Meltem Uzunkaya

-
Aa
+
a
a
a

Bugünlerde karanlık, fırtınalı bir denizde yol alan küçük bir tekne gibi batmaktan korkuyorum, oysa kayalıklarda çakılı küçük ama sağlam bir deniz feneri gibi ışıklarını her koşulda, her ne olursa olsun bana ulaştırmaya devam ediyor Açık Radyo.

Sevgili Açık Radyo Ekibi ve ille de Ömer Madra,

Gerçek bir mektup aldım sizden. “Il Postino” filmindeki postacı Mario’nun getirdiklerinden hem de. Mektubunuzu alınca öyle sevindim ki demek ki aşkım karşılıksız değilmiş diye avundum. Salgın günlerinde de olsa aşk aşktır işte, ne güzel…

Bugünlerde olanlara hala inanmakta güçlük çekiyorum. Hani yasın ve travmanın şok evresinin, “şok” kısmında takılıp kalmış gibiyim. Aslında tam olarak öyle de değil. Bir yandan da Lars Von Trier’in “Melankoli” filmindeki Justin’in Melankolik tevekkülüne sahip bir ruh hali içindeyim. Yaşadıklarımız fantastik, bilim kurgusal bir korku filmi gibi ya!

Bir süredir sabahları uyanabilmek için içmem gereken bir bardak şekersiz acı kahve gibi Açık Gazete müptelası olmuş haldeydim. Yani güne felaket haberleriyle başlamak için yanıp tutuşmanın nasıl bir şey olduğunu arkadaşlarıma hâlâ anlatabilmiş olmasam da doğa ve gezegenin yıkımı hakkındaki haberlerinizi tekrar tekrar işitmeden güne başlayamıyordum. Laf aramızda bağımlılıkların mekanizmasına göre her sabah belli dozu yüklenmeliyim.

Korona günlerinden sonra bu durum bambaşka ve yaşamsal bir boyuta evrildi. Her sabah korku içinde ajanstan savaşın son haberlerini almak için radyomu açıyorum. Açık Radyo cepheden bildiriyor! Ölü ve yaralı, yani hasta sayısı. Aslında ilk başlarda Açık Radyo dinleyicisi olmak, başımıza gelen şimdilik son felaket olan Pandemi ve onun yarattığı korku iklimine karşı aşılanmış olma hali yaratıyor olmalı diye düşünmüştüm. (Yani zaten 10-20 yılımız filan kalmışken, gezegen yanıyorken, böcekler ölüyorken, biyoçeşitlilik bitiyorken, onca felaket haberini dinliyorken… )

Öyle ya biz, yani Açık Radyo ve Açık Gazete dinleyici ailesi, sayenizde bu salgına karşı önceden efsunlanmış olmalıydık. Yok öyle yazdığıma bakmayın, dünya ölçeğindeki felaketlere mental düzeyde hazırlanmak mümkün olmuyor hiçbir koşulda. Hani okumaya başladığınız Albert Camus’nun Veba romanında yazdığı gibi. “Gerçekten de felaketler ortak bir şeydir, ancak başınıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir. “

Şimdilerde bizim kentimizdeki vaka sayılarıyla birlikte Oran kentindekileri de aynı zamanda izleyerek kah orada kah burada bazen yalnız, bazen Doktor Rieux  ile birlikte dolaşmak üzere güne başlıyorum.  

Ama yine de neredeyse Açık Radyo uyarmıştı diyesim geliyor, sanki böyle bir şey duymuş muydum, yoksa Ömer Bey, Mahşer’in Atlıları arasında viral salgın tehlikesinden de söz etmiş miydi?

Kendini doğrulayan kehanet gibi bizi uyarıp duran Ömer Bey ve Açık Radyo, felaketin tam ortasındayken de bizimle olmaya, sesini duyurmaya, dayanışmayla hep birlikte üstesinden gelmemize yardımcı olmaya, ilk günden sorumlu, duyarlı ve örnek yayıncılık politikasını gayretle sürdürmeye ve elimden tutmaya devam ediyor.

Radyonun yayınını duymak hayatın her şeye rağmen sürdüğünü, devam ettiğini, etmesi gerektiğini ısrarla söylüyor bana. Bugünlerde karanlık, fırtınalı bir denizde yol alan küçük bir tekne gibi batmaktan korkuyorum, oysa kayalıklarda çakılı küçük ama sağlam bir deniz feneri gibi ışıklarını her koşulda, her ne olursa olsun bana ulaştırmaya devam ediyor Açık Radyo.

Eh ben de doktor olduğuma göre Rieux gibi “gerçek orada, günlük çalışmada, esas olan işini iyi yapmak" deyip günlük iş rutinime başlıyorum.

Güne başlamakta zorlandığım, radyoyu açıp umutsuzca yatakta ölümü ve hayatı düşündüğüm sabah saatlerinde her şeye rağmen coşkuyla, umutla bana ulaştırdığınız sesinizle yavaşça cesaretimi topluyorum ve yataktan çıkıyorum. 

Demek bu zor günler için vardınız...

Özveriyle çalışan tüm ekibe ve size şükranla...

Sevgili Ömer Bey,

“Kıyamet Tacirlerine Karşı Kıyam Et” kitabınız ve son yaşananlar üzerinden, Greta’dan esinli “evimiz yanıyor” temalı Mayıs Kil tablet öykü fanzini için hazırladığım sorular üzerinden kısa bir söyleşi (toplamda soru cevap dahil bin sözcük civarında, soru adedi olarak on soru civarı) için sorularımı göndermek üzere mektubuma yanıt vermenizi bekleyeceğim. Süremiz ay sonuna kadar. Ve salgın nedeniyle sadece web üzerinden yayınlanacak. 

Aksi halde aşkımın tek taraflı, karşılıksız ve arkadaşlarıma dediğim gibi platonik olduğunu düşünmeye başlayacağım.

Mutlaka sağlıkla ve sevgiyle kalın.

Sadık dinleyiciniz,