Tarihe yazılacak bir adım: Genel (siyasî) af

-
Aa
+
a
a
a

Oya Baydar'la T24'te kaleme aldığı “Acil Gündem: Genel (siyasî) af” başlıklı yazısından yola çıkarak af ihtimalini, önemini ve kapsamını konuşuyoruz.

Açık Gazete: Oya Baydar
 

Açık Gazete: Oya Baydar

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Özdeş Özbay: Yazar Oya Baydar bizimle şu anda. Geçtiğimiz cuma günü T24'te yayınlanan “Acil Gündem: Genel (siyasî) af” başlıklı yazısı üzerine sohbet edeceğiz. Bu yazısında Türkiye'de bir genel affın mümkün olup olmadığını ve bunun gerçekleşmesi için yapılmasını önerdiği yaygın bir genel af kampanyası fikri vardı. Oya Hanım, hoş geldiniz. 

Türkiye'de bir genel affa ihtiyaç olduğunu yazmışsınız. Özellikle 29 Ekim yaklaşırken… Genelde birçok devletin böyle sembolik dönemlerde af çıkarması sebebiyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yaşı olacak bu 29 Ekim'de bir genel affın önemli olduğunu söylüyorsunuz. Fakat bir yandan da eğer hükümete bırakılacak olursa, af tasarısının ihtiyacımızı karşılamayacağından bahsediyorsunuz. 

Oya Baydar: Öncelikle şunu söyleyeyim. Bahsettiğiniz yazı benim bu konudaki ilk yazım değil. Ama bu sefer biraz bir feryat gibi de çıktı. Seçimler öncesinde muhalefete böyle bir af vaadi getirmelerini önermiştim. Eski tabirle: “Kim takar Yalova Kaymakamı’nı?” Oya Baydar'ın yazdığını kim takacak zaten? Ama ondan sonra bir yazı daha yazdım. Çünkü hükümet kanadından, iktidar kanadından yüzüncü yıl münasebetiyle bir af çıkarılacağı söylentileri başladı yavaş yavaş. Nitekim buna giden yolda belli bir infaz yasalarıyla kimi tutukluları ve hükümlüleri tahliye etmeye de başladılar. Hatırlarsanız Covid-19 nedeniyle birtakım infaz değişiklikleri yapılmıştı. Ve bazı hükümlüler ve tutuklular çıkarılmıştı. Şimdi o yasalaştı. Böylece ufak ufak bir şeyler yapılmaya başlandı. 

Neden bir genel af?

Ben uzman değilim, hukukçu değilim, hiçbir şey değilim. Ben bir yurttaş olarak söylüyorum: Türkiye'de hukuk alanına da, yargı alanına da yansıyan eşitsizlikler, hatalar var. Davaların siyasîleştirilmesi ve çıkan kararların vicdana uygun olmaması, bunlar üzerinden de giderek sonuca varıyorum. Söylediğiniz gibi belli yıldönümleri çok önemlidir. Böyle bir şeylere vesile olabilir. Tam zamanıdır diyorum. Neden böyle bir öneride bulunduğumu soracak olursanız: Bu kadar gergin bir toplumda, özellikle siyasî hükümlü ve tutuklulara yönelik bir özgürleştirme gerekiyor. Af, benim hoşuma giden bir laf değil. Bir bölümünün affedilecek hiçbir şeyleri yok. Birçok davada bakıyorum, “ben neden dışarıdayım da bunlar içeride?” diye sorduğum oluyor. “Seni de alıveririz” derler o ayrı hikâye ama böyle bir durumla karşı karşıyayız. Bunun karşısında isyan etmemek mümkün değil. 

Bu bana mı düşerdi? Türkiye'nin çok önemli hukukçuları var. Hatta iktidarın yanında da yer alan önemli hukukçuları var. Türkiye'nin akademiyası var. Türkiye'nin baroları var değil mi? Onlara düşer aslında. En önemlisi bir genel af önerisinde, teklifinde bulunmak ve bunun peşini kollamak muhalefete düşerdi. Ama nedense o yapmıyorlar, yapamıyorlar. Ben yapmak zorunda kalıyorum. 

Ö.Ö.: Yazınızda “siyasî af aslında devletin ihsanı değil, yurttaştan af dilemesidir” demişsiniz.

O.B.: Bir ayrım yapmama izin verin. Devlete karşı işlenmiş suçlar ve genel suçlar var. Onlara adli deniyor. Biz eskiden adi derdik, şimdi adli deniyor. Sayın Erdoğan'ın bir zaman af konusuyla tartışılırken, konuşulurken söylediği bir şeyi akratalım: “Biz insanlara, kişilere karşı işlenmiş suçları affedemeyiz. Onların muhatapları vardır.” demişti. Haklılık da taşıyor. Mamafih ondan sonra bütün bu kişilere karşı işlenen suçlardan hükümlü ve tutuklu olanları affettiler. O başka mesele… 

Evet kişilere karşı olanlara belki bir af getiremezsiniz. Ama devlete karşı işlenen suçlar adı altında, hapishaneleri dolduran yüz binler var. Her devlet, her rejim ceza yasalarını kendine göre çıkarıyor. Bizim gibi yargının bağımsızlığı olmayan ülkelerde, bu davalarda verilen kararlar şaibelidir. Bunu yaşayarak da görüyoruz. Hiç açmaya gerek yok. Demek ki bu suçları iktidar affedebilir. Ama bu yapılmıyor. Hâlbuki şu anda en büyük ihtiyacımız toplumda siyasî alanda normalleşmeyi sağlayacak bir af. İçinde yaşadığımız bu gergin ortamda bir gevşeme, bir huzur yaratacak bir adımdır.

Muhalefet neden önermez? Neden korkar? İktidar neden yapmaz? İktidarın neden yapmadığı gayet açık. Evet. Çünkü doğrudan doğruya bunları kendilerine karşı tehdit olarak görüyorlar. Ve iktidardakilerin müdahalesiyle yargı bu kararları veriyor. İnsanlar içeride kalıyor. Birçok dava var böyle. Ama muhalefet neden yapmaz? Neden af istenmez? Burada bir fobi var. Gezi Davası bir fobinin sonucudur. Korkuların sonucudur ve baştan aşağı siyasîdir

Ö.Ö.: Bir de affın çıkarılması bir dizi komplo teorisi etrafından süren davaların da aslında çok da gerçekçi olmadığını itiraf etmektir.

O.B.: Çok doğru, öyledir. Bizim açımızdan öyle. Ama iktidar gerçek görüp yine de affedebilir. 

Ö.Ö.: O kendi açısından tam af olur gerçekten. “Siz bana karşı ayaklandınız ama bakın ben sizi affediyorum” der. 

O.B.: Bu konuda Oya Baydar'a söz düşmez. Asıl söz düşmesi gerekenlerin bu konuya ne kadar kapalı olduklarına düşünüyorum. Ve şunu görüyorum: Aslında hepimiz önyargılı ve ötekileştiriciyiz. Böyle bir af çıkarsa kimleri diyecek “aaa Kürt siyasîlerine de af gelir.” Nitekim yazımdan sonra böyle bir şey dostum olan bir iki kişiden de geldi. “Ne yani sen şimdi Apo'da çıksın mı diyorsun?” gibi yorumlar geldi. Bir kesim böyle düşünüyor.

FETÖ'cü dedikleri Gülen Cemaati meselesinde “aaa yani FETÖ'cülere de mi af gelecek şimdi?” gibi kaygılar. Eşitlik ilkesini göz ardı etmemiz, vicdanımızı bir ölçüde karartmış olmamız ve suçlu saydıklarımızı bile kategorize etmemiz af söylemlerini engelliyor. Ya da umurlarında değil diyelim isterseniz. Bunu düşünmek bile istemiyorum.

Ö.Ö.: Yazınızda en çarpıcı bölümlerinden bir tanesi de şu: “Bir af kampanyası. Hemen, şimdi. Bir yandan böyle bir affın hukuksal, teknik temelleri uzman hukukçular tarafından hazırlanırken öte yandan sivil toplum eldeki her imkân ve araçla mümkün her eylem biçimiyle kamuoyu desteğini sağlamak için seferber olmalıdır. Başta Barolar Birliği’nin bu konuda söyleyecek sözleri vardır kuşkusuz.” O söz güçlü ve birlikte söylendiğinde dalga dalga bütün topluma yayılır.” diyorsunuz. Böylelikle bir toplumsal basınç olarak, bir toplumsal talep olarak, bir af kampanyası gerektiğini anlatıyorsunuz. 

O.B.: Evet, bir toplumsal talep hâline gelmesi lazım. Yükselen bir talep hâline gelirse iktidar da kafasındaki siyasîleri dışta bırakacak bir af yerine buraya yönelebilir. Ama talep yükselmezse olmaz. O zaman ne olacak? Toplumu kirleten kişilere af çıkacak. Çocuk istismarı, kadın cinayetleriyle ilgili kimselere, uyuşturucu baronlarıyla satıcılarına af çıkacaktır. Bunun adı “yüzüncü yıl affı” olacaktır. Eğer toplum bir ağırlık koymazsa gerçekten serbest kalmaları gereken ve bence haksız, suçsuz yatan bir takım insanların toplu çıkmaları engellenebilir. 

Yargının bağımsızlığını yitirmesinden bu yana verilen kararlar böyle bir affı gerekli kılıyor. Hepsi yeniden yargılanamayacağına, yeniden mahkemelerde yepyeni kurullarla yargılama yapılamayacağına göre bu haksızlıkların giderilmesi anlamında büyük önem taşıyor. O yüzden belki de çözüm herkes için böyle bir aftan geçebilir. Mesela Pınar Selek davasına bakalım. On yılı aşkın zamandır süren dava, dört beraate rağmen yeniden kuruluyor. AİHM kararlarıyla hemen serbest bırakılması gereken insanlar içeride tutuluyor. 

Ö.Ö.: Aynı zamanda hükümet açısından bir uluslararası kriz yaratan davalar bunlar. Türkiye’nin AİHM kararına uymadığı için dışlanma ihtimali hâlâ var. 

O.B.: Bu durumu da rahatlatabilecek ve hukuk cinayetlerini giderebilecek bir şey. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir de gerçekten işin benim açımdan vicdani yanı var. Ben böyle, burada otururken insanların içeride yattıklarını düşündükçe gerçekten günümü yaşayamıyorum. Biraz fazla duygusal oldu biliyorum ama bu vicdani ağırlığı da duyuyorum ve bunu çok temenni ediyorum. Bu vicdani ağırlığı muhalefetiyle, bu konuda söz sahibi olması gereken kurumlarıyla, sivil toplumla hepimiz duyalım. Bunu temenni ediyorum.

"Adalet yoksa barış da yok.”

Ö.Ö.: “Şu günlerde kendi dertlerine düşmüş. Muhalefet partileri genel siyasî af talebini yükselterek iktidarı bu konuda zorlayarak yeni bir umut yaratabilirler. Partilerin içeride haksız, hukuksuz tutulan insanlarımızı tek tek ziyaret etmeleri, ilgi göstermeleri kuşkusuz önemli ve değerli. Ama sonuç almak için de yeterli değil. Bir kişiyi çıkarırsanız yüz kişi içeride kalmaya devam eder.” diyorsunuz. Ve bunu bir kampanyaya dönüştürme çağrısında bulunuyorsunuz.

O.B.: Kimsenin duyup dinlediğini şu anda sanmasam da bu fikirleri bir kere daha günde getirme imkânı sağladığınız için sağolun. Ama keşke gerçekten duysalar. Dediğim gibi hukuki, teknik çözümleri asla bilmiyorum. Ama bir siyasî af çıktığında mutlaka istisnalar oluyor. İstisnalar olduğu zaman eğer anayasa mahkemesi eşitlik ilkesine uyarsa affa girmeyenlerin de affını sağlayabiliyor. 

Nitekim ben 1971’de yargılanmıştım, tutuklanmıştım. Yedi buçuk yıla mahkum edilmiştim. O sırada 1974’te galiba af çıktı ama bizleri kapsamadı . Aynı şimdi olduğu gibi… Anayasa Mahkemesi kararı eşitlikten bozdu bu ve dolayısıyla cezalarımızdan kurtulabildik. Yani demek istediğim şu: Bir af ya çok genel bir af çıkaracaksınız. Hiç istisnası olmayan birtakım infaz kurallarını da gözeterek ve ona göre de bir kademelendirme yaparak elbette… Ya çok geniş bir af çıkaracaksınız ya da bir genel (siyasî) af… Bu olduğu zaman da ötekilere teşmil edilebilir. Anayasa Mahkemesi kararıyla ve bir genel af hâlini alabilir. 

Muhalefetin atacağı (veya her kim atacaksa) adım çok değerli olacak. Tarihe yazılacak adım olacak. Bunu küçümsemeyelim. Çok farklı bir şey olacak. Ve toplumda belli şeyler yavaş yavaş çözülmeye başlayacak. Bunun getirdiği bir rüzgarla… İktidar bütün bunları düşünerek affı genel bir hâle sokabilir ama hiç ummuyorum. Bunun böyle olabilmesi için bizim içeriden çok büyük bir baskı, güç koymamız lazım. Yurt dışındaki adalet kurumları, ilgili kurumlar, Türkiye'nin bağlı olduğu sözleşmelerin muhatapları da bu konuda iktidarı cesaretlendirecek bir tavır takınabilirler.

Ö.Ö.: Dünyanın dört bir yanında da mücadele edenler hep şu sloganı kullanıyorlar: “Adalet yoksa barış da yok.” Toplumsal barış için gerçekten adalete ihtiyacımız var. 

O.B.: Kimseyi ötekileştirmeden yapılacak bir af, hakikaten toplumsal barışa doğru gidecek bir adımdır. Umarım konunun asıl muhatapları buna el atarlar. Ben sadece naçizane minik bir köşede, minik bir yazı yazdım. Umarım genişler.