Uluslararası Hukukun Kazandığı İşlev...

-
Aa
+
a
a
a

Cumhuriyet GazetesiBağlantısızlık EkiAğustos 1979 

"Hukuk, toplumsal ve ekonomik olgulardan ayrı, soyut bir kavram değildir. Hukuk, hareketin kurallarına uyar, çünkü düzenlemeyi amaçladığı hayatın kendisi de harekettir." 

Uluslararası hukuk, uluslararası toplumu oluşturan birimlerin (bağımsız devletlerin, uluslararası örgütlerin ve bir ölçüde bireylerin) birbirleriyle ilişki kurarken uymak zorunda oldukları kurallara deniyor. Ama bu kurallara uyulmadığında ne yapılacağı, uymayanlara kimin ne ceza vereceği tam bir açıklıkla ortaya konabilmiş değil. Bu yüzden de Uluslararası Hukuk ye de Devletler Hukuku lafı geçer geçmez birçok dudakta biraz şüpheci, biraz küçümseyen bir gülümseme kıvrılıveriyor. "İdeal olarak iyi, güzel de, neye yarar?" tavrı. Oysa bu tavrın pek de haklı bir yargıdan kaynaklandığı söylenemez. Uluslararası hukukun geçmişte de önemli bir işlevi olmuştu, şimdi de var. Hatta bağlantısızlık olgusunun serpilip gelişmesiyle birlikte bu önem günümüzde adeta yaşamsal bir boyuta ulaşmıştır denilebilir.  

Uluslararası ilişkiler sahnesinin son yirmi yılın abakıldığında, dünyada bu ilişkilerin yapısını etkileyen, bu sistemi değiştirmeye yönelen, ona yeni ve zengin boyutlar katan bir yeni siyasal olgunun ortaya çıktığı göze çarpıyor. Bu da bağlantısızlar adı verilne bir ülkeler grubunun dünya işlerine gittikçe artan bir ağırlık koyması olgusudur. Bağlantısızlık hareketi yalnızca iki süper devletin ABD ile SSCB'nin çevresinde toplaşan iki güçlü blokun dışında kalma hareketi olarak görülmemeli. Amaç iki kutuplu bir dünyanın dışında tarafsız kalmak değildir yalnızca. Aynı zamanda mevcut uluslararası sistemin temelini hedef alan bir değiştirme işlemi (operasyonu) da gündemdedir. Sömürgelikten yeni kurtulmuş olan yoksul ve genç ülkeler yeni bir uluslararası sistem kurulması için zorlamaktalar dünyayı: İrili ufaklı tüm devletlerin eşitliği temeli üzerinde kurulacak, ulusların işbirliğine dayanacak yeni bir düzen. Tüm hakların eşitçe birlikte eşitçe gelişme hakkını temel alan böyle bir işbirliği (ya da güçbirliği) düzeni, dünya barışının gerçekleşmesinin de en büyük güvencesi olarak görülmekte. 

Hukuk da değişecektir 

Toplumsal ve ekonomik alanlarda gerçekleştirimek istenen bu değişiklik, kendini hukuk alanında da gösterecektir elbette. Hukukun toplumsal ve ekonomik olgulardan ayrı, soyut bir kavram olarak düşünülemeyeceği bilinen bir gerçektir. Çağımızın ünlü uluslararası hukukçularından Cezayirli Becavi'nin belirttiği gibi "hukuk hareketin kurallarına uyar, çünkü düzenlemeyi amaçladığı hayatın kendisi de harekettir zaten." Dolayısıyla, toplumun değişen gereksinmelerine uygun olarak hukuk da değişecektir. 

Aslında uluslararası hukuk, yüzyıllar boyunca bir avuç güçlü devletin dünyayı aralarında paylaşma isteğine cevap veren bu paylaşıma hizmet eden bir kurallar dizisi olarak kalmıştı. Hristiyan Avrupa devletlerinin 'uluslararası' hukuku. Ama dünyadaki değişmeler bu yerleşik yapıda önemli gedikler açtı: Bolşevik Devriminin başarıya ulaşması, klasik batı hukukunun karşısına 'sosyalist' uluslararası hukuk anlayışını çıkardı. 1960'ların başından itibaren hızlanan sömürgelikten kurtuluş süreci de klasik uluslararası hukukun temellerine ekonomik bir darbe indirerek bu değişme sürecini yen ibir noktaya ulaştırmaktaydı. 

BM = Bağlantısızların karargâhı 

Üçüncü Dünya ülkeleri, dünyada sömüren–sömürülen ilişkisi yerine gerçek eşitlik ilişkisini koymak istiyorlardı. Onun için, Doğu-Batı çatışmasının üzerine bir de Kuzey-Güney ya da zengin-yoksul çatışmasını eklediler. Eski ilişkileri yansıtan klasik uluslararası hukukun eleştirilip yavaş yavaş değiştirilmesi işine giriştiler. Başlangıçta yetersiz olan uzmanları (kadroları) geliştikçe bu değiştirme işinda daha önemli başarılar sağladılar. Bu değişme nasıl gerçekleştiriliyordu? Burada en önemli sorun, dünyayı (insanlığı) ilgilendiren kararların alınmasına her devletin eşit biçimde katılmasının sağlanması idi. Bunun sağlanabileceği en elverişli yer ise, dnya devletlerinin hemen hepsini bünyesinde barındıran BM örgütü ile onun organları idi. Onlar da burayı karargâh yaptılar.  

Yeni hukuk kuralları 

Böylece, özellikle BM Genel Kurulu'nda alınan çeşitli kararlarda her ulusun kendi ekonomik gelişme ve kalkınma yolunu seçmekte özgür olduğu, doğal kaynakları üzerinde tam ve sürekli eagemenliğe sahip bulunduğu, bunları sağlamak için gerektiğinde yabancı sermayenin ve doğal kaynakların devletleştirilmesinin en temel haklardan olduğu saptandı. Yabancı sermayenin ve mallarının devletleştirilmesine gidilmesi halinde de kapitalist ülke hukukçularının ileri sürdüğü gibi 'anında' ve 'yeterli' tazminat ödenmesi zorunlu bir koşul olmaktan çıkıyordu. Bu konuda devletleştiren ülkenin 'uygun' bir tazminat vermesinin doğal olacağı karara bağlanıyordu. Uluslararası metinlere geçirilen bu ilkeler bir anlamda artık yeni hukuk kuralları halini almaktadır. 

"Gelişme yolunda..." 

Yani, uluslararası hukuk da bağılantısız ülkelerin pek çoğu gibi 'gelişme yolunda' bur hukuktur. Bir zamanlar Anglo-Amerikan hukukçularının fetvaları ile neredeyse Tanrı kelâmı kadar kesin bir uluslararası hukuk kuralı sayılan üç ya da alıt millik karasuları kavramı, bir avuç yoksul Latin Amerika ülkesinin girişimi sonucu tarihe karışmıştır. Süper devletleri uzay çalışmalarında kısıtlayan, uzayın yalnızca barışçı amaçlarla kullanımına izin veren bir uluslararası antlaşma BM çerçevesinde gerçekleştirilmiş durumda. Gene BM çerçevesinde sadece bir konferans biçiminde başlatılan zengin-yoksul tartışması kısa sürede UNCTAD adında bir örgüte, hem de zengin ülkelerin çok ciddiye almak zorunda kaldıkları bir örgüte dönüşmüştür. 

Zenginlerin direnmesi 

Tabii, bu gelişmenin hayli ağır ve sancılı olduğu, birçok gerileme ve yenilgiyi bağrında barındırdığı da bir gerçek. Varlıklı ülkeler, mükemmel yetişmiş kadroları ve sonsuz esneklikleri ile bu gelişmeler karşısında büyük bir dirneme göstermekteler. Bu ülkeler BM Genel Kurulu kararlarının hukuki değerini sorgulayarak, bunları 'uluslararıs hukuk dışı', 'duygusal ve politik' kararlar diye niteliyorlar. Bir zamanlar mbüyük rahatlıkla dünyanın dört bir yanında müdahale etmek için araç olarak kullandıkları BM örgütününü işlevsiz hale getirmek için çaba gösteriyorlar. Tüm önemli konularda alınacak kararlarda oydaşma (consensus) koşulunu getirerek bu kararları yumuşatmaya, zayıflatmaya uğraşıyorlar. Ne var ki, uluslararası hukukun eşitlikçi-hakkaniyetçi bir hukuk olma yönündeki gelişmesi sürüyor. 

Evet, uluslararası hukuk kurallarına uyulmaması halinde nasıl bir yaptırım uygulanacağı bugün hâlâ belirlenebilmiş değil. Ama kimsenin de uluslararası örgütlerin kararlarına sürekli karşı çıkmayı ya da bu örgütlerin dışında kalmayı göze alamadığı da apaçık. Bu bile, başlıbaşına bir yaptırım sayılabilir. 

Bağlantısızların silahı 

Uluslararası hukuk, yeni kuralları ile birlikte, bağlantısızlar dünyasının varlıklılar karşısındaki mücadelesinde sahip olduğu en etkili, en uzun menzilli silahlardan biridir. 

Çünkü: "Okyanus diplerinden uzay'a kadar yayılan bir dünyada, çekirdek güçlü silahların yok edici tehdidi altında, kişi başına 2000 dolardan çok düşen ulusal gelirli devletlerle, 100 dolardan az düşen devletler arasında, doğal kaynakları tükenmekte olan ve çevresel kirlenme sorunlarının büyük tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Dünya Devletleri, yarısı aç, eğitim, bakım ve sağlık olanaklarından yoksun insanlığın ilişkilerini, yeni uluslararası hukuk kurallarıyla düzenlemek zorundadır." (Seha L. Meray).