Uçaklar, Gemiler ve Politik Dengeler

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları

 

Ömer Madra: Türkiye, Almanya ve Fransa liderleriyle AB zirvesine giderken, 36 adet Airbus uçağının satın alınması bağlantısının yapıldığı haberi vardı. Bunun medyada da çeşitli yönlerden tartışması vardı, bu, “AB’ye girmek için bir çeşit rüşvet midir, değil midir?” diye. Bu konudaki görüşlerinizi çok merak ediyoruz.

 

Hasan Ersel: Bu uçakların alınmasına ilişkin anlaşmanın devlet başkanlarının, hükümet başkanının bulunduğu bir yerde imzalanması tabii ki bir gösteridir, buna kuşku yok. Fakat “rüşvettir” deyince bu hem AB’yi hem de Türkiye hükümetinin zekâsını ve algılama gücünü hafife almak anlamına geliyor. Bu haksızlık, doğru da değil. Şöyle ki: “Türkiye 36 uçak siparişini bize verdi, Amerika’ya vermedi” diye Almanya ile Fransa tavır mı değiştirecek? Herhalde olmaz. İkincisi, Türkiye böyle bir denemeyi yapıp bundan bir başarı umacak kadar saf mıdır? Ben hiç sanmıyorum, daha önce Osmanlı döneminde de var böyle örnekler, başarılı da olmamıştır. II. Abdülhamit zamanında Ermenilerle ilgili karışıklıklar çıkıyor, bunun arkasından ABD Osmanlı devletini tehdit ediyor, “benim vatandaşlarım bundan zarar gördü, 22 bin altın tazminat ver, aksi halde donanmamı İstanbul’a gönderirim” diye. Amerika’nın Osmanlı sularına donanma gönderme adeti 1850’lerden beri vardır, o yeni bir durum değil. Bunun üzerine bir kılıf aranıyor ve para böyle verilirse olmaz diye düşünülerek bir savaş gemisi sipariş ediliyor, ve buna fahiş para ödeniyor, yani değerinin üstünde. Bu geminin adı da Mecidiye Kruvazörü, 355 bin altın lira alınıyor bu gemi. Bu olay 1900 yılında oluyor. Bu gemi de 1903’de servise giriyor. Kötü de bir gemi, yapım hataları var vs. Fakat iş burada bitmiyor, Amerika’ya böyle bir sipariş verilince İngilizleri de dengelemek gerekiyor. Bunun üzerine İngiltere’ye, yine 1900 yılında Armstrong tezgâhlarında yapılmak üzere Hamidiye Kruvazörü sipariş ediliyor. Buna da 456 bin altın veriliyor. Bu da değerinin üzerinde. Yalnız Hamidiye sonradan çok başarılı işler yapmış, Mecidiye gibi değil, iyi bir gemi. Ama o teknik bir konu. İş onunla da bitmiyor, bu defa İtalyanlar devreye giriyor. “Nereden akıllarına geldi?” diyeceksiniz. Italya’nın ünlü Ansaldo Tezgâhları’nın ortağı İngiliz Armstrong Tezgâhları da ondan...

 

ÖM: Bu Ansaldo bir zamanlar troleybüs yapan şirket olabilir mi?

 

HE: Evet, o. İzmir’de vardı, 1950lerde.

 

ÖM: İstanbul’da da hatırlıyorum.

 

HE: Gemicilikte de önemli bir kuruluştur. Ansaldo’ya Mesudiye Zırhlısı’nın yeniden yapımı projesi veriliyor. Bu pek  yürümüor, sorunlar çıkıyor vs. Daha sonra Drama Kruvazörü alınıyor. Bu da Hamidiye ve Mecidiye gibi 3 bacalı bir gemi. Ama Trablusgarp Savaşı bahanesi ile İtalyanlar bu gemiye 1913’de el koyuyor.

 

ÖM: Vermiyorlar?

 

HE: Evet, vermiyorlar ve bizim paralar da gidiyor.

 

ÖM: Paraları da geri vermiyorlar mı?

 

HE: Öyle bir adetleri yok.

 

Görüldüğü gibi tarihte bu tip denemeler yapılmış olabilir. Bunlar çağrışım yaptırıyor herhalde. Ama herkes bundan dersini almıştır.

 

36 Airbus uçağı anlaşmasına gelince: Yanılmıyorsam, sivil havacılıkta 2004 yılında şu ana kadar yapılmış ya en büyük anlaşma, ya da en büyüklerden biri.

 

Evrim Altuğ: Bu arada 15 tane de Boeing siparişi verilmiş.

 

HE: Ona da geleceğim. Türk Hava Yolları çok daha önce, önümüzdeki döneme ilişkin uçak programı için neye ihtiyacı olduğuna dair bir hesap yapmış. Sonuçta Airbus uçaklarına ağırlık veren, ama Boeing uçaklarını da almayı içeren bir plan yapılmış. THY’nin uçak kullanımına bakarsanız her iki uçak da var. THY uzun zamandır Airbus uçaklarını kullanıyor.

 

Bu tür büyücek ihalelerde gayet tabii ki bir politik dengeleme vardır, çünkü THY devletin bir kuruluşu.

 

ÖM: Bu yıl dünyanın en büyük alışverişlerinden de biri oluyor?

 

HE: Evet öyle, eğer birincisi değilse...(Gözümden kaçmış daha büyük bir ihale olabilir diye söylüyorum) Dolayısıyla önemli bir olay, buna hiç kuşku yok. Ama önemi bu kadar.

 

Yapılan iş de çok anormal bir şeye benzemiyor. Çünkü, teknik detayları bilmem mümkün değil, ama görünen şu: THY önemli ölçüde Airbus uçakları kullanıyor. Bunun yanı sıra şu anda filosunda çok daha fazla Boeing var. Uçakların eskiyenlerin yerine yenisi konacak. THY uçak filosunu büyütüyor.

 

Bu Avrupa’da ne anlama gelir diye baktığınız zaman, “bu girişimde sözü geçen ülke, önümüzdeki döneme bakıldığında, büyük bir hava filosu kullanabilecek, onun müşterisini bulabilecek güçte, ekonomik durumu olan bir ülkedir” sinyali verir. Bu bir propaganda mıdır? Evet... Ama bu kadar. Buradan kalkıp da “rüşvet” filan demek bana biraz çirkin geliyor.

 

ÖM: Airbus bildiğimiz kadarı ile AB’nin çeşitli ülkelerinde ortaklaşa üretiliyor.

 

HE: Büyük ölçüde Alman-Fransız ortak yapımıdır. Daha sınırlı olarak İngiltere ve İspanya da katılıyor.

 

ÖM: Amerikalılardan da Boeing alınıyor.

 

HE: Bunlar dünyadaki iki büyük rakip. Dünyada zaten bu tür uçaklarda bir üçüncü ülke saydığınız zaman Rusya çıkar. Türkiye Rusya’dan yakın zamanlarda hiç uçak almamış. Dolayısıyla Türkiye için sorun alımı Airbus ile Boeing sayısının hangi oranda bölüştürüleceği. Şu anda THY’de sayı itibarı ile Boeing daha fazla. Bu kararın anlamı Boeing uçaklarının sayısını azaltıp Airbus’a ağırlık verileceği. Bu bir sinyal midir? Olabilir. Avrupa’ya yönelme var ama bu kadar. Bunun ötesinde bir anlamı olduğunu sanmıyorum.

 

ÖM: Bir de Putin’in Beslan’daki olaylar dolayısıyla ertelenen ziyaretinden sonra, Aralık ayında geleceği söyleniyor, orada da askeri helikopter alımı, “Erdoğan Helikopteri” söz konusu olabilir mi?

 

HE: “Erdoğan Helikopteri” Rusya’nın Kamov firmasının geliştirdiği bir helikopter. Bu firma Türkiye’deki ihaleye girmek istediklerinde, Türkiye bu helikopterde bazı köklü değişiklikler istedi. Onlar da bu değişiklikleri yaptıkları helikoptere “Erdoğan” adını verdiler. (Bunun Sayın Başbakan’la ilişkisi yok, Başbakan bu görevi almadan önce bu olay oldu.)

 

ÖM: Recep Tayyip Erdoğan’la bir ilgisi yok yani?

 

HE: Yok. Daha önce olmuş bir olay. Kamov tek kişilik, ya da yan yana iki kişinin oturduğu bir helikopter tasarlamıştı. Erdoğan tipi ise arka arkaya iki kişinin oturduğu biçimde yeniden tasarlandı. Bu helikopterin elektronik donanımını ise Israil firmaları üstlenmiş durumda.

 

Helikopter alımında karşılaşılan sorun ise şöyle; Amerikalıların da teklifi var, Amerikan helikopterleri daha pahalı.

ÖM: Hazır bu konuya girmişken, yine benzeri iddiaların tartışılmış olduğu bir Leopard tankları meselesi var, Almanların medar-ı iftiharı yanılmıyorsam bu tanklar. Bunun elden düşme olup olmadığı ve çok sayıda tankın olması meselesi vardı.

 

HE: Burada da yine ekonomik bir sorun var. Benim bu işlere özel bir merakım var ama programımız ekonomi programı, o boyutu üzerinde duralım. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinde kısmen modernize edilmiş M48, M60 ve Leopard-1 tankları var. Ama bunlardan M48’ler 1950’lerin tasarımı. M60’lar 1960’ların, Leopard-1’ler ise 1970’lerin. Yani bu tankların büyük bir kısmı eski. Türkiye’nin tanka ihtiyacı var. Uzmanlar da diyor ki “1000 kadar tank alınması gerekli”. Gerçi Türkiye’nin elinde daha fazla tank var ama yenilenmesi gereken 1000 tane tank. Bu büyük bir rakam. Tank dediğiniz de, bu ucuz bir şey değil. Yeni tankların tanesi 1,5-2 milyon Dolar’a mal oluyor. Büyük bir proje. Buna kaynak ayırmak gerekiyor. O ise zor.

 

ÖM: Yani bu 2-3 milyar dolar gibi çok büyük bir proje.

 

HE: Nereden bakarsanız büyük bir proje. Türkiye daha evvel tank arayışına girmişti, burada bazı sorunlarla karşılaştı. Bunlardan birisi Almanya ile çıkmıştı. Birkaç yıl önce Almanya Leopard-2 tankını satmayı kabul etmedi Türkiye’ye. Gerekçe olarak da daha evvel Türkiye’ye verilen BTR-60 tipi Sovyet yapımı zırhlı personel taşıtlarının, Güney Doğu Anadolu’da sivil halka karşı kullanıldığı iddiasıydı. Bu eski zırhlı personel taşıyıcıları Doğu Almanya ile birleşme sonunda Alman ordusunun eline geçmişti. Türkiye bu zırhlı araçların  sivillere karşı kullanılmadığını söyledi. Bunun arkasından da çok eski olan bu aracın yerine daha modern, Rusya yapımı BTR80’leri aldı. Böyle bir gerilim oldu. Bir anlamda “vermezsen ben de başka yerden alırım” gibi bir şey oldu.

 

Türkiye “acaba kendi tankımı yapabilir miyim?” diye bir arayışa girdi. Diğer bazı silahlarda da olduğu gibi. Bu gerçek dışı bir şey değil, yapılabilir ama tabii maliyetli.

 

Anladığım kadarıyla Almanya’nın teklifi, kullanılmış Leopard-2’leri (bu 1980’lerin silahları, tabii modernize edilebilirler) satmak.

 

ÖM: Leopard-1’ler 1970’lerden kalma mı?

 

HE: Evet. Leopard-1’den ordumuzda belli bir miktar var. Dolayısıyla Leopard tankına orduda bir yakınlık da var. Bu tanklara ihtiyaç da var. Türkiye yeni modern tank arayışı içinde. Bu sağlanana kadar bir geçiş döneminin maliyetini düşürmek için böyle daha ucuza temin edilen bir silah varsa o alınabilir. Leopard-2, bugün Amerikalıların Abrams tankı, Rusların T-90 tankı ile beraber dünyanın en iyi tankı kabul ediliyor.

 

ÖM: Ne kadar ihtiyaç olduğunu şüphesiz Türk Silahlı Kuvvetleri bildiriyordur ama 2005 bütçesinde buna ne ölçüde yer ayrılmış olduğu meselesi var. Bir de özellikle Güneydoğu’da kullanılan, Amerikan helikopterleri de vardı, Skorski ya da Kobra. Bu helikopter konusunda nasıl bir gelişme var? Bir de İspanya’dan Casa nakliye uçakları vardı. Çok karışık bir iş bu.

 

HE: Bu olayın içerisinde bir yığın teknik boyut var, ama helikopterler konusu da Amerikan Kongresi’nde aynı gerekçe ile itirazlara yol açmıştı. Türkiye orada da sorunlarla karşılaşmıştı.

 

“Türkiye’nin bu kadar tanka gereksinimi var mı yok mu?” konusu ise ayrı bir soru. Yanıtlayabilmek için teknik bilgi gerekir. Ama bazı şeyler açık. Türkiye’nin çok geniş kara sınırları var. Etrafımızdaki herkesin de tepeden tırnağa silahlı olduğu göz önüne alınırsa “yok” demek biraz tuhaf kaçar. Ama 1000 taneye mi ihtiyaç vardır, 800 taneye mi, tabii onu bilmek bizim için mümkün değil.

 

ÖM: Peki bütçedeki durumu?

HE: O önemli bir nokta, bütçe dışında da savunma fonu var. Oradaki olanaklar kullanılabilir. Tabii böyle bir anlaşmayı yaptığınız zaman hemen ertesi gün de gidip parayı ödemezsiniz. Bu amaçla kredi temin edilir, ödeme uzun yıllara sarkan taksitlerle yapılır. Diyelim ki 1000 tane tank alınacak, anlaşma yapıldı, hemen onların parasının ödenmesi diye bir şey yok. Anlaşmaya göre, 5 yıl mıdır 10 yıl mıdır neyse, taksitle ödenir. Bu da savunma fonu içerisinde belki halledilebilir, bilemiyorum. Yalnız Milli Savunma Bakanlığı’nın web sitesine vs. ilgili yerlere baktığınız zaman Türkiye’nin böyle bir arayış içerisinde olduğu, programında yer aldığı anlaşılır. Çünkü Silahlı Kuvvetler’in bu tür büyük silah sistemleri ile ilgili planları, vs. hep ilan ediliyor.

 

ÖM: Sonuç olarak, bütün dünyadaki genel silaha yatırımı probleminin yanı sıra, bunun normal diplomatik ve siyasi konatasyonları içinde ele alınması gerektiğini de söyleyebiliriz.

 

HE: Bence de bu işi burada kesmek daha iyi. Ortalıkta, AB süreci bağlamında, düşünmemiz gereken o kadar çok iktisadi sorun var ki... Enerjimizi onlara ayırsak daha iyi olur.

 

ÖM: Bugün böyle savunma ekonomisi üzerine güncel konulardan dem vurduk, çok teşekkür ederiz.

 

(28 Ekim 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)