Yokoluşun Eşiğinde Gerçekçi Bir Durum Değerlendirmesi

-
Aa
+
a
a
a

Artan karbon salımına karşı 24 Ekim’de ülke çapındaki protestoya biz de katılabiliriz. Fosil yakıtı tüketimimizi sonlandırabilir, plastik torbalardan vazgeçebiliriz. Florasan ampuller kullanabilir, çöplerimizi arka bahçede gübreleştirebiliriz. Ama eğer şirket güdümlü devletten kurtulmazsak attığımız her adım, Kızılderili savaşçıların Wounded Knee (Yaralı Diz) bölgesinde beyaz askerlerin kurşunlarından kendilerini korumak için giydikleri Hayalet Dansı gömlekleri kadar faydasız.

Kendisiyle Kaliforniya’daki evinden bir telefon röportajı yaptığım yazar ve çevreci aktivist  Derrick Jensen, “Eğer büyük ve görkemli devrimi beklersek yakında hiçbir şey kalmayacak. Yaptığımız yegâne şey reform çalışmaları olursa bu kültür  herşeyi öğütecek. Reform gerekli, fakat yeterli değildir. Ne gerekiyorsa yapıp bu kültürün gezegenimizi yok etmesini önlemeliyiz. Gezegenimizi sistematik bir şekilde parçalayan bu endüstriyel yapıyı hedef alıp alaşağı etmeliyiz. Endüstrinin bugünkü hali dünyadaki yaşam ile uyumsuzluk içinde ve dünyamızı  hızla yok ediyor. Canlıların yok olmasını durdurmak için gereken ne ise yapmalıyız” dedi.

Petrol, doğalgaz ve kömür endüstrileri,  silah üreticileri, endüstriyel çiftlikler, ormanları yok eden endüstriler, otomobil endüstrisi ve kimyasal fabrikaları, tabii ki isteyerek, kendiliklerinden yok olmayacaklar. Onlar insanlığın yaklaşan kıyamet gününe karşı kayıtsızlar. Çamaşırlarımızı arka bahçede kurutarak ve güç sahibi elitlere safça güvenerek karbon salımında kayda değer bir azalma gerçekleştirmiş olmayacağız. Büyük şirketler şirketler kârları uğruna dünyamızın kanını emip posasını çıkarıyorlar. Onlar organize ve atak bir direniş tarafından durdurulmalılar. Küresel ısınma sosyal bir problem ve sosyal bir tepki gerektiriyor.

Birleşik Devletler, Kyoto Protokolü’nü reddettikten sonra, karbon salımlarını 1990 yılına göre % 20 arttırdı. Avrupa Birliği ülkeleri aynı süre içinde salımlarını %2 düşürdüler. Aralık ayında Kopenhag’da yapılacak antlaşmaya zemin hazırlamak üzere planlanmış olan Bangkok’taki iklim müzakereleri,  Kyoto’ya karşı en gönülsüz tepkileri bile geride bırakarak işleri batırdı. Kyoto öldü. Birleşik Devletler gibi Avrupa Birliği de karbon salınımını azaltmak için kabul edilen bağlayıcı hedeflere artık uymuyor. Ülkeler salınımı ne kadar azaltacaklarına bir bağlayıcılığı olmadan kendi başlarına karar verecek ve bu planlarını uluslararası  gözetime bildirecekler.  Kyoto  sorumluluğu iklim krizini yaratan endüstrileşmiş ülkelere yüklerken, yeni plan bütün ülkeleri aynı ayarda görüyor; bu korkunç bir geri adım.

Endgame: The Problem of Civilization ve The Culture of Make Believe’in yazarı Jensen: “Küresel ısınmaya  karşı, sözümona öneriler endüstriyel kapitalizmi belirleyici olarak ele alıyor. Doğal dünya endüstriyel kapitalizme uyum sağlamak durumunda. Bu saçmalık. Fiziksel gerçekle ilgisi yok. Herhangi bir sosyal sistem, ister endüstriyel kapitalizm olsun, ister Tolowa yerli halkı olsun, gerçek, fiziksel dünyaya bağımlıdır. Gerçek, fiziksel dünya var olmazsa, hiçbir şey olmaz. Kendini gerçek dünyadan kopardığn zaman halüsinasyonlar başlar. Makinelerin gerçek yaşamdan daha gerçek olduğuna inanırsın. Her gün kaç makineyle dipdibeyiz, kaç hayvandan kilometrelerce uzağız? Her gün kaç makineyle ilişki halindeyiz? Gerçeğin ne olduğunu unutmaya başladık.

Son çalışmalar kutuplardaki buz dağlarının müthiş bir hızla eridiğini ve 10 yıl içinde, yazları Kuzey Kutbu’nun açık bir deniz olacağını  gösteriyor. Bu bize fazla zaman bırakmıyor. Buzlar ve kar, güneş ışığının %80ini uzaya yansıtıp geri yollarken buzsuz ve karsız karanlık deniz suyu güneş ışığının sadece % 20sini yansıtacak, ama çoğunu da ısı olarak emecektir. Bilim insanları buzlar eriyip yok olduğunda, rüzgârların ve deniz akıntılarının yönlerinin de altüst olacağını bildiriyorlar. Hızla eriyen permafrost nedeniyle, Rus kıyılarına yakın okyanus dibindeki  metan bacaları serbest kalacak. Metan, karbondioksitten 25 kat daha toksik bir sera gazı ve bazı bilim insanlarının iddiasına göre metan gazının atmosfere büyük miktarlarda salınımı insan türünün boğularak yok olmasına neden olacak. Yükselen deniz,  Bangladeş, Marşal Adaları gibi ülkeleri yutup ve New Orleans gibi şehirleri yeni Atlantislere dönüştürürken, tahayyül bile edilmesi zor kuraklıklar, kasırgalar ve seller bir milyar insanı yerinden yurdundan edecek. Bunun etkisi, insanlık tarihinde görülmemiş büyüklükte kitle ölümleri, hastalık ve acı olacak.

Evet,  ağaçları ve  türleri yok olmakta olan canlıları koruyabilir, nehirleri temizleyebiliriz, ama büyük şirketleri kendi haline bırakırsak bütün çabalarımız boşa gitmiş olacak. Bu bireysel iyileştirmeler ve çevre  kolayca ahlaki taassubumuzun bir işareti, eylemsizliğimiz için bir neden olabilir. Bizi kapitalist şirketlerin gücüyle karşı karşıya kalmak gibi daha zor bir görevden muaf tutabilir.

Ev aletlerinin çevreye verdiği zarar, şirketlerin verdiği zararın yanında çok ufaktır. Haneler ve belediyeler ülkenin suyunun %10unu kullanırken, geri kalan % 90 tarım ve endüstri sektörleri  tarafından kullanılmaktadır. Bireysel enerji tüketimi bütün enerji tüketiminin 1/4üne denk düşerken, şirketlerin enerji tüketimi % 75tir. ABD’de evsel atıklar tüm atıkların yalnızca %3üne tekabül etmekte.

Daha sade yaşayabiliriz ve öyle de yapmalıyız, ama endüstriyel dünyanın ekonomik yapısını rasyonel bir şekilde değiştirmezsek bu yaptığımız hiçbir şeye  yaramayacaktır.

Ülke çapında atak bir direniş hareketi oluşturmak için “Deep Green Resistance’’ adı altında çalışma atölyeleri düzenleyen Jensen, “Eğer gıdanız marketten, suyunuz da evinizdeki musluktan geliyorsa size bunları sağlayan sistemi kanınızın son damlasına kadar müdafaa edersiniz, çünkü hayatınız buna bağlıdır. Eğer gıdanız yanıbaşınızdaki topraktan, suyunuz da nehirden geliyorsa bu sistemi hayatınız pahasına savunursunuz. İstismara dayalı bir ilişki söz konusu olduğunda, ister eşini istismar eden bir adam ister daha büyük bir sistem olsun, eğer istismar eden sizseniz, kurbanlarınızı  kendinize bağımlı hale getirmek için zorlarsınız. Biz de “endüstriyel kapitalizm yaşamdan daha önemli” diye düşünüyoruz.

Şirket güdümlü devleti yönetenler en az finansal düzenlemeler kadar çevre ile ilgili düzenlemelere de ısrarla karşı koydular . Ekosistemimizin ve her birimizin fakirleşmesinden onlar  sorumludur.  Petrol, benzin, otomobil endüstrisi ve şirket güdümlü devlet sayesinde fosil yakıtlarına bağımlı bir hale geldik. Türler yok olmakta. Balık stokları  bitti. Kıyılardan ve çöllerden büyük göç başlamış durumda. Ve ısı yükseldikçe gezegenimizin büyük bir kısmı yaşanmaz hale gelecek. NASA iklim bilimcisi James Hansen, atmosferde milyonda 350 parçacıktan yüksek bir karbondioksit  konsantrasyonunun, gezegenimizin üzerinde medeniyetin kurulduğu ve yaşamın uyum sağladığı biyosfer ile uyumlu olmadığını gösterdi. Eğer atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunu, 350 ppm’in altına düşürmek için bir umudumuz olacaksa, 2030’kadar, -dünyanın endüstrileşmiş  kısmında çok daha önce- kömür kullanımımı durdurmamız gerektiğini belirtti. Birleşik Devletler’de kömür elektrik üretiminin yarısını sağlıyor.

Jensen, “Kendimizi,  gezegenimizi öldüren bu şirket kontrollü devletten ayırmamız gerek” diyor. Çok kararlı olmalıyız, çünkü gezegenin üzerindeki yaşam söz konusu. Bu petrole bağlı yapıya son vermeliyiz. Bunu, yasalar aracılığıyla mı, kitlesel boykotlarla mı veya sabote ederek mi yapacağımız ne benim ne de ağaçların umrunda. Dahr Jamal’a, “Irak’ta savunulmayan bir köprü ne kadar zaman dayanır?” diye sorduğumda , 6-12 saat arası dedi. Bunca yıkımın motoru olan bu ekonomik sistemi  işlemez hale getirelim. Nijerya Deltasını Kurtarma Hareketi Nijerya Petrol çıktısını %20 azaltmıştır. Petrol ekonomisini durdurmalıyız.

Ekosistem, hâlâ bodrumda çamaşır kurutucumuz var diye ölmüyor. İnsandan doğal çevreye kadar, yeryüzündeki her şeye sömürülebilir bir meta olarak bakan büyük şirketler yüzünden; çünkü tüketim şirket kârlarının motorudur. Şirket güdümlü devletler, aslında büyük bir  sosyal ve ekonomik reform gerekirken, çevre krizini  bize bir kişisel tercih meselesiymiş gibi pazarlamaya çalıştı. Güçsüz bırakıldık.

Yüzyıl önce Alexander Herzen, çarı devirmeye çalışan bir grup Rus anarşiste, sistemi kurtarmak üzere orada olmadıklarını hatırlatarak şöyle diyordu: “Sistemi kurtarmak için burada değiliz. Doktor olduğumuzu zannediyoruz, ama asıl hastalık biziz.’’

Makalenin aslı 18 Ekim tarihinde Truthdig.com'da yayınlanmıştır. Türkçeye çeviren: Özden Gider