Soğutmak mı? Halkı Müjgan'dan soğutmak mı

-
Aa
+
a
a
a

Yeni AktüelPerihan Mağden

Ayıptır söylemesi, Yurt Dışı'ndaydım. O kadar yurt dışındaydım ki, on gün filan doğru dürüst aranamıyordum. Mesajlar gelip gidiyorduo kadar.Sonra Belalı ve Büyük Şehre varınca bir gece geçirmenin insanı "humble" (mütevazı) yaptığı şehre, aaa çok lâzımmış gibi, telefon çılgınca çekmeye başladı ve böylece vatana millete hayırlı olsun 3 (üç) yıl hapis istemiyle (tabii burda Büyük Türk Savcıları'na teşekkürü 1 borç bilirim; cezametreyi mutlaka açarlar hakkınızda yapılan herrr suç duyurusunda) yargılandığımı öğrendim."Vicdani Red Bir İnsan Hakkıdır" yazım için. Yeni Aktüel'de çıkan: Ocak ayında. ("Red" yazmaktan yanayım ben bu arada: Osmanlıca'dan geldiği üzre. Zira her çekimde"red"de dönüşen, ayrıca hiç de "te" harfiyle değil de, "de" harfiyle telaffuz edilen bir kelimeyi Te cetveliyle, pardon harfiyle "ret" diye yazmak NİYE?) Bir de suç duyurusunu Kekinçiz/Kekinçsiniz/Kekinçlersiniz filan değil, bizzat Genelkurmay'ın kendisi yapmakta. Bu da tabii ayrı 1 hassasiyettir, ağırlıktır, ihtişamdır. Üstelik yaptığım da, yani Vicdani Reddi hak olarak tanımlayan yazımda yaptığımda, yani ben ayrımında değildim filan, işte burda devvv harflerle yazıyorum HALKI ASKERLİKTEN SOĞUTMAKmış, teşebbüs etmişim yani. Böylesine menfur bir girişimin yazısıymış. Meğer. Sem.Hakikaten haberim yoktu.. Ben vicdani reddin bir insan hakkı, insanlık hakkı, birey hakkı, vatandaşlık hakkı olduğunu düşünüyor dum. Halen de öyle düşünmekteyim.Ama Askerlikten Soğutmak Arzusu/Niyeti filan denince, yani böyle flashback'lerle yakıngeçmiş'e uzanı uzanıverdim.Sayın Cumhurbaşkanımız Sezer'in (öz hakiki Başak Burcu) Cumhuriyet Resepsiyonu'na davet edilmiştim. Bülent Ecevit'in başbakan, Rahşan Ecevit'in yine Rahşan Ecevit olduğu dönemlerdi.İlk defa davet edildim. Son kez de oldu. Herhalde o dönemde yanlış yoldaydım. Neden davet edildim, sonra neden davet edilmedim bilemeyeceğim. Ama son ikiüç yıldır süre gelen Çağrılmayan Yakup/Görmezdengelinen Şeytane rolümden de derin (ve sinsi) 1 memnuniyet duyduğumu, itiraf etmeden edemeyeceğim.Meral Tamer'le derhal bir BuzPistlerininŞenİkilisi oluşturup bayağı eğlendiğimiz BU davette (belki bu yüzden bi daha çağrılmamışımdır: eğlence kotasını ziyadesiyle aştığım için) yegâne medyadanarkadaşım, o günlerin THE Ankara Temsilcisi Sedat Ergin "Bak seni kiminle tanıştıracağım" diye birinin yanına götürdü.O biri, üniformalıydı, çokçok generaldi (herhalde o zaman bile orgeneraldi) Yaşar Büyükanıt'tı. Bu arada sözü sohbeti yerinde biri olduğunu itiraf etmek isterim. Borges'in (bir başka Başak Burcu) itirafı gibi.Ya yazılarım yüzünden, ya da alnımda ANTİMİLİTARİST yazılı erbabının okuduğu bir damga var, ateşli bir tartışmanın ortasına yuvarlandık.Ben "Paşam" filan demeyi akıl etmiş olmalıyım. Zira diyelim "Bülent bey" demekteydim Ecevit'e: "Sayın yüce efendimiz, Başbakanımız, başımızın tacı, büyüğümüz," vs. vs. yerine. Yani bir türlü Çizmeli Kedi gibi, hani öyle şapkasını çıkarıp yerlere kadar reveranslar, büyük şahsiyetlerimizle yollu yordamınca konuşmayı becerememişimdir. Sonsuz 1 Tecrübe ve DerinnnTerbiye Noksanlığı.Ben işte ne diyorsam diyorum, ama "Türkler'in temel meselesi," diyorum Sn. Büyükanıt'a; "Askeriye'ye aşırı bağımlılık, bağlılık meselesidir. Yani bizler tek tek hepimiz aşırı militaristiz. Azaltılması gereken hissiyat budur." Yaşar Büyükanıt da "Sizinle bu mevzuu 24 saat tartışmak isterim," diyor bendeniz Çizmesiz Kedi'ye. Hatta The Ankara Temsilcisi, 24 saat dalgası yapacak sonra. Yani konu derin, engin, büyük, tartış tartış bitmez. Bi konu.Ben DE Mahalleden Muallanım değil de, bi köşeci olarak (görev tanımıma da girmektedir yani) Türkiye'nin bu belkemiği mevzuunu, Mehmet Tarhan bağlamında da, orda yaşayan bir örnek var, Sivas Askeri Cezaevi'nde yaşatılan; tartışmaya, gündeme getirmeye; fikrimiz var madem, ifade edelim iştediyerek yazdım ve yazarım yani. Ayrıca ben yazayım, o yazsın; Mahalleden Muallanım da tartışsın. Hepimiz tartışalım. E, insanlar konuşa konuşa. Türkler de buna dahildeğil mi? Nitekim az biraz vesile olmuşum, diyelim Hukuk Gündemi'nin son sayısında Osman Can'ın harikulade 1 yazısı çıkmış: "Vicdani Redde Anayasal Bakış" başlığıyla. Hemen alıntılıyorum: "Çok basit bir akıl yürütmeyle" yazıyor Osman Can: "a. Vatan hizmeti Anayasa'da alternatifli olarak öngörülmüştür.b. Vicdani kanaat, Anayasa'da dokunulmaz, sınırlanamaz, tartışılamaz, kınanamaz, açıklanmaya zorlanamaz, kısacası Devlete hiçbir müdahale olanağı tanımaz bir temel hak olarak nitelendirilmiştir. HATTA Anayasanın 15. maddesinde, savaş, seferberlik ve sıkıyönetim hallerinde dahiyani ülkenin yaşam savaşı verdiği bir aşamada dahibu hakka dokunulmayacağı belirtilmektedir.c. O halde her iki kategori arasında bir çatışma çıktığında öncelik verilecek kategori, tartışmasız biçimde vicdani kanaat özgürlüğü olacaktır.d. Dolayısıyla yasa koyucu vatan hizmetini yasayla düzenlerken, askerliği herkes bakımından zorunlu kılmakla, anayasal tercihle açıkça çatışma içindedir." Bu arada yazı, başından sonuna alıntılanası 1 yazı. Ama işte beni ennn ilgilendiren kısmını koydum sizler için. Tadımlık.Ve fakat Sadri Alışık'la, bir Sadri Alışık filmi olan "Müjgan"la bitirmek isterim. Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım misali.Ayrıca ben 1 Sadri Alışık hastasıyım. Böyle bir oyunculuk, böyle bir karizma, böyle 1 ağlatırken güldürme, güldürürken ağlatma hissiyatıdünya çapında.İşte Alışık "Müjgan" filminde sevgilisine (Soğuk Sarışın: Esen Püsküllü'ye) kavuşamaz da kavuşamaz. Zira yoksuldur, tuhaftır (zaten her filminde tuhaf ve ayrıksıdır, açıklamalara mahsus, az biraz Oğuz Atay kahramanları öncesidir, berisidir, artığıdır Alışık) olacak "iş" değildir yani. Olmaz da.Ve fakat bildiğiniz üzre, kavuşamamak aşkı çarpan/kabartan/mıhlayan/uhrevileştiren 1 şeydir. Alışık yıllar yıllar sonra sokakta artık daha da aşık olduğu Müjgan'a rastlar. Müjgan'ın bir oğlu olmuştur, ismini manasızca (seyirci için manası yoktur yani) Kotay koymuştur. Müjgan bu karşılaşmadan uzaklaşır uzaklaşmaz ki; Sadri Alışık o çok Brechtiyen stiliyle yüzünü (o çok rimelli gözleriyle filan) langadanak kameraya çevirir.Direkt seyirciye: "Unutmak mı?" der. "Müjgan'ı UNUTMAK mı?" Kimsenin sorduğu ettiği de olmadığı halde. Ve asıl, öyle.Ben de yüzümü kameraya dönüp "Soğutmak mı?" diyorum ağbiler ablalar. "Türkler'i askerlikten SOĞUTMAK mı?"