Gürültünün politikası: Nermin Saybaşılı ile söyleşi

Dünyayı Okumak
-
Aa
+
a
a
a

Dünyayı Okumak programının 8 Haziran 2021 tarihli nüshasının konuğu Mıknatıs Ses kitabının yazarı Nermin Saybaşılı’ydı.

Dünyayı Okumak programının 8 Haziran 2021 tarihli nüshasının konuğu Mıknatıs Ses kitabının yazarı Nermin Saybaşılı’ydı.
"Mıknatıs-Ses: Rezonans ve Sanatın Politikası"
 

"Mıknatıs-Ses: Rezonans ve Sanatın Politikası"

podcast servisi: iTunes / RSS

Gezi Direnişi’nin yıldönümünde Dünyayı Okumak programına Metis etiketli Mıknatıs Ses kitabının yazarı Nermin Saybaşılı’yı konuk ettik. Bu çok taze kitap Gezi Direnişi ile başlıyor ve sesin politikası üzerine düşünmeye devam ediyor. Yazara ilk sorumuz gürültünün politikası hakkında oldu. Buradan hareketle Gezi’nin bir mıknatıs kent yaratıp yaratamadığı ve beden politikası üzerine yeni düşünceler ile devam ettik. Sözü Nermin Saybaşılı’yı bırakalım: 

“Kitapta önerdiğim ‘mıknatıs-ses’ kavramı en temelinde hakikatin politik sesleri. Mıknatıs-Ses’i (2020) kültürel ve sanatsal faaliyetin halihazırda verili olan bedenlerin ve dillerin ötesine uzanan bir üretim fazlalığı olduğu fikrinden hareketle yazdım. 

Sesi hem bir metafor hem de bir ses-nesne olarak düşünerek, imge ile sesi, dil ile yazıyı, beden ile sözü bir tür ‘taşkınlık eylemi’, bir tür fazlalık olarak yorumlamaya çalışıyorum. Ses eyler, etki üretir. Sesin rezonanstan kaynaklanan kendine özgü cismaniliğinin izinde manyetik bir harita çıkarmaya çalıştım. Bunu da kuvvette belirleyici olanın basitçe “güç” olmadığı, güçteki geçişlilik olduğunu fikrini öne sürerek yaptım. Politika ya da gürültünün, hatta sessizliğin politikası bu sözünü ettiğim geçişlilikte ortaya çıkıyor, orada yaşıyor ve yaşatıyor. 

Gezi’de devasa kapitalist kent İstanbul askıya alındı, bir boşluk başka bir hareketli ve devingen kentle dolduruldu. Mıknatıs olaydadır. Direniş zincirleme bir etkiyle dalga dalga Gezi’den meydana, meydandan sokaklara, sokaklardan mahallelere, mahallelerden evlere ve oradan da diğer kentlere, hatta ülkelere yayıldı. Bir mıknatıs büyüdü, dağıldı, saçıldı, bir çok görece küçük mıknatısa geçti, her bir artık mıknatısla(n)mayla Gezi’nin manyetik alanı ve gücü genişledi. 

Sözünü ettiğim ‘mıknatıs-kent’, her şeyden önce, birer mıknatıs gibi işlev gören hareketli öğelerle sabit mekândan işaretlenmemiş yere ve kalıcı olandan geçici olana doğru bir kaymaya işaret ediyor. Çoklu mekânlardan oluşan yoğun bir topografya. En önemlisi de bu kent mimari için değil, insanlar içindir. İnsanların eylemleriyle üretilen, inşa edilen bu yerler net bir biçimde tanımlanmış ve sabitlenmiş bir karşılaşma ve deneyim modelinden yoksundur. 

Nihai bir kent yoktur, çoğul öznelerin ortaklaşa ikamet ettiği çok-mahalli kamusalların olduğu, açık ve akış halinde manyetik bir topografya vardır sadece. Kent böyle düşünülmelidir.  

Yönsüz bir enerji değildir ses. Ses hücum eder. Bir dışarıdalık üretir; içeride bir dışarıdalıktır bu. Manyetizm bu dışarıdalığın diğer adıdır. İşitsel olan, kaynak ile kulak arasındaki gel-gitlerle titreşerek mekanlar ve nesnelerde, bedenler ve dillerde izler bırakır ve böylece insan topluluğuna ve etkinliklerine gücünü bu şekilde aktarır. Olay burada, ele-geçmez bu dışarıdadır.”