"Bitmeyen bir kâbus var"

-
Aa
+
a
a
a

Hüsnükabul'de Sığınmacı Hakları Platformu üyesi ve kadın hakları savunucusu Esma'yla sığınmacı kadın hakları mücadelesini konuşuyoruz.

Waseem Ahmad Siddqui: Merhaba, günaydın herkese. Burası Açık Radyo, 95.0. Ferhat Kentel, Taha Elgazi ve ben -Waseem Ahmad Siddiqui ile birliktesiniz.

Ferhat Kentel: Merhabalar herkese.

Taha Elgazi: Merhabalar herkese! Hayırlı günler, Açık Radyolar.

W.A.S: Bugün Sığınmacı Hakları Platformu üyesi ve kadın hakları savunucusu Esma'yla kadın hakları mücadelesi üzerine konuşuyoruz. Bu mücadelede bir kadın olarak olduğu kadar, bir mülteci kadın olarak nasıl yer aldığına bakıyoruz. Bu mücadelede nasıl yer edindiğine, nasıl hayatta kaldığına dair konuşacağız.

Öncesinde Taha Elgazi'yle giderek kaybımızın arttığı keşmekeş haline değineceğiz. Aktarması ne kadar zor olsa da yeryüzündeki durumları, haber olarak ele alacağız en azından. Hem Gaziantep'te şiddet gören 14 yaşındaki çocuk, hem de Kilis'teki Gina Mercimek haberi var gündemde. Bir de üç gün önce, 21 Ocak 2024'te Antalya'da kıyıya vuran altı cansız beden var, T24 yaptı haberini. Bunu da konuşabiliriz belki, dün Açık Gazete'de biraz değindik. Büyük ihtimalle Lübnan'dan gelen bir tekneydi. Bulunan altı cansız bedene ait ayakkabı ve kıyafetlerin Suriye'den olduğu belirtilmiş. Özdeş altı değil dokuz olduğunu işaret etti şimdi.

T. E.: Acı bir haftaydı maalesef. Antalya'nın Alanya ve Manavgat sahilinde cansız bedenler bulundu. Cumartesi günü de yine dört ceset bulundu. Şu an sayı On bire ulaştı, bu cesetlerin dokuzunun kıyafetleri Suriye'de üretilmiş. Zaten 11 Aralık'ta bir gemi Lübnan'dan yola çıkmış Kıbrıs'a giderken batmıştı. Geminin içindeki insanların çoğu bulunamamıştı. Akdeniz'in ortasında hayatlarını kaybettiler büyük ihtimalle. Dalgalar bedenlerini Antalya ve Manavgat sahiline getirdi muhtemelen.

Özdeş Özbay: Sanırım teknede yetmiş mülteci var, öyle değil mi? Öyle olduğu tahmin ediliyor.

T. E.: Evet yetmiş ila doksan arasında mülteci olduğu tahmin ediliyor. Mezarlık oldu Akdeniz, sayılar artıyor. Geçen sene en az 3500 mülteci hayatını kaybetti Akdeniz'de, resmi kayıtlara göre.

İkinci habere geçersek, Gina Mercimek Kilis'te okuldan çıktıktan sonra kaybolmuştu. Dokuz yaşında Suriyeli bir kız çocuğu Gina. İhbar sonrasında Gina'nın bedeni bir su kuyusunda bulundu. Mahkeme sürüyor, iki sanık birbirlerini suçluyorlar. Okuldan dönerken sanıklar Gina'ya cinsel saldırıda bulunmuş, boğmuş ve bedenini su kuyusuna atmışlar. Dokuz yaşındaki bir çocuğun cinsel saldırıya uğraması, sonra boğulması, öldürülmesi, sonra suya atılması, her detayıyla çok korkunç bir olay.

Üçüncü haber de geçen hafta olan, Gaziantep’teki on dört yaşında bir çocuğun işkence görmesi konusu. Suriyeli bir çocuk, ismi Ahmet. Ahmet bir okulda top oynarken arkadaşlarıyla, beden eğitimi dersinde yani, bir kız öğrenciyle çarpışmışlar, düşmüş kız öğrenci. Ailesine bilgi vermiş. Sonra Ahmet’e bir arabayla Gaziantep’in nasıl diyelim ki açık bir bölgesine almışlar onu orada işkence etmişler. Yüksek bir derecede nefret dolu bir davranış.

Bu haberler arasında şu soruyla ortalık kurabiliriz; toplum ne hissediyor? Konu mülteci hakları değil. Burada konu sadece mülteclerin haklarını savunmak değil. Burada konu toplumun duyguları. Gitgide bu nefret eylemleri ve söylemleri artıyor. Korkunç! Üstüne bir de ekonomi kötüleşince, toplumsal duygular maalesef kontrolden çıkıyor.

Ömer Madra: Buna toplumsal bir travma da diyebiliriz herhalde.

T. E.: Tamamen, hocam maalesef.

W.A.S: Özellikle Gaziantep’teki olayla ilgili biraz daha ayrıntılı bence konuşabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü bitmeyen cinayetler, bitmeyen bir kâbus var. Yine bu sabah çok kısaca Democracy Now!’da soğuktan, konut güvensizliğinden söz edildi göçmenler özelinde. New York ve Şikago gibi bu büyük kentlerde bu krizler ile karşı karşıyalar. Orada da bitmiyor acı. Yüzü görünmeyen bir sığınmacı şöyle anlatıyor:

“Buraya gelmem beş ay sürdü. 4 Ağustos'ta Ekvador'dan ayrıldım. Amerika Birleşik Devletleri'ne yolculuğumda soyuldum. Hatta ayakkabısız kaldım. Meksika'da altı yaşındaki kızım neredeyse kaçırılıyordu. Kızımı geri almama yardım eden insanlara minnettarım. Yemek yiyecek param yoktu. Soğukta kızlarımla birlikte sokaklarda uyudum. Şimdi iki kızımla birlikte New York'tayım. İkisi de okula gidiyor. İş arayamadım çünkü onları okula bırakıp sonra buraya kadar gelip onları almak için tekrar dışarı çıkmak çok zor. Bütün günümü alıyor. Kızlarımla biraz istikrar sağlayıp yoluma devam edebilmem için dışarı çıkıp iş aramak için yardıma ihtiyacım var. Burada yalnızım. Kimseyi tanımıyorum. …gerçek şu ki bazen ölmek istedim.”

T. E.: Esma'ya geçelim buradan istiyorum. Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacı kadın sayısı konusunda ortalama bir bilgi alabilir miyiz sizden?

Esma: Hoş buldum. Göç Bakanlığı'nın resmi verilerine göre Suriyeli sığınmacı sayısı üç milyon iki yüz bin kişi; bunun yüzde kırk yedisi kadın.

T. E.: Yani bir milyon beş yüz bin civarında kadınlar. Peki Suriyeli sığınmacı kadınların en yoğun olduğu iller neresi?

E: Istanbul, Gaziantep, Maraş... Türkiye'de mülteci olmak zor ve kadın mülteci olmak daha zor, kendimizi yalnız hissediyoruz ve hayat biraz acı ve ağır geliyor.

W. A. S.: Ben de bir soru sorayım Esma, Türkiye’de işçi sığınmacı kadınların durumu nedir sence? Bu sığınmacı işçi kadınlara yönelik hizmetler özelleşiyor mu? Onların durumunu nasıl görüyorsun?

E.: Aktif bir şekilde bu hizmetlere uluşamıyoruz. Önemli olan eğitim ve sağlık hizmetleri asıl. Onlara bile ulaşılamıyor.

F. K.: Ben de bir şey sorayım, siyaseten başlangıçta muhacirleri aldık dendi, ensar olarak. Yani bu hem bir devlet politikasıydı, hem siyaset gereğiydi. Toplumların kültürel yakınlıklarından bahsedilerek kucak açıldı. Fakat bugün ne devlet ne de toplum tarafından bu yakınlık gösterilmiyor. Yani şu an itibariyle sivil toplumun ya da devletin, vatandaşların, STK’ların desteği nedir? Kurdukları ilişki nedir mültecilerle?

T. E.: Şunu demeye çalışıyoruz aslında, dernekler ve devlete bağlı olan resmi kurumlar yıllardır ortaya projeler yapıyor, bütçeler alınıyor, peki size ulaşan hizmet nedir bunların sonucunda?

F. K.: Evet kim daha çok ilgi gösteriyor?

[Esma ile Taha Arapça konuşuyorlar.]

T. E.: Devletin resmî kurumları toplumdan daha yakın bize. Çünkü onlar hukuki ve yasal bir bağlamla bizimle bağlantı kuruyorlar. Dernek ve STK'lerde gayri resmi uygulamalar veya yorumlar olabiliyor. Sığınmacı Hakları Platformu'nda da geçen böyle bir tartışma olmuştu kadınlarla alakalı. Bir dönem herkes kucak açmıştı. Hem sivil toplum hem devlet. 2019'dan sonraysa bir değişim oldu. Bir ötekileştirme başladı. Gidin buradan istemiyoruz dendi. Burada en ezilmiş grup maalesef kadınlar oldu çünkü aile içi şiddet de var, evlilik tespiti olmayan kadınlar var. Orta Doğu toplumlarında maalesef en zayıf kişiler kadınlar.

F. K.: Aslında bu durumu deprem sırasında da çok konuştuk. Herkes hatırlıyordur bunu. On binlerce insan hayatını kaybetti, sokaklarda kaldı. Tüm bu acı ve yokluk halinden kadınlar çok daha fazla etkilendiler. Tuvalet ihtiyaçlarından hijyene... Mahremiyet duygusundan çocuklarla ilgili sorumluluklara kadar uzanan farklı sorunlar vardı. Daha çok kadınlar depremden yaralandılar. Mültecilik gibi alanlarda da böyle zaten. Klasik olarak hani sanayi toplumlarında eşit işe eşit ücret meselesini bile düşünürken, kadınların her zaman için dezavantajlı olduğunu görüyoruz. Ataerkil toplumun, ataerkil devletin, erkeksi birtakım yapıların sonuçları bu ve mülteciler konusunda da bu değişmiyor.

W.A.S: Depremzede sığınmacı kadınların son durumları nedir, onunla ilgili bilginiz var mı acaba? Aa, Esma galiba yayından düştü.

Beklerken şunu söyleyeyim, tabii çok kırılgan bir yerden konuşuyoruz mülteci kadınlar dediğimizde ama ben kadınların çok daha dirayetli olduğunu inanıyorum. Bu özgüveni düşününce aklıma yine annem geliyor ama tabii başka kadınların da hepimizin hayatına çok yakından dokunduğu yerler var. Burada dün yine konuşurken Taha ile bunu konuştuk 'ya acaba Esma Arapça mı konuşsa ve siz çeviri mi yapsanız' dedik. Çok kıymetli bir şey dedi orada; 'yok Türkçe konuşabilir, yani bakın uyum sağlıyoruz. Bu dil konuşuyoruz demek istiyoruz değil mi?' dedi.

Ö.M.: Esma bağlandı, galiba.

W.A.S: Son bir soru soracaktım size. Depremzede sığınmacı kadınların son durumlarıyla ilgili bilginiz var mı acaba?

E.: Evet, biz kadınları özel olarak destekliyoruz. Özellikle öğrenciler için, eğitim hizmetleri için ve okullar için yardım yapıyoruz.

W.A.S: Taha hocam siz bir şey söylemek ister misiniz? Bu özellikle depremzede konusunda.

T. E.: Depremzedeler içinde maalesef çok fazla kaybettiğimiz var. Bunları Suriyeli ya da yabancı falan gibi anlamak aslında gayri ahlaki. Ama şu da var, Türkiye’de Esma hocamızın başta söylediği gibi sığınmacı bir kadın olmak çok zor. Çocuklarını kaybeden bazı kadınlar yalnız kaldı. Kurumlar birinci, ikinci ay yanlarında durdular. Başta tabii ki herkes yardıma koştu ama... Mülteci birinin burada ne bir akrabası var, ne arkadaşı var. En zoru bu. Verilen vaatler ortada yok.

W.A.S: Evet bu en temel bir sorun. Bu temel hakların da olmaması yine aklıma bu Democracy Now!’daki görüntüleri getiriyor, Yüzünün görünmemesi ve anonim bir sesten, hak temelli bir sesin böyle anonim duyuluyor olmasıyla.