Yaratılış, hayvanlar, beden ve ruh

-
Aa
+
a
a
a

Mikroskopla görülebilen küçük hayvancıkların keşfi Hristiyanlık dünyasını nasıl ve niçin sarstı? Yaratılış hikayesi; hayvanlarda beden, ruh, rejenerasyon. Açık Bilinç’te hayvan-insan ilişkileri serisine devam ediyoruz.

Yaratılış, hayvanlar, beden ve ruh
 

Yaratılış, hayvanlar, beden ve ruh

podcast servisi: iTunes / RSS

Bu hafta programa bir Bob Dylan şarkısıyla başlıyoruz: "Man Gave Names to All the Animals" ('cover'). 

Şarkı, 1979 "Slow Train Coming" albümünden.

Eski Ahid'deki Yaratılış hikayesinde, Hazreti Adem'in bütün hayvanlara isim verişini anlatıyor.

— / —

Hz. Adem gerçekten Yaratılış'ın ilk adımında, bütün hayvanlara isim verdi mi?

Burada, kolaylaştırmak için, tek tek bütün hayvanlardan değil, hayvan türlerinden söz ediyor olalım.

Mikroskopların icadına kadar genel kabul gören bu iddia, 17. yy.'da ciddi bir sarsıntıya uğruyor.

— / —

'Mikro-skop'ların, yani küçük şeyleri gözlemleme araçlarının gelişmesi, mercek teknolojisinin ilerlediği 16. ve 17. yüzyıllarda, 'tele-skop'ların, yani uzaktaki şeyleri gözlemlemeye yarayan araçların öncülüğünde oluyor.

Teleskop yapımcılığına yatırım yapan ve büyük ilerlemeler sağlayan en ünlü gökbilimcilerden birisi, dünyanın güneşin çevresinde döndüğü tezi yüzünden Katolik Kilisesi'yle başı belaya giren Galileo Galilei.

Hikayesini, geçmiş bir programda konu etmiştik: https://acikradyo.com.tr/acik-bilinc/galileo-davasi-bilimsel-gercegin-katolik-kilisesinin-yargisiyla-sinavi

— / —

Mikroskopların gelişmesinde de payı olan Galileo bir yana, bu alanda en öncü çalışmaları yapmış olan ve "mikrobiyolojinin babası" olarak bilinen biyolog, Hollandalı Antonie van Leeuwenhoek.

17. ve 18. yüzyıllarda Hristiyanlık içinde bir krize sebep olacak buluşları yapan kişi.

van Leeuwenhoek, mikroskoplar sayesinde, biyolojik dokuların çıplak gözle görülemeyen özelliklerini  (örneğin, kas dokusunun fiber yapısını) keşfetmenin yanı sıra, yağmur suyunda yaşayan ve "animalcul" adını verdiği, çoğu tek hücreli mikro-organizmaları da ilk gören bilimci.

— / —

İnsan-merkezli dünya görüşü, dünyanın bizlere çıplak gözle göründüğü halinden ibaret olduğu varsayımı üzerine kurulu. 

Oysa, elbette durum farklı. 

Algı kapasitelerimiz bize dünyanın yalnızca çok küçük bir parçasını görmeyi, duymayı, koklamayı mümkün kılıyor.

Çıplak gözle göremediklerimizi mikroskoplarla, teleskoplarla, bugünlerde özel kameralarla görebiliyoruz. 

Kulağımızla duyamadığımız sesleri benzer şekilde tespit edebiliyoruz.

Ama bu, “Bilimsel Devrim” dönemi sayesinden, Modernite ile mümkün kılınmış olan bir yenilik.

— / —

Yaratılış hikayesine geri dönelim. Hz. Adem'in mikroskopu yoktu. Çıplak gözle bütün hayvanlar dünyasını nasıl görmüş ve adlandırmış olabilir?

Eski Ahid'in yazıldığı dönemde böyle bir sorun öngörülemediğinden, bu konuya değinilmemiş. 

Elimizde bize cevap sağlayacak bir metin de yok.

İncil'in metninde yazılı her cümleyi mecazi olarak değil gerçekliğe dair bir iddia olarak korumaya çalışan Katolik Kilisesi, van Leeuwenhoek'in keşfettiği "küçük hayvancıklar" yüzünden ciddi bir sarsıntı yaşıyor.

Hatta, dünyanın çıplak gözle görülemeyen mikro hayvancıklarla dolu olduğuna inanmayan dönemin Papa'sının merak edip, Vatikan'a getirttiği bir mikroskop ile bir su damlasına baktığı söyleniyor. (Ne görebildiği konusunda rivayet muhtelif.)

— / —

Katolik Kilisesi'nin bu konuyu niye bu kadar ciddiye aldığı sorulabilir.

Ama unutmayalım ki, daha 17. yüzyılın başında, kimisi bilimsel olarak kanıtlanabilecek veya yanlışlanabilecek tezleri dile getirdiği için, Giordano Bruno isimli felsefesi rahibi Roma'da ünlü Campo de Fiori meydanında yaktıran aynı Kilise.

Bugünlerde, dini inanç sistemlerini bu denli sarsacak bir bilimsel buluş ortaya çıkabilir mi?

Muhtemelen, hayır.

Ama bunun nedeni seküler görüşün dünya çapında büyük mevziler kazanmış, inanç sistemlerinin iddia alanlarının ise, bir kaç yüzyıl önceye göre, hayli daralmış olması.

— / —

Hayvanların, Katolik Kilisesi'nin başını ağrıttığı tek konu,  van Leeuwenhoek'in mikroskoplar sayesinde keşfettiği küçük hayvancıklar değil.

Yaklaşık bir yüz yıl sonra, yine mikroskoplar yüzünden, Hristiyanlık dünyasında ikinci bir skandal daha yaşanıyor.

Abraham Trembley, 18. yüzyılda doğa bilimlerine meraklı genç bir İsviçreli öğretmen olarak, Hollandalı zengin bir ailenin iki çocuğuna özel ders vermekle görevlendiriliyor.

Yaz boyunca çocuklarla malikanenin yakınındaki gölden topladıkları mikroorganizmaları inceliyorlar.

Trembley, kısmen şans eseri, tatlısu polipi adını vereceği ve bugün "hydra" diye bilinen basit bir mikroorganizmayı ikiye böldüğünde, her iki parçadan da birer yeni organizmanın "rejenerasyon" yoluyla yeniden doğduğunu fark ediyor.

Daha sonra polipler üzerine bir de kitap yazacak olan Trembley, bir bilimci  olmamasına rağmen, buluşunu erişebildiği her üniversiteye, bilimsel kuruluşa, ve biyologa, yazdığı el kitabı ve polip örnekleriyle birlikte iletiyor. 

Polipler, Avrupa'nın sansasyonu haline geliyor.

— / —

Poliplerin bu kadar ilgi görmesinin nedeni şu: 

O döneme kadar kabul gören görüşe göre, insanları ve hayvanları canlı kılan şey, ölümsüz olan ve bedenlerinin aksine bölünemeyen ve yok edilemeyen ruhları. 

Peki bu parçalara bölündükten sonra yeniden doğan poliplere ne diyeceğiz?

Polipin her parçasının rejenerasyona uğraması için, kendine özgü ayrı bir ruhu olması lazım.

Ama hani ruh bölünemiyordu?

Tek polipin tek ruhu bölünmediyse, iki parçaya ayrılan ve sonra yeniden büyüyen iki polipin iki ruhu, nereden geldi?

— / —

Bugünün anlayışıyla, bu buluşun 18. yüzyılda yarattığı krizi anlayabilmek kolay değil.

Fakat bu polipler vasıtasıyla başlayan tartışmanın, gerek biyolojide ruhu reddeden yaklaşımlara, gerekse Darwin'in evrim kuramına giden yolda önemli bir adım oluşturduğunu söyleyeyim.

— / —

Trembley ve polipler üzerine yararlandığım kaynaklardan birisi, Michigan Üniv. felsefecilerinden Aram Vartanian'ın bu konudaki 1950 tarihli önemli makalesi:

Bir başka faydalı kaynak ise, Virgina Dawson'ın 1987 tarihli "Doğanın Bilmecesi" başlıklı kitabı.

— / —

Son olarak, şunu not edeyim: O dönemde ölümsüz bir ruhun varlığı genel kabul görse de, bu ruhun bütün canlılar dünyası için gerekli ve geçerli olduğu görüşüne inanmayanlar var.

Örneğin felsefeci Descartes, ruh yalnız insanlara mahsustur, hayvanlar ruhları olmayan birer makinedir diyor.

Hayvanları bir makine olarak gören anlayış, ruhun bölünemezliği inancında Trembley'in poliplerinin yaratmış olduğu hasara maruz kalmasa da, başka sorunlarla karşı karşıya.

Örneğin, hayvanlar gerçekten birer makineyse, onlara iyi davranmamız gerekmez!

Öyle mi sahiden?

— / —

Hayvanları bir makine olarak kabul etme düşüncesinin tarihçesi ve yüz yüze kaldığı felsefi ve ahlaki sorunları, gelecek hafta ele alacağım.

Hayvanlarla insanların karmaşık ilişkilerini farklı açılardan konu etiğimiz bu seri, bir süre daha devam edecek.