Solduyu Sahipleri İçin Dünya Kupası Kılavuzu

-
Aa
+
a
a
a

10 haziran 2010

Bianet

Bir futbol mümini veya Galeano'nun değişiyle "dilencisi" ömrü hayatında kaç kere "hacı" olur? Akli baliğ vaziyetlenmenin 6-7 yaşlarında olduğunu kabul etsek (ki unutmayalım konu futbol olunca, gezegenin tüm çocukları fena halde erken ererler), e bi insan ömrüne de ortalama 70 sene biçsek; hepi topu, 15-16 kupa göreceğiz şu fani yaşamımızda. O yüzden, her anını iyi değerlendirip, sevabı, günahı dikkatlice istiflemekte fayda var.

Öncelikle şunu kabul edelim: Dünya Kupası, bir ulus-devlet sahnesidir. Bu yüzden meselenin renklerini de ülkeler tayin eder. Öte yandan,  aydınlanmanın en asabi, yaramaz ve sıkıntılı çocuğunun tek sevimli olduğu yer dünya kupası olsa gerek... Bunu da hatırlatalım... Bir de Gramsci'den yürütelim: ''Açık havada oynanan, insan sadakatinin krallığıdır futbol!'' Yani, meselenin 'devletlü' yüzüne de fazla takılmayalım.

Hal böyle olunca, izan, vicdan, solduyu sahibi futbol ehlikeyfine 32 kısım tekmili (takımlı) birden grup okuma kılavuzu sunalım... İlgilisi için yerli-yabancı medyada mebzul miktarda, teknik ve taktik detay var; Faydalanılması önerilir. Dil bilenlere de naçizane tavsiye, sadece memleket sathından izlemesinler hadiseyi. Yazık, günah! Lakin, bizim derdimiz başka... Madem dünya kupası futbolun olduğu kadar bayrakların meydanı, o vakit o bayrakların diğer renklerine de bakalım şöyle kısa kısa...  Abartarak, ayartarak, sallayarak ve ille de futbola her şeyi karıştırarak. Herkesin dünya kupası kendine...Bu da bizcileyin dünya kupası prospektüsü olsun...

Grup A

Güney Afrika, Uruguay, Meksika, Fransa...

Yan anlamı bol grup: Apartheid rejimi ve Mandela mı dersiniz, diktatörler ve Tupamarolar mı - ama illaki Eduardo Galeona-, Emiliano Zapata mı, Subcommandante Marcos mu veya devrimler vitrini Fransa mı; ne derseniz deyin, sahada top oynanırken aklınızı çok fena ayartacak bir grup. Herkesi tutmak için neden var ama bir o kadar da tumamak için. Zırtların birliğinden ziyade zıtların hırtlığı grubu. Şimdi ev sahibi kontenjanından, biraz daha Mandela ruhuna teslim olacağız gibi gözükse de, diğer takımların kapasitesini dikkate alınca Güney Afrika takımının asıl ihtiyacı Mandela ruhundan daha çok Stephen Biko ruhu... Ahalinin, kupa boyunca kulağımıza ayar vereceği 'vuvuzela'lara (üflemeli korna) dikkat. G.Afrikalılar yeminliler; 'siz geçmişte kulağımızı şişirdiniz, biz de sizi bugün mahvedeceğiz' sloganı ile oyuna etkileri kesin. Yani sahada her daim 12 oyuncu taraftar değil 'vuvuzela' olacak... Fransa, 'kültürel çeşitlilik' kontenjanından gönlümüze 1998'de girdi, zaten kupayı da o 'sinerji'yle aldı. Bizden daha fazlasını beklemesinler; bir kere buraya 'elle' geldiler, yakışmadı, sonra hala başlarında Sarkozy var, yapacak birşey yok. Uruguay için Eduardo Galeano'dan edebî, başkan ve eski Tupamarolar(MLN) lideri Jose Mujica'dan (El Pepe) siyasi bir mesaj bekliyoruz. Ona göre tavrımızı belirleyeceğiz. Aynı durum Meksika için de geçerli, 98'deki kupa sırasında Marcos'tan 1 ay ses çıkmayınca, 'Dunya Kupası için gizlice Fransa'ya gitti' dedikodusu çıkmıştı. Eğer, Meksika maçlarında kar başlıklı seyirciler görürsek, diğer takımlar hiç kusura bakmayacak, hayatta 'futboldan mühim şeyler'de var: 'Zapatista sen bizim herşeyimizsin!'

Grup B

Arjantin, Nijerya, G.Kore, Yunanistan

Kıta temsili demokratik bir grup olduğu kadar elleri de nispeten temiz grup. Kendi halkına çektirdikleri bir kenara, toprakları dışında fazla gaza gelmeyen, onun bunun ocağına incir dikmeyen bir grup. Prensip olarak Arjantin, sevilesi seçenekler arasında birinci sırada; hem hoca (Maradona), hem takım (inşallah oyun da) hem de nispeten kabul edilebilir siyasal pozu ile tutmamak için neden yok gibi. 1978'deki diktatör Videla'lı şampiyonluk rezaletini, 1986'da 'tanrının eli' ve 'tanrı'nın bizatihi kendisi ile temize çekmişlerdi. Şimdi top yine Maradona'da. Gelmiş geçmiş 'en iyi' futbolcu, bakalım bu sefer kupayı hoca olarak kaldırabilecek mi, göreceğiz. Hoş, böyle birşey olduğunda 'Buenos Aires sokaklarında çırılçıplak koşturacağını' söylemişti, onu da belirtelim ve devam edelim: 'Yeter ki sen kupayı kaldır be abicim, biz içinde sen olan sahnede bir kez daha gözümüz kaparız, tekrar açmak üzere'. Ez cümle; Maradona'yı severiz, oyunu sevdiğimizden ötürü...  G.Kore'yle 2002'de çok fazla laubali olmuştuk, sahada bir sevişmediğimiz kalmıştı. Bu seferlik izin isteme hakkımız var. Kusura bakmasınlar... Yunanistan, her türlü 'gıcık' futbol performansına rağmen, komşumuzdur, destek şarttır. Gazze'ye yardım filosunda, Türkiyelilerden sonra en fazla poz veren de onlar oldu. Her şey bir yana, sırf 2 senedir ülkelerinin sokaklarında yaktıkları ateşin neşesi kaçmasın diye özenle sevilmeleri gerekir. Zaten şurası kesin; efendiler ne yaparsa yapsın Yunan halkını 'uyuşturamıyor'. O konuda içimiz rahat yani... Nijerya, Afrika kontenjanından, bu topraklarda her daim asgari ilgiye mazhar olmuştur. Tamam, hadi Afrika'nın yüzü suyu hürmetine geleneği bozmayalım. Lakin, nicedir, her türlü ulus-ötesi şirket mendeburluğuna tamamen açık çek veren yönetimi de kanımızı çekip almıştır. Bıkmışızdır, bunu da bir kenara not etsinler, çok istirham edeceğizdir...

Grup C

İngiltere, ABD, Cezayir, Slovenya

Aşırılıklar çağı'nın en haşarı çocuklarından ikisinin oynayacağı 'topraklarında güneş batmayan' grup. Yani, geriye dönüp de bakıldığında, içinde İngiltere ve ABD geçen kaç tane kanlı boya tablosu vardır, bilinmez. Hayır, konu futbol olduğunda aslında uzun zamandır çok da rahattık: ABD, elinin kiriyle, bu münevver faaliyete karışmıyor, karışsa bile boyunun ölçüsünü tez vakit alıyordu. Ama yok, her yere sokacak burnunu... Ülkede yaptığı altyapı yatırımları, burs olanakları, vs.siyle, futbolda inanılmaz bir sıçrama içindeler. Sadece erkeklerde değil, kadın futbolunda da bir acayip performans gösteriyorlar. İleride de devam edecekler gibi. Off ki ne offf.. İngiltere konusu ise oldukça netameli bir konu. Eğri oturup doğru konuşalım, yiğidin hakkını da yemeyelim. Bunca yıldır, dünya siyasetinde yedikleri herzenin yanında dünya futbol sahnesinde (ulusal ve uluslararası) iyiden, güzelden yana oldular. Yıllarca, işmiş gibi doldurdular, boşalttılar, sistemlerini bir türlü değiştiremedilerse de (aynı arkaik emperyalizm anlayışlarında inat edip, sahayı ABD'lilere terk ettikleri gibi), biraz akıllanmış gibiler. Kafalarını futboldan kaldırıp, dünya işlerine çok fazla bulaşmamaları için sinsice destek atmak gerekir, bu da bizim edepsizliğimiz olsun. Velhasıl, bu grupta dönecek tüm siyasal melanetin panzehiri de aslında yine grubun içinde:  İnanmak istiyoruz ki, Sloven Slovaj Zizek teorik olarak, Cezayir de pratik olarak bu 'emperyalist ablukayı' dağıtacak veya en azından orta yerinde bi delik açacaktır. Kendimiz için bir şey istiyorsak namerdiz, her şey insanlık için! ABD'li topçuları tenzih edecem, lakin ne ABD'yi ne de Obama'yı tenzih falan edemem. Her durumda ABD sevinmesin...

Grup D

Almanya, Avustralya, Sırbistan, Gana

Bir an Avustralya, Avusturya çağrışımı yaptı da fena halde tırstık. Şöyle ki; 1982'deki 'ayartmalı' Almanya-Avusturya maçında yaşanan rezaletini unutmuş değiliz. Öte yandan, hiç kusura bakılmasına ama, çok kişisel(vizesel) nedenlerle, bu kupa boyunca Almanya'yı protesto edeceğim. Zaten, İstanbul Almanya Başkonsolosluğu da yoğunluklu bi faaliyet içinde antipati istifi konusunda... Lakin bir klasiktir, biz ne yaparsak yapalım Almanya gruptan çıkar, çıkmakla kalmaz, finale bile yapışabilir. İngiliz futbolunun efsane isimlerinden Garry Lineker'in dediği gibi: '' Futbol 90 dakika oynanan ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur!''. Garip bir şekilde bu grubun kupanın en şaşırtıcı performansının sergileneceği bir grup olacağı hissine kapılıyorum. Hayırlara vesile olsun demekten de kendimi alamıyorum. Avustralya sempatisi konusunda Galatasaray'ı hummalı bir faaliyet içinde görüyorum; takımın yarısını transfer edecekleri gibi iddialar var. Bakalım ne olacak. Ha keza, Avustralya sempatisi için hiçbir neden de bulamıyorum. Sırbistan hiç kusura bakmasın ama, izleri çok taze mevzular nedeniyle, ilgi-alaka ve sempati dışı. Tamam, fena oynamıyorlar, ama yapacak birşey yok, zamanından Balkan topraklarında 'çok sert' oynadılar, çok can yaktılar. Unutmuş değiliz.  Velhasıl, yaradana sığınıp şöyle bir sağlam şut çekiyoruz, Gana formasıyla...Varsın gol olmasın! Bir kere pek spektaküler oynuyorlar, sonra isimleri de çok afili: Asamoah, Essien, Appiah, Boateng... Mübarek uçak filosu sanki... Ez cümle, bu gruba tam bir 'mazlum' şerhi düşüyoruz ve Gana diyoruz.

Grup E

Hollanda, Danimarka, Japonya, Kamerun

Refah grubu... Sosyal sosun her türlüsünü boca edebileceğimiz bir grup. Abartmadan tabii... Malum dünya değişiyor, bu ülkelerde de hayli menfi gelişmeler oluyor... Özellikle konu göçmenlik meselesi olunca, sosyal devletin 'beyaz' tonu bayağı bi kızarıyor... Kamerun'un durumu ise tamamen farklı... Bizce, grubun yüzü suyu hürmetine, Kamerunla muhabbeti kesmesinler, siyasi ve ekonomik ilişkileri devam ettirsinler. 'Öküz öldü, ortalık bitti!', olmaz öyle, yakışmaz. Hoş Hollanda ve Danimarka halkının son seçimlerde gösterdiği 'ırkçı' performans da ziyadesiyle can sıkıcı. Danimarka neyse de, Hollanda çok ayıp etti. Sahadaki takıma ve maziye bakıp utanmaları gerekirdi. Yine de Hollanda hem sempati hem de ilgi açısından yabana atılacak bir takım değil. En başta Cruyff'ların, Neeskens'lerin ve az cümle Gullit'gillerin o kadar emeği var üstümüzde; yani, futbol keyfimizin üstünde. 68'de sokakları da pek hareketliydi (Provo vesilesiyle), bunu da unutmuş değiliiz... O yüzden, Hollanda konusunda biraz pragmatik davranılabilir, zararı olmaz.  Danimarka konusunda ise hiç kimse bizden aynı hassasiyeti beklemesin... Tamam tüm İskandinav topraklarının sorumluluğu tepelerinde duruyor farkındayız lakin prensip sahibiyiz, yanlış topa girmeyiz. Hem, kıtanın o kısmı, havasından mıdır nedir, şu oyuna güzellik namına da birşey katsın yahu... Sosyal devlet iyi güzel de, insan bu kadar rahat olunca, neden bu kadar sıkıcı top oynuyor!.. Yok mu bunun başka yolu, neyse netameli konu, uzak duralım... Hah işte bir 2002 flörtü daha: Japonya. Ninjasına, Şogun'una gösterilen muhabbet başka hangi topraklarda bu kadar gösterildi bilinmez ama 'sert ve maço' kültürel iklimiyle gereksiz yere empati kurulan Japonya'nın futbola ilgisi yeni yeni ve bayağı da bir fiyakalı şekilde filizleniyor. Lakin, tüm bunlar sempati için yeterli değil. Endüstrisinden çok Akira Kurosawa renklerine meyledecekleri bir futbol anlayışına gark oldukları gün, antenler çalışacaktır. Söz! Kamerun'un yeni yetme futbol sevgimizde çok özel yeri vardır: Oman Biyik, Kundele, Millagilleri daha hala unutamadık. Eski günlerdeki gibi değiller ama kontenjanları hala sağlam. Bu konuda vefalı davranacağız...

Grup F

İtalya, Paraguay, Yeni Zelanda, Slovakya

Ortaya karışık, 'şaşı bak şaşır' grubu. Ne ki bu şimdi? Sanki dünya kupası değil de 'süt kupası' grubu. Kimse yanlış anlamasın, ne ekollerle ne de milletlere bir derdimiz yok. Lakin böyle bir grup çekildiği anda, hemen punduna getirip, topları tekrar torbaya atmak gerekirdi. Neyse, madem ki bu kerre mağlubuz, o zaman yapacağız yorumumuzu. Şimdi şöyle ki, İtalya'yla zinhar işimiz olmadı, olmaz. Bu satırların yazarının, 1982'den beri hem dünya hem de Avrupa kupalarındaki en temiz istikrarı her daim İtalya'nın karşısındakini tutmak olmuştur. O kadar ki 1982'de F.Almanya bile tutulmuştur. Neyse ki Breitner ve Littbarski ile kendimizi temize çıkarabiliriz. İtalya hakkında Tardelli ve Baggio parantezi dışında başka tek kelam etmeyi de zul sayarım. O kadar yani... Dünya futbol sahnesine, vere vere 'katanaçyo' gibi bir sistemi veren, 34 ve 38 kupalarını Duce selamı gölgesinde alan, 2006'da kupaya Materazzi'yle ulaşan bir ekolun futbol dünyamızda yeri yoktur. Lakin, aynen Almanya gibi ve maalesef, bize başlarda (elenme ihtimali) umut verecek olsa da, yine sonuna kadar yürüyeceklerdir. Çünkü böyle bir gelenekleri ve inatları vardır. Çok lazımmış gibi... Berlusconi meselesine hiç girmeyelim, fazla gelecek... Bu grupta, tamamen kıtasal ve siyasi nedenlerle, ilgi ve alakamız Paraguay'la beraberdir. Başkanları Fernando Lugo'dur, en son yaptığı hareket takdire şayandır: kendisinden kıllanan bir sepet generali sepetlemesi mesela... Öte yandan hiç de fena top oynanmamaktadırlar. Eleme maçlarında pek afiliydiler... Gözlerimiz üzerinde olacak... Şöyle bir İtalya galibiyeti ile başlasalar ne güzel olur. Hoş, kupaya yenilgiyle başlayıp, sonrasında işin sonunu getirmek de 'çok fena' bir İtalyan geleneğidir. Karmaşık düşünceler sarar futbol aklımızı...Bilemedik ki ne umalım! Yeni Zelanda, 'Yüzüklerin Efendisi' kontenjanı ve Haka dansından sebep elbet turistik bir ilgiye mazhar olacaktır. Ama o kadar... Fazlası bölgenin sakin doğasına da aykırı. Ki kendileri de hadisenin farkındalar muhtemelen... Slovakya deyip geçmiyoruz; darma duman olan 'doğu Avrupa' konusunda siyaseten nötr olsak da, kardeşi Çek'lerden rol çalarak buraya gelen ve enteresan işler yapabileceklerini düşündüğümüz Slovakya'yı da bi kenara koyalım. Son söz yerine: Çekoslavakya çok şık bir isimdi. Bari Batı Çekoslavakya, Doğu Çekoslavakya olarak ayrılsalardı. Şimdiki isimleriyle çok mu iyi oldu sanki...  Hem Slovenya'yla da karışıyor... Neyse, bizi alakadar etmez...

Grup G

Brezilya, Kuzey Kore, Fildişi Sahili, Portekiz

İnfial grubu. Tarih var, siyaset var, kültür var hatta ve hatta konjonktür bile var. Sıcak gelişmelere olmasa da yüksek sıcaklığa gebe bir grup. Tutup tutmamak bir yana, tüm maçlara dikkat kesilmekte fayda var. Şimdi, içinde futbol ve Brezilya geçen cümleler karşısında nasıl vaziyetleneceğimiz malumdur. Hatta gerek bile yok; içinde Brezilya geçen bir cümle olduğunda, zaten otomatikman akla gelecek konuların başındadır futbol. Ez cümle bu arkadaşlar işin üstadı. Hoş, 1990'dan beridir, oynadıkların topa çok fazla Avrupai sos kattılar ama serde yetenek var, ne yaparlarsa yapsınlar, hisseli harikalar kumpanyası halleri değişmiyor. Bir de tabii, tribünlerdeki halleri... Sahadakilerin mi, tribünlerdekilerin mı varyetenin erbabı oldukları ise güzel bir tartışmadır. Oyalanılabilir... Velhasıl 'seleçao'yu (Brezilya futbol takımı) sevmezse gönül futbolu ne anlar... Ha bir de siyasal pozu var ki, yeri geldi tekmil verelim: Hiç kimse kusura bakmasın, daha bizim münevverler onları keşfetmemişken Lula'yla birlikte dünya sosyal forum meydanlarında bas bas bağırmışlığımız var, dünyanın tüm melanetlerine karşı. Tamamen samimi hislerle... Yine de MST (topraksızlar hareketi) diyoruz, asli tutma sebeplerinden biri olarak; bu sefer de Lula kusura bakmasın. Yine subjektif bi yorum: Portekiz'i sevemedim gitti, suna boylum... Bir kere sahada çok üçkağıt yapıyorlar, başta Ronaldo olmak üzere... Hele oyunda galipseler, sahayı kumpas ortamına çeviriyorlar. Sonra herhalde eski sömürgeleri yüzünden gaza gelmiş olacaklar, habire Brezilya havasına giriyorlar, sonunu düşünmeden... Bizden zerre muhabbet beklemesinler... Kuzey Kore bir garip tabii şimdi; izleyeceğiz göreceğiz. Takım bir yana da, hacıyatmaz formatlı başkanları Kim Jong-il çok sevimsiz bir adam. Nükleerle olan muhabbeti, kardeşinin denizaltısını batırması da çok can sıkıcı. Öte yandan, küresel devletler sahnesinin şamar oğlanlarından biri olması da, başka bir damarımızı kabartıyor. Her halukarda Portekizle oynanacak maçta, gönül Kuzey Kore'den yana olacak gibi... Lakin gerisi dumanlı. Yahu, halbuki şöyle bir muhabbete gelseler, dertlerini sıkıntılarını paylaşsalar durum belki farklı olacak. Yok ama, mahallenin asabi mendeburu gibiler... E bu da işimizi zorlaştırıyor, normal olarak... Fildişi Sahili elbetteki sempati görecek, tersi düşünülemez bile. Herşeyi bir kenara koyalım, bir ülkenin isminde 'sahil' olması ne acayip birşey: Demek ki 'Egemenlik kayıtsız şartsız plajların'mış... Sempati yetmez, daha fazlasını da göstermek lazım. Velhasıl, 'fildişi' kısmını bilemeyiz, lakin 'sahil' kısmını oyunlarına sindiren bu ülkenin futbolu birşekilde ilgiyi hak ediyor. Kayıtsız kalmamak lazım....

Grup H

İspanya, İsviçre, Honduras, Şili

Ortada kuyu var yandan geç grubu. İspanyolca egemenliğine dikkat. Muhtemel elemeler sırasında gevezeliğin en fazla galebe çalacağı grup bu grup olacak. İsviçre de o kadar dili resmi dil yaptı da şu İspanyolcayı atladı. Lakin dil cambazı millet, repertuarlarındaki bir dille bu muhabbetten eksik kalmayacaklardır.  Öncelikle altını önemle çizelim; İspanya'nın artık şu kupada birşey yapması iyi olacaktır. Avrupa futbolunda bu kadar pozun olsun, mevzu dünya kupasına gelince sesin soluğun çıkmasın, yakışmaz... Neyse ki, bu sefer oldukça afililer. Ama belli olmaz, klasik bir 'kupa alerjisi' hasıl olur, erken yaşta bunayıp giderler yine. Takımdaki Bask ve Katalan katkısı da nefes açıyor, az biraz olsa da... Malum hem sömürgeci hem de Franco zamanlarından kalma bir leke var bayraklarının üstünde, ama sonrasında da büyük bir çaba, lekeyi kaldırmak için... Haklarını yemeyelim! İsviçre bir garip, takımın melezliği iyi güzel de, birşey var antipatik, elimiz gitmiyor. Türkiye ile geçmişten kalma münasebetle zerre alakası yok. Bize ne... Ama işte, yok, olmuyor bir türlü. Neyse, bu konuda nötrüz. Lakin işi uzatmadan evlerine dönseler çok da üzülmeyiz. Hem sırada Latinler var; aslında sadece Şili var diyelim. Honduras tamamen sempati dışı; basbayağı seçilmiş başkanı indirdiler, sonra da sepetlediler. Bu vesileyle, tez zamanda grup dışında kalsınlar da ülkenin başındaki mendeburların yüzü gözü şişsin... Şili'ye sahip çıkmak içinse çok neden var. Hoş son seçimler sıkıcıydı ama bu ülkenin ismini duyunca bile insanların hala tüyleri diken diken oluyor. Daha doğrusu solcuların... Velhasıl, fırsat bu fırsat Şili yoluna devam etsin de, biz de ortamlarda Victor Jara'nın, Salvador Allende'nin ruhuna İnti İllimani okuyalım.

Yeter! Şimdi, söz, yetki, karar sahadakilerde, iktidar futbol hacılarında! Varyete başlıyor.. Dört yılın sultanına bir kez daha selam olsun!