Kimden, neyi talep edeceğiz?

-
Aa
+
a
a
a

Paris İklim Anlaşması imzacısı ülkelerin sayısı artarken, Türkiye hükümeti gezegen karşıtı mücadelesinden vazgeçmiyor.
 

Fotoğraf: DHA

2015 yılının Aralık ayında anlaşmaya varılan ve bir sene sonra yürürlüğe giren, insanlık tarihinin en geniş katılımlı mutabakat metni Paris İklim Anlaşması’nı ulusal meclisleri tarafından onaylayan ülke sayısı artıyor.

En son Güney Amerika ülkesi Surinam Meclisi tarafından tanınıp, imzalanan anlaşmanın taraf ülke sayısı AB dahil 185’e çıktı. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 12 ülkenin ise bu anlaşmayı ne zaman parlamentolarında onaylayacağı bilinmiyor.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) raporunda da bu durumun altı çizilerek, Türkiye'nin iklim değişikliğini önlemek için vaadi olmayan tek OECD ülkesi olduğu vurgulandı ve Paris İklim Anlaşması'nı onaylaması çağrısı yapıldı.

Geçtiğimiz Temmuz ayında Enerji analisti Özgür Gürbüz, bianet’ten Pınar Tarcan’a verdiği mülakatta, dünya çapındaki enerjinin yüzde 1'ini tüketen Türkiye hükümetinin konuya ilgisizliğinin altını çizerek, Türkiye’nin anlaşma için verdiği taahhütleri gerçekleştirmek için finansal desteğe ihtiyacı olduğunu söylemesinden ötürü ortaya çıkan tıkanmaya işaret etmişti.

İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin de geçtiğimiz Aralık ayında Polonya'nın Katowice şehrinde yapılan 24. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı sonrasında, Cumhuriyet'ten Erinç Yeldan'ın köşesi için kaleme aldığı izlenimlerinde bu tıkanıklığın sebebini şu şekilde açıklıyordu:

“Türkiye ise sera gazı salımlarını düşürmek için kurması gereken yenilenebilir enerji tesislerine finansman desteği almasının önünde engel oluşturacağı gerekçesiyle Paris Anlaşması’nı henüz onaylamadı. Türkiye’nin 1992’de yapılan Çerçeve Sözleşme’nin eklerinde yanlış kategorize edildiği için Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanamadığı ve milli geliri kendisinden yüksek ülkeler gelişmekte olan ülke sayılırken Türkiye’ye haksızlık yapıldığı doğru. Ancak Paris Anlaşması altında ekler sistemi eski önemini kaybetti. Üstelik kategorileri değiştirmek veya Türkiye’ye önemli bir istisna kararı aldırmak konsensüs gerektirdiği için neredeyse imkânsız.“

2017 yılında zamanın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak da bu tıkanmayı açık bir şekilde dile getirmekteydi

"Türkiye bu anlaşmayı imzaladı ancak parlamentosundan geçirmedi. Sebebi şu; Türkiye gelişmekte olan bir ülke olarak, iklim değişikliği konusunda gelişmiş ülkeler gibi finansal destek verme yükümlülüğü kalkmadığı sürece Türkiye bu noktada muhatap değil… Fransa, Almanya gibi ülkelerin ilgili devlet başkanlarının birçoğu sözlü bir şekilde bize taahhüt vermelerine rağmen hala daha bunu gerçekleştirmediler. Bunu gerçekleştirmeden Türkiye olarak biz, gelişmekte olan bir ülke olarak niye bu yükümlülüğü çekelim? Bu gerçekleşene kadar haklı olduğumuz bu mücadelemiz devam edecek.”

Albayrak’ın mücadelesi

Fotoğraf: Pixabay

Peki istekleri gerçekleşmediği için Türkiye hükümetinin devam eden mücadelesi neleri içeriyor olabilir?

İşte sizlere çeşitli haberlerden bazı örnekler:

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 2018'de 101,5 milyon ton yerli kömür üretimiyle Cumhuriyet tarihinin rekorunun kırıldığını bildirdi. Bakan Dönmez, “Söz verdik, başardık! 2018’de, 101,5 milyon ton yerli kömür üretimiyle Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdık. Milletimizin enerjisi, ülkemizin gücüyle, 'Bağımsız Enerji, Güçlü Türkiye' yolunda, cari açığın kapanmasına önemli bir katkı sağladık. Milletimize hayırlı olsun” ifadelerini kullandı. CNN Türk (16.01.2019)

Türkiye’de ihtiyaç sahiplerinin kömür ihtiyacının büyük bir kısmının karşılandığı Çorum’un Dodurga ilçesindeki maden ocaklarında 14 milyon ton kömür rezervinin bulunduğu bildirildi. Yenişafak (20.02.2019)

TRT Haber ekranlarında enerji sektörüne ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Bakan Dönmez, 7 maden sahasının devriyle birlikte kömür üretiminde artış yaşanacağını söyledi, İstanbul Batı Çeltik ve Tekirdağ Kapaklı sahalarında doğal gaz keşfedildiğini de duyurdu. CNN Türk (08.02.2019)

Greenpeace Akdeniz, kömürlü termik santrallerin bulunduğu Kütahya Seyitömer ve Tunçbilek’te hava ölçümü yaptı. 24 saatlik hava ölçümü sonucuna göre, bölgede hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü’nün limit değerinin üç katını gösteriyor. T24 (05.02.2019)

Büyükbaş hayvan sayısının yüzde 6,9 artışla 17,2 milyon başa, küçükbaş hayvan sayısının da yüzde 4,1 oranında artışla 46,1 milyon başa çıktığı 2018 yılında, Türkiye’nin süt üretimi bir önceki yıla göre yüzde 6,9 artarak 22 milyon 121 bin ton olarak gerçekleşti. Gıda hattı (07.02.2019)

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Türkiye'nin sığır varlığının zengin olduğunu dile getirerek, "Küçükbaş hayvan varlığına bakıyorum, tüm sığır varlığında Avrupa Birliğinde birinci sıradayız. Büyükbaş havyan varlığında da Fransa'dan sonra Avrupa'da ikinci sıradayız" diye konuştu. Sözcü (18.02.2019)

Hatırlatma: Hayvancılık üretimi bugün küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 15'ini oluşturuyor.

Türkiye'de trafiğe kayıtlı araç sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2,91 artarak, 22 milyon 218 bin 945'ten 22 milyon 865 bin 921'e çıktı. Bunların yüzde 54,2'sini otomobil, yüzde 16,4'ünü kamyonet, yüzde 14'ünü motosiklet, yüzde 8,3'ünü traktör, yüzde 3,7'sini kamyon, yüzde 2,1'ini minibüs, yüzde 1'ini otobüs olurken yüzde 0,3'ünü ise özel amaçlı taşıtlar oluşturdu. Euronews (05.02.2019)

Hatırlatma II: Ulaşım sektörü 2016 Karbon emisyonlarının yüzde 28,5’ini oluşturmaktaydı. Bunun yüzde 90’dan fazlası petrol bazlı araçlardan kaynaklanmaktaydı.

(Yokoluş İsyanı)

Kapalı kapılar ardında verilen sözlerin tutulmamasıyla istekleri gerçekleşmeyen Türkiye Hükümeti’nin mücadelesi sırasında ortaya çıkan karbon emisyonu beraberinde yeni rekorları da getiriyor.

Bu durumda iklim değişikliğinden kaygılı olan Türkiye’de yaşayan yurttaşların talebi ne olmalı?

"Sevgili Türkiye hükümetine söz veren Fransa, Almanya gibi ülkelerin ilgili devlet başkanları lütfen verdiğiniz sözü tutun, yoksa hükümetimiz mücadelesine devam edecek" mi diyeceğiz?

Ya da,

Hükümetin mevcut siyasetinin iklim değişikliği ve etkilerini durdurma konusuna odaklandığı bir 'iklim olağanüstü hali' ilan etmesini talep edip, kırılan rekorların ve bu muazzam artışların faydadan çok zarar getireceğini mi anlatacağız?

Hükümete olduğu kadar - belki de daha çok - komşumuza, arkadaşımıza, ailemize, ortak kaygıda buluştuğumuz insanlara gezegenin öldüğünü anlatmayacak mıyız?