"Yerli halkların bilgelik ve egemenliğine saygı ve onur göstermek iklim krizini çözmenin tek temel yoludur”

-
Aa
+
a
a
a
Standing Rock (Dikilen Kaya): 2 Eylül 2021
 

Standing Rock (Dikilen Kaya): 2 Eylül 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(2 Eylül 2021 tarihinde Açık Radyo’da Dikilen Kaya programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Bikem merhaba!

Bikem Ekberzade: Günaydın Özdeş, günaydın Ömer Bey, günaydın hepinize! Ömer bey sormadan ben hemen söyleyeyim, bizim tanıdığımız ismiyle Tribe Cold Red, yeni ismiyle Halusination, bir DJ konsorsiyumu. Onların “Mother Mother” albümü içerisinde çok yeni bir parçası aslında. Bir nevi potbori ama canlı performe ediliyor. Lilian Alan var, Sade var, North West Kid var, Chippewa Travelers var. Chippewa Travelers daha önce çalmıştık zaten. A Tribe Cold Red olarak “Halusination”ı çaldık.  Halusination parçalarını Halusination olarak da çaldık. Bu da “Mother Mother” yani “Anne Anne”. Tabii burada Anne Anne derken Mother Earth’ten, yani dünyamızdan bahsediyoruz.

ÖM: Toprak Ana.

BE: Aynen. Toprak Ana’dan bahsediyoruz ve şarkı aynı zamanda da belki dünyada olan bütün bu muhteşem saçmalıklardan, insan kaynaklı antropolojik dramlardan bahsediyor. Bu dramların sonucunda da aslında parça biraz da diyor ki “hepimiz aynı tanrıya dua ediyoruz, sonunda hepimiz etten ve kemikten yapılmışız, sen dayan toprak ana, dikkat et, koru kendini, kolla kendini çünkü kontrolü kaybettik”. Yani aslında parça çok güzel. Ben daha sonra videosunu da sosyal medyadan paylaşırım dinleyicilerimizle ama gerçekten kontrolü kaybetmiş durumdayız. Yani bir yanda artık temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen savaşlar devam ediyor, bir yanda ırkçılık almış yürümüş, bir yanda iklim krizinin artık ortasındayız. Ida kasırgası indijen toplulukların da olduğu Amerika kıyılarını vurdu. Çok ciddi hasarlar var. Burada Huma ulusu da zarar görenlerden bir tanesi ama zaten orada olanları Katrina’da da yaşamıştık. Biliyorsunuz Louisiana havzası hem sulak alan hem de dünyanın en önemli bioçeşitliliğini barındıran alanlardan bir tanesi ve gene de çok büyük bir bataklığa, Atchafalaya da ev sahipliği yapıyor. Atchafalaya kendi içerisinde birçok çeşit sulak sürüngene, amfibi hayvanlara, timsahlara ev sahipliği yapıyor. Biz Katrina kasırgasında yaşananları biliyoruz; Mississipi’nin etrafına insanlar tarafından bir şekilde sel havasını koruması için inşa edilen barikatlardan bir tanesi yıkıldığı zaman New Orleans sular altında kalmıştı. Şu anda Ida’da da çok ciddi bir tahribat söz konusu. Sulak alanlar normalin çok daha üzerinde sel ile karşı karşıya. Nedeni de burada petrol şirketlerinin transfer için kullandıkları kanalları çoğaltmaları, yeni kanallar açmaları ve eskilerinin de aslında alanlarını genişletmeleri ve oradaki sulak havzanın doğal formasyonunu bozmalarından da kaynaklanıyor. Yani burada sadece Ida’nın yarattığı bir tahribat söz konusu değil. Aynı zamanda seneler boyunca süregelen insan eliyle oradaki sulak alanın menzilinin bozulmasıyla alakalı ve şu anda yaşanan çok ciddi bir… Yani hem insan hayatı kaybı var hem maddi zararlar var; birçok kişi evini bırakıp gitmek zorunda kaldı. Biz oradaki yerli halkın bu tarz kasırgalarda ve sellerde nasıl tepki gösterdiğini biliyoruz. O da şu, kalıyorlar yani gitmiyorlar, evlerini korumaya çalışıyorlar, alanlarını korumaya çalışıyorlar. Bir de çok uzun yıllardır, yüzyıllardır orada yaşadıkları için bir şekilde zaten bu tarz kasırgaların ya da şiddetli hava olaylarının, ekstrem hava olaylarının gelişlerini öngörebiliyorlar. Ama gene de kabileler açısından çok ciddi bir yıkım söz konusu. Bunun da en büyük etkenlerinden bir tanesi bu bahsettiğimiz doğal hayat tarzlarının zaman içerisinde beyaz adamın gelmesiyle ve bu rezervasyonların oluşmasıyla -biz bunu defalarca, aylar boyunca Dikilen Kaya’da anlattık- ve oradaki yerli kabilelerin beyaz adam tarafından tanımlanan sınırlar içerisine koyulması ve burada hapsolmaları yüzünden ortadan kalkan mobilizasyonlarıyla birlikte aslında buradaki yıkımı, tahribatı çok çok daha fazla oluyor. Yani birçok etki var burada; bizim yaptığımız etkiler, enerji sektörünün… Ondan sonra zaten bizim körüklediğimiz, hızlandırdığımız, şiddetlendirdiğimiz iklim krizi derken Ida Louisiana’yı vurdu. Bugün de zaten New York’ta metrodan görüntüler geliyor. Anladığım kadarıyla oradaki metro seferleri de durmuş vaziyette çünkü metroyu sel bastı. Bu şekilde gidiyoruz… Şimdi ben böyle motorize gidiyorum ama hepiniz oradasınız değil mi, duyuyorsunuz beni?

ÖM: Evet 

BE: Tamam.

ÖM: Yani biraz da dehşetle karışık izliyoruz tabii; bizim de ana konularımızdan biri hatta birincisi bu olduğu için. Tam bu noktada sen sormuşken ben de biraz önce azıcık sözünü ettiğimiz çok önemli bir rakam ve haber var, onu tekrarlayayım izninle. Yani bu Common Dreams’den gördüğümüz Jessica Corbett imzalı bir haber. Yani “Turtle Island” diyorlar ya işte, bütün kuzey Amerika’ya “Kaplumbağa Adası” diye yerlilerin dilinde… Bütün yerlilerin, bizim hep bu programlarda aylardır ve yıllardır dile getirdiğimiz direnişi sayesinde, ABD’nin ve Kanada’nın toplam emisyonlarının, salımlarının ¼’ünü durdurmuş olduğu gibi müthiş bir rakam var. Indigenous Environmental Network, yani Yerli Çevre Örgütü ve Oil Change International diye de, OCI diye, önemli bir kuruluş daha var, birlikte çeşitli projelerin iklime etkilerini ve yerli protestocuların etkisini ölçmüşler ve yani inanılmaz sayılar çıkıyor ortaya. 2019’da ABD ve Kanada’da çevre kirlenmesinin yaklaşık %28’ini engellemişler altyapı mücadeleleriyle. Toplamda %24’e varan, ¼’ünü tek başına bunlar engelliyor ve bu da şuna tekabül ediyor diyorlar “400 yeni kömür yakıtlı santrale eşit. ABD’deki toplam santral sayısına eşit” ya da bir başka kıyaslama da araba ve kamyon ve minibüs, otobüs gibi 345 taşıt. Yani bütün dünyadaki…

BE: Motorlu taşıtların

ÖM: Motorlu taşıtların tümünden fazlası, sadece bu mücadeleyle oluyor. 

BE: Evet ve o mücadelelerden bir tanesi New Orleans’ta gerçekleşti, daha doğrusu Louisiana’da, Atchafalaya’nın güney kesimlerinde gerçekleşti. Biz buna çok az yer verebildik Dikilen Kaya’da. Ben bugün fırsattan istifade hazır buraları konuşuyorken, şu anda orada bir kamp var hâlâ “L’Eau est la Vie” galiba, “su hayattır” ve bu Bio Bridge boru hattı, yine Energy Transfer Partners Dakota Express boru hattını da inşa eden şirket burada ön planda ve Bio Bridge boru hattına karşı da bir direniş gerçekleşiyor. Aslında şöyle oldu, Standing Rock’tan buraya karşı zaten bir tepki vardı. Yani burada bir boru hattı daha inşa edilmesini yerli halk hiçbir şekilde istemiyordu. Hem yerli indijen halktan bahsediyorum hem de yerli Louisiana’lı artık yerli olmuş beyaz halktan bahsediyorum. Orada tabii Kreoller var, Cajunlar var, çok karışık etnik sentez oluşmuş bir eyalet aslında. Bu hem Standing Rock’tan hemen sonra, oradan ayrılanların da gelmesiyle, desteklemesiyle biz burada Dikilen Kaya programını başlattığımız zaman 2018 yılında aslında Bio Bridge direnişi de bayağı sesini duyurmaya başlamıştı. Biz onu hep erteledik, hep yer verecektik, detaylarıyla anlatacaktık ne oluyor ne bitiyor diye ama bir türlü fırsat bulamadık. Fırsat bugüneymiş ama onlar aslında amaçlarını bir nebze yerine getirdiler. Şöyle, oradaki boru hattının inşasını durduramadılar fakat boru hattının Atchafalaya bataklığının en hassas bölgesinden geçmesini önlediler. Energy Transfer Partners “reroot” etmek zorunda kaldı, yani yeniden planlamak ve boru hattını değiştirmek zorunda kaldı. Yani tabii burada birçok şey birlikte hareket etti; orada 2019’da önlerinde birçok engeller ve zorluklar da vardı. Bunlardan bir tanesi de Standing Rock’tan sonra geçen, biliyorsunuz özellikle protestoculara ve direnişçilere karşı Amerika’da geçen bir yasa vardı. Hatırlayalım, Trump yönetimi, çok şiddetli karşı koyuşları olmaya başlamıştı, özellikle iklim aktivistlerine karşı. Bu sürede de Bio Bridge’de de şöyle bir şey oluyordu; aktivistler ağaçların tepesinde kendilerine direniş kampları kurdular. Yani zaten yer sulak alan ve bataklık, aşağıda fazla kalamıyorlar ve burada mangrov tarzı, suyla birlikte, kökleri sudan direk beslenen ağaç kütleleri de var aynı zamanda ve çok yüksek ağaçlardan bahsediyoruz. Ağaçların üzerine bir nevi platformlar ve ağaç evler, ağaç çadırlar kurarak burada direnişlerine devam ettiler. Kendilerini ağaçlara zincirlediler, vücutlarını öne koydular. Yani her seferinde olduğu gibi tek tek her bir ağacı bedenleriyle, bedenlerimizle savunmak zorunda bırakılıyoruz, savunmak zorunda kalıyoruz, onlar da onu gerçekleştirdiler. İnanılmaz tutuklamalar oldu, çok ciddi polis baskınları oldu fakat sonunda durdurulamadı. Yani boru hattının inşaatı durdurulamadı ama en azından bataklığın en hassas noktasından gümbür gümbür geçmesinin de önü kesilmiş oldu. Kendilerini tekrar rotalandırmak zorunda kaldılar, yeni bir planlama yapmak zorunda kaldılar. O zaman denilen şey şuydu; burada çok ciddi kasırga riski altındayız, burada denizin çok ciddi bir şekilde kıyıyı geri almasıyla bu riskle karşı karşıyayız ve denilen de zaten Ida’yla şu anda gerçekleşiyor. Denizin kıyı kesimlerine doğru çok şiddetli bir şekilde girmesi söz konusu. Burada sadece nehrin kabarıp taşkın yapmasından bahsetmiyoruz, aynı zamanda deniz suyunun da içeriye girmesinden bahsediyoruz. Daha henüz yeni yeni enkaz kalkıyor, yeni yeni etkilerini görüyoruz, neler oldu neler bitti anlamaya çalışıyoruz Louisiana’da ama çok ciddi bir yıkım söz konusu. İlerleyen günlerde de zaten bu daha da net bir şekilde ortaya çıkacak. Katrina kadar şiddetli olmasa da Ida gene de şiddeti yüksek bir kasırgaydı ve orada oturan, orada yaşayan insanlar da “artık bu kaçıncı?” demekten ziyade “bir sonraki ne zaman gelecek?” diyorlar. Çünkü zaten biz IPCC’nin raporundan da biliyoruz şimdi; İngilizce’de enteresandır “K” harfi çok fazla kullanılmaz, işte birkaç kelimede vardır, bir elin parmaklarını geçmez kitap, kral falan gibi kelimelerde bulunur, bir de bilgi ve öğrenmek kelimesi yani ‘know’ ve ‘knowledge’ kelimelerinin başındadır. Şimdi “IK” diye bir kısaltma var IPCC raporunda ve bundan önceki IUCN raporlarında da biz bunu görüyoruz. O da “indigenious knowledge” olarak geçiyor yani indijen bilgi, bilgelik ya da.

ÖM: Yerli bilgeliği, evet. 

BE: Yerli bilgeliği evet. IPCC’nin son, birinci çalışma grubunun son raporunda da zaten buna geniş yer veriliyor. Ben hatta şöyle bir tarattım raporu, sadece “indigenious knowledge” olarak 27 tane referans var. Onun dışında birçok yerde de “indijen bilgeliği” ki burada sadece Amerika yerlilerinden bahsetmiyoruz. Biz burada Avustralya’dan bahsediyoruz, Afrika’nın büyük bir bölümünden bahsediyoruz, güney Amerika’dan bahsediyoruz. Bunun ne kadar önemli olduğunu, bunun ne kadar bilimsel yani bizim bildiğimiz işte fizikti, matematikti, kimyaydı -sabit bilim diyelim- verileriyle ne kadar harmanlamamız gerektiğini ve ne kadar kullanmamız gerektiğinden, artık bunu ekstrem hava olayları öngörüldüğü zaman bizim önlemlerimizi alabilmemiz ve bu öngörülerimizi oluşturabilmemiz için nasıl bilime entegre edilmesi gerektiğinden bahsediyor IPCC raporu. 

ÖM: Ben de şunu ekleyeyim hemen, demin sözünü ettiğim raporda, iki kuruluş tarafından birlikte yapılmış yani Indigenious Environmental Network (IEN) diye, onun başkanı, yani başında olan Dallas Goldtooth, “ilerlemenin tek yolu bu yerli bilgeliğine, indijen bilgeliğine odaklanmak ve bir de fosil yakıtları yerde bırakmaktan ibaret. Bunun ötesinde hiçbir şey olamaz” diyor. Aynı şekilde, öbürü Collin Reese de öbür, Oil Change International kuruluşunda raporu hazırlayan ikinci kuruluşta, o da “yerli bilgeliğini ve egemenliğini, yerli halkların bilgelik ve egemenliğine saygı ve onur göstermek iklim krizini çözmenin tek temel yoludur” diyor. Net olarak ortaya koymuşlar yani. “Tek yol artık bu iklim kaosuna gidilirken, gittikçe derinleşirken yolu değiştirmemiz lazım ki kesinlikle muazzam bir şey var önümüzde” diyor, ikisi de söylüyorlar. 

BE: Evet, evet.

ÖM: Yeni “petrol, gaz ya da kömür herhangi bir proje yapılamaz, bu iş bitmiştir” diyorlar.

BE: Evet aynı şekilde şöyle de bir tehlike var, bu IPCC raporunda da değinilen bir konu, aynı zamanda IUCN raporlarında da benzer şekilde değinilen bir konu, o da “tamam indijen bilgeliğine başvuralım ama aynı zamanda da indijen popülasyonları kaybediyoruz, ne yapacağız? Yaşlılar ölüyor, yeniler modern hayata asimile ediliyor, peki biz ne yapacağız bu durumda?” Şimdi Bolivya’dan bir örnek verelim; Bolivya’da “Q’otañas” dedikleri bir şey var. Bu aslında bizim Anadolu’da da çok yakinen tanıdığımız sarnıçlar, bir tip sarnıç. Yani hem evler için söz konusu ama daha çok Bolivya’da çok yüksek irtifalarda yaşayan halkın yaşadıkları dağlık alanlardaki doğal -bu lapyalar, dolinler falan vardır- karstik yapıların içerisinde olur. İşte bunların içine su dolar, sonra da bu su buharlaşır. Bunların biraz daha doğal formasyonlarını kullanarak yarattıkları açık sarnıçlar. Bunlar çok eski, yani oradaki indijen halklar kadar eski, öyle söyleyeyim, ve onların aslında bir şekilde kuraklık dönemlerindeki yegâne yaşama şansları oradaki su havzaları. Yani kendi yarattıkları, tamamen insan eliyle yapılmış ama doğal formasyonları ve topoğrafyayı kullanarak yapılmış sarnıçlar. Bu “q’otañas” daha sonra bir proje haline geliyor ve “Aymaran rainwater harvesting” deniyor; yani Aymaraların kullandıkları bu sistem, oradaki indijen halkın ismi bu, yağmur suyu “harvest” etmek -ne diyelim- hasadı; yani çok yoğun yağmur yağdığı dönemlerde bu sudan faydalanmak. Şimdi kuraklık olduğu zaman, biliyorsunuz toprak o kadar kuruyor ve üst yüzey tabakası o kadar direnç teşkil ediyor ki arkasından gelen şiddetli yağışlarda toprak o suyu hemen ememiyor ve dolayısıyla toprak yüzeyinde çok ciddi bir erozyon oluşuyor. Bu tarz yağmur suyunu toplayabildiğimiz havzalar içerisinde bölgedeki nem oranı nispeten daha yüksek olduğu için aslında oradaki şiddetli kuraklığın da önünü kesebiliyorsunuz. Bu tarz teknolojiler indijen toplulukların yüzyıllardır, binlerce yıldır kullandığı teknolojiler şimdi artık modern bilimle birlikte harmanlanarak tekrardan önümüze geliyor. Bu da gerçekten indijen bakış açısının, yerli bakış açısının ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor. IUCN’de de IPCC’de de, sağ olsunlar, en sonunda artık üzerine basa basa bunun öneminden bahsediyorlar. Şimdi ben iklimden bir ufak ara vereceğim çünkü dün akşam çok önemli bir yasa geçti Teksas’ta. O da kadın haklarıyla, daha doğrusu kürtaj hakkıyla alakalı. Yani 21.yüzyılda inanılmaz bir şey, Teksas’ta geçmesi şaşırtmayan bir şey.

ÖM: Evet, çok iyi oldu söylemen. Biz de bunu söyleyecek fırsatı bulamamıştık zaten haberlerin yoğunluğundan. Şimdi tam zamanıdır, evet iyi oldu.

BE: Aynen aynen. Hani bunu iklime bağlarsak, bir yandan Biyolojik Çeşitlilik Merkezi (Center for Biological Diverse) de bir tane grafik yayınlıyor ve popülasyonun artışıyla doğru orantılı olarak çok şiddetli bir şekilde biyolojik çeşitliliğin kaybından bahsediyor. Bir yandan da Teksas’ta kürtajın tekrardan yasaklanması söz konusu. Aslında bu bir yasaklama değil, onu dinleyicilerimize aktaralım, yani kesinkes “sen gidip de kürtaj olamazsın” demiyor ama “sen eğer gidip bir yerde kürtaj yaptırırsan, bir doktor sana kürtaj uygularsa o zaman dışarıdan herhangi birisi gelip, bu konudan rahatsız olan herhangi birisi gelip doktoru ve seni, merkezi ve seni şikâyet edebilir” diyor. “Bunun üzerine de biz onları gayet güzel cezalandırırız” diyor. Yani şikâyet üzerine, ihbar üzerine yapılan şikayetler, yani ihbarla birlikte yapılan şikayetler sonrasında cezalandırma söz konusu olabiliyor. Direkt kürtaj yaptığı için değil, kürtajın yapıldığının ihbar edilmesi sonrası. Yani biraz karmaşık oldu ama…

ÖÖ: Halkı huzursuz ediyor yani?

BE: Şöyle, halkı ajanlaştırıyor tekrardan.

ÖM: Evet ajan haline getiriyor. 

BE: Ajan haline getiriyor evet.

ÖM: Çok ilginç detaylar da var; yani iki kelimeyle söyleyelim, altı haftayı geçmeyen, altı haftadan sonra her türlü kürtajı yasaklıyor ki daha insanların bir kısmı kesinlikle farkında bile değil. 

BE: Hamile olduklarının dahi farkında değiller.

ÖM: Ona rağmen.

BE: Yani bu hem aile planlaması için ciddi bir tehlike hem de aynı zamanda… Tamam şunu diyebilirsiniz “ya kardeşim onlar korunsunlar” ama her şey olabilir. Bunun yanında şiddete maruz kalan…

ÖM: Tecavüz, ensest durumları.

BE: Tecavüz, ensest durumlarında…

ÖM: Hiç istisna görülmemiş. Yani bundan daha korkunç geçen bir yasa olamaz gerçekten.

BE: Olamaz, evet.

ÖÖ: Polonya’da oluyordu aslında.

ÖM: Ama burada oldu; Polonya’da geçemedi, engellendi yani. 

BE: Yani şimdi biz burada İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık, orada bu tarz yasalar geçiyor. Biden hükümeti, zaten biliyorsunuz içişleri bakanı Deb Haaland, o da yeni evlendi, bu kadar karamsarlığın içerisinde, Deb Haaland’ın düğün fotoğraflarını gördük. O da rezervasyonda evlendi bu arada, ufak bir şey aktüel haber olsun araya sıkıştıracağımız. Her neyse onun gündemindeki, yani ajandasındaki en önemli konulardan bir tanesi biliyorsunuz, “Missing and Murdered Indigenous Women”, yani kayıp ve öldürülmüş indijen kadınlar. Burada özellikle yerli kadın haklarının korunmasını, çünkü en çok Amerika’da, kuzey Amerika’da, ABD’de oranlar karşılaştırıldığı zaman yerli kadınların çok yüksek oranlarda hem şiddete hem tecavüze hem tacize maruz kaldıklarını ve katledildiklerini biliyoruz. Bunu biz Dikilen Kaya’da da defalarca ele aldık. Şimdi Teksas’taysan, eğer kadınsan, hadi bir de indijensen, bir de tecavüze uğradıysan, hamile olduğunu fark etmediysen ayvayı yedin! Nereye gidebilirsin? Nasıl gidebilirsin? Ne yapacaksın? Nerede kürtaj yaptıracaksın? Yani nereden tutsan elinde kalan bir durum söz konusu.

ÖM: Tam bir taarruz yani, hastalara da… Yani American Civil Liberty tweet atmış zaten, sivil haklar, medeni haklar koruyucusu kuruluş “bu ırksal ve ekonomik bir faciadır” demiş. Yani tam bir…

BE: Evet ve geçen kanun aynı zamanda temyiz yolu kapatılmış bir şekilde geçti bu arada.

ÖM: İnanılmaz.  Teksas’tan bir kanun daha geçiyor, geçti hatta, o da bütün bu oy kullanma haklarını sınırlandıran şeyleri de onayladı. Yani valinin masasının üzerinde duruyor. Oy kullanmayı da zorlaştırıyorlar, demokrasinin de canına okuyorlar. Teksas kovboylarının zamanı geldi yani!

BE: Evet, Teksas kovboylarının zamanı geldi. Artık onun karşısında duracak, endişe eden indijen kadın kovboyların da bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. Bugün aslında ben size bunu anlatacaktım, atlarla konuşan yerli bir kadından bahsedecektim, çok da güzel bir hikayeydi ama ne yapalım evimiz yangın yeri. 

ÖM: Devamını getiririz, evet tam anlamıyla yangın yeri. Bunu iki hafta sonra muhakkak konuşalım tabii.

BE: Tamam, konuşalım. 

ÖM: Çok teşekkürler.

BE: Kendinize iyi bakın, iki hafta sonra görüşmek üzere.

ÖÖ: Görüşmek üzere.