Sokaktan Stüdyoya Bir Öykü: Seu Jorge

-
Aa
+
a
a
a

Seu Jorge, Brezilya’nın gecekondu bölgesinden gelerek bizi yüreğimizden vuran, cesur, karizmatik, bir o kadar da sıcak bir çocuk. Karşımıza ilk defa, Fernando Meirelles’in, Rio de Janeiro’nun kırsal bölgesindeki çeteleri ele alan City Of God filmindeki Knockout Ned karakteri ile çıktı. Bu filmdeki gözü kara rolü ile Wes Anderson’un dikkatini çeken Seu Jorge, geçen sene, yönetmenin The Life Aquatic with Steve Zissou adlı filmde, hem bir denizci hem de bir şarkıcı olan Pele dos Santos karakterini canlandırdı. Bu filmdeki, çekici, zarif, Portekizce David Bowie yorumları ile bir anda tüm izleyenlerin dikkatini üzerine çekti. Starman ve Five Years gibi David Bowie parçalarını, daha önce hiç duymadığımız bir heyecan ile yorumlayan bu kişi hakkında, meraklı ruhlar arasında ister istemez bir ilgi uyandı. Kimdi bu Seu Jorge?

 

Asıl adı Mario da Silva olan Seu Jorge, Rio de Janeiro’nun dışındaki gecekondu yerleşim bölgesi olan Baixada Fluminense’de dünyaya gelmiş., On yaşında kendisini sokaklardaki pisliklerden uzak tutabilmek için bir lastik tamircisinde işe başlamış. Her Brezilyalı gibi Samba’ya olan tutkusu ve ufak karnavallarda perküsyon çalan babası sayesinde müziğe ilgi duymaya başlayan genç Sue Jorge on üç yaşında okuldan ayrılmış. Ailesi, büyük çocuklarını sokak çetelerine şehit verince,  bu darbeye dayanamayarak dağılmış,  böylece bir anda kendisini sokaklarda bulan Seu Jorge’un, üç yıllık evsizlik serüveni başlamış. Bu dönemde müzikal oyunlarda ve tiyatroda kendine ufak tekef işler bulmaya başlayan asi ruhlu Sue Jorge, yirmi yaşına geldiğinde ilk enstrümanı olan bir klarnete sahip olmuş. Sabit bir evi olmayan Seu Jorge, müzik sevürenine ödünç alınmış enstrümanlarla  başlamış. İçine daldıkça, müziğin heyecanı ile yaşamaya başlayan utangaç Seu, bir süre sonra müziğin insanlar arasındaki buzları ertitebileceğini fark etmiş, özellikle arkadaşları ve kadınlar ile arasında bulunan gizli buzları. Ancak ilk başlarda, günde üç öğün yemek yemenin ne olduğunu bile bilmeyen, yetersiz eğitim alan ve kötü giyinen bir kişi olarak hissettiği yetersizlik duygusu yüzünden, başarısız olma korkusuyla, müziği bir kariyer olarak seçmeyi düşünmemiş. Zamanla müziğin büyüleyici havasına kapılan, sokakların çocuğu Sue Jorge, yavaş yavaş komplekslerinden arınmayı başarmış, müzik onu özgür kılmış.

 

Seu Jorge, müziğin okyanusunda dalıp çıkarken, en sonunda kendisine Farofa Carioca adında bir ada bulmuş; birlikte, samba, jongo, funk, rap, reggae ve pop tarzında müzik yaptığı bu grup ile kendisini geliştiren Seu Jorge, yeterli olduğuna inandığı anda, 1998 yılında, ilk defa kendi ismiyle, Samba Esporte Fino -aynı zamanda Carolina olarak biliniyor- albümünü çıkartmış. Bu albümle kendini tüm dünyaya tanıtan sanatçı Brezilya’da bir anda  beklenmedik bir başarı yakalamış. Bu albümde samba, funk ve sokağın sesini başarılı bir biçimde birleştiren  Sue Jorge, yavaş yavaş kendi kariyerini de çizmeye başlamış. Bu dönemde grup arkadaşları, kendisine Mario de Silva yerine, “efendi” anlamına gelen Seu adını takmışlar. Kendine olan güveni yerine geldikçe müziğe aç olan ruhunu doyurmak için peş peşe farklı projelere imza atan Seu Jorge, zamanla tanınan, sevilen ve aranan bir müzisyen olmuş. 

 

Tam bu sıralarda, Wes Anderson, son filmindeki bir denizci karakteri için, şarkı da söyleyebilen Brezilyalı bir oyuncu arıyormuş ve nerdeyse tüm yollar Anderson’u kendiliğinden Seu Jorge’a yönlendirmiş. Böyle bir fırsatı kaçırmayan Brezilyalı sanatçı, hemen teklifi kabul etmiş. The Life Aquatic With Steve Zissou filminde, bossanova tarzında yorumladığı David Bowie parçalarının Seu Jorge’e getirdiği ün hiç kuşkusuz tartışılmaz, ancak Jorge bu filmin çekimi sırasında hayatının en zor dönemlerinden birini yaşamış. Filmin çekimleri için ailesi ile birlikte geldiği Roma’da hiç tahmin etmediği kadar ırkçı tepkilerle karşılaşmış. Birgün kızı ile gittiği bir gitar dükkânının sahibi, çöpçü olduğunu düşünerek onu kapı dışarı etmiş. Hergün böyle benzer tepkilerle karşılaşan Seu Jorge, film çekimlerinin dışındaki zamanını ailesi ile Roma’daki evlerine kapanarak geçirmeyi tercih etmiş.

The Life Aquatic With Steve Zissou filminin getirdiği başarı ve Brezilya müziğine olan ilgilerinden dolayı, Fransız müzik şirketi Wrasse Records, hemen Seu Jorge ile anlaşma imzalamış. “Samba bizim gerçeğimiz, bizim altın madalyamız, inancımız, Brezilyalı olmanın standartı,” diyen sanatçı, hemen tüm dünyaya açılabileceği yeni albümü Cru’nun çalışmalarına başlamış. Seu Jorge, bu albümde, Brezilya’dan sadece futbol ve samba çıkmadığını kanıtlamak için, saf müziğe sığınmış ve ortaya kendine özgü, farklı bir sentez çıkartmış. Bu yıl Eylül başında piyasaya çıkan Cru, Jorge’un sesi öncülüğünde, akustik gitar ve perküsyon eşliğinde ilerleyen, arada sırada ustaca serpiştirilmiş elektronik tınılar ile bezenmiş saf bir müzik oluşumu. Albüm boyunca kişisel ve yöresel özelliklerine sadakatini koruyan sanatçı, aynı zamanda “ayrıcalıklı bir Avrupa” albümü de yapmaya çalışmış. Özellikle Serge Gainsbourg ve Leiber & Stoller gibi uluslararası sanatçıların eserlerini albümüne dahil etmiş olması, dünyaya açılmayı ne kadar çok istediğinin bir belirtisi. Cru, 38 dakika gibi çok kısa bir zamanda çok şey ifade edebilen, dinlemesi inanılmaz keyif verici bir müzik şöleni.

 

Seu Jorge, ısrarla, müziğin anlamının onun için "aşk hakkında şarkı söyleyip insanları mutlu etmek” olduğunu söylüyor. Bu saf bakışla, yeni albümünde de eğlence ve derinliği çok başarılı bir biçimde sentezlemiş. Bir olayın can alıcı noktasını, lafı uzatmadan, dobra dobra dile getiren sanatçı, bu açık sözlülüğünü müziğine de yansıtmayı başarmış. Albümün genel havası, Jorge’un sözleri ve dağınık bir şekilde kullanılan elektronik melodilerin de katkısıyla,  içerisinde bir mesajla denizde kaybolmuş, ancak hangi sahile vurursa vursun neşe saçacağı garanti olan bir şişe hissini uyandırıyor. Cru’nun, tonu, yapısı ve teması çok farklı ancak bir o kadar dengeli. Batıdan, doğudan, kuzeyden ve güneyden uzak, orta noktada buluşmuş yaratıcı bir azmin ürünü. Sonuç olarak, bu genç ruh, ne kadar uzaklara seyahat edebileceğinin ve tam olarak da nerede durduğunun bilincinde ve bu sayede daha pek çok farklı formda karşımıza çıkacağı kesin.