Uçurumun eşiğinde

-
Aa
+
a
a
a

Larry Elliot, Ekonomi Editörü16 Temmuz 2002

Üç yıl önce Time dergisinde, para ve mal varlığına adanmış internet dergisi TheStreet.com’un kurucusu James Cramer’ın bir yazısı yayınlandı. Evde oturduğuz yerden hisse senedi alım satımının erdemlerini göklere çıkaran yazının başlığı şuydu: “Evvet, Gündelik Ticaret!” Cramer’in mesajı çok basitti: Bugüne kadar öğretmek, toprakla, tıpla uğraşmak, didinmek v.s. gibi işleri yapmaktansa hayatınızı spekülasyondan kazanın. Yazının ana fikri şuydu: geçiminizi ticaretten sağlamak için bugünden daha iyi bir zaman bulamazsınız.

“One Market Under God” (Tanrının Hükümranlığı Altında Tek Piyasa) adlı muhteşem kitabın yazarı Thomas Frank 1999 yazını şirket aşkı yazı olarak tanımlarken hedefi onikiden vurmuştu. Tıpkı 1967’deki gibi 1999 yazında da geçmişin sıradan dünyasından kurtuluş vaadi vardı. Tek farkla ki, kurtuluş için seçilen uyarıcı LSD değil, para idi. Devrimin peygamberleri de Beatles veya Stones yerine bu sefer Cramer ve James Glassman gibilerdi: Dow Jones endeksinin 10,000’lerde takılmayıp 36,000’lere kadar yükseleceğini tahmin edenler. Şirket aşkı yazı için uygun kitabe-i seng-i mezar olarak, Beatles’ın Sgt. Pepper albümünden üç yıl sonra dağılmasının ardından John Lennon’ın yaktığı ağıt seçilebilirdi: “The Dream is Over” (Rüya Bitti).

Bugün soru, Dow endeksinin ne zaman 36,000’e varacağı değil; ne kadar dibe vuracağı sorusudur. Günümüzde, “Evvet, Gündelik Ticaret!” başlığını kullanmış bir dergi, 2000 ilkbaharında balonun patlamasından bu yana portföy değerlerinin büzüşmesine tanık olmuş küçük bir yatırımcı ordusunun taarruzuna şahit olabilir. Bugün mesele, bu toplu piyasa çılgınlığının bedelinin ciddi bir küresel resesyon, hatta tam kapsamlı bir çöküş olup olmayacağı meselesi.

Ortada endişelenecek pek bir şey olmadığını söyleyen bir yığın bilgiç var. Siyasilerden garanti üstüne garanti geliyor: ekonomik göstergelerin gayet iyi göründüğü yolundaki amentü tekrar tekrar dile getiriliyor. George Bush’un ekonomik danışmanı Lawrence Lindsey daha dünkü Financial Times’da bunu gazlıyor, ABD’de bir ekonomik resesyonun muhtemel olmadığını söylüyordu ısrara.

Gerçekte neler olup biteceğini kimseler bilmiyor tabii ki. Mali analistlerin önlerinde geçmişe dayanarak geleceği gösterdiği iddia edilen tablo ve çizelgeler var ve bunlar da potansiyel bir problemi işaret ediyorlar. Ekonomistler elle tutulur verileri inceleyip ucuzlayan para ve artan harcamaların işlerin yoluna girdiği anlamına geldiğini söylüyor. Ama her iki öngörü de, ekonominin simyanın modern bir formundan çok bir bilim dalı olduğu ve simyanın kara büyü uygulamalarına dalmış olanların da, yüksek maaşlı büyücü doktorlardan daha fazlası olduğu varsayımına dayanıyor. Oysa, sermaye ve hisse senedi piyasasına uygun düşen tek teori, kaos teorisidir. Dolar’ın yakın tarihi, bunu haklı çıkaran bir örnek olay. En azından son beş yıldır ABD para biriminin güçlü olması, şirket kârlılıklarını yiyip bitirmekte, rekor sayılabilecek bir ticaret açığına yol açmaktaydı. Piyasalar doların aşırı değer kazandığını biliyorlardı bilmesine, ama buna rağmen, dolar almaya devam ettiler. Son iki aydır hâlet-i ruhiye değişti ve dolar, euro karşısında %14 oranında değer kaybetti; ve sonunda dün - iki yılı aşkın bir süredir ilk kez bire bir paritesini aştı. Bu düşüş ne zaman durdurulabilecek? Kim bilir? Bazı tahminlere göre dolar hâlâ gerçek değerinin %30 üstünde ve fakat bu oranda başka bir hızlı düşüş, hisse senedi piyasalarına geri besleme yapabilir ve yabancı yatırımcının kapılara hücum etmesine sebep olabilir.

Bütün bunlar, hisse senedi fiyatlarında son zamanlarda görülen bu düşüş spazmı karşısında siyasilerin, aslında açığa vurduklarından çok daha fazla kaygı duymalarındaki nedenleri ortaya koyuyor. Amerikan tüketicisinin güvenindeki keskin düşüş, kamuoyundaki havanın WorldCom muhasebesindeki 3.8 milyar dolarlık sahtekârlığın tetiklediği Wall Street düşüşlerinden etkilendiği konusunda açık bir göstergeydi. düşüşü de açıklayabilir. Amerikan Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan, bugün Kongre’ye açıklama yapacak ama, merkez bankasının (Fed) önümüzdeki ay faiz hadlerini düşürmesi, Greenspan’in konuşmasından daha

New York Borsası, fonda Alan Greenspan (AP)

büyük önem taşıyor.

Greenspan’in gerçek korkusu ise, ABD ekonomisinin bir düşüş sarmalına kilitlenmesi: Hisse senedi fiyatlarındaki düşüşün tüketimi zayıflatması, bununsa şirket kârlarını baskı altına alması, ve sonuç olarak da, tüm ekonomik sistemin bundan etkilenmesi. Aktiflerdeki çöküş, şirketlerin likit akışı yaratmak için fiyatları düşürmesine sebep olacak, bu da düşürülen faiz hadlerinin büyümeyi tetikleyemediği bir deflasyon dönemine girilmesine yol açacaktır. İyimserler, buna olamaz gözüyle bakıyorlar. Ne var ki, oldu bile: dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Japonya’da. Orada, 1980’lerin sonunda balonunun patlamasından bu yana dört kez resesyona tanık olundu. Fiyatlar düşüyor, tüketici parasını saklamakta kararlı; son bir itişle bankaları sistematik kriz uçurumuna düşürmek işten bile değil. Greenspan, Japonya deneyimini ele alan tuğla gibi bir rapor ısmarlamıştı, şimdi onu inceliyor ve bu da onun ne kadar endişeli olduğunu göstermeye yeterli.

Şu an bekleyebileceğimiz en iyi senaryo, önümüzdeki haftalarda ABD’nin önde gelen diğer dev şirketlerinin yönetim kurulu salonlarından yeni yolsuzluk haberleri gelmemesi, bu devlerden daha iyi (ve daha dürüst) insanlar çıkıp, bunların hisse senedi fiyatlarında hızlı bir düzelme sağlaması ve bunun da sonuçta tüketici güvenini yükseltmesi. Bu da, balonun şişirildiği yıllarda aşırı yüksek teknoloji yatırımları ve aşırı borçlanma yüzünden hastalanan ekonomiyi düzeltmeye yetmeyecektir, ama Greenspan’e biraz zaman kazandıracaktır hiç olmazsa.

Çok daha endişe verici bir senaryo ise, hisse senedi fiyatlarının önümüzdeki birkaç hafta boyunca düşmeye devam etmesi olacaktır. Bu şartlar altında Merkez Bankası, Ağustos toplantısında faiz oranlarını düşürmek için ciddi bir baskı altında kalacaktır ve Fed’in bu baskıya boyun eğeceği de neredeyse muhakkaktır. Ne var ki, bunun, kaybolmuş güveni yeniden tesis edeceğinin bir garantisi de yoktur. Neden mi? Birincisi, faiz oranlarının yüzde 0.25 puan giibi küçük bir oranda düşürülmesi zaten %1.75 gibi düşük bir seviyede olan faizlere fazla etki etmeyecektir. İkincisi, bu zarar getiren bir önlem de olabilir, çünkü Merkez Bankası’nın paniklediğini gösteren bir işaret sayılabilecektir (ki, durum da bu olacaktır zaten). Nihayet, makul faiz hadleri, şirketlerin ve tüketicilerin kendi aldıkları kredilere verdikleri faizlerdir. Ancak, bu hadler de, mali sıkıntıyı önlemeye yetecek çabuklukta düşüyor değiller.

Tüm bunların altında yatan problem şu: 1990’ların ortasından bu yana hisse senedi fiyatları %200 artmışken, şirket kârları – sahtekâr murakıpların değil de, ciddi devlet istatistikçilerin hesaplamasıyla – %40 artmıştır. Greenspan’in Wall Street’ten tepki gelene kadar faiz hadlerini durmadan düşürmesi, daha da düşürmesi ve hatta daha da düşürmesi beklenebilir. O zaman dahi (durumu büsbütün karmaşıklaştıracak bir Irak istilâsı olmayacağı varsayılsa bile) siyasaların gevşetilmesinin, bu yıl gördüğümüz filmin tekrar oynatılmasına yol açması riski var: Kısa ömürlü bir coşku patlaması ve ardından, şirketlerin kendilerinden beklenen kazançları elde edemeyeceklerinin farkına varılması. O zaman Greenspan ve Bush, ellerindeki son kozları da oynamış olacaklarından, su anki durumlarından daha da büyük bir açmaza düşeceklerdir. Bu arada – kendi ekonomilerinin uçuruma yuvarlanmaması için ABD ekonomisinin düzelmesine iyice bel bağlamış olan – Avrupa ve Japonya da, derin ve uzayan bir ekonomik resesyon ihtimaliyle yüzyüze geleceklerdir.

Bu size iç karartıcı bir tablo gibi geliyorsa, iç karartıcı bir tablodur da ondan. 1930’lardan bu yana dünya ekonomisi için en kritik an geliyor olabilir. İnsanların bu berbat duruma nasıl gelindiğini soruyor olmaları ise, bu olayın iyi tarafı. Sorunun cevabı şu: Cramer, Glassman ve arkadaşlarının söylediklerinden başları dönen siyasiler, küresel kapitalizmden fren pedalını bile bile söktüler. Ve her mühendisin bildiği gibi fren pedalı, hız yapan araçların güvenli seyretmesini sağlar. Frensiz araçlarda sadece iki hız vardır: Felâket hızlı ya da ölümcül yavaş.