Güvenli bölgeye geçiş

Entropi
-
Aa
+
a
a
a

Bikem Ekberzade'nin hazırlayıp sunduğu Entropi'nin son dört programı günümüzdeki zorunlu göç dalgaları ve göç hikayeleri üzerineydi. Ekberzade'nin kaleminden bu göç dosyasının özetini ve kayıtlarını sunuyoruz. 

Anlatmamız gereken o kadar çok hikaye var ki. Daha yılın yarısını yeni bitirmiştik ki Uluslararası Göç Organizasyonunun (IOM) verilerine göre Akdeniz’deki kayıtlı ölümler 896’ya ulaşmıştı. Bu rakamlar Birleşmiş Milletler tarafından raporlanan ve Akdeniz’de tüm zorluklara ve Avrupa’nın tüm engellemelerine ya da Libya sahil güvenliğinin tüm tehditlerine rağmen denize açılan, havadan gözlem uçuşlarını sürdüren SeaWatch ya da Sınır Tanımayan Doktorlar ve bağımsız birkaç sivil arama kurtarma organizasyonunun kayıtlarına takılanlar. Bir de bilmediklerimiz, Akdeniz’de gözümüz kulağımız olanların ulaşamadıkları, haberdar olamadıkları var. Akdeniz yıllardır kocaman bir mezarlık ve bu mezarlığın sakinleri her yıl katlanarak artıyor. 

Entropi’de açtığımız dört bölümlük zorunlu göç dosyamızın ilk bölümünü o yüzden tam da bu kaybolan hayatlara ayırdık. İlk durağımız Libya idi: Kaddafi hükümetinin devrilmesinden sonra politik istikrarın bir türlü sağlanamadığı ülkede, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Trablus hükümetinin sınırları ya da hemen civarında bulunan ve Afrika’nın her yerinden buraya, nispeten güvenli olacağını düşündükleri bir bölgeye geçiş yapan insanların nasıl kaçamadıkları bir cehenneme hapis olduklarını, gözaltı merkezlerinde yaşananları, işkenceleri, hak ihlallerini ve köleliği, bu suçların kurbanlarının ağzından bize aktaran belgeselci Sara Creta’dan dinledik. Sadece dinlemekle de kalmadık, işlenen bu savaş suçlarına Avrupa Birliği’nin sadece kayıtsız kalmadığını, aynı zamanda Akdeniz’deki mülteci teknelerinin konumlarını Libya sahil güvenliğine bildirerek, onlara istihbarat desteği sağlayarak ortak olduğunu da öğrendik. Akdeniz’de 2004 yılında FRONTEX (Avrupa Sınır ve Sahil Koruma Ajansı)’in kurulması ile temelleri atılan görünmez duvarlar 2021’e geldiğimizde artık çoktan yükselmişti. Afrika’da süregelen birçok savaştan, istikrarsızlık ve iklim krizi birleşenleri ile artan yoksulluktan kaçan insanlar Libya’dan öteye gidemiyorlar. O cehennemden kaçmayı defalarca deniyorlar, hayatlarını kaybedene kadar da vazgeçmiyorlardı. 

"Ölmemek için evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar"

Zorunlu göç dosyasında aslında bir sonraki durağımız Tigray olacaktı. Tam oradan size neler olduğunu, savaşın nasıl bir hal aldığını aktaracaktık ki savaşın kızışması ile birlikte hükümet tüm sivil toplum kurumlarını bölgeden çıkartma kararı aldı. Birçok yardım organizasyonu zorunlu çıkışlarını geciktirebilecekleri umuduyla ilk önce çok da eleştiremeyeceğimiz bir otosansüre gittiler. Neticesinde onların öncelikleri bizi bilgilendirmekten ziyade mümkün olduğunca bölgede mahsur kalan sivillerin hayatını korumak, kırılgan durumda bulunan kadınlar ve çocuklara mümkün olduğunca yardım desteği verebilmek ve en önemlisi bölgede olası insan hakları ihlalleri ya da işlenebilecek savaş suçlarına karşı bağımsız birer gözlemci olarak kalabilmekti. Tigray eyaleti Irob, Kunama ve Tigray halkına ev sahipliği yapan Etiyopya’nın kuzeyinde Eritre sınırında bir bölge. Doğusunda yer alan Afar’ın coğrafi özelliklerine benzer volkanik, kurak topraklar üzerinde yaşamaya çalışan kabilelerden oluşan halkı ile aslında komşu Eritre’ye dilsel olarak daha yakın. 2020’deki yerel seçimler sonrasında Etiyopya hükümeti ile Tigrayli milisler arasında başlayan çatışmaların uzamasının ve milislerin sayısal olarak güçlerini artırmalarının arkasındaki belki birincil neden de federal hükümetin milislerin saldırılarına radikal bir yak-yoket (scorched earth) tepkisi ile cevap vermesi. Zaten kuraklıkla mücadele eden bölgedeki halk bir de kendini kanlı bir iç savaşın içinde bulunca, her ne kadar doğdukları topraklar dünya üzerinde hali hazırda yaşaması en zor yerlerden birisi olsa da ve burada tabiatın kendilerine koştuğu tüm zorluklara hayat tarzları ile adapte olmuş olsalar da ölmemek için evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar. 

Tigray konusuna Entropi’nin ilerleyen bölümlerinde geri döneceğiz, burada yaşananları bizimle paylaşacak konuklarımız da illa ki olacak. Ancak tam Tigray’de yaşananlarla birlikte uluslararası yardım organizasyonlarının ve onlarla birlikte de bağımsız gözlemcilerin ülkeden çıkartılmasına, bölgeye koyu bir perde çekilmesine ve bu perdenin ardında olan biteni, yaşanan vahşeti ve bu vahşetten kaçıp hikayelerini bizimle paylaşacak, olaylara tanıklık etmiş ve hayatta kalmış bir kişi dahi olabilecek mi diye endişelenirken bu sefer de Asya’nın ortasından bir haber önümüze düştü. Amerika Birleşik Devletleri Afganistan’daki askerlerini bölgeden çekeceği haberini verir vermez soluğumuzu tuttuk ve bir zamanlar haklarında “Taliban düştü” diye haber yapılan milislerin ülkede hızla birçok bölgeyi ele geçirerek Kabil’e yürümelerini, başkenti ele geçirmelerini ve bir sabah sanki herhangi başka bir sabahmış gibi güne uyanan Afganların üzerlerindeki kıyafetlerinden başka yanlarına bir şey alamadan ülkeyi terk etmek için havaalanına akın etmelerini seyrettik. Kabil’deki Hamit Karzai havaalanında yaşananları bir çoğunuz izlediniz. Biz de Entropi’nin Afganistan üzerine birinci bölümünde yeni ve eskileri ile kıyaslanınca daha yoğun bir göç dalgasını tetikleyecek bu noktaya nasıl gelindiğini, ülkenin nispeten yakın tarihini, Taliban’ın doğumunu, kim olduklarını, ülkede yarım yüzyıla yakın bir sürede neler yaşandığını size deneyimli gazeteci Sedat Aral’ın tanıklıkları üzerinden aktardık. Afganistan üzerine ikinci bölümümüzde de havaalanından son kalkan uçaklardan birinde son dakikada yer bulabilen, varış noktasına kadar da nereye götürüldüğünü bilmeyen, ailesinden sadece bir kaç kişiyi yanına alabilen, saatler içinde evini, ülkesini terk etmek zorunda kalan Mary Akrami bize Kabil’deki son saatlerini ve ülkesini, ülkesindeki kadınları, Amerika’da halen tutulduğu askeri Fort McCoy üstünden zar zor kurabildiğimiz bir internet bağlantısı ile aktardı. Mary, Afgan Kadın Organizasyonlarının üye olduğu Afgan Kadınlar Ağı’nın kurucusu ve yöneticisi ve sadece mesleği yüzünden dahi Taliban’ın hedefindeki kadınlardan birisi. Biz Mary ile iptidai internet bağlantıları üzerinden buluşmamızı ayarlamaya çalışırken geride kalan bir başka genç kadının onun kadar şanslı olamadığını ve Afganistan’ın en ümit vadeden kadın voleybol oyuncularından Mahjabin Hakimi’nin Taliban tarafından başı kesilerek idam edildiğini öğrendik. 

"Zorunlu göç dosyamız buzdağının zirvesindeki bir kar kümesi sadece"

Zorunlu göç dosyamızın son durağı Yemen’di. Aden’e bağlandığımızda Entropi dinleyicileri için tanıdık bir isim, Sınır Tanımayan Doktorlar’dan Ozan Ağbaş bizi ağırladı. Ondan son bir yılda ülkede durumların nasıl giderek daha kötüye gittiğini, 2020’nin 3 Kasım’ında Entropi’de Taiz’deki durumu konuşurken, Şubat 2021 itibariyle Marib savaşının nasıl alevlendiğini, bölgede yerlerinden edilen halkın nasıl mümkün olduğunca eski ama artık güvenli olmayan ve çatışmaların arasında sıkışıp kalmış mahallelerinden kaçarak derme çatma kamplara sığındığını, küresel iklim değişimi ile kuraklığın etkilerinin giderek hissedilir hale geldiği ülkede açlığın nasıl artık bir tehlike olmaktan çıkıp bir tehdit haline geldiğini, denkleme bir de kanlı bir savaş eklenince insanların nasıl çaresizce öncelikle ülke içerisinde güvenli bölgelere kaçmaya ya da sığınmaya çalıştıklarını, daha fazla dayanamayanlarını ya da bir şekilde durumu bir nebze daha iyi olanların da mecburen ülkeden çıkış yolları aradığını dinledik.  

Hiç kimse durduk yere evini, ülkesini, ailesini, dostlarını, kurulu düzenini, sevdiklerini, anılarını tehlikelerle dolu, sonunda ölüm dahi olabilecek bir yolun bilinmezlerine değişmez. Entropi’nin son dört bölümünde sizi detayları ile bilgilendirmeye çalıştığımız çatışmalar, savaşlar bu dünyada süregelen ender olaylar da değil. Daha iklim değişiminin tetiklediklerinden, kaynaklara erişim amaçlı çıkan birçok başka vekil savaşından ya da çıkması olası olanlardan, bu konudaki en kırılgan topluluklardan ve onları bekleyenlerden bahsedemedik bile. Özetle bu dört bölümlük zorunlu göç dosyamız buzdağının zirvesindeki bir kar kümesi sadece. Böyle duyun, böyle okuyun lütfen. Biz elimizden geldikçe, mikrofonumuz ulaştıkça size dünyanın farklı yerlerinden farklı hikayeleri aktarmaya çalışacağız. Çünkü dinleyicilerimiz sokağa bir daha çıktıklarında ve bir yabancı, sığınmacı, mülteci, ya da göçmen gördüklerinde iki kere düşünsünler istiyoruz. Karşılaştıkları kişinin anlatamayacağı kadar büyük bir travması olabileceğini, tasavvur edilemez vahşetlere tanıklık etmiş olabileceğini, bize tanıdık gelmeyen lisanındaki yüksek tonlamanın aslında kendi acılarını, arkada bıraktıklarını belki bir daha görmeyeceklerini, hayaletlerini bastırmak için bir maske olabileceğini düşünmelerini istiyoruz. Dünyanın birçok yerinde aslen ya da vekaleten çıkan savaşlar sonrası milyonlarca insan evlerinden ediliyor, göçe mecbur kalıyorlar. Ve bunların belki ancak binde biri bizim kapımıza kadar gelebiliyorlar. Onlara ne bir kahraman ne de bir işgalci, aynı bizler gibi, bizden biri gibi, insan olarak bakmamızın belki de onlar için en büyük mutluluk olabileceğini düşünmenizi istiyoruz. Bizler hikayelerin aracısı olduk. Hikayelerin özneleri sokaklarımızda, Polonya sınırında, Akdeniz’de patlamış ve su alan bir botun içinde. Ve hareket halinde olan bu insanların kaderi aslında sadece bizim önyargılarımızın kırılganlığına bağlı.

Göç dosyasının bölümlerinin podcastlerini dinlemek için tıklayınız: 

1. Bölüm: Libya'da mülteci sorunu ve insan hakları ihlalleri

2. Bölüm:Afganistan'ın tarihi ve politik yapısı

3. Bölüm: Kabil havalimanından kaçış ve Afganistan'da kadınların durumu

4. Bölüm: Yemen'de son bir yıldaki insani krizler