PKK'nin cinayeti, Soylu'nun rezaleti karşısında susarsak…

-
Aa
+
a
a
a

Doğubayazıt’ın bir Türkmen köyünde bakkallık yapan AKP’li Mevlüt Bengi başından vurulmuş halde bir direğe bağlanmış olarak bulundu. Göğsüne iliştirilmiş kağıtta,     “Sorgulanıp, cezası PKK’nın silahlı kanadı HPG tarafından verilmiştir” yazıyordu. Seçimler öncesinde Kürt hareketine yönelik yeni bir provokasyon olduğunu düşündüm önce, ama kısa süre sonra PKK cinayeti üstlendi.

T24 (3 Temmuz 2018)

Bu olay nedeniyle İçişleri Bakanı Soylu HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ı telefonla arayarak, “Hiçbirinizi yaşatmayacağız, bundan sonra göreceksiniz, o köyü başınıza yıkacağız,  diye tehditte bulundu. Sorulduğunda, “Daha da fazlasını söyledim” dedi büyük bir pervasızlıkla. Ardından CHP il başkanlarının şehit cenazelerine alınmaması talimatı geldi. Soylu yine övünerek ve horozlanarak, valiliklere bu talimatı kendisinin verdiğini açıkladı, CHP’lilere şehit cenazeleri yerine PKK cenazelerine gitmelerini salık verdi.

Bekledim; Kürt siyasal hareketinden, saygın Kürt önderlerinden, liderlerinden PKK’nin infazını ama’sız, fakat’sız kınayan, mahkûm eden bir ses çıkar diye bekledim. HDP Milletvekili Ahmet Şık’ın daha önce bir özel timcinin bir sivil vatandaşı öldürmesi üzerine attığı tweet’i bu cinayet üzerine tekrarlaması dışında, bildiğim kadarıyla şu ana kadar sessizlik hâkim. En azından HDP’den bu saate kadar ses çıkmadı.

Yine bekledim; Soylu’nun yasaları ihlâl etmekle kalmayan; ne dine, ne ahlaka, ne siyasete sığan; hele de söz konusu kişi İçileri Bakanı ise, anında istifasının istenmesini ve hem ülkenin hem de kendisinin selameti için bir ruh sağlığı kurumuna sevk edilmesini gerektirecek davranışlarına, sözlerine, talimatlarına karşı, en tepeden, Erdoğan’dan başlayarak, Başbakan’dan, bakanlardan, AKP milletvekillerinden, AKP’li seçmenlerden bir ses çıkmasını, bir tasarrufta bulunulmasını bekledim. Sessizliğin de ötesinde adeta olumlama ve destek hakim.

Kim işlerse işlesin cinayet cinayettir

İster devlet güçleri, ister örgüt mensupları, kim işlerse işlesin; gerekçesi ister devlet düşmanlığı ister örgüte/davaya ihanet olsun, -ki her zaman bir gerekçe, bir bahane bulunur- sivillerin öldürülmesi cinayettir ve suçtur. Bugün yargılanmakta olan bini aşkın namuslu, onurlu, barışçı akademisyen “Bu suça ortak olmayacağız” diye haykırırken devlete bunu hatırlatıyorlardı. 

Ancak Kürt silahlı örgütüne de hatırlatmak gerek: Kibarca “infaz” diye adlandırılan, “sorgulanıp cezası verildi” denilen öldürme eyleminin örgüt üyeleri tarafından gerçekleştirilmiş olması insanlık suçunu ortadan kaldırmaz. Hele de örgüt böyle eylemlerin ardından üyelerinin hata yaptığını açıklayıp özür dilemezse, cinayetin sorumluluğunu üstlenmiş olur.

Ezilen halkların varlığını, özgürlüğünü ve haklı taleplerini duyurmak ve savunmak için silaha sarılan halk kurtuluş örgütlerinin, şiddet sarmalına kapılarak uğruna mücadele ettikleri halka da, amaçlarına da zarar vermeye başlamasının, giderek halk desteğini yitirmelerinin örnekleri çoktur. Zulme karşı elde silah savaşanların haklı mücadelesiyle şiddet ve terör eylemleri arasında her türlü provokasyona açık incecik bir ustura ağzı vardır. Nasıl gerekçelendirilirse gerekçelendirilsin, PKK’nin üstlendiği son infaz/cinayet tam da böyle bir provokasyon örneğidir. Cinayetin seçim ortamında işlenmiş olması, her açıdan Kürt siyasal hareketine, HDP’ye, bölge halkının kırılgan huzuruna vurulmuş bir darbedir. Nitekim Soylu HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ı tehdit etmekte ve bölgede tansiyonu artırmakta gecikmemiş, provokasyonun öteki ayağını tamamlamıştır.

Soylu vakası giderek vahim bir hal alıyor

İçişleri Bakanı sıfatını taşıyan bu kişi attığı her adımla, söylediği her sözle bir bakan değil siyasî, ahlakî, psikolojik “vaka” olduğunu kanıtlamaktadır: Türk devlet zihniyetinin ve Cumhur İttifakı-Erdoğan siyasetinin aynası ve pervasız yansıması olan bir vaka...

HDP’nin barajı aşarak Meclis’e girmesini (dolayısıyla AKP’nin ve Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu alamamasını) içine sindiremeyen, bu sonucu CHP’nin sağladığı vehminden hareket eden, kin ve öfke içinde kontrolünü iyice kaybeden bu zat, HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ı tehditle yetinmeyip işi CHP’lilerin cenazelere katılmasını engelleyecek talimatlar vermeye kadar götürmüştür.  Soylu’nun kin ve nefret söylemi kadar uygulamalarının, talimatlarının tümü yasal/anayasal suç teşkil etmektedir.  

Şimdi soruyorum: Ey taze başkan Erdoğan, ey AKP ileri gelenleri, sözcüleri, kalemşörleri! Dindar olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Dininizde ölüyü, cenazeyi ayırmak var mı? Partinizin adında adalet var, adaletinizde cenaze cemaatini partilere göre ayırmak, Kürt siyasetçiyi ölümle, Kürt halkını topraklarından sürmekle, köylerini başlarına yıkmakla tehdit etmek var mı? Olmalı ki yıllardır bunca zulüm, bunca kıyım, bunca yıkım karşısında tısınız çıkmadı. Olmalı ki Soylu’ya, hele bir dur, bile diyemiyorsunuz.

Birkaç günlük siyasî ömrü kalmış Adalet Bakanı Gül “Kimse ötekileştirilmeyecek, bunun teminatı Erdoğan ve AK Partidir” diyor. Soylu hâlâ bakanlık koltuğundayken; partinizden, bırakın kınamayı, “Soylu’nun sözleri maksadını aşmıştır” gibisinden zevahiri kurtaracak bir açıklama bile gelmemişken, aksine Reis Cuma namazında Soylu’yu yanına alıp desteğini gösterirken nasıl inanalım bu sözlere!

Kırılan kol yen içinde kangren olur

Bir yanda Kürt siyasal hareketinden, Kürt mahallesinden PKK’nın üstlendiği cinayete kayda değer bir tepki gelmemesi; öte yandan iktidar kanadında, Cumhur Mahallesi’nde Soylu’yu hizaya getirmeye, bakanlıktan azletmeye yönelik en küçük işaretin görülmemesi siyaset etiği kadar demokratik bilinç zaafımıza ve vicdan aşınmamıza da ayna tutuyor. Durumdan  rahatsız ve memnuniyetsiz olanlar varsa da, ama “davaya zarar vermemek” için, ama “bizim çocuklar yanlış yapsalar da sahip çıkalım” düşüncesiyle, ama kendi mahallesinden dışlanma korkusundan, ama duygusal körlükten ve vicdan yitiminden, sesleri çıkmıyor. Kırık kolların yen içinde saklanmasına devam ediliyor. Oysa yen içinde kalan kırık kollar, saklanan yaralar bir süre sonra cerahatlenir, kangren olur. O zaman da iş işten geçer.

Kendi mahallemizin, yakınımızın suçunu günahını görmezden gelmeye; görsek de mazeret uydurmaya, suçu hafifletici nedenler bulmaya yatkınızdır. Benim gibilere düşen pay ise her iki taraftan, özellikle kendi mahallesinden hakaret, küfür, tehdit olur. Yine de cesur olalım, hiçbir suça ortak olmayalım, mazeret bulmayalım, hiçbir suçu desteklemeyelim, gözlerden saklamaya çalışmayalım, diyorum ben. Doğrucu Davut’luk için değil, iktidar odaklarına kulluk etmeden halkların özgürlüğünü, hakkını, ülkemizin ortak geleceğini savunduğumuz için; barış için, adalet için, demokrasi için.