Kapitalist Kıyamet - Sermaye mi Dünya mı?

-
Aa
+
a
a
a

21 Ocak tarihli Açık Gazete programında Özdeş Özbay, Foti Benlisoy’la geçen yaz yayımlanan “Kapitalist Kıyamet - Sermaye mi Dünya mı?” çalışmasını konuşuyor.

"Kapitalizm bizi bir günde yaşanıp bitecek bir felakete götürmüyor. Aslında o felaketin içindeyiz."

Özdeş Özbay: Hoş geldin Foti. Kitabında bol bol bilim kurgu yazınına ve sinemasına yer vermişsin. Vampirler, zombiler, salgın filmleri, edebiyatta distopyalar gibi. Esasen bu kitapta felaket sistemi olarak kapitalist sistemden ve anti-kapitalist mücadeleden söz ediyorsun. Bilim kurgu, distopya kitap ve filmleri son yüzyıldır en önemli sistem eleştirisi yapılan sanat dalı haline gelmiş durumda. Yaşamakta olduğumuz pandemi ve iklim felaketine dair somut gerçeklerden de bahsediyorsun. Tüm bunları anlatırken bilimkurgu edebiyatına ve sinemasına referansları tercih etmenin sebebi nedir?

Foti Benlisoy: Kişisel tercih ve beğeninin ötesinde esas nedeni kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkilerinin o kadar normalleştiği bir çağda yaşıyoruz ki, bir tür yabancılaştırma efektine ihtiyacımız var. Kapitalizmin güncel gerçekliğini tarif etmeye çalışırken canavardan, bilim kurgu edebiyatı ve distopik sinemadan bahsetmeye çalıştım. Tam da kapitalizme has normalliği biraz bozabilmek için. Aslında Marx da bunu yapar, gotik edebiyatından bahsederek vampirleri, büyücüleri, kurt adamları karşımıza çıkartır. Benzer bir şekilde kapitalist normalin bir tür canavarlık olduğunu ifade edebilmek için gotik edebiyata, onun metaforlarına başvurur. Zaman zaman bunlar göz ardı edilir, bunlar Marx’ın hitabet sanatına yönelik onun retorik bir takım araçlarıdır denir. Aslında Marx bu karakterleri kapitalizmin mizacını tasvir etmek için kullanır. Örneğin vampiri, hem sermayenin o sınırsız iştahını, hem de ölü emeğin yaşayan emek üzerindeki hakimiyetini tasvir etmekte kullanır. Vampir olmayan bir sermayeyi düşünmek mümkün değildir Marx’a göre. Neticede, bu kitap distopik gerçeklikle karşı karşıya olduğumuz pandemi sürecinde yazıldı ve yayınlandı. Kapitalizmin biyoçeşitliliği tahribi, ekosistemleri yağmalamasının sonucu pandemiyi yaşıyoruz. Bu koşullarda kapitalist gerçekliği tarif etmek açısından ancak distopyaya başvurulabilir. 

ÖÖ: Gerçekten de felaketler çağından geçiyoruz. Hem iklim değişimi hem pandemi, büyük küresel eşitsizlikler, ırkçılık, savaşlar vs. Bu kitapta Jaws filmi üzerinden de bir gönderme yapıyorsun. Tehdide dair bir dizi uyarı gelmesine rağmen dikkate almayan belediye başkanının, filmin devamında belediye başkanı olarak kalmaya devam etmesini, iklim değişiminde bilim insanlarının uyarılarının dikkate alınmamasına veya Trump’a bağlıyorsun.

FB: Aslında bu felaket sinemasının bir klişesidir. Bir felaket yaklaşmaktadır ve uyarılar gelir. Karar alıcılar ve siyasi elitler bu uyarılara kulak asmaz ve felaket gerçekleşir. Don’t Look Up filminde de benzer bir şey görürüz. İklim değişiminde de biz bir sürprizle karşılaşmadık. Öte yandan konu sadece karar alıcıların duyarsızlığı ve uyarıların dinlenmemesi değil. Böyle yaklaşırsak satıhta, yüzeyde kalırız. İçinde yaşadığımız veya potansiyel felaketler aslında mevcut kapitalist üretim ilişkileri tarafından koşullanan, önümüze getirilen tehditler ve canavarlar diyelim. Komünist Manifesto’da Marx ve Engels’in kullandığı bir metafor da, kapitalist büyücü diye bir metafor.  Burjvazinin kendisine yardım için cehennemden çağırdığı zebanileri kontrol edemez hale gelmesinden bahsederler. Benzer bir durumla karşı karşıyayız, bunlar sermaye sınıfının ortaya çıkardığı zebaniler ve bu zebaniler üzerinde kontrolü yitirmiş durumdalar. Çoklu krizlerin birbirinin sebebi olduğu felaketler çağındayız. Ekolojik yıkım çağı da felaketler çağının bir başka ismi.

Felaket kapitalizmi nedir?

ÖÖ: Kitapta temel derdin kapitalizmin bir felaketler sistemi olduğunu anlatmak olmadığı belirtiliyor. Bir önceki kitabın Gelecek 1917’de de başka bir dünya tahayyülünü anlatıyordun aslında. Kitabın son bölümlerinde de “felaket komünizmi” diyorsun. Bununla neyi kastediyorsun?

FB: Bunu mevcut felaket kapitalizminin karşısına koyuyorum. Felaket kapitalizmi ne? hatırlayalım. Sermaye sınıfının felaketi bir kâr kapısı olarak görmesi, hatta bununla kalmayıp siyasal sosyal güç ilişkilerini daha da lehine dönüştürecek bir fırsat olarak görmesi. Bu çalışmada bunu bir adım öteye götürmeye çalışıyorum. Kapitalizmin bir yüzü üretim yaratım ise diğer yüzünün yıkım olduğunu hatırlatıyorum. Bunu Marx’tan beri biliyoruz ama yaşadığımız çağda bu yıkım tarafı daha öne geçmiş durumda. Dolayısıyla kapitalizmi artık sadece bir yönetim tarzı değil yıkım tarzı olarak da düşünmek gerekiyor. Özellikle ekolojik kriz çağında örneğin kuzey kutbu eriyor, sermaye sınıfı bunu yeni kâr kapısı olarak görülüyor. Kuzey deniz yolu açılacak yeni fosil kaynakları olarak kullanılacak vs. Don’t Look Up filminde bir asteroit dünyaya çarpacaktı fakat bu ihtimali engellemek yerine sermaye sınıfı ve kapitalist devletler bu asteroidin üzerindeki madenlerden nasıl istifade ederiz diye düşünürler. Bu zihniyet tarzı da sermaye içkin bir zihniyet tarzı. İşte bunun karşısında, felaketin yarattığı harabenin arasında yeni bir dünyayı düşleyebilme ihtimali olarak komünizmi tartışmaya çalışıyorum. Çünkü mevcut üretim ve mülkiyet ilişkilerinin dışına çıkamadığımız takdirde bu felaketler üzerimize gelmeye devam edecek. Geleceğin sona ermişliği hissi, kapitalizmin dışında bir kolektif gelecek olamayacağına dair kanaati yaygınlaştırıyor. Bunun dışına çıkabilmeyi göze almalıyız.

ÖÖ: Zizek’in meşhur ettiği fakat kendisine ait olmayan “Dünyanın sonunu düşünebiliyoruz, kapitalizmin sonunu düşünemiyoruz” ifadesi. Bilim kurgu edebiyat ve sinemasında sık sık karşımıza çıkıyor, sen de kitapta bahsediyorsun.

FB: Jameson’a atıfla sıkça kullanılan bir tabir bu. Kitapta Mark Fisher’a da atıfta bulunarak kapitalist gerçekçilik tabirini kullanıyorum. Yani Jameson’un dediğine benzer biçimde, bırakın kapitalizme alternatif olur mu olmaz mı meselesinin tartışılmasını, böyle bir şeyi düşünemediğimiz bir çağdayız. Asıl bunu sorun etmeliyiz. Geleceği ancak bugünün tekrarı olarak görüyoruz, bu yüzden de distopik, karanlık gelecekler daha çok bugüne musallat oluyor. Bu yüzden de kitapta ütopya,  geleceği tekrar elde etmek, kazanmak meselesi çok tartıştığım bir mesele.

ÖÖ: Felaket çağında felaket topluluklarını örnek olarak veriyorsun. Bu dönemlerde meselenin en olumsuz yönleri öne çıkarılır fakat bu dönemlerin aynı zamanda en muazzam dayanışma örneklerinin ortaya çıktığı dönemler olduğundan bahsediyorsun. Pandeminin ilk aylarında muazzam dayanışma ağlarının çıktığından, 99 depremindeki dayanışma ağlarından bahsediyorsun. Ama bunların genelleşip kapitalist sisteme alternatif hale gelemediğini söylüyorsun. Kitabın sonunda Walter Benjamin‘den bir alıntı yapmışsın: “Bizim neslimizin deneyimi, kapitalizmin ölümünün doğal bir ölüm olmayacağıdır.” Sen ise bir imdat freni olarak devrimden söz ediyorsun. Bir başka toplum tahayyülü sadece mümkün değil buna mecburuz diyorsun. Devrimi neden imdat freni olarak düşünüyorsun?

FB: Çünkü kapitalizmi sosyalizmin koşullarını yaratan, onun ön koşulu olan bir üretim biçimi olarak düşünüyoruz. Halbuki kapitalizm, sosyalizme kaynaklık edebilecek bütün insani ve doğal potansiyelleri körelten, tüketen bir üretim biçimi. Kapitalizmin yıkıcı yönünün giderek ağır bastığından bahsetmiştim. Kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkileri alternatifsiz kalmaya devam ederse giderek daha da büyüyen, birbirini kışkırtan bir felaketler zincirine mahkum olma riskiyle karşı karşıyayız. Kapitalizmin kölecilik, soy kırım, ırkçılık gibi cinai doğasını sınırlayan şey 18. yy’dan itibaren başlayan çeşitli devrimci kalkışmalar olmuştur. Örneğin 1917 devrimi, Haiti devrimiyle başlayan büyük sömürge karşıtı eylemler... Bu tür tarihsel direnç hareketleri son 30 yılda çokça zayıfladığı için ve bu karşı çıkmalar güncel tehdit olmaktan çıktığı için kapitalizmin cinai doğasının arsızca önümüze geldiğini görüyoruz. Çünkü herhangi bir sınırla karşılaşmadığı takdirde sermayenin, hem emeği hem doğayı değersizleştirme eğilimi söz konusudur. Bunun sonucu da yaşadığımız felaketlerden başka bir şey değildir. Böylece kolektif yıkım tehdidine dikkat çekmiş oluyoruz.

Felaketin içindeyiz

ÖÖ: Bizi felaketten felakete sürükleyen kapitalizm treni diyebiliriz buna.

FB: Evet, yalnız şunu da unutmayalım. Kapitalizm bizi bir günde yaşanıp bitecek bir felakete götürmüyor. Aslında o felaketin içindeyiz. Kıyametvari, eşiksiz ve bileşik felaket tabirini kullanırken onu vurgulamaya çalışıyorum. Unutmayalım daha geçtiğimiz yaz aylarında büyük orman yangınları ile Marmara denizinin müsilaj nedeniyle ölümü gibi felaketlerle karşı karşıya kaldık. 

ÖÖ: Şimdi Tongo Adasının yakınlarında bir volkanik patlama oldu, buradan yükselen sülfürdioksit acaba güneş ışınlarını engeller mi, küresel ısınmayı azaltır mı diye bir tartışma sürüyor. Yani sistemi değiştirmeden bu tür yöntemler bulmanın peşindeler.

FB: Tabi iklim krizinde bu tür mucizevi çözümlere bel bağlama söz konusu. Bizatihi sistemin kendisinin aslında felaketi ürettiğini, asıl orada değişimleri kışkırtmak gerektiği hususunu sürekli vurgulamak gerekiyor.

ÖÖ: Peki Foti. Süremizin sonuna geldik. Kitabı tekrar hatırlatayım: “Kapitalist Kıyamet - Sermaye mi Dünya mı?” Foti Benlisoy tarafından yazıldı, bundan birkaç ay önce Habitus yayınları tarafından yayınlandı. Katıldığın için teşekkürler Foti.

FB: Ben teşekkür ederim. Görüşmek üzere.


(Program deşifresini hazırlayan gönüllümüz Özge Atılgan’a teşekkür ederiz.)