Taraftara Dikkat

-
Aa
+
a
a
a

Bugün itibariyle artık kupanın ilk ayağı bitiyor. Çek Cumhuriyeti dışında rasyonel favoriler arasında eksilme yok gibi. Lakin bugün, G Grubu’nda enteresan şeyler olabilir ve Fransa 2002’deki gibi kupa dışında kalabilir. ‘Horozlar’ 1998 Dünya Kupası ve 2000’deki Avrupa Kupası’ndaki gösterişli ötüşlerinin faturasını öder gibiler. Aslında o seneden sonra, gençler seviyesinde gösterdikleri başarılarla daha bir 10 yılımızı ipotek altına alacaklarını düşünmüştük ama işler çok beklendiği gibi gitmedi. Neyse, bu sefer de biz erken ötme durumuna geçmeyelim. Sonuçta daha bir şey belli olmadı.

 

Neyse ‘akıl favorileri’ni bırakıp, ‘gönül favorileri’ne geçmekte fayda var. Önceki yazıdan da bıraktığımız emanet, ‘kupa tutma halleri’ne dair söyleyeceklerimiz idi.  

Baştan kabul edelim; ‘kupa’yla ve endüstriyel futbolla ilişkisi bir garip olan ‘azınlık’ için, bu saha da olabildiğince siyasallaştırmaya haizdir. Lakin, ne olursa olsun yine de temiz, güzel ‘futbol’ şiarından çark etmeden. Bu vesileyle, iki kıtanın temsilcileri, bu topraklarda her daim muhabbet görmüşlerdir: Afrika ve Latin Amerika. Bir çoğumuzun kişisel tarihlerinde ‘gurbet’ hallerinden mütevellit, gayri-nizami ‘acı vatan’ Almanya taraftarlığını saymazsak, memleket kahvelerinde Kamerun, Nijerya, Gana, Cezayir, Arjantin, Brezilya, Ekvator gibi takımlar her daim ayrı bir ilgiye mahzar olmuştur. Hoş, Arjantin ve Brezilya aynı zamanda favori olarak kabul edildiklerinden, oportünist tarafgirlik için daha tercih edilir takımlar olmuşlardır.

Özellikle Brezilya, oynadığı futbolla da (90 ile 94’teki haline bir şerh düşüp, 82’deki hallerini de yere göğe sığdıramayalım) hem gönül çelen hem vicdana düşen bir takım olarak hafızalara düşmüştür. Hoş bu satırların yazarının kişisel geçmişinde 8 senelik, Maradona kaynaklı bir sevda ambargosu olduğunu da belirtmek gerekir. Sonuçta ‘ilahlar’ sahadayken, onları tutacaksın!

 

Maradona demişken bir not düşmek elzem: Fark ettiniz mi bilmiyorum; Beckenbauer, Pele, Platini gibi eski futbol ‘efsane’leri kupayı kendilerine ayrılan localardan takım elbiseli olarak takip ederken, Maradona taraftarın arasında, ayakta ve takım formalı pozisyon alıyor. FIFA’ya hepimizin gözü önünde, varlığıyla gıcıklık yapmayı ihmal etmiyor.

 

İletişim Yayınları’ndan çıkan Dünya Kupası kitabında bu kupa tutma hallerine dair, uzunca bir yazı kaleme almıştım, kendi hikâyemden vaziyet ve vaziyetler çıkarıp. Orada meramımı detaylıca anlattım. Ol özeti; Dünya Kupası, dünya tarihinin anakronik, estetik ve fantastik bir piyesidir demeye getirmiştim. Misal Fransa Cezayir’le oynar, ve biz 90 dakika, bir tarihin acısını, hesabını, topun peşinden kovalarız. Maçlar genelde, tarih gibi ‘acılı’ sonuçlansa da, mağlubun ‘yenilen ama ezilmeyen’ hallerinden, kendimize dizi dizi inciler dizeriz. Olur ya (oldu da) Kamerun, Afrika’dan çıkıp ‘beyaz’a ‘kara’ çalar, oturup tarihin en sefil dönemlerinden birine zaman ötesi çimdik atarız. Bu vicdan valsine hiç kimse de karışamaz. Hoş, arada bir beyazdan, kuzeyden bir topçu çıkıp da insaniyet namına, adalet namına bir kelam eder, işte o zaman kafalar karışır. Ama ne olursa olsun Avrupalı demokrat İngiltere ile diktatörün takımı Nijerya oynadığında, gönlün rotası bellidir. Çünkü biliriz ki, aslında ne o demokratlık tarihten bağımsız bir şeydir, ne de Nijerya aslen diktatörün takımı değildir. E bir de Nijerya futbolu da, oyunun dilencilerine (Galeano’ya selam, yazıya devam) en iyi sadakaları veriyorsa, daha tereddüde mahal yoktur.

Velhasıl, işte ‘biz’ böyle takım tuttuk, tutmaya da devam ederiz. Sırf yukarıdaki nedenlerden dolayı da Türkiye ulusal takımını tutarız ve yine aynı nedenlerle tutmaktan imtina ederiz. Bu vesileyle, kupada şimdilik yoluna devam eden Ekvator ve Gana’ya da ağır muhabbetlerimizi sunarız. İzninizle!

 

Ama bu tutma hallerinin kitlesel boyutuna bir şeyler oldu. Geçenlerde, bir barda Portekiz-İran (ki konjonktüre göre İran’a muhabbet göstermek gerekiyordu) maçında, Portekiz’in golüne ortamdan alkış yükselince kafam karıştı. Ve akabinde yanımda oturan, barmen arkadaş Ahmet’e sordum ki bütün maçlarda bir sürü kalabalığa da servis yapmış, yani atmosferi biliyor. Dedim; “Nedir ahalinin tutma hali? Alt sıra takımlar destekleniyor herhalde!”, “Yok abi” dedi “O eskidenmiş. Artık millet İddiaa oynuyor, bahis oynuyor” dedi. “Vay be” dedik biz de akabinde. Sanki başka bir şey bekliyormuşuz gibi, ‘endüstri’nin Dünya Kupası’na taraftar nezdinde de attığı madiğe tanık olmuş olduk. Bir cepheden daha mağlup ama mağrur bir şekilde çekildik, efendice. Tek teselli ile; o maçta İran’a, gol kaçırdığında ‘iddiaa’lanmışlar da dahil olmak üzere refleksif muhabbet gösterildiğine ve Portekiz galibiyetine sevinmenin yarattığı utanç haline tanık olarak...

Neyse, konu hakikaten karmaşık ve uzun, burada kesmekte fayda var.

İki notla bitireyim:

 

Memleket basını bu kupaya çok hazırlıklı girmedi. Müptelasına el kitabı olarak ciddi bir yayın hazırlayan bir gazeteyle tanış olmadık. Muhteremler, ‘hep laf boş laf’ zemininde kalmaya devam ediyorlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Ümit Aktan’ı başımıza tekrar musallat ettiler. Lakin tüm bu gürültü arasında bir dergi açık ara, keyfe tirit yayın sundu bizlere. Post-Express dergisi ekibinin, bir zamanlar ayrı bir dergi olarak da yayınladıkları Meşin Yuvarlak kupa özel sayısı olarak raflarda belirdi. Ne de güzel oldu. Anlatılmaz, okunur! Acele etmek gerek, bitmeden. Özellikle ‘bizim mahallenin çocuğu’ Thuram’la yapılmış söyleşi çevirisine dikkat.

 

Dünya Kupası hakikaten TRT’den izlenirmiş. Maçlara ‘uydu’dan ilintilenen bizler, bir şifre vesilesiyle uydu yazılımcılarının hesabına ayrı bir kâr hesabı olarak düşmüş olduk. Neymiş, maçları televizyondan yayınlama hakkı elde eden Ermeni Kanalı, kendi halkından muhabbet görmüyormuş. Ermeniler, maçları uydu vesilesiyle Kanal 1’den izliyormuş. Dünya Kupası maçları, ne zamandan beri şifreleniyor orası da garip ya! (Neyse fazla malumat yok, detaya girmeyelim). Reklam yapmak kolay da, izleyiciye atılan bu bacak arası için yüksek teessüflerimizi sunarız Kanal1’cilere, ve durumdan vazife çıkarıp Ermeni Kanalı nezdinde, Ermeni halkına nefret güncellemesi yapan ahaliye. Sizinle bir arada yaşamak ne zor yahu!

 

 

 

 

(Bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla ve kâr amacı gütmemek şartı ile, kullanmak isteyene aittir...)