İlk Çiçek Kitaplarından Doğa Harikaları

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Bu programın konusu ilk florilegium’lar...  Sözcük anlamıyla “çiçek toplamak” anlamına gelen “florilegium” ilk kez 1590 yılında dillendirilmiş. Bitkilerin güzel görünümlerine odaklanan bir yayını tanımlamak için kullanılan Latince bir sözcük. Egzotik ülkelerden getirilen sıra dışı türler, bir sanatçı topluluğuna çizdirilmeye ve çiçek kitapları oluşturulmaya başlamış. 

İlk çiçek kitaplarından doğa harikaları
 

İlk çiçek kitaplarından doğa harikaları

podcast servisi: iTunes / RSS

Yeni dünyanın harikalarını keşfetmek için yapılan seferlere, doğa bilimciler, botanikçiler ve sanatçılar da eşlik ediyor; yeni türleri yazıyor ya da çizimlerine aktarıyorlardı. Zaman zaman bahsettiğim meşhur koleksiyoncu Joseph Banks’in Kaptan Cook’un ilk seyahatinden topladığı botanik hazinesi tarihsel açıdan önemlidir. Florilegium: Botanical Treasures from Cook’s First Voyage kitabı da örneğin bu önemli florilegium’lardan yani çiçek kitaplarından biri.

İlk Florilegia’lar, 16. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış. Ondan önce sadece şifalı bitkiler ahşap baskı yöntemiyle, siyah beyaz olarak yazıyla birlikte tek bir sayfaya basılıyordu. Şifalı bitkilerin yer aldığı sayfaların aksine, ilk Florilegialar yani çiçek sayfaları ya yazısızdı ya da çok kısa metinler içeriyordu. Şifalı yönleriyle değil güzelliğiyle öne çıkan bitkilerin kültüre alınmaya başlaması ile birlikte botanik sanatı da bu akımı izler. Anlatım şematik değildir; belli bir estetik kaygıyla üretilir. Tıbbi kullanımlarından daha çok, güzel görünümleri ve renkleriyle öne çıkmaya başlar. Giderek bitki resimleriyle yazı birbirinden ayrılır. Resme daha çok alan ayrılır, hatta tek bir sayfa tek bir bitkiye ayrılır.

Ahşap baskının yerine daha detaylı çalışmaya imkan veren gravür teknikleri kullanılmaya başlaması da yeni anlatım biçimleri üzerinde çok etkili olur.  Çiçekli bitkiler, doğadaki halleriyle güzelliğini en iyi vurgulayacak biçimde titizlikle çizilmeye başlamıştır artık. Sanatçılar sayfalara çiçek betimlemelerini aktarırken, aynı kompozisyona bazen habitatlarının, yaşam döngülerinin parçası olan küçük hayvanları, kuşları ve böcekleri de yerleştirmeye başlar.

Biraz gravür tekniğinden bahsedeyim: Gravür sanatçısı ince uçlu oymacı kalemiyle, çinko levha üzerine kesikler atarak resmeder. İzler asitten koruyan mürekkeple doldurulduktan sonra bu levhalar baskı tezgahlarına yerleştiriliyor. Diğer gravür tekniğinde ise çinko plaka aside duyarlı bir reçine ile kaplanıyor ve reçine kazılarak desen metale işleniyor. Çizim tamamlandığında, metal plaka asit solüsyonuna batırılarak kazınan yüzeylerin derinleşmesi sağlanıyor. Bu asit banyosundan sonra, reçine tümüyle çıkarılıyor ve mürekkeplenerek baskı tamamlanmış oluyor. Örnek vermem gerekirse; bu yöntemle basılan en iyi kitaplardan birinin Almanya Nüremberg’de basılan, Basilius Besler’in iki ciltli Hortus Eystettensis (1561-1629) çiçek kitabı olduğunu söyleyebiliriz.

İnanılmaz detaylara sahip bu 374 levhayı, üstün bir işçilikle 6 ayrı baskı ustası yapmış. Tüm levhaları, Taschen yayınları Basilius Besler Florilegium başlığı altında yayımlamış. 

Aynı dönemden Flaman sanatçı Joris Hoefnagel (1542-1600) de doğayı yakından inceleyip bu gözlemlerini çizimlerine aktaran yetenekli bir sanatçı. Asil velinimetlerinin desteğiyle yarattığı birçok el yazmasında bitki ve çiçekler büyük bir ustalıkla çizilmiştir. Bir diğer Flaman ressam, bilimsel çizim uzmanı, haritacı ve ressam Jacques Le Moyne (c1533-1583)’ın çiçek resimleri de dikkat çekici. Daha çok 1564 yılında Kral 9. Charles adına yaptığı Florida seferindeki çizimleriyle bilinen bir sanatçı. Bu florilegium’daki sıra dışı suluboya çizimlerden birkaçı bugün Victoria and Albert müzesinde sergileniyor.

Bu programda size asıl anlatmak istediğim florilegium, 1600’lerin ortalarına ait ve İngiltere’den… Biraz bu kitabın sayfalarında dolaşalım istiyorum. İngiliz kökenli Alexander Marshal (1620-1682) çiçek kitabını 30 yıllık bir zaman diliminde çizmiş. Tahminen 1650’lerde çizmeye başlamış; ölmeden çok kısa süre öncesine kadar da yenilerini eklemiş. 

159 levhada, çiğdemlerden ters lalelere, bahar çiçeklerinden sonbahar mevsiminde yetişen su kabakları ve güvey fenerlerine İngiliz bahçelerinde yer alan tüm çiçekli bitkileri resmetmiş. Onun florilegium’undaki sayısız çiçek portesi, incelikli çizgileriyle 17. yüzyılda üretilen diğer el yazması kitaplar arasında gerçekten çok özel bir konuma sahip.

Marshal İngiltere’de, birçok egzotik bitkinin kültüre alınmaya başladığı yıllarda, yaşamış. 16. yüzyılın sonlarında dünyanın her yerinden örnekler geliyordu; özellikle de Yakın Doğu’dan… Biliyorsunuz zaman zaman bahsediyorum yeri geldiğinde; sıklıkla kokuları olan gösterişli çiçeklerdi bunlar: Laleler, sümbüller, nergisler, Turban ranunculus (yani Fars çiçeği ya da Türban çiçeği), zambaklar ve İstanbul’dan gelip Avrupa bahçeleriyle tanışan ters lale (frittilaria imperialis) gibi çiçekler büyük heyecan yaratır. Tulipmania yıllarında, farklı türlere ait lale soğanlarının olduğu albümlere de özel bir ilgi vardır.

Hortikültürde yaşanan bu hızlı değişim, merak kabinlerini geliştirmek, zenginleştirmek isteyen akademisyen ve koleksiyonculardan oluşan elitlerin de ilgisini çeker. İngiltere’de, ilk botanik bahçesi Oxford Physic Garden (Oxford Tıbbi Bitkiler Bahçesi, 1621) bu yıllarda açılır. Peyzaj gerektiren büyük bahçeli evler yapılmaya başlar. Yine o dönemin ünlü şairlerinden Andrew Marvel da bir şiirinde İngilizlerin yeni çiçeklere olan tutkusunu anlatıyordu: “Another World was searched through the oceans new, / To find the Marvel of Peru” (Yeni okyanuslarda başka bir dünya aranıyordu/ Akşamsefasını bulmak için...) dizesinde olduğu gibi... Tabii, bilimsel araştırmaların ve sınıflandırma çalışmalarının da başladığı yıllardır.

Güzel çiçeklerin tanımlanmasına, betimlenmesine ayrılan bir yayın olarak Marshal’ın florilegiumu da bahçe kültürünün canlandığı; doğa tarihi illüstrasyonlarının geliştiği bir çağa ait. Marshal’ın kitabı, var olan kitaplardaki gibi bilimsel keşiflerin belgelenmesi, yayımlayıp satmak amacıyla değil de daha çok koleksiyonunu dostlarına sergilemek amacıyla hazırladığı bir kitap. O yılları deyim yerindeyse keşif ganimetleri olarak sayılan- İngiliz bahçelerine yeni giren bizim meşhur ters lale, çuha çiçeği, sümbül, akşamsefası (Pers çiçeği) gibi, zamanın en popüler egzotik çiçekleri de arzı endam ediyordu bu koleksiyonda.

Marshal’in hayatıyla ilgili çok fazla bilgi yok kaynaklarda ama sanatçı yönünden ziyade böcek ve kuş örnekleri koleksiyonu ve bahçecilik uzmanlığıyla bilinen bir isim. Hint adalarından ve diğer ülkelerden kökler, bitkiler ve tohum getiren zamanın en önemli bahçıvanlarıyla iletişim halinde olan “en büyük floristlerden, yani çiçekçilerden biri” olarak kabul ediliyor.

Ona dair ilk kayıtlar 1641 yıla ait; babasının o dönemin ünlü bitki avcısı, bahçıvan ve koleksiyoncusu olan genç John Tradescant’in evinde kalmış olduğu anlaşılıyor. Tradescant, İngiltere’ye birçok yeni tür getiren bir koleksiyoncu ve bu ailenin merak kabinleri, dünyanın en eski halka açık sanat ve arkeoloji müzesi olan Oxford’daki Ashmolan Müzesi’nin de temelini oluşturmuş. Marshal, Tradescant’ın koleksiyonundaki bitkileri vellum’a çizme işini üstlenmiş. Asıl çizimlerin nerede olduğu bilinmiyor. 1656 yılında basılan Tradescant Ark’ın kataloğunda bitkilerin yanı sıra koleksiyondaki böcekler de resmedilmiş.  “Çizdiğim bu kelebek, John Tradescant’in Virginia’da bizzat kendisinin yakaladığını söylediği kelebektir….” gibi el yazısıyla notlar da düşmüş altlarına.

Bugün 92 yaşında olan, BBC’deki doğa tarihi programlarının ünlü yüzü ve sesi David Atenborough “Amazing Rare Things” kitabında Marshal ile ilgili şöyle yazmış: “Marshal, albümünün büyük bölümünü çiçeklere ayırmış olsa da arada sırada onu etkileyen hayvanları çizmekten de kendini alamamış. Tutkulu bir böcek koleksiyoncusuydu. Gezginler, dünyanın her yerinden koleksiyonu için ona örnek getiriyordu, bazıları da muhteşemdi şüphesiz. Öte yandan, albümü için çizmeyi seçtiği böcekler İngiltere’ye özgü türlerdi ve diğerlerine kıyasla daha sıradan görünüyordu. Kırlangıç kuyruklu kelebeğin tırtıl halini en beğendiği bitki rezeneyi yerken çizmiş; aynı kompozisyonda kanatlı erişkin bir kelebe dönüşmeden önceki pupa halini de göstermiş. Çok daha gösterişli olan erişkin kelebek halini çizmemiş. Belki de ölü olanlardansa yaşayan canlıları çizmeyi tercih ettiği için.”

Marshal’in koleksiyonunu zenginleştiren diğer bir hörtikültürist arkadaşı da Fulham Sarayı’nda oturan Londra Piskoposu Henry Compton. 1000’in üzerinde egzotik bitki vardır onun bahçesinde. Avrupa ve Amerika’dan tohum getiren, birçok botanikçiyle bağlantısı olan Compton’ın bahçesi sayesinde koleksiyona çarkıfelek (pasiflora), siklamen, mimoza ve çiğdem gibi yeni çiçek türleri eklenmiş.

Marshal, Florilegium’daki her yaprağın arkasında, betimlenen çiçeğin ya da yaratığın adını kendi el yazısıyla yazmış.  Yeri geldiğinde kaynak da belirtilmiş. Bu bilgi de ona botanik örnekleri getiren, değiş-tokuş yapan arkadaş ve meslektaş çevresinin ne kadar geniş olduğu hakkında fikir veriyor. “General Lambert tarafından 29 Ağustos 1659’da bana gönderildi” notuyla resmedilmiş olan Guernsey zambağı, çiçeğin ilk çizimlerinden biri olabilir. Lalelere merakıyla tanınan general, ‘Altın Lale Şövalyesi” diye esprilere de konu oluyormuş o zaman.

 

Marshal’ın florilegium’unun cezbedici tarafının, her bitkinin özgün doğasını vurgulayan kompozisyonların çeşitliliği olduğunu söyleyebiliriz.  Çuha çiçeğini çizdiği levha, bitkilerin kompozisyonunda ne kadar titiz davranıldığını gösteriyor. Çuha çiçeği 17. yüzyılın en popüler çiçeklerinden biri; eğer rakam doğruysa binin üstünde varyete kültüre alınmış. Yüzyılın başında ortaya çıkan çizgili ve çiftli varyeteler özel olarak fiyatlandırılıyormuş. Sizinle görselini paylaşacağım levhada, üst solda görünen çuha çiçeği de bunlardan biri.

Marshal’ın albümünden yola çıkarak, 16. yüzyılın ortalarından itibaren  Yeni Dünya’dan papağanların da Avrupa’ya gelmeye başladığını söyleyebiliyoruz. Muhteşem örneklerden ikisi, çiçek kitabının levhalarından birinde yer alan Kırmızı Macaw Papağanı ve sayfada iki kere çizilmiş olan Mavi-Sarı Macaw papağanı. Güney Amerika’dan Panama’ya kuzeyden Brezilya’nın güneyine geniş bir coğrafyada bulunan bu papağanlar, sadece fındıkla ve tohumla beslenerek uzun yolculuklara dayanabilen güçlü kuşlardı.

Kompozisyonlar son derece çarpıcı; bir hikayesi var. Örneğin 38. levhada, sayfanın alt kısmında ölü bir alakarga yatıyor. Sayfanın üst kısmında farklı renklerde çiğdemler, anemonlar gibi gölgesiz çizilen çiçeklerin hemen altında trompe-loeil etki yaratılarak, yani bir derinlik duygusu verilerek resmedilmiş.  Marshal’ın aynı levhada bitkilerle kuşları, köpekleri ve kompozisyona dahil ettiği diğer canlıları orantısız ölçeklerde bir arada çizmiş olması, onun öykülendirme amacına da işaret ediyor. Levhalardan bir diğerinde, abartılmış büyüklükteki taç yaprakları olan dev bir ayçiçeğinin altında bir Tazı’nın yerleştirilmiş olması şaşırtıcı örneğin. Bir derinlik duygusu vermek için olabilir yine… Burada resmettiği Ayçiçeği Amerika’ya ait bir bitki ve İngiltere’ye 16. yüzyılda getirilmiş.

38 ayrı böcek türü var florilegium sayfalarında. Tam da böcek koleksiyoncusu birinden beklendiği gibi, diğer hayvanlardan çok daha detaylı ve daha bilimsel kesinlikte gösterilmiş. Mor İris, Mor Süsen, Kırmızı Düğünçiçeği ve Sarı Düğünçiçeği ve iki yabani Sümbül (ya da Çan Çiçeği) gibi altı çiçeğin suluboyalarından oluşan sayfada Marshal, karmaşık ve basit formları “bitki portrelerinde” yan yana getirmekten hoşlandığını gösteriyor. Bu sayfada, İrislerin abartılı büyüklükte çiçekleri Çançiçekleri ve Düğünçiçeklerinin zarif hatlarıyla zıtlık yaratmış örneğin. 

 .     

Ve gösterişli ters laleler… Batı Avrupa’ya 1576 yılında İstanbul’dan gelmiş ve bir süre sonra İngiltere’de de yetiştirilmeye başlamış. Her iki yanında da Nergis’in iki varyetesi duruyor. Sağ tarafta duran Zerrin çiçeği ise İngiltere’de kültüre alınan en eski bitki formlarından biri. Sayfanın altında da çuha çiçekleri var.

Yusufçuk, İngiltere’nin güneyinde yaygın bir böcek türü ve böcek öldüğünde canlı göz renkleri solduğu için büyük olasılıkla canlı bir örneğe bakılarak çalışılmış.

     .  

Florilegium’un son sayfaları sonbahar bitkilerine ayrılmış. Güzel renkleriyle, Yusuf Hırkası da denen ismini eski Ahit’teki bir öyküden alan) Amaranthus çiçeği, İngiltere’ye 16. yüzyılın sonlarında gelmiş tropikal bir bitki. Marshal bitki üzerinde böcek yeniklerini ve diğer lekeleri bile olduğu gibi betimlemiş.

     

Ve laleler… Soğanlarının bazen bir ev fiyatına el değiştirdiği, 17. yüzyılın hatta tüm zamanların en pahalı çiçekleri… Özellikle en makbul olan çizgili türleri Marshal da çiçek kitabına almış. Marshal’ın arkadaşı, ünlü bitki koleksiyoncusu Genç John Tradescant, 1656 yılında Lambeth’deki bahçesinde -Latince adı (Tulipa gesneriana) olan- levhada görünen bu varyeteyi yetiştiriyordu.

 .     

Şakayıklar 10. yüzyıldan beri İngiltere’de bilinen bir çiçek ve Marshal’ın resmettiği şakayık, yerli bir tür. 1629 yılında Botanikçi John Parkinson, onların göze hoş görünen çiçeklerinin güzelliği ve şifalı oluşlarıyla değerli bitkiler olduğunu tespit etmiş. Marshal kusurlu halleriyle de resmetmiş bitkileri. Şakayıkların olduğu levhada örneğin, bir lale sol tarafına düşmüş iki taç yaprağıyla birlikte betimlenmiş.

Turunç da ilk kez İngiltere’de 16. yüzyılın sonlarında dikilmiş. Özellikle kışın korunaklı ve sıcak olmasını sağlayan turunç bahçeleri de 17. yüzyılın başlarında geliştirilmeye başlamış.

Florilegium’u değerli yapan özelliklerden biri de renklerinin aynı tazelikte ve parlaklıkta bugüne dek kalabilmiş olması. Marshal pigmentlerle olan deneylerini anlatırken, çiçeklerden, orman meyvelerinden, reçine ya da köklerden elde ettiğini yazıyor. İsabetli olarak da öngördüğü gibi yüzyıllar boyunca canlılığını koruyacak çiçek kitabı için “renkleri araştırmak bana pahalıya patladı” diye söylüyor.

Evet, gerçekten benzerlerinden ayrılan bir çiçek kitabı Alexandar Marshal’ınki ve ait olduğu dönemde kültüre alınan, yetiştirilen 600 bitki türünü, en popüler çiçekleri bize anlatması açısından da oldukça değerli. Tüm koleksiyon Windsor Şatosunun Kraliyet Kütüphane’sinde korunuyor; 2008’de tıpkı basımı da yapılmış. İsterseniz, programı hazırlarken kaynak olarak kullandığım kitaplardan biri olan Yale yayınlarından çıkan David Attenborough, Susan Owens, Martin Clayton ve Rhea Alexandratos’un kaleme aldığı Amazing Rare Things kitabında daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Londra Festival Orkestrası 11 numaralı Poco Andante Macar Dansını Johannes Brahms 04:07