Ustaya saygı: Ortadoğu'dan bir Anthony Shadid geçti...

-
Aa
+
a
a
a

Taraf

20 Şubat 2012

"Hayatımda gördüğüm hiçbir şeye benzemiyor” diye tarif ediyordu Suriye’de olan biteni. “Suriye meselesine dair haberler çoğu zaman telefon üzerinden yapılıyor. Oysaki aktivistlerle görüşmeniz lazım, sahadan bildirmek lazım” diyordu. Bu tutku, bu heyecan, bu gazetecilik derdi ölümünü getirdi. Türkiye’den kaçak yollarla Suriye’ye geçen New York Times Beyrut şefi Anthony Shadid, Suriye’den geri dönerken sınırda geçirdiği astım krizi sonrasında hayatını yitirdi. Irak’ta Amerikan ordusunun, Ramallah’ta İsrail’in, Libya’da Kaddafi, Suriye’de Esad’ın gücünün yetemediği Shadid’in katili bir astım krizi oldu.

Amerika’da Lübnanlı bir ailenin çocuğu olarak 1968 yılında doğdu. Amerikalı kimliğiyle varoluşsal bir sorunu yoktu ama Lübnanlı olmak gibi bir meselesi vardı. Bu mesele yüzünden henüz 14-15 yaşında koymuştu kafasına gazeteci olmayı. Ve sadece gazeteci olmayı değil, Ortadoğu muhabiri olmayı... 15 yıldan uzun süren bölge muhabirliği sırasında Associated Press ve Washington Post gibi saygın kurumlarda görev yaptı.

İki Pulitzer, dört kitap -sonuncu kitabı Mart ayı sonunda basılacaktı- ile taçlandırdığı gazetecilik kariyeri kendi başına “gazetecilik nedir, nasıl yapılmalıdır” temalı bir el kitabı mahiyetinde bir serüvendi. Dünyanın en zor coğrafyalarından birinde, meşakkatli bir işe girişmişti. Kimsenin gitmeye cesaret edemeyeceği yerlerden okuyucularına insan hikâyeleri getirdi. Hiçbir zaman kendi hikâyesinin, başka hikâyelerin önüne geçmesine izin vermedi. Bölgeye dair derin bilgi birikimine ve analiz yeteneğine rağmen hiçbir zaman haberinden, hikâyesinden rol çalmadı. Gazeteci olarak görev tanımının kendini haberde göstermek değil, şahitlik ettiğini anlatmak olduğunu biliyor, işine ve insanlara büyük saygı duyuyordu.

Oryantalist, İslamofobik, Batı merkezci analizlere hiç prim vermedi. Bir meslektaşının deyimiyle “Irak Savaşı artık ölü beden sayılarına indirgenmiş istatistikler ve savaş stratejileri düzeyinde analiz edilmeye başlandığında, Shadid bizlere aslında bu savaşın sıradan ve gerçek insanların hayatı ile ilgili olduğunu hatırlatmak için Irak’taydı.” Bu gazetecilik merakının ve şevkinin getirdiği risklerden en çok kendisi haberdardı. 2002 yılında Ramallah’tan bildirirken bir İsrailli askerin silahından çıkan ve omzuna isabet eden kurşun bile cesaretini kırmadı.

Batı merkezci, masa başı analizlerden kaçarken başka tür bir masa başı gazeteciliğe de yüz vermedi. Hiçbir zaman bilgi arayışını bol teori ve azametli cümleler arasında kaybetmedi. Gazeteciliği, kendini birilerine sevdirmek için değil, kendi hakikat arayışına okuyucularını da dahil etmek için yaptı. Hikâyelerinin amacı birilerini memnun etmek değildi. Bölge insanına, başka türden bir beyaz adam kibri olan, sınırsız mazlumiyet karinesi ile yaklaşmadı. Bölge siyasetinin yegâne belirleyicisi olarak büyük komploları görmedi, tüm sorunların müsebbibi olarak “büyük güçleri” itham etmedi. Gazeteciliğine olduğu gibi, analistliğine de damgasını vuran bölgeye saygısıydı. Ve bu yüzden hiçbir zaman bölge insanının özneliğini çalıp, onları iradesiz pasif mağdurlar olarak resmetmedi.

Engin bir bilgi birikimi imbiğinden süzülen haberlerinde zaferler, yenilgiler, insan trajedileri, küçük mutluluklar ve arayışlar vardı. Bölge tarihine, siyasetine, kültürüne, mimarisine hâkimiyeti en amatör okuyucunun bile dikkatini çekecek bir derinlik katıyordu yazılarına. Merakı ve şevki bulaşıcı, anlatım üslubu istisnai bir güzellikteydi.

Yakın bir çalışma arkadaşının sözleriyle “Dev bir gazetecinin sahip olması gereken tüm vasıflara sahipti, biri hariç: Dev bir ego.” Kendisini tanıyan herkesin kefil olacağı bir gazetecilik namusu ve tüm bunların ötesinde bir insanlığı vardı. Kendi liginde bulunan gazetecilerde çok da sık görülmeyen insani erdemleri konusunda herkes hemfikirdi, mütevazılığı, güler yüzü, yardımseverliği ile sadece dev bir gazeteci değil aynı zamanda dev bir insandı.

“Bağdat’ta uzun süre kötümser olduktan sonra, Arap devrimleri ile iyimserliğimi kazandım. Bu iyimserlik, sanırım, yıllardır bir ölüm sessizliğinde sıkışıp kalmış olan hakların canlanmasından kaynaklanıyor... Ve işte bu dinamizm bu toplumların geleceğine dair ümitvar olmamızı sağlıyor” diyordu. Devrimler yaşanmaya devam edecek ancak bize bunu anlatan bir Anthony Shadid olmadığı için devrim hikâyelerimiz eksik kalacak...

Her kuşağın bir efsane rol model gazetecisi vardır. Benim kuşağımın rock star’ı kesinlikle oydu. Gerçek ve onurlu bir gazeteci olmak isteyen herkesin kendisine de nasip olmasını isteyeceği bir hayat yaşadı.

Yokluğu çok hissedilecek. Anthony Shadid kesinlikle çok özlenecek.

Toprağı bol olsun...