Turunçgiller Familyası

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Greyfurt, mandalina, tatlı portakal, limon, pomelo ve daha onlarca çeşit... ​Bu programda, akrabalık ilişkileri hayli karışık olan Turunçgiller familyasının hikayesi var. 

Turunçgiller (Citrus) familyası
 

Turunçgiller (Citrus) familyası

podcast servisi: iTunes / RSS

Limonun atası Citron (Citrus medica) ya da bizdeki adıyla ağaç kavunu, muson iklim kuşağı olan yerlerde yüzyıllardır yetişen bir bitki. Hindistan’dan başlayarak MÖ 500’lerde, Medler zamanında İran’a; sonra da Babil imparatorluğuna kadar yayılmış; MÖ 325 yılında Büyük İskender bu bitkiyi alıyor ve Avrupa’ya taşıyor.

Romalı tüccarlar ağaç kavununu imparatorluk topraklarının birçok bölgesine taşımışlar. Pompei kalıntılarındaki fresklerde de ağaç kavunu tasvirleri karşımıza çıkabiliyor. Aslında bu fresklerdeki tasvirlerin ağaç kavunu mu yoksa limon mu olduğuna dair farklı görüşler var. Romalıların limon yetiştirip yetiştirmediği hala tartışılan bir konu. Yaşlı Plinius Doğa Tarihi ansiklopedisinde de ağaçkavunu ağacından ve meyvesinden özellikle bahsediyor ama kimi uzmanlar Romalıların limonu da bildiklerine; fresk ve mozaiklerde ağaçkavunu değil limonun resmedildiğini savunuyor. O zamanlar bu ağaç muhtemelen egzotik bir ağaç olarak görülüyordu ve sadece ilaç yapımında kullanılıyordu. Limon yetiştiriciliğinin ne kadar yaygın olduğunu söylemek pek mümkün değil.

300 yıl kadar sonra botanikçi ve filozof Theophrastus (c.350-287) Historia Plantarum kitabında, “Asya’ya özgü ağaçlar ve şifalı bitkiler” başlığı altında ağaç kavunundan “Pers meyvesi” diye bahsetmiş; parfümde, zararlı böceklerle mücadelede ve ayrıca zehirlenmelerde panzehir olarak kullanıldığından söz etmiş.

Güneydoğu Asya’dan, Çin’in ılıman bölgelerine ve Avustralya’nın güneyine geniş bir coğrafyada yayılımının olması, ağaç kavununun tarihinin 20 milyon yıl önceye gittiği; Avustralya kıtasının henüz Asya kıtasından kopmamış olduğu döneme kadar uzandığı anlamına geliyor. Ağaç kavununa Carl Linnaeus, meyvenin şifa özelliklerinden ilham alarak Latince Citrus medica adını vermiş. Halk tıbbında ağaç kavunu, soğuk algınlığından gut hastalığına ve kalp rahatsızlıklarına; cilt sorunlarından zehirlenmelere her derde deva olarak kullanılmış.

Turunçgillere ait birçok ağaç, kokulu çiçekleri ve meyveleri için eski çağlardan beri Asya’da el üstünde tutulan bitkiler arasında. Genetiğiyle ilgili yapılan araştırmalar, “evcilleştirilmiş” yani kültüre alınmış varyetelerin üç temel turunçgiller grubundan çeşitlendiğini ileri sürüyor: Ağaç kavunu (C. medica), mandalina (C. reticulata) ve pomelo (C. Maxima). Avustralya’ya özgü misket limonu, İngilizlerin lime dediği -(Citrus ausralis) de ağaç kavunu gibi çok eski bir ağaç.

Bugün bildiğimiz limon, Çin’in mandalinası (C. reticulata); pomelo (Citrus maxima) ve bir greyfurt türünün (C. x. Aurantium) ile çaprazlanmasıyla yetiştirilmiş. İlk melez tür, Çin’de kolonya yapımında çiçek esansı olarak da kullanılan, turunç. Diğer çaprazlamalarla da greyfurt- tatlı portakal ve greyfurt-mandalina melezi olan tangelo üretilmiş.

10. yüzyılda da Araplar, İspanya, Sicilya ve Mısır gibi Akdeniz ülkelerinde limonun tarımını yapıyormuş. Arapça limona limun veya lima deniyor; Türkçe’ye ve Batı dillerine de buradan geçmiş. Kristof Kolomb 1493’te limon tohumlarını Karayip adası Hispanyola’ya taşıyınca, yeni dünya da bu bitkiyle tanışmış olur. İspanyolların yerleşim alanları 16. ve 17. yüzyıl boyunca yayıldıkça, Orta ve Güney Amerika’ya da ulaşır.

Limonun keşifler açısından bir önemi daha var: O zamanlar, beslenme açısından yetersiz tekdüze kumanyaların tüketildiği uzun yolculuklar, denizcilerde iskorbüt hastalığına da neden oluyordu. İskorbüt diş eti kanamalarına, iç kanamalara, güçsüzlüğe, ishal ve aşırı zayıflığa neden olan;  tedavi edilmezse öldüren bir hastalıktır. 15. yüzyılın sonuna gelindiğinde iskorbüte karşı turunçgilleri tüketmenin önemli olduğu kayda geçmiş. Misket limonları fıçı fıçı gemilere doldurulur; gemi mürettebatından her gün birer ikişer bunu tüketmesi istenirmiş.

İngiliz Kraliyet Donanmasına ait Endavour gemisinde de daha önce aynı badireler atlatılmıştır. Kaptan James Cook’un ilk seferinde ona eşlik eden, iki ünlü araştırmacı, David Solander ve Joseph Banks de kaptanın katı hijyen kurallarına ve düzenli yemek programına uymak zorundaydı; sürekli citrus ve lahana ile besleniyorlardı. Turunçgiller meyveleri çeşitli miktarda askorbik asit içeriyor; insan bedeninde üretilmeyen ve iskorbütü engelleyip tedavi eden vitamin de bu.

Bugün tükettiğimiz kanlı greyfurt cinsi (Citrus paradisi) ise 1750’lerde Jamaika’da ortaya çıkmış doğal hibrit bir tür. Jamaika'nın yerli tatlı portakalının yanında yetiştirilmek üzere Kaptan Shaddock’un Güney Asya'dan getirdiği pomelo türünün birbiriyle tozlaşmasıyla ortaya çıkmış.

Yabani portakalın kökeni tam olarak bilinmiyor ama ilk kez MÖ 2500’lerde Çin’de kültüre alınmaya başladığı yazıyor kaynaklarda. Avrupa’ya ise 15. yüzyılda muhtemelen Portekizli sömürgeciler yoluyla gelmiş. Hindistan’da “naranga” ve Arabistan’da “naranc” denen portakal, Portekizli kaşiflerin Çin’den alıp Avrupa’ya taşımasıyla Portekiz anlamına gelen “portogallo” diye de anılmaya başlamış. Dilimizdeki narenciye ve portakal sözcükleri de buradan geliyor.

15. yüzyılda Avrupa’da yetiştirilmeye başlanan tatlı portakal (C. sinensis) ve limonu Kolomb ikinci yolculuğunda Amerika kıtasına da götürmüş. Portakal ağaçları Karayip Adalarına ve buradan Amerika’nın en önemli üretim merkezlerinden Florida’ya yayılmış. 19. yüzyılda da Kaliforniya’da portakal yetiştirilmeye başlamış. Diğer önemli portakal üreticileri Brezilya, güney Avrupa ülkeleri ve İsrail…

Mandalinaya gelince; narenciye türleri gibi mandalinanın geçmişi kesin olarak bilinmiyor; ancak Hindistan’ın kuzeydoğusundan veya Çin’in güneybatısından MÖ. 12. yüzyılda türediği sanılıyor. Dünyaya yayılması iki türünün 1805 yılında Çin’in Guangzhou (Canton) bölgesinden İngiltere’ye ihraç edilmesi ile başlamış; ağaçları sonra Malta’ya ve İtalya’ya gönderilmiş. Akdeniz mandalinasının İtalya’da geliştiği sanılıyor. Satsuma (Citrus Unshiu) mandalinası ise  Japonya’da 1400’lerin başında Tsao Chieh mandalinasından üretilmiş. 1980’lerin başına kadar bu tür sadece Japonya ve İspanya’da üretiliyordu ama şimdi Çin, Güney Kore ve Cheju adalarına kadar yayılmış durumda. Soğuğa en dayanıklı mandalina türü. Miho, Okitso, Miyagawa gibi Japonlara ait farklı mandalina türleri de var.

5. Portland Dükü’nün kendi bahçesindeki bir örnekten çizdirdiği mandalina (Citrus tangerina) resmi, Afrika’daki Tanca bölgesinden gelen, kolay soyulan, bir varyeteyi betimliyor. 19. yüzyılda 5. Portland Dükü’nün bahçıvanı Mr. Tillery mandalinanın İngiltere, Nottinghamshire’da yetişen en lezzetli turunçgiller meyvesi olduğunu söylemiştir. Welbeck malikanesinin geniş arkabahçesindeki cam seralar, mandalinaya uygun koşullar sağlamak için ısıtılıyordu.  

Avrupa’da sınırlı olsa da yetişen turunçgillerin, yalnız iki isteği vardı: Bol su ve ayazdan korunmak. Yaygınlaşabilmesi için, kuru bölgelerde yetişen ağaçların sulanması, aşırı soğuktan korunması gerekiyordu. 18. yüzyılda Avrupa bahçelerinde görmeye başladığımız “limonluk”ların amacı da bu. Turunçgillerin hem tadından hem çiçeklerinin enfes kokusundan büyülenen Avrupalılar  büyük seralar ve portakal bahçeleri kurmaya başlar. Nurnbergli tüccar Johann Christoph Volkamer de onlardan biridir. Turunçgiller koleksiyonu için bir portakal bahçesi ve limonluklar kurdurur. Ve seradaki bu bitkilerini 100 kadar botanik resminin olduğu, iki ciltlik Nurnbergische Hesperides (1708-14) kitabında yayımlar. Narenciyeleri, Avrupa saraylarıyla birlikte resmedildiği ilginç örneklerdir bunlar. Kew Kraliyet Bahçelerindeki zarif limonluk da bu botanik bahçesinin Kral III. George’un özel mülkü olduğu dönemde inşa edilmiş. Ama bu bölgede turunçgillerin ihtiyaç duyduğu miktarda ışık olmadığı için pek başarılı olunamamış.

Avrupa aristokrasisi arasında tatlı kokulu portakal ağacının çiçeklendiği bu korunaklı bahçeler oldukça popüler olur. 17. yüzyılda Fransa Kralı 14.Louis de Versailles’daki sarayına dev bir limonluk yaptırır; 1200 portakal ağacı vardır burada. Civalı termometrenin henüz icat edilmemiş olduğu o dönemde, ideal ısıyı tahmin etmek gerekiyordu. Hollandalı bahçıvan Van Oosten, 1703 yılında “Eğer seradaki sular donmuşsa, ağaçları yavaş yavaş kandillerle ısıtmalısınız” diye yazıyordu.

Bugün portakalın (Citrus sinensis) birçok türü yetiştiriliyor.  Shamouti de denen tatlı Yafa portakalı en sevdiğimiz türlerden biri. İlk kez 19. yüzyılda Filistinli çiftçiler tarafından yetiştirilmiş; bugün bizde de Mersin’de yaygın yetişen bir tür. Bu türlerin yanı sıra Valencia, Kan Portakalları ve yerli portakal türleri de üretiliyor Akdeniz’de, kıyı şeridinde… Washington türü 1930’lardan sonra Finike’de de üretilmeye başlamış. Burada Halikarnas Balıkçısı’nı ve onun Bodrum’da yetiştirilmesine önayak olduğu mandalinalarını, narenciyelerini de analım. Sürgünde olduğu yıllarda gittiği yerlerden toplayıp Bodrum’un her yerine serpiştirdiği tohumların arasında portakallar, mandalinalar ve greyfurtlar da vardı. Mavi Sürgün romanında yazdığı gibi: “Gece rüyamda kendimi savaşan bir general gibi görüyordum. Arkamda yüzbinlerce portakal ve greyfurt ağaçları kökleri üzerine kalkmışlar, ilerliyoruz ve düşmanlarımız ölüme karşı, vitamin ve ışık bombaları, portakalları, greyfurtları ve çiçekleri atıyoruz…”

 

 

 

 

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Barok Konçerto Arcangelo Corelli 03:18