Türk taksi şoförü

-
Aa
+
a
a
a

Geçen yıl eylül ayında “Yeniden daldan dala” başlığı ile yazdığım bir yazıda taksi sürücülerimiz ile ilgili bazı noktalara değinmiştim. Açık Site arşivinde bu yazıya ulaşabilirsiniz. Değindiğim noktalar sürücülerimizin yol bilmemesi, hatta aracı sürmeyi bilmemesi, aracın bakımsızlığı, klimanın zorunlu olması ve sürücünün davranış biçimleri (sigara içmeme) gibi bence işe ve işin yapılış tarzının çok temel özelliklerine ilişkindi.

 

8 Eylül pazartesi tarihli Milliyet gazetesinde “Türk taksi şoförü lider ruhlu olacak” başlığı altında TSE’nin taksi şoförlerine getirdiği standartlar ile ilgili bir haber vardı. TSE tarafından hazırlanan “Taksi işletmeciliği genel kurallar” ve “Taksi otomobili şoförü” adlı kitapçıklar ideal taksi şoförünü ayrıntıları ile tanımlıyormuş. Ben her ne kadar araştırmacı gazeteci yazarsam da çok da araştırıp bu kitapçıkları elde edip tam metinlerini okumadım. Eğer bir kez daha bahsedeceğim noktalar bu kitapçıklarda varsa hazırlayıcılarından özür dilerim. Ama eğer yoksa el insaf. Eğer var da gazete bunların haber niteliği yok demiş ise, ona el insaf.

 

 Taksi şoförü "lider ruhlu olacak"

Sayın okurlar, habere göre taksi sürücüsü yabancı dil bilecek, saç sakal traşına özen gösterip, kibar ve lider ruhlu olacak, dört işlem gerektirecek kadar matematik bilecek, ilk yardım, işçi sağlığı, insan ilişkileri (müşterinin evine kadar şemsiye tutacak) konusunda bilgili olacak, yöresinin tarihini iyi bilecek, Türkçe’yi doğru olarak konuşacak ve başkaları ile rahat iletişim kuracak, lüzumlu telefonlar listesini ve beldenin tarihi değerlerini gösteren haritayı ve yabancı dil sözlüğünü yanında bulunduracak, dürüst, saygılı, iş ahlakına uygun davranışlar gösterecek, okuduğunu anlayacak ve anladığını, düşüncelerini sözlü, yazılı, resim ve çizimlerle anlaşılır biçimde ifade edecek, kendine güvenecek,

müşteriye dönük olacak, özeleştiri yapacak, taksi iç ve dışında çevreyi rahatsız edecek resim ve yazılar kullanmayacak, klima kullanacak, iş disiplini olacak, giyimine ve işe devama özen gösterecek...

 

Sayın okurlar, ben çok küçük bir şirkette çalışıyorum ama hizmet verdiğimiz önemli kurumlar var. İnanın sadece benim şirketim değil, o firmalar bile böyle bir insanı genel müdür diye alır. Haber bu kadar. Teorik olarak itirazım yok bu standartlara. Dediğim gibi ben böyle bir insanın altında seve seve çalışırım. Bir şeyi farkettiniz sanırım; ya haberde ya standartlarda işin özü yok. Yani sürücü aracı çok iyi kullanmayı bilmek zorunda, çalıştığı şehrin tarihini değil ama hiç değilse yollarını bilip müşteriye tarif ettirmemek zorunda, çalıştığı aracın nitelikleri (örneğin koltuğu, bagajı) x, y, z standartlarında olmak zorunda, bakımlı olmadığını hayatında ilk defa otomobile binen bir bebeğin bile anlayacağı halde araç kullanılmamak zorunda gibi kavramlar bir yerde yok. Yineliyorum ya haberin kaynağında yok, ya da bunlar “önemsiz” olduğundan haberde yok. Örneğin Kadıköy’de taksiye binip Gözcübaba, a sokağına gidelim diyorsunuz. Aldığınız cevap (nazik, insan ilişkileri olan, tarihi ve ilk yardımı bilen sürücünüz var ya) “Efendim siz yolu tarif ederken ben de Telli Babayı anlatayım. Ayrıca sol kalça yuvarlağınıza birazdan batacak olan yayı rahatlıkla çıkaracak kadar ilk yardım bilgim ve donanımım var, lütfen telaşlanmayın” şeklinde.

 

Sayın okurlar, biz ne zaman olayların, sorunların özüne, tam özüne odaklanıp o sorunu çözmek için bir şeyler üretmeyi düşüneceğiz? Doğal olarak bir soruyu daha cevaplamamız gerekiyor: Biz, hepimiz, bir sorunun tam olarak çözülmesi, çözülmek istenmesi halinde kısa vadede bireysel çıkarlarımızın aksine gözükecek yeni olguları kabul edebilecek miyiz? Biz ikinci soruya hayır cevabını vereceğimiz için, birinci sorunun cevabı da hiçbir zaman olacak.

 

Basketbolda doğal olmayan, turnuva sonrası yorumlar

 

Bugün değineceğim ikinci konu Avrupa basketbol şampiyonasında uğradığımız hüsran. Ama bence doğal bir sonuçtu. Bana göre doğal olmayan, ama kuşkusuz üstat yazarlarımız için doğal olan şey turnuva sonrası yorumlardı. Sayın Esat Yılmaer “Hırvatistan maçı sonrası en büyük kazancımız Ender Arslan’dı” dedi. Sn. Can Bartu “Oyun kurucu sayı atmazsa olmaz” dedi. Bir yorum “Biz oyunu hızlandıramıyoruz,” bir yorum “Tamam, savunma iyi de sayı atmıyoruz” şeklindeydi. E ama insaf. Ya lütfen aylar değil iki yıl önceki ve turnuva öncesi yazılara dönün ve Sn. Ender Arslan için Açık Site’de yer alan yazılara, “savunma ile maç kazanılmaz, az yiyen diyen değil çok atan kazanıyor” yorumlarına bakın lütfen.

 

Yineliyorum; neden benim gibi gerçekten sıradan bir insanın çok önceden fark ettiklerini çok daha donanımlı, bu bilgilere ulaşma olanağı olanlar fark etmiyor veya dile getirmiyor. Neden her şey bittikten sonra biz sadece eleştiriyoruz. Neden eleştirilerimiz belirli kişilere, kurumlara ve neden sadece eleştiri ve neden sadece sorun sonuca dönüştükten sonra. Neden kavramları, kurumları, sistemi değiştirmeye somut öneriler getirerek çalışmıyoruz? Neden sistemi, bu sistemin yapısının yaratacağı sonuçlar gerçekleşmeden düzeltmiyoruz? Bunu anlamıyorum. Kişiler eleştirilmez değildir. Bir sorunun içinde yer alan kişi eleştirilir, bu çok doğal. Ama sadece kişileri eleştirerek, görevden ayırarak veya cezai bir suç işlemiş ise cezalandırarak  sonuç alamazsınız.

 

Örneğin basketbol konusunda sadece Sn. Aydın Örs’ü eleştirmek ve istifasını sağlamak yeterli mi? Sn. Örs savunma derken, Türkiye’de hücum diyen kaç kişi vardı? O zaman öncelikle değiştirmemiz gereken Sn. Örs mü, yoksa hepimizin kafası mı? Ve nispeten önemsiz sayılabilecek bir, iki konuda bu haldeysek, o zaman yargıdan, ekonomiye bu ülkede umudunuz olabilir mi?