PCR testinde duyarlılık sorunu: Kitlerin kötülüğünden çok Covid-19’un dinamikleriyle ilgili bir durum

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, PCR testindeki duyarlılık sorunun sadece Türkiye’ye özgü olmadığını, İspanya ve Fransa’da da aynı sorunun yaşandığını dile getirdi.

(23 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, merhabalar

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Bugün gündemin yoğunluğu nedeniyle koronavirüse ait küresel boyuttaki gelişmelere fazla değinmediniz ama ben müjdemi isterim, 15 milyon geçildi! Bu arada Belçika’da 12-18 Temmuz arasında bulaş oranlarında %89’luk artış olmuş, oran çok yüksek, çoğunluğu da 20-50 yaş grubu ve genellikle toplu eğlence ortamlarında, partilerde filan gerçekleşiyor bulaş. Tokyo’da ‘evde kal!’ çağrısı 4 gün için ilan edildi. Hafta sonunu da kapsayacak biçimde, hafta başında onların ulusal bayramları varmış, o nedenle bizde de yapıldığı gibi toplam 4 günlük bir hafta sonu, zamanında bizde de yapılmıştı. ABD’de olgu sayısında California birinci eyalet oldu, şu anda sadece California’da 415 binden fazla olgu var. 

ÖM: Evet, New York’u geçti değil mi?

SB: Evet, evet. Afrika’da 750 bin olguyu geçti, ilginç fazla söz edilmiyor, Ortadoğu 1 milyonu geçti, Hindistan’da da Kaşmir’de 1 haftalık tam bir sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Çünkü bir Hint haç ziyareti varmış onların Amarnat bölgesine, 1 asırdan beri ilk defa iptal edilmiş, yasaklanmış. Madagaskar’da da Sağlık Bakanı hastanelerdeki doluluklara bakıp “artık biz tıkandık, uluslararası yardım gelmezse hiçbir şey yapamıyoruz, şu anda hastalara dokunamıyoruz sağlık kurumlarının yoğunluğu nedeniyle, ölüyorlar” demiş.

ÖÖ: Madagaskar sizin de bir ara duyurduğu özel bir bitki ilacı bulunan ülke değil mi?

SB: Evet, evet.

ÖÖ:“Koronaya iyi geliyor” deniyordu, demek ki gelmiyormuş.

SB: Böyle yerel birtakım çıkışlar oluyor, bizde de var onlardan, birazdan değineceğim. Yine dün biraz konuşmuştuk aşılardan, Brezilya, Çin’deki Sinovak Biyoteknoloji Kuruluşu’nun aşısını 9 bin gönüllü ile kendi ülkesinde deneyecek. Faz3 çalışmalarının yapılacağı ilk ülke; faz3 çalışması dediğimiz son aşamaya etkinin ölçümüne geçecek olan ilk aşı. İngilizcede Amerikan aşısı olmadığı için çok fazla söz edilmiyor, basında da yer almıyor özellikle de batı basınında ama en önde giden, bu süreci birinci götüren Çin’in Sinovak Biotech isimli kuruluşunun aşısı. Bu arada ABD 100 milyon doz daha aşı siparişinde bulunmuş, 1,95 milyar avroluk Biontek firmasına Pfizer kuruluşu tarafından destekleniyor. Daha önce de Johnson & Johnson, Moderna ve Astra Zeneca’nın desteklediği Oxford Üniversitesi’nin aşılarından sipariş etmişti. Haberlere ait bilimsel çalışmalara geçmeden önce son bir haber de Avrupa’daki Erasmus öğrencilerine ait. Bursların ve projelerin, programların %25’i iptal olmuş. Bu arada Erasmus öğrencilerinin %37,5’u, ki yaklaşık Avrupa’da 165 bin Erasmus öğrencisi varmış, bunların %37,5’u zorda çünkü evlerine dönemiyorlar, bir kısmı online eğitim yapıyor bir kısmı da yapamıyor yani eğitim her boyutuyla aksamakta gelişmiş ülkelerde bile.
ÖM: Bu arada ben de bir ufak ilavede bulunayım izninizle, ABD’deki yabancı öğrencileri geri gönderme kararı da iptal edilmiş mahkemeler tarafından. Onu söylememiştik, birkaç gün önceki bir haberdi. Başkan Trump “zorla online yapılamaz herkes gidecek” demişti. Yoksa sayıları 1 milyonu aşkın sayıda yabancı öğrencileri de geri göndereceği gibi bir tehlike vardı, o şimdilik durmuş. 

SB: İngiltere üniversiteleri bunu farklı bir açıdan değerlendiriyor, yabancı öğrencilerin bir para kaynağı olmaları nedeniyle kara kara düşünüyorlar “gönderelim mi kabul mu edelim?” diye. Uzaktan online eğitim yaparsa Hintli, Türk, Pakistanlı öğrencilerden istedikleri geliri sağlayamıyorlar onlar da. Bu açıdan değerlendiriyorlar üniversite eğitimini. 

Science Dergisi’nde bir yazı çıktı 17 Temmuz tarihinde, Arne Akbar ve arkadaşları Covid-19’un yaşlılarda neden olduğu olumsuzlukların mekanizmalarına bakmışlar. Aslında bu bildik bir konu, ‘immunoaging’ ya da ‘immunosenescence’ dediğimiz immün sistemin yaşlanması. Bu konu tıp fakültesinde görev yaptığımız dönemlerde immünoloji derslerinde benim anlattığım bir bölümdü, onun için ayrıntılarıyla hep okumaya çalışırım, takip etmeye çalışırım. Gerçekten immün sistemin hangi bölgeleri yaş ile birlikte, yaş almayla birlikte zayıflıyor hem kantitatif olarak sayısal değer olarak zayıflamakta, hem de var olan hücrelerinde işlevsel özelliklerinde bir azalma, bir gerileme, zayıflama söz konusu oluyor. Bu yazıda Arne Akbar ve arkadaşları immün sistemin yaş ile farklı açılardan bu zayıflama sürecini değerlendirmişler. Özellikle yaşlı kesimde kronik bir steril imflamasyonun söz konusu olduğunu yani “herhangi bir mikroorganizma ortada yok ama ortamda bir inflamasyon söz konusu oluyor” diyor. “Özellikle CRP ya da stokin düzeyleri artıyor” şeklinde bir açıklama da var. “Özellikle ölü ya da parçalanmış hücrelerin immün sistemi uyarması ve bunun sonucunda ortada herhangi bir mikrop yokken de immün sistem inflamasyon içinde boğuluyor, bu da beraberinde immün sistemi zayıflatıyor” diyor. Gerçekten de bu yeni bir yaklaşım, çünkü biz B lenfositleri, T lenfositleri ve immün sistemin diğer bütün önemli yapı taşlarının demin de söylediğim gibi yaşlanmayla nasıl zayıfladığını biliyorduk ama bunlar sterif inflamasyonla açıklıyorlar. Bunu niye söyledim, ne önemi var? Bir yere bağlamaya çalışacağım. Biliyorsunuz bir süre önce ülkemizde sosyal medyada hiç de bilimsel olmayan birtakım twitler dolaştı: bu Covid-19’dan ölümler abartılıyor, aslında bunların büyük kısmı doğal akışına bırakılsa kendileri zaten yaşamlarını yitirecek olan, kalp krizinden, diyabetten, astım, vb. sorunlar nedeniyle yaşamını yitirecek olan 65 yaş üzeri bireyler diye birtakım açıklamalar oldu. Bunu dünyanın başka bir ülkesinde görmedim, bu bize özgü bir şey: hiçbir bilimsel dayanağı olmadan, bir kanıt polmadan sürekli bazı iddialar öne sürülüyor: kanıt? Yok...olmamasının önemi de yok bu ülkede... Aslında immün sistemin zayıflaması sonucu yaşlı kesimin enfeksiyona karşı daha savunmasız kalması söz konusu, bunu biliyoruz; ancak bu konuyu faklı açılardan değerlendiren çeşitli çalışmalar çıkmaya başladı. Glasgow’dan Edinburg üniversitesinden Peter Hanlon ve arkadaşları özellikle covid19 nedeniyle farklı yaş birimlerinde kaçar yıl kaybı olduğunu hesaplamışlar. Bu arada Economist Dergisi de bu makaleye dayanarak çok hoş bir grafik çizmişti. Bu çalışmada söz konusu grafiğe baktığımız zaman örneğin 70-79 yaş grubunda bunlar ortalama 12 yıl kadar koronavirüs nedeniyle yaşamlarını azaldığını gösteriyorlar. Diğer bir değişle “Covid-19 eğer ortaya çıkmasaydı bu yaş dilimindeki yaşam 12 yıl daha uzun olacaktı” diye bir açıklamaları var. Bu önemli bir yazı, buradan hareketle ben dün TTB’nin yayınladığı bir bildiriye dönmek istiyorum, onunla bağdaştırmak istiyorum. Bu bildirinin başlığı “Pandemi önlemlerinde yaş ayrımcılığına son verilmelidir” çok da doğru birtakım noktalara değinilmiş. Örneğin ülkemizde 2019 yılı verilerine göre 65 yaş üzerindeki nüfus 7,550,727 nüfusun %9’u. Bu kesime 22 Mart tarihinden başlayarak İçişleri Bakanlığı genelgesiyle ne tür kısıtlamalar getirildiği, sokağa çıkma ve ikametten ayrılma kısıtlaması getirildiği, sonra 10 Haziran’da bunun biraz gevşetilerek her gün 10.00-20.00 saatleri arasında sokağa çıkabilme izni verilmişti, buna vurgu yapılıyor. 14 gün sonra 24 Haziran’da bu kez 65 yaş ve üzeri bireylerin turizm amaçlı seyahatlerine izin verilmesinin uygun olacağı bildirilmiş ki otel tatili, yazlık, devre mülk ve kiralık ev gibi gerekçelerden biri seçilecek, eğer otele gidilecekse rezervasyon belgesi, yazlık ya da devre mülk için tapu örneği, kiralık eve gideceklere kira sözleşmesi gibi belgeler isteniyor izin verilmesi için. Bu arada 29 Mayıs’ta da 65 yaş üstündeki bireyler arasında işletme sahibi esnaf, tüccar, sanayi ve serbest meslek sahibi olanlar işlerine gidebilecekler, onlara bir kısıtlama yok. Bu iyi hoş da işin sağlık gerekçelerinden çok biraz ekonomik gerekçeleri olduğu çok anlaşılan bir şey. Örneğin neden 65 yaş üzerinde olanlardan işletme sahibi olanlar, çalışmak durumunda olanlar işe gidecekler, onların sokağa çıkmalarında bir kısıtlama yok, o anlaşılmıyor. Benzer şekilde turizm amaçlı seyahatlere izin verilirken örneğin “ben arkadaşımın evine gideceğim ya da yakınımın bir yazlık evi var” diye gidemiyorsunuz çünkü tapuyu göstermeniz lazım. Böyle küçük ayrıntılar var, elbette bu Tabipler Birliği’nin açıklamasında da belirtildiği gibi 65 yaş üzeri yurttaşların beden ve ruh sağlığı yerine önceliğin turizm ve ekonomik gerekçelerle olduğu vurgulanmakta. Bir de saatler ilginç, her gün yalnızca 10.00 ile 20.00 saatleri arasında sokağa çıkabilme izin verilmesi tıbben de doğru değil, bilimsel bir temeli de yok çünkü 20.01 ile sabah 09.59 arası sokağa çıkmanın olumsuz etkileri kanıta dayalı hiçbir bulgu yok. Niye o saatlerde çıkamıyorlar? Hani diskotekleri filan mı dolduracak bu yaşlı grubu? Bu belirtilen akşam saatlerinde sokağa çıkmasının nasıl bir olumsuz etki yaratacağı konusunda Sağlık Bakanlığı ya da Bilim Kurulu’nun herhangi bir açıklaması yok. Bu konu herhalde tartışılmalı diye düşünüyorum. 

Tartışılması gereken bir diğer konu gündemimde değildi ama siz değindiğiniz için bir noktaya değinmekte yarar var. Yazılı ve görsel basında bu PCR testinin %40 duyarlılığından bahsediliyor, elbette olumsuz bir durum, oran çok düşük ama sanırım biz 20 Mart yani 3.Corona Günleri programımızda filan değindik, çünkü pandemi başlangıcında benim görev yaptığım PCR laboratuvarına gittim ve oradaki arkadaşlarım “hem tomografi hem de klinik olarak tam bir Covid-19 vakası olan olguların %21’ini biz ancak saptıyoruz” demişlerdi; PCR’la pozitifliği düşük bulunuyordu. Daha sonra bu oranın Ankara’da %40’lar civarında İstanbul’da bir göğüs hastalıkları hastanesinde sadece %16 olduğunu öğrenmiş ve çok rahatsız olmuştum. Bu konuyu araştırmaya başladım, bizim kullandığımız kitlerde ne tür bir duyarlılık sorunu var diye. Daha sonra öğrendim ki Fransa ve İspanya’daki örneklerde oran aynı, yani bu bizim kullandığımız kitlerin kötülüğünden çok Covid-19’un dinamikleriyle ilgili bir durum. Ya alınan örnekler uygun biçimde alınmıyor ama evrensel olarak herkes bu hatayı yapmış olamaz, büyük olasılıkla bu virüsün özelliği, dalgalanma yapıyor. Yani bazen burun ve boğazda ortaya çıkıyor bazen ortadan kayboluyor, aldığınız döneme göre pozitiflik oranı değişiyor ve bu nedenle de ilk kez Covid-19 gibi bir hastalıkta yineleniyor PCR testi; bir kere negatif çıkınca, ikinci, üçüncü, dördüncü defa yapılıyor. Bu konuda %40’lık düşük pozitiflik oranı yani gerçek olguların %60’ını atlıyor demektir bu da kötü bir şey ancak bu sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değil, Avrupa’daki çeşitli ülkelerin verilerine baktığımızda orada da benzer oranda bir pozitiflik saptanıyor. Ancak işin ikinci yanı olan Türkiye’de bu kiti üreten farklı firmaların ihaleye alınmamış olup tek bir firmadan alınması, eğer bu doğru ise burada bir sorun var, yani ihale yasasına göre benzer özelliklere sahip, ihale şartnamesine uygun olan tüm ürünlere ihalenin açık olması lazım. Orada tek bir firmayı kayırma söz konusu ise sorun var demektir ve belki istifaların gerekçesi de bu olabilir. 

ÖÖ: Tabii ‘yolsuzluk skandalı’ diye zaten bütün haberlerde geçiyor.

SB: Evet duyarlık değil ama yolsuzluk.

ÖÖ: Evet evet.

ÖM: Bu özellikle de son zamanlarda Birleşik Krallık’ta İngiltere’de de çok büyük çapta yolsuzluk iddialarının hem Guardian hem de başka bazı günlük gazeteler tarafından açığa çıkarılmasından sonra çok tartışılıyor fakat orada da bir şey yapılmadı. Tamamen ihale dışı ve Boris Johnson’ın Dominic Cummings adlı baş danışmanın zaten kendisi hakkında da önemli iddialar vardı, onun yakınlarına da çok yakında bulunan bir şirkete milyarlarca sterlinlik ihaleler verildiğini ve hiç kimseye sorulmadan, ihale falan açılmadan verildiğini gösteren epey rapor var. 

SB: Eski düzen böyleydi, bu değişecek mi? 

Son olarak bahsetmek istediğim haberler şöyle: Kanada’da Sabi Matcavarash sanıyorum Hint asıllı bir genç PhD öğrencisi, onun yaptığı bir çalışma yayınlandı ‘Neden bazı hayvanlarda, örneğin kediler, aslanlar covid19’a yakalanıyorlar da köpekler, ayılar, domuzlar, civcivler ve ördekler yakalanmıyorlar?’ Çünkü dirençli olan hayvanların koronavirüsü tutup, hücre içine almaları için gerekli mekanizmalarda bir mutasyon olmuş evrim sırasında. Bu nedenle bazı hayvan türleri koronavirüslere daha dirençlilermiş. Yani bu bilinen bir noktaydı ama en azından bu Hintli PhD öğrencisinin çalışması mekanizmayı açıklanmış oldu. 

Medikal Hipotez dergisinde çıktı kısa bir süre önce, hem konu ilginç hem de Türkiye’den Sivas Numune Hastanesi ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’ndeki araştırıcılar Şeyma Taştemur ve arkadaşlarının yayını: acaba covid19 tedavi ve proplaksisinde proton pompa inhibitörleri kullanabilir miyiz? Bu inhibitörler, başka nedenlerle zaten kullandığımız ilaçlar ve bu ilaçlardan covid-19 da yararlanma fikri Medikal Hipotez Dergisi’nde çıkmış, Sivas’tan böyle bir çalışma olduğu için onu vurgulamak istedim. Aslında süremiz kalmadı ama yarın yavaş yavaş -çok fazla konuşulmaya başlandı- grip ve covid19 birlikteliğine değinmekte yarar var. Bu grip aşısı ve grip konusu Türkiye’de çok speküle edilen, çok tartışılan, çok yanlış bilgilerin yayılması sonucu toplumda bir direncin oluştuğu bir konu. Aşılar konusunun bu açıdan değerlendirilmesini yarın bakalım. Ben bugün burada durayım. 

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun, iyi yayınlar.