"Sayılardan ibaret değiliz!"

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Türkiye'de yaşayan Filistin diasporasından Yahya El-Haldi ile Nakba'yı, Toprak Günü'nü ve bugün gerçekleşecek Filistin'e Özgürlük eylemini konuşuyoruz.

Açık Gazete: Yahya El-Haldi
 

Açık Gazete: Yahya El-Haldi

podcast servisi: iTunes / RSS

Özdeş Özbay: 95.0 Açık Radyo'dasınız. Açık Gazete devam ediyor. Bugün Cengiz Aktar yok. Onun yerine bir konuğumuz olacak. Ama öncesinde çaldığımız parçadan biraz bahsedelim. Nai Barghouti'den Rüzgara Şarkı Söyle isimli şarkı; Yomma Mweil El-Hawa. Umarım doğru telaffuz edebiliyorumdur. Bir Filistin halk şarkısı. Ama 7 Ekim'den sonra Nai Barghouti tarafından seslendirilmişti. Şarkının sonunda bir yazı da dikkat çekiyor. We are not numbers diye. Sayılardan ibaret değiliz yazısıyla bitiyor.

Sayılardan ibaret değiliz, daha sonra öldürülen şair ve akademisyen Rıfat el-Arir'in projesiydi. Biz az evvel hani Ferhat'la (Kentel) birlikte okurken de bombalanan yerlerden kaçmak zorunda kalan Abir'in hikayesinde olduğu gibi -sadece sayılar değiliz anlamına gelen ve insanların hikayelerinin paylaşıldığı bir sayfaydı bu- sayılardan ibaret değiliz diyor. Ona destek vermek için şarkının sonunda, klibin sonunda böyle bir yazı da çıkıyor, şarkının sözlerinde de anneciğim rüzgara şarkı söyle, benim türkümü söyle, bir hançer darbesi bir alçak tarafından yönetilmekten daha iyidir diyor. Anneciğim geri geliyorum, beni gözlerinde sakla, ah ne çok acı ve keder gördüm hayatımda. Hayatım acılar içerisinde geçti, diyor. Ah gövdemin bir köprü olmasını ne kadar isterdim.Böylece üzerinden geçebilirdin ve sen ve ben birlikte bir Filistin hayatı yaşayabilirdik diye gidiyor sözleri.

Evet bu şarkıdan bahsettikten sonra şimdi bir konuğumuz var. Nakba'nın yıl dönümü olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Büyük felaketin 76. yıl dönümü bugün ve şu anda Türkiye'de yaşayan Filistin diasporasından Yahya Elhaldi ile birlikteyiz. Merhaba Yahya hoş geldin.

Yahya Elhaldi: Merhaba, hoş bulduk.

Ferhat Kentel: Merhaba Yahya, hoş geldin.

Ö. Ö: Merhabalar. Bilmiyoruz gerçi Nakba mı, Nekbe mi? Bazen farklı telaffuz ediyorlar ama herhalde Nakba daha doğrusu olsa gerek. 76. yıldönümü bugün. Bunu herhalde en iyi, bizzat Filistin diasporasında yaşayan insanlar bilir diye düşündük.

Nakba'nın önemli sembollerinden bir tanesi de anahtar. Bize böyle bir Nakba'nın Filistin'den, özellikle diaspora'daki Filistin'den için ne anlama geldiğini, bu sembolün de ne anlama geldiğini anlatarak başlayabilir misin?

Y. E: Evet, Nakba, yani Arapçada En-Nekbe anması, Filistin halkının maruz kaldığı ve hâlâ maruz kalmaya devam ettiği büyük felaketin anmasıdır, büyük felaketin yeniden konuşulması. Sadece Filistin diasporası için değil, sadece toprağından tehcir edilen Filistinliler için değil. Aynı zamanda bütün Filistin halkı için büyük felaketin anması. Çünkü Nakba anması bir başkasının, bir başka topluluğun veya bir araya gelen siyonist hareketin dünyanın her yerinden gelip Filistin halkının toprağında bir hak iddia etmesi. Filistin halkının toprağından tehcir edilmesiyle başlayan -yani 48'den de önce başlayan- ama 1948 yılında askeri bir harekatla, bir etnik temizlikle Filistin toprağının gasp edilmesi ve Filistin halkının o zamanlarda üçte ikisinin, -gene rakamdan ibaret değil diyelim ama 700 bin insanın tehcir edildi toprağından yurt dışında mülteci olarak kaldığı bir süreçten bahsediyoruz.

Büyük katliamların yaşandığı bir süreçten, Filistin halkının toprağını kaybettiği, toprağının zorla elinden alındığı bir süreçten bahsediyoruz. Filistin halkının kendi toprağı üzerindeki yaşamının tahrip edildiği, tarihinin, kültürünün, yaşam bağlarının ve bütün o mirasın, toprağı üzerinde kurduğu büyün o mirasın bir askeri hamleyle elinden alındığı bir süreç; emperyalist güçlerin ve özellikle İngiltere'nin yardımıyla gerçekleşen bu saldırıda Filistin halkı böyle büyük bir kopuşa zorlanıyor.

Filistin toprağından çıkan insanlar bu kadar uzun bir süre tehcir edileceğini düşünmemişti ve yanlarında sadece ihtiyaç duydukları, birkaç güne veya birkaç haftaya ihtiyaç duyacakları birkaç şeyi almışlardı. Evlerini sadece kilitleyip anahtarlarıyla çıktıkları bir süreçten bahsediyoruz. Yüz binlerce insan bu şekilde tehcir edildikten sonra işgal devleti kuruluyor, İsrail denen devlet tarafından. İşgal devleti, kurulduktan sonra insanların kendi toprağına geri dönüş hakkını yasaklıyor. Uluslararası kararlara rağmen, Filistinli mültecilerin kendi yurduna geri dönme hakkı tanınmasına rağmen, tabii ki İsrail hiçbir kararı tanımadığı gibi bu kararı da tanımıyor. Filistin halkı o haftalar süreceğini düşündüğü toprağından edinme sürecinin bugün 76. yılında.

Anahtarlarla o toprağın öykülerinin, o toprağa dair hikayelerin nesilden nesile -dedelerden, babalara, oğullara ve çocuklarına- aktarılan bir süreçte bugün dördüncü, beşinci nesildeyiz. Filistin halkı bugün, dördüncü-beşinci nesil de dahil- o terk edilen toprağın, terk edilen kentlerin, köylerin, kasabaların, yaylaların, tüm yaşam alanlarının, kekik dolu tarlaların, zeytin ağaçların ve buğdayların hatırasıyla yaşıyor ve geri dönüş anahtarını elinde tutuyor, mücadeleyi sürdürüyor bütün alanlarda ve bu mücadeleyi dünyanın her yerinde büyütüyor, bir rakam olmadığını da hatırlatıyor. Sadece ölen ve ruhu şad olan insanlar değil, aynı zamanda kendi yurdunun dışında olan milyonlarca Filistinli; bir rakam değil, hepsi birer öykü ve bu öykü Filistin özgürlüğüyle tamamlanacak ümidiyle yaşıyor.

Ö. Ö: Bu anahtar sembolü bana çok çarpıcı geliyor. Evet Filistinlilerin yaşadığı Nakba ile birlikte bu sembol dünya yayıldı ama bildiğimiz bütün zorunlu göç ya da soykırım hikayelerinde bu anahtar mevzusu aslında karşımıza çıkıyor. Türkiye'de 1915 Ermeni soykırımında tehcir edilen insanlar anahtarlarını yanlarında taşıyorlar. 64'teki sürgün meselesinde evlerini birkaç gün içerisinde bırakıp gitmek zorunda kalanlar da... Kimi zaman o anahtarı komşularına bırakıyorlar bir gün geri dönebilecekleri umuduyla, kimi zaman yanlarına alıp gidiyorlar. İnsanlığın -benzer baskılara maruz kalan tüm insanlığın- da önemli sembollerinden biri gibi geliyor bana. O yüzden çok çarpıcı bulduğum sembollerden bir tanesi anahtar. Sen bir şey soracaktın galiba Ferhat, sözünü kestim sanırım.

F. K: Yani bir sürü şey var sormak istediğim ve konuşmak istediğim ama en azından şöyle bir şey de sormak istiyorum bu anahtar metaforundan giderek. Diasporadaki, Filistin dışındaki topraklarda yani Amerika'dan Avrupa'ya, Türkiye'den Ürdün'e, bu geri dönüş fikri ya da Filistin'le orada şu anda yaşamakta olan insanlarla dayanışma ve geri dönüş fikri ne kadar güçlü bir fikirdir? Diğer taraflarda yani.

Y. E: Filistinliler nezdinde baktığımızda, bugün Filistin halkının tamamının birincil talebi, hem siyasal hem de toplumsal talebi, geri dönüş hakkı.

Geri dönüş hakkı çünkü, sadece insanların dönmesi değil. Dediğim gibi toprağından koparılmış olan Filistin toplumunun yeniden bir arada yaşama iradesi, bir arada yaşama hakları tarihin devamlılığını, anlamını getiriyor. Sonuçta o bir miras ve bir arada yaşamakla oluşabilen bir miras. O toprakla oluşabilen bir miras. Bu fikir ve bu hak sonuç itibariyle tarihsel bir hak. Filistin toplumu, başka bir hakla telafi edilebilecek, başka bir şeyle telafi edilebilecek bir şey olmadığını biliyor. Bu anlamıyla bu hakkın elde edilmesi ve yeni jenerasyonların geri dönmesi beklentisi de sürüyor. Hiç Filistin'i görmemiş Filistinlilerden veya uzaktan görmüş ve içine girememiş büyük bir çoğunluktan bahsediyoruz diasporada. Bütün diasporada konuşulan şey geri dönüş hakkı, geri dönmek, yeniden Filistin toprağında, anlatılan öykülerdeki yaşamı sürdürmek; özgürlük ve barış içinde. Bu anlamıyla aslında geri dönme hakkı toplumsal biraradalığı temsil ediyor. Toplumsal hafızayı yeniden yaşatmak anlamına geliyor. Bireysel olarak insanların Hayfa'ya, Yafa'ya, Nasır'a geri dönme hayalini -oradaki Celile Dağları'na geri dönme hayallerini- barındırıyor. Kişisel olarak, ben de hem ruhen hem bedenen oraya dönmeyi arzulayan, öyle büyüyen, öyle mücadele eden biriyim diyebilirim.

Ö. Ö:  Peki sen hiç görme fırsatı buldun mu Filistin topraklarını?

Y. E: Yani ben de birçok Filistinli gibi ancak sınırdan görme şansına sahip olanlardanım. Bütün sınır bölgelerinden, yani Lübnan'dan da, Ürdün'den de, Mısır'dan da gördüm ve her bir seferinde oraya giremedim. Sadece o rüzgarla, o toprağı görmekle yetiniyoruz ama bir yandan da geri dönüş hakkının ne kadar yakın olduğunu hissettiriyor, gösteriyor. Evet hep yakınındayız, hep aarıyoruz ama hak olan, dedelerimizin yaşadığı, nenelerimizin yaşadığı bu topraklarda onların söylediği şarkıları biz de söyleme arzusuyla büyüyoruz.

F. K: Ben bir soru daha sormak istiyorum. Peki İsrail vatandaşı olan Filistinler için durum nedir? Orada mesela ne kadar örgütlü bir çaba var? Orada direniş ne ölçüde? Bir karşılaştırma yapmak mümkün mü? Yani İsrail tarafındaki Filistinlerin Gazze ile dayanışması ne kadar güçlü?

Y. E: Siyasal süreçler bütün Filistinler için elbette farklılıklar gösteriyor. Filistin halkının -bir kısmının- Nakba'yı reddetmesinin temel bir nedeni de bu. Filistin halkı çok fazla parçaya bölündü, onlarca parçaya bölündü. Dediğimiz gibi işgal devletinin vatandaşı olmak zorunda kalan azınlık nüfus, halen 1948 yılında işgal edilen toprakta. Bunlara 48 Filistinler ya da 48 Arapları deniyor. Kudüs'te yaşayan Filistinler, Batı Şeria'da yaşayan Filistinler, Gazze'de, dünyanın her yerinde hem Levant bölgesinde, Ürdün, Suriye ve Lübnan'da yaşayan Filistinler... dahası tüm dünyada yaşayan Filistinler. Bu Filistinlerin elbette ki biraradalığını görebiliyoruz, birlikte hareket ettiklerini görüyoruz ama siyasal süreçleri hepsi birbirinden farklı işliyor. 1948 yılında kalan Filistinler de yaşama haklarını, hem de eşitlik içinde yaşama haklarını istiyor. Aynı ülkenin vatandaşı sözde, vatandaşlık veriliyor ama o ülkede eşit haklara sahip olamadıkları için... Toprak mülkiyeti dahil, eşit haklara sahip değiller. Eski evlerine onlar bile geri dönemiyor. Bazı topraklarda yaşamaları yasak, o eski köylere gitmeleri yasak. 

Ö. Ö: Bu yasal bir şey mi, fiili bir durum mu?

Y. E: Yasal olarak da, 1948 yılında işgal devleti kurulduğunda yok olan yabancılar diye tanımlıyor bir yasayla ve yani giden Filistinleri öyle tarif ediyor. Bu Filistinlerin bazıları, yani 48 yılında tehcir edilen Filistinlerin bazıları gizli bir şekilde kendi toprağına geri dönüyor. Zaten bugün işgal devletinde yaşayan önemli bir Filistin nüfusu tekrar toprağına gizlice geri dönenlerden ibaret. Bunlara kimlik verilmiyor uzunca bir süre, yaşama alanları yasal olarak adledilmiyor ve topraklarından yine ediliyorlar ve o topraklarda yaşamıyorlar. Kimilerinin köylerine girmesi yasak yani fiili olarak orada bir yaşam kurma yasağı var ve orası yok olan yabancıların yeri olarak tanımlanıyor.

Ö. Ö: Yabancılar kelimesi çok ilginçmiş, oranın yerli halkına yabancı kelimesi verilmiş olması bugün.

Y. E: Çünkü işgal devleti zaten. Bir siyonizm hareketi. Bütün denklemleri tersine çevirerek bugün Gazze'de yaptıkları soykırımın bir soykırım değil, meşru bir müdafaa olduğunu söyleyen bir devletten söz ediyoruz. Benzeri şekilde Kudüs üzerinden de bugün Filistinler için yaşadığımız çok önemli bir hadiseden söz etmek gerekir.

Mesela Kudüslüler, Kudüs kimliği veriliyor onlara, geçici kimlik olarak veriliyor yerli Kudüs halkına. Eğer topraklarından giderlerse diyelim yurt dışına ve Batı Şeria'ya belli bir süre içinde dönmezlerse, varlıklarını yeniden imzayla tespit etmezlerse, Kudüs'te yaşama haklarını kaybediyorlar Filistinliler. Ve oradaki evlerine el konuyor. Zaten orada yaşarken de el konuyor evlerine. Yerleşimciler geliyor ve bu ev benim deyip çıkardıkları da oluyor. Orada yine Filistinler kendi toprağı içinde, yeniden sürgün yaşıyor, yaşamaya devam ediyor. Bu anlamıyla hem 48 bölgesinde hem de Kudüs'te zaten durum felaket. Yerleşim bölgeleri yeniden ve yeniden gasp ediliyor ve üzerine yeni yerleşim bölgeleri kuruluyor. Yeni yerleşimciler Rusya'dan veya Orta Avrupa'dan, Asya'dan ve dünyanın her yerinden göçmen alıyor. Filistin halkı kendi toprağına, kendi köylerine bugün erişemiyor Batı Şeria'da. Bu süreçler büyük bir baskıyla gerçekleşiyor hem 48 bölgesinde hem de Batı Şeria'da. O nedenle zaten tutuklamalar. Binlerce, bugün 10 bine yakın hatta aştı sanırım tutuklamaların sayısı. Batı Şeria'da ve 48 bölgesinde eylem yapan Filistinlilere sürekli ev baskınları yapılıyor.

Böyle baskı içerisinde yaşayan bir topluluktan bahsediyoruz. Yüzlerce Filistinli de öldürüldü bu süreçte. 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da ve 48 bölgesinde. Bu anlamıyla aslında çok zorlu ve baskı altında da olsa bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Anımsamak gerekir; 48 toprağı ve 48 Filistinliler deyince Toprak Günü'nü anımsamak gerekiyor. Nakba'yı anımsadığımız kadar. Filistinler için bir de Toprak Günü önemli bir anma günü, o da 30 Mart'ta gerçekleşiyor. 30 Mart mücadelesi, 48 Filistinlilerin başlattığı bir mücadele. Tam da bu bahsettiğim öykülerde, kendi toprağına, toprağında yaşamaya giden Filistinlilerin öldürülüşünü protesto ile başlayan mücadele.

F. K: Total kontrol yani! Hiçbir yerden en ufak bir açık vermeden total kontrol. Özdeş az önce söylediğin gibi, bütün her şeyin, yalan bir tarih yazmak, işgal etmek, işgali meşrulaştırmak, kendine sadık birtakım kullar yaratarak öteki insanları yok etmek... Her şeyi, her şeyi bütün ayrıntılarıyla düşünülmüş, toptan bir soykırım çabası.

Y. E: Aynen. Şehirleri de almak, onları kendi şehriymiş gibi göstermek. Yemekleri alıp onlar, kendi yemekleri, müziklerini aynen alıp kendi müziğiymiş gibi göstermek. Becerisi bu. Siyonizm, Kuzey Amerika'daki yerli halkı tamamen yok eden, Avustralya'daki halkları yok eden Anglo-Sakson zihniyetinin mirası bir yandan. Bunu unutmamamız gerekiyor. Sonuçta oradan doğmuş, o tarihten doğmuş, oradan, o topraklardan, Anglo-Sakson dünyanın toprağından doğmuş düşünceler.

Aynı zamanda bu Anglo-Sakson ve Frankonların şu an dünyadaki emperyalizm olgusuyla doğmuş düşünceler. Onlar bu işgal devletinin, siyonizmin varlığının tüm suçlarına rağmen, tüm ihlallerine rağmen burada, bu toprakta yaşamasını sağlıyor. Çünkü kendi meşruiyetlerini zedeler, eğer buna yani işgal devletinin meşruiyetine bir zarar gelirse, onların meşruiyetine de benzeri bir zarar geleceğini biliyorlar.

Yerli halkın yok edilişiyle toplu mezarlıklar üzerinde inşa ettikleri sahte uygarlıklar, sahte demokrasiler ile dünyaya sömürmeyi ve dünyaya hükmetmeyi istiyorlar. Yalnız halklar olarak dünyanın her yerinde zaten bu yok oluşa, hem kimlik yok oluşuna hem toprak yok oluşuna karşı direnmeye ve hep birarada olmaya zorunluyuz. Tarihi ve mirası doğru şekilde kurana dek mücadeleyi sürdürmemiz gerekiyor.

İşte buna işaret etmek isterim; Toprak Günü dediğimizde 2018 yılında başlayan, -sanırım bir saldırısı Aralık ayındaydı- işgalin saldırısıyla biten büyük geri dönüş yürüyüşlerini hatırlamak ve anımsamak gerekiyor. Filistin halkı o tarihlerde Nakba anlamalarında, sınır bölgelerinde büyük yürüyüşler gerçekleşti.

F. K: En son ne zaman yapılmıştı Yahya?

Y. E: Bu yürüyüşler, büyük yürüyüşlerdi... Sonrasında her yıl yine 15 Mayıs Nakba'da gerçekleşti ama asıl yürüyüşler 2018 Mart. Ve 2019 Aralık, Aralık'ın sonlarında bitiyor. İşgal Devleti'nin yaptığı bir silahlı bombardıman süreciyle bitiyor. Başka bir süreç başlıyor sonra.

Ö. Ö: Sivil ve barışçıl yürüyüşlere karşı yaptı bunu üstelik de.

Y. E: Evet, aynen. Bugün, geri dönüş hakkı için Filistin halkının silahlı mücadelesinden, meşru olan bir dirilişten söz ediyoruz. Uluslararası hukukta tanımlanan yasalara göre meşru olan bu silahlı diriliş bahane gösterilerek bugün saldırılar gerçekleştiriyor. Ama barışçıl gösteriler olduğunda, milyonlar sınır bölgesine geri dönüş hakkını anahtar sembolleriyle geldikleri yürüyüşlerde Lübnan sınırında, Ürdün sınırında, Suriye sınırında, Gazze, Filistin sınırında milyonların katıldığı eylemler olduğunda, bu siviller öldürüldü. O yıllarda barışçıl eylemler yapan sivilleri, herkesi, yüzlerce insanı öldürdüler. Yüzlerce basın çalışanı, yüzlerce sağlık çalışanı bugün de yaptığı gibi herkesi öldürmeye ve suç işlemeye devam etti.

Ö. Ö: Evet, şimdi süremizin sonuna geldik Yahya. Son bir duyuruyla bitirelim. Bugün 15 Mayıs, Nakba'nın yıldönümü. Dolayısıyla dünyanın birçok yerinde eylemler olacak. Bunlardan bir tanesi de İstanbul'da bu akşam olacak. Onlarca platform, örgüt yan yana geldi. Bir Nakba Anma Komitesi oluşturuldu. Nakba'nın 76. yılında diyor çağrı metni, Filistin mücadelesinin dostları olarak biz de! Nakba sürüyor nehirden denize, özgür Filistin için soykırımcı İsrail ile tüm ilişkiler kesilsin şiarıyla Filistin bayraklarımızla sokağa iniyoruz. Bugün saat 19.00'da Sirkeci Büyük Postane önünde bir araya gelinecek kısa bir yürüyüş ve ardından da bir basın açıklaması gerçekleştirilecek.

F. K: Birçok şehirde yapılacak İzmir'de Ankara'da Bazı yerlerde yapılacak bu gösteri.

Ö. Ö: Peki Yahya çok teşekkür ederiz katıldığın için. Çok anlamlı oldu bizim için bu yıl dönümünde doğrudan bir Filistinli ile birlikte konuşarak neler yaşandığını öğrenmek.

F. K: Müsaade ederseniz çok küçük bir not. Yahya'nın söylediği çok önemli gerçekten. Bu Anglo-Sakson dünyanın ürünü, böyle büyük, geniş bir meselenin sadece Filistinlilerin meselesi olmadığı da o kadar açık ki. Hepimiz dünyadaki bu emperyal, sömürgeci meseleye karşı direnmeliyiz. Herkesin sorunu olduğunu bu.

Ö. Ö: Evet, yeni bir 68 deniyor dünyada zaten. Filistin direnişi bütün dünyayı özgürleştiriyor diye de yorumlar yapılıyor. Dolayısıyla, bunun küresel bir mesele olduğu şüphesiz bir gerçek. Peki Yahya, çok teşekkür ederiz katıldığın için yayına.

Y. E: Çok teşekkür ederim.

Ö. Ö: Nehirden denize özgür Filistin! Teşekkürler.