Guillaume Antoine Olivier ve seyahatnamesinden 1700'lerin sonunda Anadolu florası ve faunası

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Kimi seyahatnameler o gezginlerin dolaştığı coğrafyaların flora ve faunasına dair çokça bilgi verdiği için doğa tarihi açısından birer hazine değerinde... 16. yüzyıldan sonra Osmanlı topraklarına gelen birçok gezgin var; Anadolu florası ve faunasıyla ilgili ilk bilgilerimizi de bu ilk araştırmacıların, yurtlarına döner dönmez kaleme aldıkları seyahatnamelerden elde etmişiz. 

Asuman Baytop'un yazdığı bir makaleye dayanarak Guillaume Antoine Olivier'nin seyahatnamesini, yol boyunca hangi bitkileri kayda düştüğünü anlatmaya çalışacağım size. 2015 yılında kaybettiğimiz, değerli botanik profesörümüzün Türkiye'de Botanik Tarihi Araştırmaları kitabı, Osmanlı topraklarına gelmiş tüm bu gezginleri ve seyahatnamelerini inceleyen, benim de çokça yararlandığım, müthiş bir kaynak.

 1700'lerin sonunda gelmiş Anadolu'ya Olivier. 1789 Fransız devriminden sonra Cumhuriyetçilerin, Doğu Akdeniz ülkelerinin coğrafyası, flora ve faunası, maden ve mineralleri, yerel tıbbıyla ilgili bilgiler edinmesi; doğa tarihi örnekleri toplaması için Mısır ve Suriye'yi de içine alan Osmanlı topraklarına gönderdiği bilim insanlarından biridir. Yanında da daha önce birlikte çalıştığı özellikle yumuşakçalar, güveler konusunda uzman olan Jean Guillaume Bruguière vardır. Yola çıkmadan önce meslektaşları Jean-Baptiste Lamarck'ın evrim teorisini temel alan sayısız zooloji projesinde birlikte çalışmışlardı. 

Doğa bilimci, böcek bilimci ve hekim olan Olivier, Güney Fransa'da Toulon yakınında Les Arcs'da doğmuş, Montpellier'de tıp okumuş. Fransız Devrimi'nin en çalkantılı dönemine rastlar, kariyerinin ilk yılları... 1783 yılında tıp eğitimini tamamladıktan sonra Monarşi için çalışan Luis Bénigne François Berthier de Sauvigny ondan yaşadığı kırsalla ilgili istatistiki bilgiler toplamasını istemiş. Olivier'nin bu çalışmaları, Bastille Ayaklanmasında, Sauvigny öldürülünce yok olur ama bu iş ona Montpellier'de böcek koleksiyoncusu Pierre Marie Auguste Broussinet ile çalışma imkânı sağlar. Onun zengin koleksiyonunu inceleyerek, kitaplığından faydalanmış. Paris'in mineralleri, yerel bitkileri, hayvanları, böcek ve solucanlarıyla ilgili araştırmalar yaparak çokça makale yayımlamış. 

Institut National France /Fransız Enstitüsü ve birçok bilim topluluğunun saygın bir üyesi olur bu çalışmaları nedeniyle. Historie naturelle des Coleopteres (Kınkanatlıların Doğa Tarihi) adlı 6 ciltlik bir kitap yayımlar. Kısa bir süre sonra böcekler, kelebekler ve kabuklular ansiklopedisi için de yazmaya başlar ama devrimle birlikte bu çalışmayı finanse eden kişi de giyotine gidince, bu iş tamamlanamaz. O tarihlerde arkadaşı Jean Guillaume Bruguière ile birlikte Journal d'Histoire Naturelle (Doğa Tarihi Dergisi, 1792) yayımlamaya başlarlar.

Cumhuriyetçiler tarafından bu iki bilim insanına Doğu'ya seyahat görevi de o sıralarda gelir. Başlarda bu gezinin amacı sadece doğa tarihi örnekleri toplamaktır ama sonra kimi politik amaçlar da devreye girmiş. 1792-1798 yılları arasında Osmanlı topraklarında birlikte yaptıkları geziyi Bruguière maalesef tamamlayamamış; dönüş yolculuğunda hastalanarak 1798'de, İtalya Ancona'da hayatını kaybetmiş. " Bruguière'den başka hiç kimse, solucanlar, yumuşakçalar ve güveler konusunda bu kadar derin bilgiye ulaşamamıştı" diye över yol arkadaşını Olivier.  

1798 yılında örneklerle birlikte Paris'e döndükten sonra, seyahatnameyi tek başına yazmak da Olivier'e düşer; tüm bu birikimlerini yayımlamaya başlar. 1800'lerin başında basılan Voyage Dans l'Empire Othoman l'Egypte et la Perse (Osmanlı İmparatorluğu, Mısır ve İran'da Seyahat) bu gezide yaptıkları gözlemleri, incelemelerini bir araya getiriyor. 

Üç ciltten ve içinde Anadolu ve İstanbul Boğazı haritalarının da olduğu bir Atlas'tan oluşan seyahatname, 1801, 1804 ve 1807 yıllarında Fransızca olarak yayımlanmış; Almanca, Flamanca ve İngilizceye de çevrilmiş. Birinci cilt, 1792'de, Paris'ten yola çıkışlarıyla başlıyor ve Girit adasından ayrılışına kadar devam ediyor. Paris'ten ayrıldıktan sonra Marsilya ve Toulon üzerinden 22 gün süren deniz yolculuğundan sonra İstanbul'a varmışlar; altı ay kaldıktan sonra Gemlik, Çanakkale ve Truva'da dolaşıp; oradan Bozcaada, Midilli, Sakız, Çeşme, Santorini'ye uğrayarak en son Girit adasında dört ay kadar kalmışlar. İkinci cilt Mısır, Suriye ve Mezopotamya gezilerini; üçüncü cilt ise gezisinin İran bölümünü, İran'dan çıkıp Kıbrıs ve Anadolu üzerinden tekrar İstanbul'a gelişini ve buradan da Fransa'ya dönüşünü kapsıyor. Asuman Baytop, Fransızca baskısını inceleyerek, bitki adlarını Türkçeleştirerek makalesini oluşturmuş. 

Seyahatnamenin anlatım dilinde, devrim sonrasının iklimine de uygun olarak "yurttaş" Olivier'yi görmek mümkün; satır altlarında dönemin romantik etkileri de hissedilir. Şöyle ifadeler vardır: "Mersinlerle kaplı kuş uçmaz kervan geçmez topraklar ya da hurma ve portakal ağaçlarının karıştığı bir bahçe hayal gücümü bu kadar alevlendiremezdi; sık sık şaşkınlık içinde, antik kentlerin sütun başlıklarını, dağılmış sütunlarını inceliyordum". Ticari değeri olan bitkileri özellikle öne çıkarır; Anadolu palamut meşesi, tekne yapımında kullanılan saçlı meşe ve gallerinden boya ele edilen mazı meşesi (Quercus infectoria) gibi... 

Olivier ve Bruguière, seyahatlerine İstanbul'da başlamışlar. İstanbul'a vardıkları sırada Fransız büyükelçisi görevinden alınmıştır; onlar bir yandan yeni büyükelçinin görevlendirmesini beklerken, Anadolu'da, Yunanistan ve Mısır'da bitki ve hayvan örnekleri toplamaya başlamışlar. Yeni büyükelçi atandıktan sonra da Fransa ile İran arasında bir ittifakın kurulmasına yardımcı olmak Bağdat, Kirmaşah ve sonunda Tahran'a doğru yola düşerler. Fransa Rusya ile anlaşmazlığa düşmüştür ve İran ile yakınlaşmak istemektedir. Politik bir başarı elde edemezler; Fransa ve İran arasında bir anlaşma olmaz ama bu gezinin botanik bilimi açısından oldukça verimli geçer.  

Seyahatnamenin özellikle Anadolu'da geçen bölümleri, botanik tarihi açısından çok değerli. İlk durağı İstanbul'dayken, tüm semtleri gezmiş. Çoğu Fransızca bir kısmı da Latince 50 kadar İstanbul bitkisi olduğunu söylüyor Baytop, incelemesinde. Seyahatnamesinde yer verdiği örneklerden çok daha fazlasının olduğunu da ona referans veren P.H. Davis'in Flora of Turkey, Edmond Boussier'nin Flora Orientalis eserlerinden de anlıyoruz. 

İstanbul'a ilk gelişinde Pera'daki mezarlıkları ve mesire yerlerini gezmişler; oradaki Ermeni mezarlığında dut, çınar, dişbudak, karaağaç, ceviz ağaçlarını gördüklerini; buna karşılık Müslüman mezarlıklarında ağaç çeşidi olmadığını ama sık bir servi ormanıyla gölgelendiğini yazmış. Mezarlıklardan aşağı inen bayırda karadut ve diğer meyve ağaçları; sebze bahçelerinde bakla, marul, yeşil salata, bamya, patlıcan ve kabak yetiştirildiğinden de bahsediyor.  Üsküdar'a geçince, hububat tarlaları, sebze bahçeleri, meyve ağaçları ve üzüm bağlarını, üzümün bütün kış saklanabildiğini; zengin bitki örtüsü olan Üsküdar ve Kadıköy tepelerinden görünen manzarayı katırtırnağının güzelleştirdiğini yazmış. 

Kurtuluş semtindeki bağ ve bahçelerden; Belgrad ormanında dikenucu da denen tırmanıcı Anadolu saparnasının (Smilax excelsa) ağaçların tepelerine kadar tırmandığından da söz ediyor. Yeşilköy ve Küçükçekmece'de deve dikeni ve buğdaygilleri kaydetmiş. Tophane'den Boğaz boyunca kayıkla ilerlerken sırtlarda servi, çınar, ıhlamur, kestane ağaçları, kocayemiş, mersinler ve bağlar gördüğünden; Rumelihisar mezarlığında servi, menengiç ağaçları ve değişik türden, boylu bir çakşır otu (Ferule) olduğundan bahsetmiş. 

Gravürlerde kalmış, o görkemli Büyükdere çınarı da girmiş gezginimizin seyahatnamesine. Ortasında geniş bir kahvehane alanı bırakan ağaçların tek bir çınarın sürgünleri olduğunu ortaya koymuş Olivier. Bu çınarı kaydedenlerden biri de ondan çok daha sonra, 1836 yılında İstanbul'a gelen Fransız gezgin A. Brayer olmuş. Gövdeden çıkan 11 muazzam dal taşıdığını, bu dalların 20 ayak (6,5 metre) boyunda ve 10 ayak (3.5 metre) eninde eliptik bir alan çevrelediğini, ondan 800 yıl önce Godefroi de Bouillon'un idaresindeki Haçlılar Ordusu'nun Büyükdere Çayırı'nda bu çınarın altında kamp kurduğunu yazmış. Ünlü Rus jeolog P.Tchihatcheff de 1860 yılında bu azametli çınarın bir gravürünü çizdirmiş ve eserinin levhaları arasında yayımlamış. 1959 yılında Asuman Baytop'un eşi, değerli botanikçimiz, Turhan Baytop da Büyükdere Çınarı'nın akıbetini merak ederek araştırmış. Sonunda bu ağacın Birinci Dünya Savaşı sırasında kısmen yandığını, Cumhuriyet'in ilk yıllarında da arta kalan kısımlarının tamamen yok olduğunu ortaya çıkarmış.  

Kocayemiş, helleborus, sırımbağı (Daphne pontica), laden, şeytanayağı (Bupleurum), ağaç fundası, karabaş lavanta, yabani kuşkonmaz (Asparagus acutifolius), menengiç, yabani zeytin... Onlarca türün adı geçiyor İstanbul bölümünde. Belgrad Ormanı'nda saplı meşe (quercus robur) gördüğünü, bu ağacın odunun tekne yapımına elverişli olduğunu yazmış. Karadeniz sahilindeki kömür ocaklarını gezmiş ve deniz kenarından acem yayılganı (Convolvulus persicus) toplamış. 

İstanbul'dan Mısır'a doğru yola koyulduğunda, güzergâh üzerinde üç hafta kadar Gemlik'te kalmış. Burada tersanede, kerestesi tekne yapımında kullanılan iki meşe ve iki çam çeşidinin, botanikçi ve bahçıvan Jacques Philippe Martin Cels'in bahçesinde çok iyi geliştiğini yazmış. Olivier'in bitki örneklerinin tek alıcısıydı Cels; onun çalıştığı ressamlardan biri de yetenekli Belçikalı ressam Pierre-Joseph Redoute. Gemlik'ten sonra Çanakkale yöresinde pamuk, susam, sebze bitkileri, üzüm, zeytin, birçok meyve çeşitleri, portakal, hububat yetiştirildiğini yakın dağlardan palamut (Valonea) ve mazı (galle) toplandığını kaydetmiş. Mazı meşesinin (Quercus infectoria) botanikçiler tarafından tanınmadığını yazarak Atlas'ta iki levhayı bu bitkiyi tanıtmaya ayırmış. 

Bozcaada'ya geçtiğinde adanın üzüm ve şarabından övgüyle bahsediyor; ardından Midilli ve Sakız adalarını dolaşıp oradan Çeşme'ye gelerek bitki toplamaya devam etmişler. Girit'e, oradan da Mısır'a doğru uzanıp sonra tekrar İstanbul'a dönmüşler.

İstanbul'dan sonraki rota, artık burada Fransa büyükelçisinden aldıkları yeni görevle İran'a olacaktır; bunun için de Ege yoluyla Beyrut'a, oradan Lazkiye ve Halep'e giderler. Halep ve Bağdat arasında da Birecik, Urfa, Mardin ve Nusaybin vardır. Birecik'ten hiç botanik kayıt düşmemişler ama Urfa'da arpa, çavdar, buğday, bakla, fasulye, nohut ve üzüm yetiştirildiğini; kırmızı şarap hazırlarken içine çam kozalağı eklendiğini, şehrin kuzeybatısındaki tepede çiçekli halde sümbüller ve birkaç turpgil gördüğünü yazmış. Urfa-Mardin yolu üzerinde hayıt, karaçalı, çiğdem, acıçiğdem, yılan yastığı ve süsen gibi bitkilerin adı geçiyor. Mardin'de de asmalardan, şam fıstığından ve bol miktarda badem ağaçları olduğundan söz ediyor; pamuk, susam, buğday ve arpa yetiştirildiğini yazıyor. Nusaybin'de pirinç ekildiğini kayda düşmüş ve sonra Musul üzerinden Bağdat'a gitmeye karar vermiş. 

Gezinin bu bölümüyle ilgili bitkilerle ilgili az sayıda kayıt var; daha çok İran'da kahvehanelerde afyon içildiğinden, afyon haplarının ya da içkilerinin nasıl hazırlandığından; baş ağrılarını gidermek için katılan misk, kakule, safran gibi aromatik droglardan bahsetmiş. Şiraz, İsfahan, Farsistan ve Kerman'da misk gülleri (Rosa moschata) yetiştiğini, bu gülden elde edilen yağın Hindistan'a ve Türkiye'ye yollandığını yazıyor. 

1797 Eylül'ünde Kıbrıs'tadır; Larnaka-Lefkoşe ve Girne yolunda, zeytin, dut, keçiboynuzu, incir, hünnap, pamuk, susam, mısır, arpa ve buğday gibi bitkileri kayda düşmüş.  Hemen sonra Anadolu'ya, Gilindere'ye (Aydıncık) çıkmış gezginler. Burada keçiboynuzu, ahlat, menengiç, karaçalı, katırtırnağı, sakız, mersin, kızıl çam, servi, defne, böğürtlen, yabani asma, ak asma, incir ağaçlarını saymış; zengin bir bitki örtüsü olduğunu söylemiş. Oradan Karaman'a geçtiğinde, maroken yapımında ve çeşitli renklere boyamada kullanılan bir meşe türünden bahsetmiş.

Afyon'a geldiğinde burada haşhaş ekildiğini, afyon elde etmek için haşhaş başlarının enine çizildiğini, tohumların kümes hayvanlarına yem olarak verildiğini, kurumuş bitkilerin yakacak olarak kullanıldığını yazmış. Kütahya'ya doğru gittiğinde bu kentin ilerisinde hanımeligillerden dikenli güzel, merdiven çiçeği (Morina persica) bulduğunu yazmış. Domaniç Dağı'nı geçerken bulduğu bitki sayısı kayın, kestane ve çınardan göknara, huştan orman gülüne, kurtbağrından yaban yaseminine hayli kabarık bir liste var. 

Atlas'taki bitki resimlerine gelince bu ciltteki 50 levhanın 10'u üzerinde bitki resmi var. Sekiz bitki tanıtılmış oldukça gerçekçi, bilimsel çizimler bunlar. Quercus cerris (saçlı meşe), quercus macrolepis (Anadolu palamut meşesi), Quercus infectoria Oliv.(mazı meşesi), Batı Suriye'den Lübnan meşesi (Quercus libani Oliv.), Pers gülü (Rosa persica), İran'da (Astragalus verus Oliv.), Irak'tan Fırat kavağı (Populus euphratica  Oliv.) ve Arap bademi (Amygdalus arabica Oliv.) betimlenmiş. Bu seyahatnameye botanik bilimi açısından değerli kılan yönlerden biri de yeni türlerin isimlendirip bitki resimleriyle tanıtılmış olması.  

Olivier ve Bruguière'nin tüm bu seyahati boyunca oluşturduğu bitki koleksiyonu, Paris'te korunuyor bugün. Diğer Cenevre, Leiden, Berlin, Floransa, Helsinki gibi Avrupa herbaryumlarına dağılmış örnekler de var. Seyahatnameden sonraki yaşamını da -58 yaşında beyin kanamasından hayatını kaybedene dek- Alfort Veterinerlik Okulu'nda zooloji profesörü olarak sürdürmüş.