Hasan Saltık ve İstanbul’la ilgili yaptığı kayıtlar: Murat Meriç’le söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

İstanbul Ansiklopedisi’nin 10 Haziran 2021 tarihli nüshasında, konuğumuz Murat Meriç’le, geçen günlerde yitirdiğimiz Hasan Saltık’ı ve onun İstanbul’la ilgili yaptığı kayıtları konuştuk.

Hasan Saltık ve İstanbul'un kayıp sesleri
 

Hasan Saltık ve İstanbul'un kayıp sesleri

podcast servisi: iTunes / RSS

Cem Erciyes:Merhaba, ben Cem Erciyes, Açık Radyo’da Kansu Şarman ile birlikte hazırladığımız İstanbul Ansiklopedisi’nin yeni bir programındayız. Bu hafta program konumuz, geçen hafta yitirdiğimiz, Türkiye’nin, Anadolu’nun hatta dünya kültürünün arşivine önemli katkılarda bulunmuş müzik yapımcısı, Hasan Saltık ve onun İstanbul ile ilgili yaptığı kayıtlar. Konuğumuz müzik tarihi araştırmacısı ve gazeteci Murat Meriç.Hoş geldin Murat. 

Murat Meriç: Merhaba hoş bulduk Cem. 

CE: Doğrusu bu program üçümüzün de dostu olan, hepimizin ayrı ayrı tanıyıp sevdiği Hasan’ı andığımız, biraz da kişisel olan bir program olacak. Hepimizin hayatında güzel anılar ve güzel izler bıraktı. Murat Meriç sen güzel bir yazı yazmıştın. Orada da söylediğin gibi bu anılar anlatmakla bitmez. Biz onun için bugün olabildiğince onun kentimize, kültürümüze yaptığı katkılar, bununla ilgili gösterdiği çabalardan bahsedeceğiz. 

Kansu Şarman: Benim için de öyle. Tabii sadece İstanbul ile sınırlı kalmayacağız. Onun ülkenin her tarafından, her dilden, her etnik gruptan sesleri nasıl merakla arayıp bulduğundan da bahsedeceğiz. Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Rumca, Zazaca, Çerkez ve Balkan dillerinde, artık unutulmaya başlanan şarkıları, türküleri, ağıtları, ninnileri, hatta çocuk şarkılarını bulup, dev bir sözlü tarih külliyatı ortaya çıkarmasının öyküsünü de konuşacağız. Tam da bunun için Murat Meriç’ten yardım alacağız bugün. Programımız İstanbul Ansiklopedisi olduğu için İstanbul üzerine yaptığı kayıtlar öncelikli konumuz tabii. Yorgo Bacanos’tan Tamburi Cemil Bey’e Nevesser Kökdeş’ten İstanbul Rumlarının ezgilerine Gomidas’tan Baba Hamparsum’a eski kayıtları nasıl arayıp bulduğunu ve onları nasıl yayın haline dönüştürdüğünü çok keyifle anlatırdı bize Hasan Saltık. Bu noktada, Murat Meriç ile konuşmaya başlamadan önce onun Yorgo Bacanos arşivini nasıl keşfettiğini anlattığı kısa bir ses kaydımız var onu dinleyelim, sonra konuşmaya başlayalım.

Hasan Saltık: Ben ilk Yorgo Bacanos’u çıkardığımda, TRT sanatçısı, Yorgo Bacanos’un ud çalma tekniği, bütün dünya utçularına baktığınızda, çan tekniği, Şerif Muhittin Targan tekniğinin çok dışındadır. Mesela Şerif Muhittin Targan Irak konservatuarının kurucusudur. Hatta Peygamberin soyundan gelme gibi söylentileri de vardır. Ben Yorgo Bacanos’u çıkardığımda, Paris’te benim geldiğimi Rumlar, Ermeniler herkes öğrenmiş. Bir öğrendim ki bütün Kuzey Afrika ve Ortadoğu Fransız Konservatuvarlarında ud konusunda benim çıkardığım kayıtlar ders materyali olarak kullanılıyormuş. 

- Daha önce yok muydu yani, Bacanos kayıtlarını ilk siz mi ortaya çıkardınız? 

HS: Tabii. Ortalık birbirine girdi dünyada. 

- Bu Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde çalışmak gibi bir şey. Hatta belgeler orada duruyor, burada durmuyor bir de, insanların hafızasında duruyor burada. Peki nasıl buldunuz, o hikâyeyi dinleyelim. 

HS: Yorgo Bacanos radyo sanatçısı. Bir vatandaş, çok ünlü birisinden bahsediyorum, aradı. Bir sürü makara bant radyo evinden çöpe atılmış dedi. Kadıköy’de bir hurdacıya gittik, sahaflara, Kansu iyi bilir. Makara banttan yıkılıyor kilo ile. Diskotekte yer yok diye makara bantlar atılmış. O dönemin prodüktörleri Hasan Abi bunlar atılıyor, gel bunları kimse yağmalamadan n’olur sen al dedi. 

-  Yani onlardan mı çıktı Bacanos? 

HS: Ben Neyzen Tevfik’i çıkardığımda Neyzen Tevfik’in kendi sesinden ‘Geçer’ diye bir şiiri vardır. Ankara’da bir hurdacıdan o ses bandını bulduğumu biliyor musunuz? O devlet arşividir, tek taraflı plaktır o. Bak Neyzen Tevfik’in kaydına dikkat edin, hurdacıdan çıktı o. Ankara’dan bir hurdacı aradı beni abi bir gelir misin buraya dedi. Tek taraflı plaklar çok eski bir teknolojidir. Neyzen Tevfik dışarda kalıyor, çok soğuk kar yağıyor. Radyo tonmaisteri  içeri alıyor gel burada yatabilirsin diyor. Çünkü biliyorsunuz Neyzen Tevfik dileniyor. İçkiliyken bir tane ‘Geçeeeeer’diye bir şiir okuyor. Adam kendisine saklıyor, orada tutuyor, böyle bir yayın da yok. Bizim Neyzen Tevfik’i çıkardığımız albümde Geçer şiiri kendi sesinden. Ne tesadüf, Kaleiçi’nde bir hurdacıdan çıktı ya, gittim aldım. Taksimleri, taş plakları zaten vardı kendi sesi, bandı orijinaldir.

 

CE: Evet Hasan Saltık’ın kendi sesinden Yorgo Bacanos’un kayıp arşivini nasıl bulduğunu dinledik. Kansu gazeteci dostumuz Hilmi Hacaloğlu ile birlikte bu kaydı 2012’de yapmışlardı, iyi ki de yapmışlar. Şimdi sözü aramızda Hasan Saltık’ı en uzun süredir tanıyan Murat Meriç’e vermek istiyorum. İlk soru şu olsun Murat: Nasıl başlamış Hasan Saltık’ın bu kayıp seslerin peşindeki keşif macerası? Oradan başlayarak ufak ufak girelim konuya. 

MM: Aslında Hasan en başından beri galiba bu seslerin peşindeymiş. Çünkü hep anlatırdı çocuklukta dinlediği şeylerin peşinden koştuğunu ve öğrendiği her şeyi bulup yayınlamak istediğini söylerdi ikili sohbetlerimizde. Ben neredeyse Kalan Müzik’in kuruluşundan beri tanıyan birisiyim. Önce telefon konuşmaları ile başladı bizim arkadaşlığımız, bir gün Unkapanı’nda ziyarete gittim ondan sonra arkadaşlığa dönüştü. Her geldiğimde mutlaka yanına giderdim ve her seferinde yeni bir şey bulduğunu ve yeni bir şeyle heyecanlandığını anlatırdı ki bunların birçoğu tanımadığı şeylerdi. Başlarda tanıdığı şeyleri araştırarak başladı hikâyeye, bildiği şeylerin peşine düştü. Oraya gidip gelenlerden, bulduklarından esinle bir kısım başka şeylerin peşine düştü ve bu giderek arttı. Arttıkça da heyecanlandı, heyecanlandıkça da bu heyecan onu bambaşka şeylere yöneltti. Her şeyi araştırıyordu, bir şekilde her şeyin peşinden koşuyordu ya da öğrendiği şeylerin peşinden gitmeyi biliyordu. Aslında en önemli taraf o galiba. Hepimizde vardır, birisi bize bir şey anlatır, çok heyecanlanırız ama ondan sonra belli ki bırakırız peşini, Hasan bırakmıyordu. Kendi yapmasa bile birilerine görev veriyordu. Yani görev veriyordu derken onun o klasik konuşması vardır ya ‘çok acayip bir şey buldum bak, bunun peşinden bir git çok acayip şeyler bulacaksın, sonra da gel bir şeyler yapalım’ tadında görevlerdi bunlar. Ben mesela onunla Tülay German CD’si yapmıştık, yakın zamanda plağı çıktı hatta bir kere daha yeniden çalışma şansımız oldu. Ulaş Özdemir ile birlikte hazırlamıştık bu CD’yi. O dönemde ben ilk projeyi götürdüğümde çok ilgilenmemişti. Fakat yıllar yıllar sonra hadi yapıyoruz diye başladı ve oradan, duyduğu bir kısım şeylerden yine başka şeylerin peşine gitti. Oradan da çoğalarak başka şeyler yayınladı. 

CE: İlgisi sürekli birbirini tetikleyerek genişleyen bir ivme gösteriyordu. Senin de söylediğinden anlıyorum ki ister müzisyen olsun ister araştırmacı, tarihçi, gazeteci insanları belli konulara yöneltiyor, yönlendiriyor ve motive ediyordu ki oradan da bu ürünler çıkıyordu. Bunu yapan tek kişi olduğunu söyleyebiliriz. Bir de onun yapımcılığa başladığı dönemlerin Unkapanı’nı hatırlayalım istiyorum. O zaman Unkapanı nasıl bir yerdi. Kaset dönemi ama Hasan’dan başka kimse bu konularla ilgilenmiyordu. Neden ilgilenilmiyordu acaba?

MM: İlgilenilmiyordu. 1990’lı yılların başından itibaren Hasan bu işle ilgilenmeye başladı, hatta 80’li yılların sonundan itibaren, Unkapanı’na geldiği dönemden itibaren. O dönem Unkapanı kelimenin tam anlamıyla kurt kapanıydı. Öyle anılır ya halk arasında ve müzisyenler arasında. Sahiden öyleydi Unkapanı. Yani oraya elinizi verseniz kolunuzu kaptırıyordunuz. Birisi meşhur olmaya geliyordu hemen bir yapımcı kapıyordu. Filmlerde gördüğümüz sahneleri ben Hasan’a ilk geliş gidişlerimde yaşadım. Yani böyle yapımcının kapısında birikmiş insanlar, girip içeriye doğrudan sazını çalarak söyleyen, bir kısım türkücüler, ben meşhur olmaya geldim diyen elinde valizi ile bir kısım genç kızlar, genç erkekler ve daha nicelerini ben gördüm Unkapanı’nda sahiden. O dönem öyle bir dönemdi. Bir de 1980 darbesinin üzerinden geçtiği yerlerden biridir Unkapanı. Müziği çok etkiledi 80 darbesi. 1980 öncesinde yapılan bir sürü şeyi tarumar etti, yok etti. Sonrasında yeni bir şey yapılmasının da önünü kapattı aslında. Hasan ilk bu işe başladığında ki Kalan’dan öncesi de var, önce amcaoğlu Rahmi Saltuk’un yanında işe başlıyor. Sonrasında Nepa’da bu işi sürdürüyor sonra Kalan’ı kurmaya karar veriyor. Saltuk Plak ve Nepa’da işe başladığı dönemde Kültür Bakanlığı bir bandrol kurulu kurmuştu ve bu bir denetim mekanizmasıydı aslında. Onun için de çok şey yapılamıyordu. Hasan ilk başladığında doğrudan yenik başladı aslında. Çünkü aklında birkaç şey vardı. Birincisi Ahmet Arif’e bir şiir kaseti doldurtmak. İkincisi Kürtçe kaset yapmak. Üçüncüsü de Ruhi Su’nun bütün albümlerini yeniden ortalığa çıkartmak, daha temiz bir şekilde. Üçünü de yaptı fakat çok zor yaptı. O dönem Bandrol Kurulu içinde Kürtçe bir şarkı varsa kasetin yayınlanmasına izin vermiyordu. Çünkü Kürtçe yasak bir dildi. Mahkemelerle uğraştı Hasan. Yanında Rahmi Saltuk vardı. İlk Kürtçe kasetlerden biri Rahmi Saltuk’un Hoynare adlı kasetidir. O Hoynare’nin iki baskısı vardır: birisi tamamen Kürtçe şarkılardan oluşan baskı ki o sonradan yapıldı, ama öncesinde sadece iki Kürtçe şarkının olduğu bir baskısı vardı ama o hemen toplatıldı. Zaten mahkemelerle uğraştı dediğim oydu. O kaset sonrasında Kürtçe serbest bırakıldı. Hasan’ın yanında sonradan Kürtçe müziğin  önemli yapımcıları olan isimler de yer aldı. Önemli bir savaş verildi. Bir şekilde bu mevzuda ilerlendi. Hasan bu hayallerini gerçekleştirdikten sonra kendi plak şirketini kurdu ve orada devam etti bu hikayeye. Yani Unkapanı aslında çok da parlak bir noktada değildi. Pop da patlamamıştı ve 80 sonrasının o bereketsizliği ve ölü toprağı serpilmiş hali devam ediyordu ve bunun içinde çok satan kasetlere ihtiyaç vardı ve herkes çok para kazanma derdindeydi ve Hasan bu aradan çıktı ve başka işlere yakınlaştı. 

CE: Kısaca bir şey sormak istiyorum hep merak ediyorum, demin söylediğin 12 Eylül’ün o baskıcı ortamında 80’lerin neler çektiğini. Hasan Saltık’ın yaptığı büyük yapımcılıklardan biri de Grup Yorum’un plakçısı olması. Bugün dahi konser veremeyen, üyelerinin çoğunun hapiste olduğu bir grup, 1980’lerde Grup Yorum’u temsil etmek, onun yapımcılığını yapmak çok zor olmalı. Onunla ilgili neler yaşamıştı? 

MM: Çok büyük cesaretti aslında Hasan’ın Grup Yorum ile bir iş yapmaya kalkışması. Çünkü 1990’da onların yolu kesişti, belki 1989’da Cemo albümü ile Saltuk Plak’ta. Sonrasında Kalan’da 1991 Mayıs ayında Yürek Çağrısı albümü ile hikâye başladı ki Kalan’ın da ilk kasetidir, 001 numaralı kaset Yürek Çağrısı kasetidir Grup Yorum’un. O dönemde Yürek Çağrısı, Cesaret gibi albümler Türkiye’ye dağıtıldığında hemen yasaklanıyordu. Valiliklerdeydi yasaklama kararı. Bir devlet yasaklaması yoktu fakat valilik o ilin sınırları dahilinde albümün yasaklanmasını sağlayabiliyordu. Yasaklanan albümler hemen geri gönderiliyordu, toplatılıyordu ya da devlet el koyuyordu. Hatta Hasan göstermişti, bir kopyası da vardır belki arşivimde, Cesaret’in kurşunlanmış kasetleri gelmişti Kalan’a. Piyasaya çıkmadan da oradan kolileri kurşunlamışlar ve öyle göndermişler. Bu bir gözdağı aslında. Hasan bunlara rağmen ki çok savaştı, Grup Yorum’un sürekli tutuklandığı dönemdi, konserlerinin yasaklandığı dönemdi. Bugün de aynı durumda ve bugün de hâlâ savaşıyordu Hasan Grup Yorum için, onlara konser verdirebilmek için, onlara albüm yapmak için. 

KŞ: Bu noktada aslında şöyle bir şey giriyor işin içeriğinin dışında, tabii ki aykırı bir müzik yapımcılığı türü bu ve elbette bütçesi de önemli devamlılığı sağlayabilmek için. Dinleyeni nasıldı o zaman? Popüler müzik piyasasında 200-300 binli satış rakamları konuşulmaya başlandı bir süre sonra. Bu tür müzik, bir kısmı etnik müzik türleri bir kısmı o güne kadar çok yayını yapılmamış müzik türleri, Türk sanat müziğinin eski kayıtları, bunlara ilgi ne durumdaydı?

MM: Aslında bunların çoğunun satışı yoktu. O dönemde çok satan albümler değil. Hasan’ın çıkardığı albümlerin bir sürüsü çok fazla satan albümler olmadı ama dengeliyordu. Arşiv serisini ilk kafaya koyduğunda parayı nereden bulacağım diye düşünürken kendince bir şey uydurmuştu: Türküleri batı sazları ile söyleteceğim. Aslında Anadolu popun 1990’lı yıllara yansımış hali diyelim buna fakat daha yumuşak bir sesle. TRT repertuvarından ve TRT’nin o asık suratlı söyleyişinden kurtararak söyletme niyetindeydi ve bunun için de Ayşegül’ü buldu. Grup Yorum’un ilk solistlerinden Ayşegül Yordam. O dönem Güzelleme’yi yaptı. O dönem yaptığımız bir söyleşide Güzelleme’ ye yüz milyon harcadığını ve dört milyar kazandığını söylemişti mesela. Bunu da arşiv serisine yatırdı. Gazelleri, ilk dönemde çıkan bütün arşiv serisi plaklarını, CD’lerini hepsini bu para ile yaptı. Seyyan Hanım’ı buldu, onları bu parayla finanse etti. Grup Yorum da çok satıyordu bu arada, onun karşılığı vardı çünkü CD’leri çıktığında. Ama onu kendisine yatırmıyordu, muhtemelen gruba veriyordu o dönemde, bunu çok iyi bilmiyorum ama. Yani çok satan albümlerle az satan albümleri finanse ediyordu. Zararına dahi olsa onları basıyordu. Yani kendisi şu paranın bir kısmını alıp kenara koyayım, oradan da başka şeyler yapayım demiyordu. Elbette yapıyordu, çok güzel yaşıyordu hepimiz biliyoruz ama ona rağmen her seferinde hep aklında yeni bir şeyler yapmak vardı. Mesela Laterna albümü yaptı. Laterna’yı kim alır Türkiye’de. Ben 20-30 kişi ben daha fazla satılabileceğini düşünmüyorum o albümün. Ama bastı üstelik kocaman kitapçıklı, hepimizin arşivinde vardır bu albüm. Çok para harcayarak yaptı ve elinde kaldı sahiden onlar. Gelene gidene dağıtıyordu orada. Çok hoşuna gidiyordu. Moruk bak bu da satmadı diyordu ama yaptım şeyi de vardı bir taraftan o satmama halinde. 

KŞ: Ben şuradan biliyorum: Emre Aracı’nın sultanların bestelediği marşlar üzerine yaptığı “Osmanlı Sarayı’ndan Avrupa Müziği’ albümü var. İçindeki kitapçık, Emre Aracı’nın hazırladığı, yayınladığı, CD ile beraber ciddi bir külliyat halini alıyor. Hem CD hem kitapçıkla ciddi bir bilgi sahibi de oluyorsunuz, sadece dinlemiş olmuyorsunuz. Bizim de sohbetlerimizde zaman zaman birtakım albümlerden ya da yapmak istediği projeden bana bahsederdi o zaman da ben derdim ki “Yahu 10 dakika önce diyordun ki pek param kalmadı, nasıl olacak bu iş, o da, ben onun parasını dizi müziğinden çıkarır yevmiyemizi halleder çıkarırım” diye konuşuyordu. 

MM: Evet, sonrasında onları da yaptı. Dizi müzikleri yaptı oralardan para kazandı. Dizilerini çıkardığı, şarkıları verdiği oradan para kazandı ve onların hepsini yeni albümlere yatırdı. Mesela Emre Aracı örneği verdin o benim ufkumu açan albümdür. Onunla ben bambaşka bir yere gittim. Bugün buradaysam mesela Hasan’ın çıkardığı albümlerin çok faydası vardır bende, onun içinde kitapçıkta yazanların ki ben de Tülay German kitapçığını yazmıştım. Duyuyorum bazen insanlardan Tülay German kitapçığı sayesinde ben bu işe merak saldım diyor, bu benim çok hoşuma gidiyor. Hasan olmasa bunları yapamazdım. 

CE: Kitapçıklı CD’ler zaten bir kalan klasiği. Her biri hem müzik hem bilgi içeriyor. Bugün hala o şekilde dinliyoruz. Şimdi mesela demin sen Ayşegül’den bahsettin. O da bu albümde çok ünlü oldu, o zaman hepimiz dinledik. Onun gibi arşiv serisinden bahsediyoruz aslında Kalan Müzik’ten çıkış yapmış, adını duyurmuş günümüz müzisyenleri de var ya da Seyhan Hanım gibi eski müzisyenler de var. O da çok meşhur olmuştu. Hemen aklına kimler gelir, ilk kez Kalan Müzik ile adını duyuranlar, kimleri sayabilirsin Murat?

MM: Her şeyden önce Aynur var. Bence Kalan Müzik’in en büyük keşfidir Aynur. Aynur’un yaptığı albümler bugün bir dünya yıldızı olarak anılmasına sebep ve Hasan olmasaydı belki bu yapılmayacaktı. Aynur öncesinde bir kısım albümler yapmıştı, bir kısım çalışmalara ses vermişti ama Kalan’ın yaptığı albümle yolunu buldu ve ilerledi. Kardeş Türküler çok önemli, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun Kardeş Türküler adlı albümünü yayınlamıştı Hasan. Sonrasında grubun adını Kardeş Türküler olarak değiştirerek yoluna devam etmesini sağladı. Bildiğim kadarı ile onun önerisi ile değişti, yanlışsam düzeltir ekip elemanları ama neticede onlara da çok büyük destek vermişti. Bunun dışında mesela Kesmeşeker’in de ilk albümünü Kalan yaptı. Kimse mesela albüm yapmazken Asım Can Gündüz’e albüm yaptı. Bunu da kimse bilmez mesela rocktan gidersek, orada da bereketli. Işığın Yansıması’na albüm yaptı, Seyir Defteri’ni destekledi mesela. Bugün hayırla andığımız gruplar bunlar. Sonrasında belki yok oldular, dağıldılar ama neticede bu albümleri basan Kalan’dı hep o dönemde. 

KŞ: Bir de Neşet Ertaş var. Neşet Ertaş’ı tekrar aramıza döndüren Hasan Saltık oldu. 

MM: Evet, tabii. Neşet Ertaş’ın albümleri hâlâ öyledir, çok dağılmış bir şekildeydi o dönemde, özellikle 1980’li yılların sonundan itibaren herkes Neşet Ertaş albümü basıyordu. Bir şekilde bulduğu kayıtları, güzel, kütü, çirkin, şu bu demeden yayınlıyordu. Hasan onları aldı, bir sıraya koydu, bir külliyat halinde yayınladı Melih Duygulu ile birlikte. Sonrasında Neşet Ertaş’ın bütün haklarını toplayarak bu paraların Neşet Ertaş’a gitmesini de sağladı. Neşet Ertaş son döneminde herkes tarafından sevildi, dinlendi. Açık hava tiyatrosunda konserler verdi, Türkiye’nin her yerini dolaştı, büyük konserlere imza attı. Bunun ötesinde, her şeyden önce hakkını aldı Neşet Ertaş son dönemlerinde ki bu da Hasan’ın büyük projelerinden biridir. Bugün Neşet Ertaş albümleri bu kadar temizse bu sayededir. Hâlâ elimizde şimdi bunlar, plak olarak da yayınlandı. 

KŞ: Süremiz azaldı. İstanbul Ansiklopedisi programında olduğumuz için ve Hasan Saltık da artık bu ansiklopediye gerçekten sözlü tarih anlamında büyük bir katkıda bulunan bir isim olduğu için biraz da İstanbul ve İstanbul müziği üzerine yaptıklarından da bahsedelim. Yorgo Bacanos’tan biraz önce bahsetmiştik. Kendi sesinden de dinledik, tabii onunla sınırlı değil. İstanbul’da yaşayan her kesimden sesler onun hazırladığı albümlerde yer buldu. İstanbullu Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Romanların ve Balkan Göçmenlerinin, biraz önce bahsettiğimiz gibi, hatta padişahların bestelediği marşların bile kayıtlarını hazırlayıp yayınladı. Sen ne dersin onun neredeyse tek kişilik Kültür Bakanlığı gibi sözlü tarih çalışmalarına? 

MM: Bu çok önemli, çok değerli. Bugün elimizde ciddi bir arşiv varsa bu biraz da Kalan Müzik sayesinde. Kalan Müzik bu işi başlattı. Belki başka yapımcılar yandan yandan ona destek verdi, belki iki albümle, belki beş albümle. Ama sonuçta görülmeyen duyulmayan bir sürü şeyi Kalan gün yüzün çıkarttı. Türkiye’nin çok ciddi bir sesli arşivini yayınladı. Bugün Kalan albümlerini yan yana koyduğumuzda başta İstanbul olmak üzere, Türkiye’nin her yerinden derlenmiş bir sürü şeyle karşılaşıyoruz. İstanbul Laternası da aslında… Laterna bir İstanbul çalgısı, kantolar İstanbul’da çıkmış, İstanbul’da yükselmiş ve İstanbul’da sönmüş bir tür o dönemde, Türkiye’ye yayılmamış. Yani kantoları Hasan çıkartmasaydı, İstanbul’un o dönemki seslerini belki biz bilmiyor, ya da yanlış biliyor olacaktık, 1970’lerde söylendiği haliyle. Tangoları 1980’lerde, 90’larda yeniden ortaya çıkartanlar vardı ama onların eski hallerini, İstanbul Radyosu stüdyolarında kaydedilmiş hallerini ya da bir kısım canlı kayıtları Hasan gün ışığına çıkardı. 

KŞ: Odasında fonograf silindirleri görürdüm ben hep. 

MM: Tabii tabii. Her şey geliyordu çünkü. Tamburi Cemil Bey İstanbul’un en önemli sesi. Tamburi Cemil Bey Hasan Saltık sayesinde yeniden gün yüzüne çıktı. Yorgo Bacanos keza ya da bir sürü insan. Cüneyt Orhon’u biz Barış Manço ile yaptığı Dağlar Dağlar’da çaldığı kemençeden biliriz ama asıl ustası olduğu o kemençeyi nasıl çaldığını Hasan’ın yayınladığı albüm sayesinde öğrendik ya da Özdal Orhon’un ya da Lale Nergis Hanımların, birçok şey aslında. Hepsi İstanbul kökenli olan birçok şeyi ki saray müziği de dahil, hep bahsettiğimiz, hep gün yüzüne çıkartan insandı Hasan ve sahiden Cumhuriyet’in herhangi bir döneminde  herhangi bir kültür bakanının yaptığı işlerden çok daha fazla bir şey yaptı. Hatta toplamda Kültür Bakanlığı’nın bugüne kadar yaptığı bütün işlerden daha fazla iş yaptı 30 yılda. 

CE: Bu tür çalışmalara sponsor bulunsun vs. diye uğraşılır ama, deminden beri senin anlattıkların da bunu gösteriyor hem arşivi buluyor hem onu gerçekleştirecek koşulları yaratıyor, doğru insanlarla birlikte hakikaten ilgili kişilere ulaşmasını sağladı Hasan bugüne kadar hep. 

KŞ: Programımızın sonuna geldik. Şimdi ikinizden de çok kısa olarak, bizim de dostumuz olmasından kaynaklı küçük bir veda alayım. Programı biraz önce Hasan Saltık’ın sesinden, kayıtlarının keşfini dinlediğimiz Yorgo Bacanos’un Sultan Yegah Peşrev’i ile tamamlayayım. 

MM: Bu en zor kısmı işin. Ben sadece iyi ki yaşadın demek istiyorum Hasan’a. 

CE: Evet başta da söyledim. Dünya kültürüne katkıda bulundu bu çok önemli. Onun için şu anda bütün Türkiye’de büyük bir üzüntü var. Ama o kadar çok insana dokunmuş birisi ki yani çok insanla dostluğu var. Hayatı seven, insanları seven birisiydi. Bence bu büyük yasta bunun da önemli bir payı var. 

KŞ: Aslında bu program çok daha uzun süreli olsa Hasan Saltık ile yaşadıklarımızdan birtakım örnekler vermeye de zamanımız olurdu. Ben sadece şöyle küçücük bir şey söyleyeyim. Onu ziyarete gittiğim her defasında hiç tanımadığım bir müzisyen veya araştırmacı grubuyla kendimi sohbette bulurdum. Mesela bir defasında bir selam vermeye uğradım, çok az vaktim vardı, sonra akşam saatlerinde kendimi Azeri ve Ermeni duduk sanatçıları ile yemeğe gitmiş buldum. Hepimizin hatıralarında böyle örnekler var. Mekânı cennet olsun Hasan Abi’nin. Biraz önce söylediğim gibi Yorgo Bacanos’un yorumundan Sultan Yegâh Peşrev ile programımızı kapatıyoruz. 

CE: Teşekkür ediyoruz Murat Meriç, hoşça kalın. 

MM: Ben teşekkür ediyorum, hoşça kalın. 

 

(Program deşifresini yapan gönüllümüz Yazgı Genç’e teşekkür ederiz.)