Seçimler ve İki Yıldönümü

-
Aa
+
a
a
a

7 Haziran, Diyarbakır: HDP Diyarbakır mitingindeki bombalı saldırıda yaralanan bir vatandaş oyunu kullanıyor.

7 Haziran 2015, 17:39

Türkiye’nin yakın, hatta belki de hayli uzun yıllar için geleceğinde belirleyici rol oynayabilecek bir seçime girdik. Bu satırların yazıldığı ve web sitemize yerleştirildiği şu saatte sonuçlar belli değil. Hatta, oy verme işlemi bile sonuçlanmış değil.

Ama, olası sonuçlara ilişkin senaryolardan en kötüsü gerçekleşecek olursa, ülkeyi köklü bir rejim değişikliği bekliyor demektir. Siyaset bilimci yazar Şahin Alpay, seçimden bir gün önce yayımlanan yazısında olası sonuçlara göre üç ayrı senaryo öngörüyor. Yazarın “kâbus senaryosu” olarak nitelendirdiği üçüncü senaryoda, ülkeye “tek adam, tek parti diktatörlüğü” yerleşmesi öngörülüyor. Dikta rejimi sonucu başlayan sosyal ve siyasal süreçte ise ülkenin görülmemiş ölçüde bir kargaşaya, iç kavgalara, hatta iç savaşa sürüklenebilmesi olasılığı da var. Bir başka olasılık da, iç savaş olasılığından daha vahim olmamakla birlikte, “ülkeyi 12 Eylül’den beter edeceği muhakkak” olan askerî darbe! (Şahin Alpay, “Seçimden sonra ne olur? Zaman, 06.06.2015)

Yani, korku masallarından çıkma bir tekerleme ile yurttaşların “kırk katırla kırk satır” arasındaki trajik sıkışması da gözardı edilemeyecek olasılıklar arasında.

Bu canalıcı önemdeki seçimden hemen önce şaşaalı ve debdebeli bir kutlama gerçekleştirildi. İstanbul’un Bizans’tan fethedilmesinin 562. yıldönümü kutlandı. Olası senaryolardan birkaçına göre tek-adam, tek-yetkili başkan olmaya hazır ve aday olan şimdiki Cumhurbaşkanı’nın gösteri alanında bu askerî zaferi kutlaması, Memur Postası adlı internet sitesinde şöyle verildi (30.05.2015):

“Yenikapı'da toplanan 2 milyon kişi Erdoğan'ı "İşte ordu işte komutan!" sloganıyla karşıladı. Erdoğan da konuşmasına ‘İstanbul, ey aziz İstanbul, seni muhabbetle selamlıyorum ey şehirlerin anası İstanbul. Fetih’in 562.yılı mübarek olsun. Allah onu fetheden komutandan, ordudan razı olsun. Bu aziz şehri ezansız bırakma Yarabbi" sözleriyle başladı... Konuşmanın satırbaşları şöyleydi: ‘Fetih Çanakkale'dir, Kut'ül Amare'dir, Milletin iradesine sandıkta sahip çıkmasıdır. Fetih Türkiye'yi ayağa kaldırmaktır. Fetih, Selahaddin Eyyubi'dir, Kudüs'te yeniden İslam bayrağını dalgalandırmaktır. Fetih, inşallah 7 Haziran'dır. Fetih, bir olmaktır, diri olmaktır, kardeş olmaktır. Ve elbette Fetih, Fatih Sultan Mehmet'tir, Yavuz ile Kanuni ile Abdulhamid ile devam etmektir, Fetih 1950'dir 1994'dür.."

***

Seçim’den neredeyse bir hafta sonra, gelecek hafta başında 15 Haziran 2015’de bir büyük yıldönümü daha kutlanacak: Magna Carta Libertatum ya da Büyük Özgürlükler Sözleşmesi’nin imzalanmasının tam 800. yıldönümü!

 

Dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur hak, hukuk, adalet ve hürriyet metni sayılan Magna Carta, o zaman İngiltere kralı olan John ile baronları arasında imzalanmış. 39. Maddesi şöyle:

 

“Özgür bir kişi kendi zümresinin [eşitlerinin] yasal hükmü olmadan veya ülkenin ilgili yasalarına göre muhakeme edilmeden tutuklanamaz ya da hapse atılamaz; o kişinin malına el konulamaz; o kişi yasal haklarından yoksun bırakılamaz; sürgün edilemez ya da başka bir şekilde kötü muameleye maruz bırakılamaz, zarara uğratılamaz; [kral olarak]  biz ona karşı bir kovuşturma başlatmayacağız ya da kovuşturma açması için başkalarını görevlendirmeyeceğiz.”

 

40. Maddede de şöyle deniyor:

 

“Hak ve adaleti hiç kimseye satmayacağız, hiç kimseyi bundan mahrum etmeyeceğiz ya da hak ve adaleti geciktirmeyeceğiz.”

 

Özetlersek, Bir tür anayasa olan bu Berat’tan (Kanunnameden) şu 3 sonuç çıkıyor:

 

1) Hiç kimse kanunların üstünde değildir – krallar ve komutanlar bile!

2) Herkes âdil yargılanma hakkına sahiptir – en çulsuz olanlar bile!

3) Vergi veren herkes, karar mercilerinde bir şekilde temsil edilecektir.

 

Bu beratla birlikte hukukun üstünlüğü, jüri tarafından yargılanma hakkı, haksız tutuklama ve işkencenin, kötü muamelenin yasaklanması gibi konuların temelleri atıldı. Hukukun üstünlüğü, “masumiyet karinesi”, temel haklar güvencesi ve temsil hakkı... Yani, sözü edilen kavramlara yaslanan hukuk ve siyaset doktrininin, hatta bildiğimiz demokrasinin temelleri, işte bu sözleşmelerle tam sekiz asır önce atılmış! İngilizlerin ünlü siyasetçisi Winston Churchill, Magna Carta’yı, “herhangi bir ülkede, herhangi bir zaman diliminde kendine saygısı olan her insanın temel metni” diye nitelemiş.

 

Şu seçim sırasında kaderimizi nasıl belirleyeceğiz? Bu sorunun cevabı biraz da şu soruya bağlı galiba:

 

Bu iki yıldönümünden hangisini kutlamalıyız ki düze çıkalım?