Sosyal Forum Güncesi

-
Aa
+
a
a
a

Çarşamba sabahı İstanbul'da havaalanında çeşitli kampanya ve sosyal hareketlerden tanıdık yüzlerle karşılaşarak uçağın kalkacağı kapıya geldik. Kapının açılmasını beklediğimiz yarım saat içinde o alan gittikçe Türkiye'deki sosyal hareket temsilcilerinin buluşma noktası haline geldi. Bindiğimiz Kopenhag uçağı düşse, herhalde iktidardakiler bir süre rahat bir nefes alırlardı. Sendikacılardan, meslek odası temsilcilerinden, çevrecilerden, savaş karşıtlarından, neoliberal politikalara karşı mücadele edenlerden bir seferde kurtulmuş olurlardı. Neyse ki öyle olmadı; uçağın çok ciddi bir kısmını dolduran Sosyal Forum'cular sağ salim Kopenhag'a vardık. Havaalanının alt katından kalkan trenle Danimarka'dan İsveç'e Malmö'ye doğru harekete geçtik. Tren yolculuğu başlı başına bizim alışkın olmadığımız bir durumdu. Öncelikle, hızlı trenle uçaktan az karbondioksit salıp hem de hızlı ulaşım sağlanabileceğini gördük. Bu da yetmezmiş gibi tren için ayrı, otomobil için ayrı köprü yapmaya gerek olmadığını, üstünden otomobil, altından da trenin geçtiği bir köprünün yeterli olduğunu gördük. Bir de bunun üzerine denize yapılmış rüzgâr türbinlerini görünce, ne kadar "çevrecinin daniskası" varsa hepsine bu manzarayı tavsiye etmeye karar verdik.

 

İşgalden kaçmış bir Iraklının Gönüllü Rehberliği

Şehrin bir hayli kısmını yürüyerek geçtikten sonra (henüz Cumartesi günkü sosyal forum güzergâhını bilmediğim için bu yürüyüşün bana uzun geldiğini itiraf etmem gerekir) kayıtların yapıldığı alana geldik. Burada alanı bir seferde bulamadığımızı ve kendisine yolu sorduğumuz arkadaşın, ailesiyle birlikte Irak işgalinden kaçmış bir genç olduğunu ve bize Sosyal Forum alanına kadar eşlik ettiğini eklersek, daha kaydımızı yaptırmadan Ortadoğu, işgal ve mülteciler sorununu konuşmaya başladığımızı tahmin edebilirsiniz. Iraklı lise öğrencisi arkadaşımızın yardımıyla kayıt yerini bulup, kaydımızı yaptırdıktan sonra açılış töreninin yapıldığı Folkets Park'a gittik. Açılış töreninde bolca konuşma ve müzik dinledik. Filistin Milletvekili Mustafa Bargouti'den, ekofeminist ve dünya su hareketinin öncülerinden Vandana Shiva'ya kadar bir çok isim, demokrasi ve özgürlüklerin elde edilmesi mücadelesinde her hareketin aynı derecede önemli olduğunu bize gösterdi. Buraya kadar her şey çok güzelmiş gibi söz ettik, ancak eksik bulduğumuz şeyleri de söyleyelim de onları tamamlayarak ilerleme şansına sahip olalım; Sosyal Forum broşüründe toplantılardaki konuşmacıların isimleri yazmadığı ve aynı konuyla ilgili birden çok konuşma olduğu için, Vandana Shiva gibi konuşmasını dinlemek istediğimiz bazı konuşmacıları kaçırdığımızı en başta belirtelim. Buradan da Sosyal Forum'un ilk gününe geçelim.

 

Toplantılarda "neler konuşuldu ve nasıl geçti"yi anlatmadan önce tüm sosyal forumlarda olduğu gibi aynı anda otuza yakın salonda farklı farklı toplantıların gerçekleştiğini söyleyelim. Bu yüzden anlatılacak her Sosyal Forum anısı, toplantı hatırası bireysel. Bir de sayısı 300'e yaklaşan toplantı ve workshop'lardan ancak 9 tanesini takip edebildiğimiz için, şüphesiz ki eksik kalacak.

           

"Kitle İletişimi – Düşünmemenin bir yolu"

İlk gittiğimiz toplantı "Kitle İletişimi- Düşünmemenin bir yolu". Konuşmacılar İsveç'teki çeşitli alternatif medya ağlarının kurucuları ve Le monde Diplomatique ve Media Watch Global'ın kurucusu Ignacio Ramonet. Toplantının başlaması gereken saati 10 dakika geçe bizler biraz şaşkınlık içindeyiz çünkü toplantı hâlâ başlamamış. "Bu bize anlatılan Kuzeyli disiplinine uymayan bir durum" diye kendi aramızda konuşurken, toplantının moderatörü çeviride bir sorun olduğunu, teknik aletlerin çalışmadığını bu yüzden çeviri isteyen gruplara gönüllü tercümanın yardımcı olacağını söyledi. Hemen İsveççe - İngilizce çeviri yapmaya gönüllü olan tercümanımızın yanına gidip oturduk. Toplantıda artık kitle iletişim araçlarına olan güvenin azaldığından sıkça söz edildi. Dünya genelinde araştırıldığında kitle iletişim araçlarının, yani televizyon, gazete, dergi ve radyoların tümünün %60'ının büyük şirketlerin elinde olduğu ve bu %60'ın hiçbir zaman bu şirketlerin aleyhinde haber yapmadıkları söylendi. Üstelik iktidarlarla işbirliği içinde olan şirketlerin gazetelerinin de iktidarlar aleyhine haber yapmadıklarına değiniliyordu ki o günlerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bazı gazeteleri evlere sokmama çağrısı yapıyor, daha öncesinde de bir medya patronu Başbakan'ı televizyon kanalında yüzleşmeye çağırıyordu. Alternatif medya demek ki dünyanın her yerinde haber alma hakkı için vazgeçilmez.

 

Ortadoğu'da Emperyalizm  

Gittiğimiz bir sonraki toplantı ise Ortadoğu'da emperyalizm toplantısı idi. ÖDP Milletvekili Ufuk Uras ve DTP Milletvekili Sabahat Tuncel ile birlikte, Yunanistan "Stop The War" Coalition'dan Sotiris Kontogiannis ve İtalya'nın önemli sendikalarından COBAS'tan Pierro Bernocchi konuşmacıydılar. Toplantının Çikolata Fabrikası denilen bir toplantı salonunda olduğunu gördüğümde aklıma ilk gelen "acaba gerçekten hâlâ çikolata üretiyorlar mıdır ve bize ikram ederler mi?" sorularıydı, ama maalesef eski bir çikolata fabrikası, yeni haliyle bir gece klübüydü. Sosyal Forum, haliyle çok sayıda toplantı salonu içeren bir toplantılar merkeziydi. Etrafa sinmiş çikolata kokusu olduğunu sadece ben iddia ederken bir hayli kalabalık bir grupla birlikte toplantı salonuna doğru sürüklendiğimi fark ettim. Toplantıda çikolata yiyerek midemizi mutlu edemedik, ama tartışılan konuların en azından beynimde ciddi kıpırtılar yarattığını itiraf etmek zorundayım. Toplantıda Ortadoğu'nun bir çok sorunu tartışıldı ve savaşsever politikalara son vermek için yıllardır devam eden savaş karşıtı mücadeleye Nisan'da yapılacak NATO'nun 60'ıncı yıl kutlamalarının protestosu ile devam edilmesi gerektiği vurgusu yapıldı.

 

"Doğa sizin kompleks yapılanmalarınıza uyum sağlamak zorunda değil!"

Bundan sonra katıldığımız günün son toplantısı ise "Eşitlik, Nükleer Santraller ve Yenilenebilir Enerji" başlığını taşıyordu. Bir günde en çok ne kadar farklı konu üzerine üçer saat toplantı izlenebilir deneyi gibi geçen günün son toplantısında da İsveçli, Finlandiyalı, Hindistanlı ve Türkiyeli konuşmacılar vardı. İsveçli, Finlandiyalı ve Türkiyeli konuşmacılar nükleer karşıtı hareketin bilinen isimleriydi, ama benim aklımda en çok kalan Hindistanlı konuşmacının çok basit bir şekilde durumu izah etmesiydi. Finlandiyalı konuşmacılar kalkıp nükleer santralin işleyişini ve bu işleyişteki hatalarla, bugüne kadar meydana gelen kazaları anlattıktan sonra söz sırası Hindistanlı konuşmacıdaydı. Kendi cümlesiyle söylemek gerekirse;"Yüzlerce metre yüksekliğindeki bacalar, radyasyonu saklamak için üretilmiş onca teknoloji…Kusura bakmayın ama siz basit düşünme yeteneğinizi kaybetmişsiniz; bu yüzden ışığınızı, güneşinizi kaybetmişsiniz" şeklindeki özlü formülasyonuydu.

Bunca zamandır enerji politikalarından konuşan bizler ilk defa durumun içinden çıkıp, dışarıdan bize bakıldığında ne kadar komik göründüğümüzü fark ettik. Hele bunu söyleyen Hindistan'da yaşayan bir köylüyken ve bize anlattığı şeyler; kendisinin ucuza nasıl elektrik üretebildiğiyken… Ben küçük çapta güneş panelleri yapıyorum, bunun için fabrikaya gerek yok evdeki atölyemde yanımdaki birkaç kişiyle yapıyorum diye başladığı sözlerini, buna bile gerek duyulmayan elektrik üretim yöntemleriyle tamamladı. "Fakir insanların güneş paneli alacak, şebekeden elektrik alacak paraları bile yok, ama elektrik kullanma hakları var. Bunun için 15 dakika pedal çevirdiğinizde 4 saat yetecek elektriği üreten bir sistem yaptık atölyede. Bu örnek gibi basit düşünürseniz kazanırsınız; çünkü, doğanın kuralları belli ve basittir; doğa sizin kompleks yapılanmalarınıza uyum sağlamak zorunda da değildir."

Çevreciliğin insan için yol yapıp, etrafı çiçeklendirmek değil de doğaya uyumlu yaşamak olduğunu bir kez daha tekrarlayarak çıktık toplantıdan.

Akşamları ise toplantılardan sonra katılmak için o kadar çok kültürel etkinlik vardı ki, şehirde kaybolarak oradan oraya koşuşturma, yorgunluktan bayılana kadar devam ediyordu.

 

***

"Gezegeni kurtarmak için her yol mübahtır"

Bir sonraki sabah erken saatte benim de konuşmacılarından olduğum "İklim Adaleti" toplantısı vardı. Daha sonra Sosyal Forum'un iklim asamblesinde konuşulan temel konu olan harekete geçmek üzerine ve bunun sadece birkaç ülkede değil, gezegeni kurtarma hedefimiz net olarak önümüzdeyken hep beraber yapılması gerektiği konuşuldu. "Arkası yarın" dizileri gibi olacak, ama tekrara düşmemek için Kopenhag görüşmeleri ve 2009 için hedeflenen planları burada değil İklim Asamblesinin değerlendirmesini yaptığımız kısımda anlatacağım. Bir önceki günün farklı konulu toplantılarından sonra, Sosyal Forum'un ikinci günü "tek konu, çok toplantı" mantığında geçmiş; bunu ben de şimdi yazarken fark ettim. "İklim Değişikliği Hareketini Örgütlemek ve Birlikte Hareket Etmek" başlığını taşıyan toplantı ise hem katılımcılar hem de konuşulan konu açısından çok ilginçti. Danimarka'da Kopenhag 2009 için örgütlenmeye başlamış hareketten konuşmacılarla, İngiltere'de üç yıldır düzenlenen Climate Camp'tan konuşmacılar deneyimlerini paylaştılar. Climate Camp konuşmacıları sivil itaatsizlik deneyimlerini anlatırken, Danimarkalı konuşmacılar daha kalabalık kitle hareketi örgütlemek için neler yapmak gerektiğini anlattılar ve bu konuda salondan destek istediklerini açık açık belirttiler.

 

Toplantının sonunda "Gezegeni kurtarmak için her yol mübahtır" kararı çıktı. Lobi faaliyetinden sivil itaatsizlik eylemlerine, sokaklarda kitlesel eylemler yapmaktan her yerde toplantılar düzenleyip iklim değişikliğini bulabildiğimiz herkese anlatmaya kadar her yolun gezegeni kurtaracak kararlar alınana kadar denenmesi gerektiği kararıyla ayrıldık toplantıdan.

Bu toplantıdan sonra gidip biraz dinlenmek gerekiyordu. Ertesi gün haritadan bakınca çok uzun olduğunu anladığımız bir yol vardı önümüzde yürünecek. Avrupa Sosyal Forumu yürüyüşü…

 

***

"Böyle bir lüksleri yok, gezegeni kurtarmak zorundalar; çünkü..."

Cumartesi sabahı İklim Asamblesi gerçekleşti. Avrupa Sosyal Forum'unda gerçekleşen çok sayıda asambleden birisiydi. İklim değişikliği toplantılarının neredeyse tamamının dolu salonlarda geçtiği konuşuluyordu. Ancak bu yılki Poznan görüşmeleri sırasında gerçekleşecek uluslararası eylemin ve Kopenhag 2009'da neler yapılması gerektiğinin konuşulacağı bu asamblenin bu kadar kalabalık geçeceğini sanırım kimse tahmin etmiyordu. Toplantı alanlarından birinin bahçesine kurulmuş sirk çadırına benzeyen kocaman bir çadırın içinde oldu İklim Asamblesi. Üç yüzün üzerinde katılımcı vardı, önce Poznan ve Kopenhag görüşmelerinin gezegen için, insanlar için ne anlama geldiği ve bu görüşmeler sonucunda Birleşmiş Milletler'in hangi kararı net olarak alması gerektiği konuşuldu. Birleşmiş Milletler'de gezegen adına, bu gezegende yaşayanlar olarak ne istediğimiz kesinleştikten sonra, eğer bu kararı vermezlerse ne yapmamız gerektiği konuşuldu. Bu konu hemen hemen herkesin kafasında çok netti: "Böyle bir lüksleri yok, gezegeni kurtarmak zorundalar; çünkü, şu andaki durumun sorumlusu kendileri ve politikaları. Dolayısıyla eğer gezegeni kurtarmak için bilim insanlarının öngördüğünden farklı bir yol izlemekte ısrar ederlerse; bizi dinleyip doğru olanı yapmaya karar verene kadar deri koltuklarında oturmak zorundalar. Bunun için binaları ve sokakları işgal etmemiz gerekse bile."

Bu karardan sonra, salondaki 300 kişi çeşitli coğrafî gruplara bölündü ve Poznan (2008) ile Kopenhag (2009) görüşmeleri sırasında yapılacak gösteriler için uygulanabilecek stratejileri tartıştı. Alınan eylem kararlarından ve dünyanın her yerinde kendimize benzer şeyler düşünenlerle "küresel" hareketi konuştuktan sonra, Avrupa Sosyal Forumu yürüyüşünün yapılacağı yere doğru yola çıktık.

 

Eylemcilerin müziğine ıslıkla eşlik eden 'Diyalog Polisi'

Malmö'de gördüğüm ve İsveç hakkındaki önyargılarımı yıkan bir başka nokta da otobüslerdi. Otobüslerin kaç dakika içinde geleceğinin otobüs durağında elektronik olarak yazıldığı sistem vardı, ama hiçbir otobüs orada yazıldığı zamanda gelmiyordu. O güne kadar kuzeylilerin her kurallarının eksiksiz işlediğini sandığım için bu durum benim tabularımı yıktı. Bunu anlatmamın sebebinin, uzun bir süre eylemin başlayacağı yere gitmek için beklediğim otobüsün gelmemesi ve yarım saatlik bir yürüyüşle alana ulaşmam olduğu herhalde anlaşılıyordur.

Daha önceki Avrupa Sosyal Forumlarındaki yürüyüşlerde olduğu gibi, yine birbirinden renkli kişi ve görüntüler vardı sosyal forum yürüyüşünde, ama Atina'daki sosyal forum yürüyüşünden farklı olan noktası, iklim değişikliği konusunda mücadele eden kurumların sayısındaki artıştı. Konu iklim değişikliği olunca, haliyle, insanların yanı sıra hayvanların da ölümüne sebep olduğunu vurgulamak için birkaç tane de kutup ayısı ( Kutup ayısı kostümü giymiş aktivistler de diyebiliriz ) yürüyordu.

 

 Türkiye'de sokaklarda görmeye alışık olmadığımız bir başka hareket de polisin yürüyüş boyuncaki tutumuydu.

 

Yürüyüş alanı demir bariyerlerle kapatılmamıştı ve etrafta çok az sayıda polis vardı. Üstelik bu polislerin, değil ellerinde salladıkları copları ve yanlarından sarkan biber gazı 'bombaları', kaskları bile yoktu! Üzerlerinde sadece "Diyalog Polisi" yazan fosforlu polis giysileri vardı. Herhangi bir sorunuza "Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?" diye karşılık veriyorlar ve eylemcilerin çaldıkları müziğe ıslıkla eşlik edip, eylemcilerle fotoğraf çektiriyorlardı. Aklıma bir soru takıldı bu arada: 2010'da Avrupa Sosyal Forumu, İstanbul'da gerçekleşirken Türkiye polisi de bu kadar "normal" olur mu acaba?

             

***

Kapanış ve Sonuç Bildirgesi

 

Pazar sabahı... Kapanış konuşmalarından önce son olarak tüm Avrupa Sosyal Forum'u değerlendirmesi ve sonuç bildirgesi diyebileceğimiz Avrupa Sosyal Hareketler Asamblesi Sonuç Bildirgesi okundu. Burada uzun uzun sonuçları anlatmaktansa sonuç bildirgesinden alıntı ve eylem takvimiyle bu "Bir Aktivist'in Günlüğü"nü bitirmek sanırım daha uygun olacak. Ama bitirirken de unutmamak gereken cümleleri ekleyelim.

 

BAŞKA BİR AVRUPA MÜMKÜN!!!

BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN!!!

 

Avrupa Sosyal Hareketler Asamblesi Sonuç Bildirgesi

 

Biz, Malmö'de bir araya gelen sosyal hareketler, başka bir Avrupa, insan hakları odaklı bir Avrupa için aşağıdaki mücadele ajandasına imza koyuyoruz.

 

Sosyal Konularda:

Hızla AB'nin sosyal ve emek politikalarına karşı, spesifik olarak çalışma saatlerine, göçmen emeği politikalarına karşı ortak bir Avrupa kampanyası örgütleyeceğiz. Bu kampanyanın farklı adımları olacak (örneğin 6 Aralık'ta Paris'te) ve Avrupa çapında ortak bir mobilizasyonu hedefleyecek. 

İkinci bir adım olarak Avrupa'daki sosyal hareketlerle Mart ayında Brüksel'de stratejik bir

NATO'ya ve savaşa dair:

4 Nisan'da Strasburg / Kiel'de NATO'nun 60. yıl kutlamalarının merkezinde, NATO'ya dur demek, savaş örgütünün dağıtılmasını talep etmek için büyük bir gösteri çağrısı yapıyoruz. Aynı gün Avrupa'daki tüm ülkeleri eylem yapmaya çağırıyoruz. Belem'deki Dünya Sosyal Forumu'na 4 Nisan'ı NATO'ya karşı uluslararası eylem günü olarak ilan etmeye davet ediyoruz.