No.341 - Bazı gazeteler operasyonu niye atladı?

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

“Operasyon”lara tutku duymak diye birşey söylenebilirse ve dünyada da “operasyon tutkunu” bir ülke varolabilirse, o Türkiye olmalı. 21. yüzyılın ilk istilâ ve sömürge savaşını daima “olası Irak operasyonu” diye tanımlamakta beis görmeyen medya, yeryüzü düzenini toptan değiştirme planının ilk büyük denemesi mahiyetindeki bu kanlı kıyımı minicik bir bademcik ameliyatı gibi sunmakta, ortalık füze ve bombalarla cehenneme döndüğü âna kadar kahramanca direndi. Tabii, ülke halkı olarak biz de bu son derece hijyenik ve tıbbi yaklaşımı benimsemekte bir an tereddüt etmedik.

Türkiye’nin onulmaz operasyon tutkusu, bu korkunç savaşla sınırlı değil elbette. Nâçiz tefrikacınız, sadece son iki buçuk yılı kapsayan ve son derece yetersiz bir arşiv taramasında 46 operasyonu kapsayan bir mütevazı liste ile huzurlarınıza gelebildi. İşte, yaratıcı ve son derece renkli kod adları ile bu operasyonlar şunlar:

 

Matador, Balina, Kasırga, Kasırga 2, Kasırga 3, Buffalo, Paraşüt, Hayal, Serhat, Kartal, Hayata Dönüş, Beyaz Enerji, Hasat, Birinci Perde, Safari 1, Puro, Akrep, Beyaz Şahin, Beyaz Ahtapot, Beyaz Benzin, Beyaz Havuz, Beyaz Önlük, Beyaz Giysi, Beyaz Sahil, Yeşil Vadi, Güzel Huzur, Son Kredi, Hayal Tacirleri 1, Meriç, Mumya, Yakamoz, Çekirge, Vurgun, Temiz Şehir, BİT, Örümcek Ağı, Landmark, Kılıçbalığı, Lodos, Ekspres, Darbe 1, Koruyucu Duvar, Net Arşiv, Gelincik 1, Neşter, ve Neşter.

 

Görüldüğü gibi, ülkeyi tümüyle bir operasyon sahası, ya da daha doğru bir benzetme ile, kocaman bir ameliyathane gibi düşünebiliriz aslında.

 

Listede sonuncu kod ad olan Neşter, bir önceki ile aynı değil. Daha önceki, Büyükçekmece’de Jandarma ile Belediye Başkanlığı arasında ortak yürütülen vurguna ilişkin olarak vurulan “neşter”di.

Bu yenisi ise, metafor içinde metafor olması açısından ilginç: Gerçek neşter kullanan tıp erbabının yapmış oldukları iddia edilen büyük vurgunlara atılan “neşter” kastediliyor. Eski T.C. Cumhurbaşkanı Özal’ın ve halihazırdaki KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın da doktoru ve dostu olan Ankara Üniversitesi İbnisina Hastanesi kardiyoloji anabilim dalı başkanı Profesör Derviş Oral da yolsuzluk nedeniyle tutuklananlar arasında.

 

Milliyet ve Vatan gazetelerinin manşetten verdikleri habere göre 1994’te yapılan bir protokole göre, SSK, doktorların yazdığı reçetelerde belirtilen firma ürünlerini ihalesiz almak zorunda kalmış. Sonuç olarak, aradan geçen uzun yıllar içinde tıkır tıkır çalıştığı anlaşılan bir sistem içinde, doktorlarla özel ilişki kuran firmalar, rüşvet karşılığında, reçetelere kendi ürünlerinin yazılmasını sağlamış. Ayrıca, âcil ameliyatlarda, rüşvet aldıkları firmaların ürünlerini kullanan doktorlar, SSK’nın bu firmalardan alım yapmasını da sağlamışlar. Dahası, hastane yöneticisi olan doktorlar da hastanelerine gereken tıbbi malzemeyi ihalesiz biçimde istedikleri firmadan satın almışlar.

 

Operasyona, 5 katrilyon TL gibi astronomik bir meblağa varan bir yolsuzluk kuşkusuyla başlanmış. Bugüne kadar 70 kişi sorgulanmış. Cezaevindeki tutukluların sayısı, Profesör Oral ile Ankara Trafik Hastanesi doçentlerinden Mehmet Metin ve Ela Medikal ilâç firması temsilcisi Mert Aygen de aralarında olmak üzere sekize yükselmiş durumda. Suç isnadı: Rüşvet almak ve vermek. Ayrıca olay, SSK ve Bağ Kur kuruluşlarının yanı sıra, KKTC sağlık bakanlığının da zarara uğratıldığı iddiası ile Kıbrıs’a da uzanıyor. Ayrıca, Kıbrıslı olan profesör Oral’ın, hastanesine Kuzey Kıbrıs’tan çok sayıda hasta kabul etmesi ve KKTC büyükelçiliğine şişirilmiş faturalar çıkarılmış olması gibi “ekstra” boyutlar da var...

 

Şimdi, sıranın yolsuzluk sanığı bürokratlara geldiği, hekim ve bürokratlarla bu kişilerin akraba taallûkatı ile birlikte 700 kişiyi ilgilendiren davanın, uluslararası sağlık kuruluş raporlarının da devreye girmesiyle, büyük yankılar uyandırması bekleniyor; dava Haziran ayı başında DGM’de başlayacakmış.

 

BBDK murakıpları’na hazırlatılan rapora göre çeşitli devlet hastanelerindeki kardiyoloji profesörlerinin Ankara, İstanbul ve İzmir’de çok sayıda lüks konutlara sahip oldukları, Profesör Oral’ın “aktarılan paraların bulunamaması için” çeşitli bankalarda ayrı ayrı 40’a yakın hesabının bulunduğu, ayrı yerlerde 8 villasının bulunduğu, tıbbi firma çalışanları adına açılan hesaptan para aktarıldığı; tutuklanan doçentin villasının aylık ödemelerinin firmalar tarafından ödendiği gibi ayrıntılar saptanmış durumda... Bu arada, başka leziz ayrıntılar daha var. Meselâ, Akşam’ın haberine göre, tutuklanma haberini duyunca “gözyaşlarına boğulan” Oral “Bugüne kadar pek çok doktor yetiştirdim; böyle mi olacaktı?” diye sormuş. Anadolu Ajansı’na göre de, izah edilemeyen mal varlığı artışı konusunda: “Bunlar karı koca birikimimiz... Benim paraya pula ihtiyacım yok. Kendi alanımda tanınmış birisiyim. Mesleki açıdan ilk yenilikleri yaptım,” demiş.

 

Operasyon tutkunu ülkenin operasyon delisi medyasını sevinçten çılgına çevirtecek boyutlarda bir operasyon polisiyesi haberi değil mi bu?

 

Astronomik rakamlarda yolsuzluk, şişirilmiş faturalar, sayısız banka hesapları, eş-dost-akraba kayırmalar, tıp, tıpta yenilikler, şöhret, sosyete, lüks villalar, siyaset, Kıbrıs, uluslararası ilişkiler, gözyaşları... Bir tek seks yok – o da şimdilik. Ama, şu sayılanlar yeter de artmaz mı sizce?

Ama, gelin görün ki, bir tuhaflık var: Operasyon delisi medyanın “amiral gemisi” bu leziz mi leziz haberi neredeyse tamamen atlaya-yazmamış mı size? Manşetten geçtik, 12 sayfanın küçük bir köşesine, yatırım fonları, borsa veri listeleri, göstergeleri, uzayıp giden listeleri ve bir de fon reklamı arasına “kerhen” sokmuş haberi. Katrilyonluk soruşturmadan, villardan, hesaplardan da geçtik, neredeyse “rüşvet” kelimesi bile telaffuz edilmeyecekmiş az kalsın, neredeyse bir fotoğraf bile konmayıp esirgenecekmiş. Haber unsurlarının sıralaması da çok ilginç: 1) “Neşter Operasyonu” kapsamında Denktaş’ın özel doktoru Prof. Oral tutuklandı... 2) Denktaş bu habere çok üzüldü... 3) Doktorun rüşvet aldığı iddia edildi... 4) Gazete Oral’ın avukatına ulaştı ve avukat “müvekkilim iyiniyet kurbanı” dedi. 5) Sanıklar iddiaları reddettiler; tutuklandılar ve hapishaneye götürüldüler.

 

İki sütun x 10 santim hacmindeki bu haber, tam iki muhabirin imzasını taşıyor. Amiral gemisi’nin rakibi ve hasmı olan “Türkiye’nin en iyi gazetesi” ise aynı haberi, aynı hacimde, ama tek imza ile ve fotoğrafsız olarak 22. sayfasına gömüvermiş.

 

En büyük gazetelerimize ne oluyor? Yeni yılın savaştan – pardon ‘olası operasyon’dan sonraki en büyük haberini neden haberden saymıyorlar?

 

Devamı yarın...