Bitki dünyasının dinozoru: Wollemi çamı

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Dinozor çağından kopup gelmiş, dünya üzerinde çok az sayıda kalmış Wollemi çamından bahsediyoruz.

Avustralya'daki son yangın felaketinden kıl payı kurtulan bu ağaçların ismini çoğumuz ilk kez belki de o zaman duyduk. Sadece Sydney kentinin Mavi Dağlar bölgesinde doğal olarak yetişen Wollemi çamlarına alevler yaklaşınca, itfaiye bu alanı vadiye havadan müdahaleyle korumayı başarmıştı. 

Milyonlarca yıldır dünya üzerinde olan bu "dinozor ağaçlarla" insan, ancak 26 yıl önce, 10 Ekim 1994 yılında karşı karşıya geldi. New South Wales Doğal Parkların'dan David Noble, Blu Mountains (Mavi Dağlar) da konumlanan Wollemi Milli Park'ı içinde dolaşırken; kanyonun kumtaşı sırtlarında daha önce hiç ayak basılmamış yerlerde doğa yürüyüşü yaparken keşfetmiş bitki dünyasının bu "dinozorlarını". Avustralya'nın en büyük kenti Sydney'in güneybatısında, kente sadece 150 km uzaklıkta, milyonlarca yıl hiç değişmeden yaşayıp durmuş bu ağaçlar... Noble, bu vahşi kanyonda hiç ayak basılmamış bir yerinde yürürken, kendini bu Wollemi ormanında bulmuş. Yakından bakınca, uzaktan çam gibi görünen bu ağaçların, daha önce gördüğü hiçbir ağaca benzemediğini, yeni bir tür olabileceğini düşünmüş ve dalından küçük bir örnek alıp tanımlama için Sydney'deki Kraliyet Botanik Bahçesi'nin taksonomistlerine götürmüş. Araştırmalar sonunda, bunun bilimin tanımadığı sıra dışı bir ağaç türü olduğu saptanınca, bu olağanüstü keşif, botanik dünyasında büyük bir heyecan yaratır tabii. Ağaca daha sonra Wollemia nobilis ismi verilir. Wollemia cins adını aslında Wollemi Milli Park'tan daha sonra almış. Bu sözcük, Aborijin dilinde "etrafına bak, gözlerini açık tut ve gözlemle" anlamına geliyor. Tür adı "nobilis" hem ağacın özelliklerini hem de kaşifi David Noble'ı niteliyor. 

Wollemi çamı, aslında gerçek bir çam değil elbette; 200 milyon yıl önceden 65 milyon yıl öncesinde, Jurassic ve Kretase dönemleri boyunca dünya ormanlarının önemli bölümünü oluşturan son derece ilkel Araucariaceae (arokaryase) familyasına ait bir tür. Bu ailede akrabaları olan diğer iki takım ise Agathis (Kauri) ve maymun çıkmaz ağacı dediğimiz Araucaria. Bu ağaca benzeyen, 90 milyon yıl öncesine uzanan yaşlı bir fosil bulunmuştur daha önce. Bilim çevresi, fosilleşmiş bu ağacın 2 milyon yıl kadar önce yok olduğu sonucuna varmış. 1994'yılında ortaya çıkmadan önce, sadece fosil kayıtlarından bilinen bu ağaç, kelimenin tam anlamıyla yaşayan bir fosil. Boşuna "dinozor ağacı" dememişler. Bu ağaçla karşılaşmak, canlı bir dinozorla karşılaşmaktan farksız. O yüzden heyecan verici bir keşif olmuş tabii...

Botanik özelliklerine bakarsak, Wollemia nobilis, 40 metreye kadar uzayabilen, yarıçapı 1.2 metreye kadar ulaşabilen, her dem yeşil, kozalaklı bir ağaç. 10 yaşını geçen ağaçların gövdelerinin kabuklarında çok bariz, patlaklı çikolatalara benzeyen yumrular oluşmaya başlıyor. Dallanma biçimi, kendine özgü. Ana yapısını oluşturan tüm dalları gövdeden uzuyor; o dallardan büyüyen yanal dallar yok. Kuzeni maymun çıkmaz ağacı (Şili arokaryası) gibi, dallar helezonik biçimde sıralanıyor ve yapraklar da iki ya da dört safta kademeli olarak sıralanıyor; bu çok belirgin bir özellik. Kış aylarında uyku halindeyken, en ucundaki tomurcuklar, büyüyen uçlarını koruyan "polar cap", bir reçineyle kaplanıyor. Onun buz çağını, bu özelliği sayesinde atlatmış olabileceğini düşünüyor bilim insanları. Bahar geldiğinde de bu kapsülün içinden taze, yumuşak, lime yeşili dallar çıkarak büyümeye başlıyor ve yavaş yavaş değişerek olgun yaşlarında mavi-yeşile dönüyorlar. Yapraklar , 3-8 cm uzunluğunda ve 2-5 mm genişliğinde, düz doğrusal bir yapıda... Yeşil kozalakları, 6-12 cm'den 5-10 cm'e ulaşıyor ve 18-20 ay içinde olgunlaştıktan sonra rüzgar yoluyla tozlaşma oluyor. Tohumların kolayca uçmalarını sağlayan ince bir kağıt gibi minik kanatçıkları var, diğer kozalaklı türlerde olduğu gibi... Çok yavaş büyüyen ağaçlar bunlar... Wollemi bölgesinde bulunan bu yaşlı bireylerin bugün yaklaşık 500 ila 1000 yaşında olduğu sanılıyor. 

Fosil bulunduğunda Wollemi çamları hakkında çok az şey biliniyordu tabii. Büyüdükleri kanyonun ortam koşulları biliniyordu, ama ağaçlar için bu koşulların optimal olup olmadığı; yani daha sıcak veya daha serin, daha kuru veya nemli, daha fazla kil veya çakıllı topraklarda hayatta kalıp kalamayacağı bilinmiyordu. Daha sonra Milli Park dışında dikilen ağaçlar üzerinde yapılan araştırmalar sonucu, Wollemi çamlarının korunaklı alanlarda hem -5℃’den daha düşük olduğu bölgelerde büyüyebileceğini hem de tam güneş altında 45 ℃’den daha fazla ısıya dayanabildiklerini saptamışlar. 

Bu ağaçların, atalarının klonları olduğunu da düşünüyor bilim insanları... Neden derseniz, yaşlı ağaçlar arasında, kökten büyüyen birden fazla gövdesi olan ağaç türleri de var; bazı ağaçlarda bu yüze kadar çıkabiliyor. Birçok ağaç türü, kesildiğinde köklerinden yeni sürgünler çıkarma kapasitesine sahip; ormancıların kullandığı geleneksel bir ormanlık yönetim metodu bu aynı zamanda. Aynı kökten birkaç gövde geliştirebilen Wollemi çamının ise böyle bir müdahaleye ihtiyacı yok; çünkü bu onun "doğasında" var; bunun evrimsel açıdan bakıldığında yangınlara karşı ya da kanyonlarda dik yamaçlarda düşen kayalara karşı geliştirdiği ve bugüne dek hayatta kalmasını sağlayan bir korunma yöntemi olduğu düşünülüyor. Tabii bu ağaçların, atalarının birer klonu da olduğunu düşünmek mümkün; bireyler arasında çok az genetik farklılık saptanmış. 

Wollemi Çamı'nın neslinin insanlar Avustralya kıtasına gelmeden çok önce tükenmiş olduğu sanılıyordu; insanlarla hiç karşılaşmamış olduğu için insanlığın kültürel, gündelik hayatında da bir karşılığı yok. Öte yandan, bilim dünyasındaki gelişmeler, antik türlerin evrimleşmiş bitkilerde bulunmayan kimi özelliklerin insanın yararına sunulabileceğini gösteriyor. Örneğin, Wollemi çamı yapraklarından elde edilen özler, kışlık buğday üretimini etkileyen bir zararlı olan çavdar otunu önlemede başarılı olduğu bulunmuş. The Conversation'da yayımlanan Chris Rack'in "Wollemi pines are dinosaur trees" yazısından aktarıyorum bu son çalışmaları. Bu maddenin, herbisitlere yani zararlı otları öldüren ilaçlara alternatif olarak, yüksek maliyetlere ulaşmadan zararlı otlarını yayılımının kontrol altına alınmasına yardımcı olabileceği düşünülüyor. Çavdar otu, birçok yabani ot gibi, Wollemi’nin yokluğunda evrilmiş; bu yüzden Wollemi’nin kimyasına karşı direnç geliştirmesi pek olası değil.

Klonlama ile üretimin zorlayıcı olduğu; bunun nedeninin çamların çevresel değişikliklere veya zararlılara karşı daha fazla duyarlı hale gelmesine neden olabilecek genetik çeşitliliğe sahip olmaması olduğu da belirtiliyor yazıda.  


Wollemi çamlarının botanik dünyasında büyük yankı uyandırdığını söylemiştim. Nesli tehlike altında tür kategorisinde olan Wollemi çamı bugün Avustralya'da sıkı koruma altında. Tam bulundukları yer gizli tutuluyor; kanyonun bu uzak köşesine ağacı bulmak için gelmeye kalkan olursa cezai işlem uygulanıyor. Bu yasaklar, bu dinozorların herhangi bir hastalığa yakalanmasını da engellemek için de konmuş. Kırılgan ağaç topluluklarına büyük zarar verebilecek, insanın ayağıyla taşıyabileceği son derece hırçın su yosunları örneğin onlar için büyük bir tehlike.  

Ağaçların çoğaltmayı başardıklarında rahat nefes almışlar tabii. İlk klon, dendrolojisini tanımlayan ilk araştırmacılardan olan Dr. John C.G. Banks’e ithaf edilmiş; çok nadir ve değerli olduğundan bir kafesle koruma altına alınarak yerine dikilmiş. Wollemi Pine'ın ilk çizimleri, Sydney Kraliyet Botanik Bahçelerinde çalışan bitki ressamı David Mackay imzalı. Ve genç fidanlarla bu doğal habitata iki koruluk daha eklenmiş. Milyonlarca yıl önce yaşamış atalarının klonları olan bu ağaçlara o kadar ilgi var ki Sotheby müzayedeleri düzenlenerek elde edilen kazanç, bu az bilinen canlı fosilinin daha fazla araştırılmasını destekleyecek fonlara aktarılmış. 

Dünyanın değişik botanik bahçelerinde ve arboretumlarında da koruma amaçlı yetiştiriliyor. Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri de bitki toplayıcılarının hedefi haline gelebilecek ağaçların yok olmasını engellemek amacıyla bu türün çoğaltma çalışmalarına katılmış. Türkiye'de de bulunabiliyor; Wollemi çamı, İngiltere Kraliyet Botanik Bahçesinden (KEW) Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesine getirilip, serada büyütüldükten sonra sergilenmeye başlanmış.

Bu koruma stratejisinin bir parçası olarak artık genç ağaçlar kültüre alınarak çoğaltılıyor ve dünyanın her yerine gönderiliyor. 2006 yılında, Queensland’daki resmi fidanlıktan çok sayıda klonlanmış Wollemi çamı fidesi piyasaya sürülmüş; dünyanın dört bir yanındaki meraklıları da kendi dinozor ağaçlarını satın alabiliyor artık. Bazı Wollemi çamlarının, 3 metreden daha büyük bir alana yayılan verandalarda ya da küçük saksılarda mutlu bir şekilde yetiştikleri biliniyor ama yavaş büyüyorlar, ancak iyi ışıkta ve nemde yılda 50 cm’den fazla büyüyebiliyorlar. 

Soğukta ve sıcakta hayatta kalma hatta epikormik kullanarak hasardan kurtulma yeteneğine rağmen, gövde üzerindeki dalları nispeten hızlı bir şekilde döküldüğü için Wollemi çamları, ideal sokak ağaçları değil elbette. Dökülen yapraklar, kabuklar ve dallar şehirde yaşayanlar tarafından pek kabul edilebilir bir şey değil ama bir evin arka bahçesinde herkes kendi dinozor ağacını yetiştirebilir. 

Wollemi çamını, Avustralya’nın her köşesine ve deniz aşırı ülkelere yayanlar sadece bahçıvanlar değil; ayrıca diplomatik görevde olanlar, Avustralya başbakanları ve dışişleri bakanları tarafından çeşitli devlet adamlarına sunuluyor. Uzun sürecek bir dostluğu ve güveni temsil etmek için bundan daha güzel bir ağaç olmasa gerek. Bir ağaç dikmek, zaten umut ve iyilik demek. Bir de bunu 100 milyon yıldır yaşayan ve yok oluşa direnen bir fideyle yaptığınızda çok daha farklı bir anlam yükleniyor. 

Blue Mountains'da Tomah Dağı Botanik Bahçelerinde de Wollemi çamları yetiştiriliyor; ağaçların doğal habitatlarını ve botanik açıdan muhteşem ağaçların genetik havuzlarını kopyalayan korunaklı bir vadide büyüyor. Wollemi çamına kolaylıkla çağlar ötesiyle aramızda bağ kuran ağaçların dinozoru diyebiliriz.  Belki de Aborjin dilindeki anlamına atfen insanlar "etraflarına bakıp, gözlerini açık tutup ve gözlemleseydi" belki çok daha önce onunla karşılaşmış olabilirdi.