacak bir yangın, otelleri, tesisleri ve insanları ciddi şekilde etkileyebilir. Olası bir yangında, Türkiye'nin turizm sektörü büyük bir darbe alabilir.

Türk Ormancılar Derneği olarak, bu konuyu gündeme getirdik. Ben aynı zamanda derneğin koordinatörüyüm. Antalya'da bir otelde bu konuyu ele almayı planladık, ancak ertelendi. Şu anda, dernek üyelerimizden bir grup arkadaşımız, Antalya otellerinde turizm tesislerinin yangına dirençli hale getirilmesi için bir proje üzerinde çalışıyor. Ayrıca, Muğla'da Güney Ege Turizm Birliği (GETOB) ile birlikte bir çalışma yapmayı planlıyoruz. Büyük bir afette bu tesislerin nasıl zarar göreceği konusunda yeterli bilgi ve öngörümüz yok. Dünyada birçok yerde turizm tesislerinin büyük zarar gördüğünü ve sonuçlarının çok acı olduğunu gördük. Türkiye, acilen ilgili kurumlarla birlikte, turizm firmaları, turizm seyahat acenteleri ve turizm birlikleriyle yangınlara karşı ne yapılabileceği konusunda bir plan yapmalı. Her otelin ayrı ayrı bir planı olması gerekiyor. Genel bir plandan bahsetmiyorum, her tesisin kendine özgü şartları ve etkilenme durumları vardır. Buna göre yangın önlemleri de farklı olacaktır.

Eksik kalan bir konuyu tamamlamak istiyorum. Marmaris'te yapılması gerekenleri söyledim, aynı şey turizm şirketleri için de geçerli. Yangın öncesinde gerekli olan her türlü araç, alet, edevat, su sistemleri, su hortumları ve su tankerleri gibi yangına müdahalede kullanılacak tüm unsurların bir yerde depolanması ve görevlerinin önceden belirlenmesi gerekiyor. Kimin ne yapacağını bilmesi lazım. Bu, köylerde ve mahallelerde olduğu gibi otellerde de yapılmalı. Örneğin, bahçelerde ve civarında yangına dirençli ağaçların ve sistemlerin oluşturulması gerekiyor. Bitki seçimi bu anlamda çok önemlidir. Kolay yanabilen ağaçlar yerine daha dirençli ağaçlar tercih edilmeli. Piramidal servi ağacından bahsetmek istiyorum; bu ağaç, hem rüzgarı hem de yangını önleme özelliğine sahiptir ve orman aralarında, ormanlık alanlar ile yapılaşma arasında mutlaka yer almalıdır.

Binaların yangınlara karşı dayanıklı hale getirilmesi, hem turistik tesisler hem de köyler için çok önemlidir. Bu konuda yapılacak önemli hususlar vardır.

Bu konularda da daha sağlıklı bir çalışma için uzmanlarla beraber çalışılmasında faydalı olacağını düşünüyorum.

G. E: Vehbi Bey bu bahsettikleriniz aynı zamanda deprem riskinin önlenmesi açısından da son derece önemli. Çünkü özellikle sahillerde bulunan turistik tesisler aynı zamanda deprem riskiyle de karşı karşıya. Senelerdir Aziz Bey bu konuyla çok yakından ilgileniyor. Belki o da bir şeyler söylemek isteyecektir. Hakikaten önümüzdeki dönemde Akdeniz'de, Ege'deki Bu tesislerin, turizm tesislerinin, turistik tesislerin bu önlemleri alması birçok afete karşı alınacak önlemler açısından son derece önem kazanıyor.

Aziz Şasa: Evet, ben müsaadenizle girersem araya. Öncelikle risk azaltmaya odaklanmamız gerekiyor. Şu anda, mesela Vehbi'nin bahsettiği dirençli bitkilerle duvar örme örneği, bu konuda Girit'te çok başarılı bir şekilde uygulanıyor. Girit, bir bakıma çok ilginç bir laboratuvar gibi. Girit, yakınlarda veya karadan hızlı destek alamayan, kendi kendine yetmek zorunda olan bir yer. Dolayısıyla burada çok ilginç çözümler geliştirilmiş. Bir belgeselde görmüştüm, piramidal servi gibi keçi boynuzu ağacı da kullanıyorlar ve bu ağaçlar yangına karşı çok etkili oluyor.

Bilmiyorum, hiç inceleme imkanı oldu mu ama yerleşke anlamında, bir toplu yerleşke olarak, tedbir ve öngörü anlamında iyi örneklerden olduğunu düşünüyorum. Aynı öngörü ve risk azaltma niyetinin GETOB tarafından da yapılması lazım. Bu konuda ben tabii afet, deprem konusunda özellikle yoğunlaşmıştım. Tabii buna şimdi bir de tsunami ilave oldu. Bu konuda yapılması gereken çok şey var ama maalesef bunların hepsi aslında bir paket dediğiniz gibi; orman yangını daha da gündemde olan, daha çabuk yaşanma ihtimali olan bir şey. Ama bunların hepsinin bir bilinç şeyine bir tarafı var. Bu tarafta bir eksik olduğunu düşünüyorum, sanıyorum buna katılıyorsunuz. Bu konuda belki toplu olarak, bu gündemi birleştirerek bir çalışma yapmak gerekiyor, ne dersiniz?

V. T: Kesinlikle haklısınız. Zaten, katılımcı bir toplum oluşturma derken kastedilen budur. Sadece ilgili kurumlar değil, sivil toplum kuruluşları da dahil olmak üzere bu konuda katkı sağlayacak akademisyenlerin de Türkiye genelinde ciddi bir çalışma yapması gerekiyor. Sadece orman yangınları değil, bu günümüzde sıklıkla gündemimizde olan bir konu. Örneğin, bulunduğumuz alanlarda, binalarda ve çevresinde yangınlara daha dayanıklı bitki önerileri üzerinde çalışıyoruz; keçi boynuzu, menengiç, kavak, meşe, servis, zakkum, mersin, sandal, frenk üzümü gibi bitkiler öneriyoruz. Hatta üzüm bağları da düşünülebilir yerine. Bahçelerde örneğin bina yakınlarında begonvil veya asma yerine sarmaşık gibi bitkilerin daha iyi olduğunu düşünüyoruz; zambak, akşamsefası gibi türler de uygun olabilir diyoruz. Ancak bu tür öneriler için Avrupa'da bazı standartlar bulunmakta ve bunların Türkiye'ye uyarlanması gerekiyor. Örneğin, bina havalandırmaları nasıl yangına dayanıklı hale getirilebilir? Binalara yakın yanıcı ve parlayıcı maddelerin güvenli bir şekilde nereye yerleştirilmesi gerekiyor? Ağaçlandırma, ağaçların bulunduğu yerler ve binalar arasındaki mesafenin temizlenmesi gibi konulara da dikkat çekiyoruz; hatta damperli cam kullanımı gibi detaylar da önemli. Bunları hepsini tek tek sıralamak istemiyorum çünkü çok uzun sürebilir.

Bu konuda ilk önce binalarımızı ve tesislerimizi yangına karşı dirençli hale getirebilecek çalışmaların yönetmeliklere uygun olarak yapılması gerekiyor. Ancak esas nokta şu ki, yangına uyumlu ve yangınla yaşayabilen bir kültür oluşturulmadan, eğitimler, öneriler ve tavsiyelerle bu sorun çözülemez. Asıl sorun halkın ve vatandaşların bu tehlikenin farkında olması ve bu konuda sorumluluk alması, yardım istemesi gerektiğini düşünüyorum.

A. Ş: Risk azaltma diyebiliriz buna herhalde. Yapılması gereken çok şey olduğunu düşünüyorum. Burada da ticari işletmelerin biraz daha aktif olması gerektiği kanaatini ben eksik görüyorum.

V. T: Kesinlikle haklısınız. Ben şunu hissediyorum, ticari kurumlar, kuruluşlar, binalar, tesisler özellikle turizm tesisleri inanın bu konunun farkında değiller. Birçoğu farkında değil.

G. E: Programımızın sonuna doğru ilerliyoruz. Ben şunu da sormak istiyorum. Çok sıcak bir dönemden geçiyoruz. Ve bütün istatistiklere göre, son yılların en sıcak yaz aylarını yaşayacağız. Sizin belirtmiş olduğunuz önlemler aynı zamanda bu sıcaklıklara, hava sıcaklığına, iklim değişikliğine karşı da son derece önemli tedbirler. Sadece Orman Bakanlığı veya sadece işte bölgedeki turistik tesisler değil, tam da söylediğiniz gibi toplum olarak da ele alınması ve hızlı hareket edilmesi gereken bir dönemdeyiz herhalde. Çünkü istatistikleri verdiniz, geçen seneye göre çok ciddi bir artış var. İster enerji hatlarından olsun, ister bir takım dikkatsiz uygulamalar sonunda olsun. Nazan'ın da bir söyleyeceği var sanıyorum bu konuda, evet Nazan.

N. C: Vehbi Bey, biraz evvel Orman Genel Müdürlüğü'nün yaptığı çalışmalardan bahsederken bu yıl 120 bin kişinin gönüllü eğitime yaptığını söylediniz. Çok büyük bir rakam gibi geldi. Peki bu gönüllüler bir farkındalık eğitimi mi aldı? Yoksa gerçekten dış ülkelerde gördüğümüz uygulamalara benzer, hem önleme hem müdahalede, belki destek görevi görebilecek aktif bir gönüllülükten mi bahsediyoruz?

V. T: Şunu söyleyebilirim, size Fransa örneğini vermek istiyorum. Fransa'da ilgili kamu kurumları, orman içinde yaşayan köylerde yerleşim birimlerinde gönüllüleri belirlemişler. Bu gönüllülere bir arazöz teslim etmişler ve arazözlerde bulunması gereken tüm kişisel koruyucu donanımları ve aletleri sağlamışlar. Ancak daha ilginç olanı şu: Gönüllü olarak katılmak isteyenlerden on kişiyi eğitime tabi tutmuşlar, bir hafta süresince eğitim vermişler ve sertifikalandırmışlar. Bu eğitimi her sene düzenli olarak yapmaktalar ve başarısız olanları görevlendirmiyorlar. Bir nevi sınava tabi tutuyorlar ve ciddiye alıyorlar. Bu gönüllüler arasında örneğin üç kişiye arazöz operatörü görevi vermişler; birinin işi olursa diğeri göreve gidiyor. Bu yaklaşımı sahiplenmişler ve askeri disiplinle bu işi yürütüyorlar.

Bizde ise maalesef durum farklı. 110.000 kişiyi bir günlük eğitime tabi tutuyoruz, bir ara gösteri gibi bir tatbikat yapıyoruz. Ancak bunun yeterli olmadığını düşünüyorum. Bir günlük yangın eğitimi ile elde edilen bilgilerin gerçek bir yangında kullanılmasının sakıncalı ve problem yaratacağını düşünüyorum, ifade etmeme izin verin lütfen. 35 yılım aktif yangınlar içinde geçmiş biri olarak her sene bilgi birikimimin arttığını hissettim. Şu anda da net olarak söyleyebilirim ki, dünya üzerinde orman yangınları konusunda uzman sayısı çok azdır ve bu alanda uzmanlık, uzun yılların deneyimini gerektirir. Sadece üç beş yıllık, on yıllık deneyimle kendini uzman ilan etmek çok zordur çünkü bu alanda çok sayıda değişken ve faktör bulunmaktadır.

Bu nedenle yangın gönüllülüğünün ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Orman içi ve çevresinde yaşayan özel olarak seçilmiş üç, beş bin kişilik bir gücün olması gerektiğini savunuyorum. Bu kişilere düzenli eğitimler verilmeli, gerekli ekipmanlar sağlanmalı ve yangına müdahale etmeleri sağlanmalıdır. Bu köylüler zaten yangınla mücadele ruhuna ve bilgisine sahiptirler. Onlara önem vermek ve desteklemek gerekiyor. Aksi takdirde, İstanbul gibi büyük şehirlerde beş yüz kişiyi eğitseniz bile, bir yangın çıktığında etkili bir şekilde müdahale edemiyorsanız, bu büyük bir sorun teşkil eder.

G. E: Evet Vehbi Bey size çok çok teşekkür ederiz efendim. Aslında bazı başka sorularımız da vardı ama sanırım Ağustos ayında yeni program yapmak ve gelişmeleri izlemek yararlı olur diye düşünüyorum. Tekrar başvuracağız size. 

V. T: Seve seve zevkle katılırım. Ben de size ilginizden dolayı teşekkür ediyorum. Başarılı çalışmalar diliyorum.