19. Radyo Günleri

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba Açık Radyo ve ille de Ömer Bey,
Duyduk ki, hayat devam ederken 19. Radyo günleri gelip çatmış. Radyo şenliği başlamış. Bir önceki daha dün gibiydi demeyeceğim. Şenlikler, kutlamalar, yıldönümleri, doğum günleri Açık Radyo'nun sürdüğünün, büyüdüğünün, mevsimler gibi döndüğünün garantisi oluyor ve bu bizlere güven veriyor. Evet, ama bu döngü, biz Açık Radyo dinleyicilerinin de el artması, omuz vermesi, desteklemesiyle oluyor.   
Kadim dinleyicilerimiz ve programcılarımız, topluluk üyesi herkes, radyomuz hakkında o denli güzel ve yaratıcı sözcüklerle ifade etmişler ki duygu ve düşüncelerini, gök kubbenin altında söylenmemiş sözcük kalmamış. 
E o zaman ben niye uğraşıyorum fikirlerimi toplayıp size yazmakla? Çünkü ben benim ve bir de ben bencileyin söyleyeyim.:))
Daha önce Açık Radyo'nun beni çoğalttığından söz etmiştim. Bu kez radyomu düşününce döngüsellik, yani çemberler geldi aklıma. Şöyle ki, radyo dinleyicisine alan açar, ona kendini ifade olanakları yaratır. Bu durum kimi dinleyicilerinin radyo programcısı olmasına kadar gider. İleti, radyomdan, dinleyiciye, bana ulaşır, bende dönüşür, benden radyoma ve dinleyicisine geri döner. Ama döndüğünde eskisi değildir artık. Hani şu ünlü şiirdeki elden ele gezen karanfilin hikayesine de benziyor biraz. Ama karanfil de elden ele aktarılan esas olarak duyguyla beraber karanfil oluyor. Burada dolaşıma karanfilin tasarımları giriyor. İşte böyle elden ele değilse de zihinden zihine dolaşırken, düz bir çizgi değil ama spiraller, çemberler çizerken, basit neden-sonuç ilişkileri değil, katman katman açılıveren fikirler, çoğalan sorularla sisin arkasındaki gerçeğin kontürleri biraz daha genişliyor.
Gerçekten sevgililerimden sonra en çok Açık Radyo'ya mektup yazdım. En çok da Ömer Bey’e. 
Her seferinde klavyenin başına bir mektup yazmak üzere geçiyordum ki, seller oluyor, yangınlar çıkıyor, mülteci ölümleri, ekocid haberleri kolumu kanadımı kırıyor, bırakmıyordu. 
En sonunda bu da oldu, Avrupa’da savaş çıktı! 
Ah be Ömer Bey! Savaşlar çıkıp gençler ve çocuklar ölünce, platonik de olsa insan aşkını yaşayamıyor. Yaşasa utancından dile getiremiyor!
Ama ne var? Biz yine de sevgi ve aşka, dayanışmaya, değişim ve dönüşümlere, yeryüzünün iyi bir yere dönebileceğine, yoksulluğun bitebileceğine, insanların eşitleneceğine, mağdurlar, hayvanlar, güçsüzler, doğa üzerinde şiddetin ve her türlü kıyım ve kırımın son bulabileceğine inanmaya devam edeceğiz. 
Bu yüzden de kainata sesimizi açacağız.
Sevgiler, saygılar, selamlar ve kolaylıklar diliyorum.
Sadık dinleyiciniz, potansiyel programcınız, mektup yazarınız vs vs.
Meltem Uzunkaya.

Not: Bahçesine bahar geldi hastanemin :))
Ben yarın bir poliklinik odasında hastalarımla tutuklu kalacağım. 
Sesim, sözcüklerim Ömer Bey'in sesinde dolaşıma çıkar mı ki?