Seçim Sonuçları Üzerine

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’de Ali Bilge ve Illinois Üniversitesi’nden Profesör Ali Akarca ile dün yapılan milletvekili seçimlerinin sonuçlarını değerlendirdik.

Dinlemek için:

İndirmek için: mp3, 50 Mb.

13 Haziran 2011 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.

Açık Gazete’nin ve Ekonomi Politik’in podcast servisine abone olmak için tıklayın.

 ***

 

 

Ömer Madra: Biraz önce de sözünü ettiğimiz gibi Ali Bilge ve Illinois Üniversitesi’nden Profesör Ali Akarca ile Türkiye’de dün sonuçlanan seçimin değerlendirmesini yapacağız. Ali Bey günaydın.

 

Ali Bilge: Günaydın Ömer Bey, günaydın Mahir, günaydın Ali Akarca.

 

Ali Akarca: Size de günaydın.

 

AA: Önce isterseniz bir tarihi perspektife oturtalım. Tarihi bir seçim oldu çünkü 1957’den beri ilk defa 3. dönem seçilen bir parti var ve önümüzdeki yılın sonunda da iktidarda kalmaya devam ederse, Demokrat Parti’nin 50-60 arasındaki en uzun iktidarda kalan parti olma rekorunu da karacak. 10 yılı aşan bir iktidarda kalma süreci olacak.

 

AKP 2007’de oylarını arttırarak bir önceki seçime göre, Demokrat Parti’nin 54’teki rekorunu yenilemişti. 2 dönem arka arkaya iktidarda kaldıktan sonra oylarını arttırarak Demokrat Parti’nin rekorunu da kırmış oldu. Bir de %50’yi yakalayan çok az parti var Türkiye’de şimdiye kadar, 1950’de Demokrat Parti %53 almış, 1954’te %58 almış, ondan sonra bunu başaran 65’te Adalet Partisi var. AKP o zamandan bu zamana %50’yi yakalayan ilk parti oldu.

 

ÖM: Adalet Partisi’nin kaçtı?

 

AA: %53’tü. O günden bugüne 50’yi yakalayan ilk parti AKP oldu. Özal da %50’yi bulamamıştı. 65’ten beri, uzun bir süredir, yarım asırlık diyelim en yüksek oyu alan parti oldu AKP, o bakımdan da önemli bir seçim oldu.

 

ÖM: Ara seçimleri, gerek yerel mahalli seçimleri ve gerekse de anayasa referandumunu da katmıyoruz, onlar da katılırsa oldukça başarılı bir tablo çıkıyor galiba ortaya?

 

AA: Evet. Anayasa oylamasında “Evet”i destekleyen Saadet Partisi vardı, BBP vardı, AKP vardı, üçünün toplamını karşılaştırmak gerekiyor, o bakımdan sadece AKP’nin oyu değil %58.

 

AB: Bu konularda siz seçim öncesi konferanslarda ve yazdıklarınızda değinmiştiniz. Bu rekorlar kırılabilir diye. Peki AKP oylarını nerelerden arttırdı?

 

AA: Ben geçen seçimlerde kullandığım bir denklemle istatistiki olarak beklenmesi gereken oy oranını tespit etmiştim AKP için, ama bu geçmiş seçimlerde olan durumlar tekrar ederse, yani değişik bir şey olmazsa şeklindeydi; %44.23 çıkıyordu. Ekonomik şartları göz önüne alarak, iktidarda kalma süresinde genel seçim olmamasını göz önüne alarak çıkmıştı bu rakam.

 

AB: Sizin seçmenin tercihlerini dikkate alarak oluşturulan o denklemdeki hususlara kısaca bir değinir misiniz hatırlatmak açısından?

 

AA: Ekonomik durumda %1’lik artış, ekonomik büyümede, kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılada %1’lik artış oylara % 0.7 yansıdı. Enflasyondaki %1’lik düşüş de 0.12 puan veriyordu. İktidarda kalma süreci etkilerini hesaplıyoruz, negatif bir etkisi oluyor, iktidarda kalanlar bazı kişileri küstürebiliyor. İktidarda olmanın verdiği avantajları da oluyor; kredi dağıtmak, yardımlar yapmak, yatırımların yapılacağı yeri tespit etmek, televizyona çıkabilmek filan gibi, onun da %7’lik filan gibi avantajı vardı. Bütün bunları göz önüne aldığımızda ortaya çıkan rakam 44.23’tü ekonomiyi filan da hesaba katarak. %6’ya yakın bir oy fazlası var. Bu da şuradan ileri geliyor, bizim o denklemde taraf değiştirme durumu vardı, 2002’ten itibaren bazı partiler yok oldu, DSP, ANAP ve DYP, Genç Parti gibi, bunlar yok oldu. Bunların oyları diğer partilere kaydı, taraftarları o partileri terk etti, yani “onlar artık bizi temsil etmiyor, ideolojileri ve menfaatlerimizi temsil etmiyor” diye. Ben orada bir hata yaptım şu bakımdan, bu seçimde geri kalan oylarından Demokrat Parti’nin yarısını alacağını hesaplamıştım. Geçen seçimlerde de öyle olmuştu, her seçimde kalan oylardan %50’sini hesaplıyordum. Öyle görünüyor ki bu seçimde tümünü aldı. Bir de MHP’nin de seçmeninden bir kayma var %3 kadar, Demokrat Parti’nin 2009’a göre bir %3 oyu yok olmuş durumda. Yani taraf değiştirme benim tahminimden daha fazla oldu 2011’de.

 

AB: O zaman şöyle söyleyebilir miyiz; 2002 seçimlerinden bu yana merkez sağ diye nitelendirilen partilerdeki tükeniş tamamlanmış oluyor bu seçimle?

 

AA: Evet işte 2009’da oldu diye düşünüyordum, bir tek DP’den biraz daha oy kaldığını var sayıyordum, fakat oyların bir kısmı CHP’ye gitmemiş gözüküyor.

 

AB: AKP’deki 2007 ya da 2009’daki pozisyondan bugüne oy oranındaki artışın kaynağı DP, yani eski ANAP ve DYP çizgisinin devamı olan partideki erimenin tamamlanmasının bir sonucu diyebiliriz.

 

AA: Evet.

 

AB: Bir de MHP’den AKP’ye geçen bir akım var, öncelikle bununla açıklamak mümkün diyorsunuz?

 

AA: Evet. Olağanüstü olan durum nedir diye yani  Geçen seçimlerdeki örüntü devam etseydi %44.23 alması gerekirdi, ama AKP DP’den benim tahmin ettiğimden daha fazla oy almış ve MHP de bir miktar oy vermiş gözüküyor, 2009’la karşılaştırırsak.

 

AB: 2009 İl Genel Meclisi seçimi.

 

AA: Evet, milletvekili seçiminde oy verenler aynı seçmenler, o zaman MHP’nin oyu 15.97 idi, şimdi 13 yani 3’lük bir fark var. Tabii bunun bir kısmı ekonominin iyi olmasından dolayı geçen oy, ama CHP’nin oyu aslında 2007’ye göre arttı ama 2009’a göre artmadı.

 

AB: Onu nasıl açıklıyoruz?

 

AA: 2007’de CHP’nin oyu Türkiye genelinde %21’di, halbuki 2009’da DSP ile birlikte girmişlerdi o seçime, 2009’da CHP’nin oyu %23, DSP’nin oyu da 2.85.

 

AB: Yerel seçime ayrı girmişti.

 

AA: CHP 25.91 aldı, 26 diyelim, DSP’nin de 0.25, yani 2009-2011 arasında çok büyük fark yok ama 2007-2011 arasında fark var. 2009’la 2011 arasında CHP ve DSP oyları hemen hemen aynı kalmış. Yani DP ve MHP’nin oylarında önemli bir düşme var, o da AKP’ye gitmiş.

 

AB: O zaman Kılıçdaroğlu’nun 2007’den bu yana 3,5 milyon yeni oydaşı olduğu yaklaşımı pek anlam ifade etmiyor.

 

AA: Tabii yüzde olarak fark etmiyor, seçmen sayısı arttığı için. Devamlı tekrarlanıyor “seçmen sayısı çok arttı” diye, tabii o zaman oylar da artacak. “AKP’nin oyları da arttı” dedi Başbakan.

 

ÖM: Evet 5 milyon oy arttığını söyledi.

 

AA: Seçmen sayısı arttı zaten. Ama yüzde olarak 2007 ile karşılaştırdı Kılıçdaroğlu, 21’den 26’ya çıkmış oyu, ama bu 21’in içinde DSP’nin de oyunun olduğu düşünülürse ve 2009’daki DSP+CHP oyları hesaplandığında pek artış yok oylarda.

 

ÖM: Öyle mi? Bu önemli bir nokta yani, Kılıçdaroğlu’nun  “CHP hem oy oranını hem de vekilini arttırdı” sözü çok doğru olmuyor öyle mi?

 

AA: İkinci kısım çok doğru, yani AKP 2007’den 2011’e oylarını çok arttırdığı halde 2002’deki milletvekili sayısı 363, 2007’de 341, 2011’de 325’e düşecek. Yani oyları artmasına rağmen milletvekili sayısı düşüyor. Çünkü 2002’de MHP baraja takılıp dışarıda kalmıştı o yüzden milletvekili sayısı çoktu, 2007’de de 341 çıkartmıştı ama şimdi 325 çıkartacak; CHP’nin ise  milletvekili sayısı 2007’de 112 idi, şimdi 135 olması bekleniyor gazetelere göre.

 

ÖM: Ama CHP’nin oy oranının arttırdığı konusu doğru değil öyle mi?

 

AA: “2007 ile karşılaştırıyor tahmin ediyorum milletvekili seçimi olduğu için; 2007 ile karşılaştırıyorsa doğru, ama 2009 ile karşılaştırıyorsa yanlış.

 

ÖM: CHP’nin durumu bu şekilde.

 

AB: AKP’nin oyundaki artışı da küçük partilerden gelen oylarla açıklıyoruz, merkez sağ dediğimiz kesimde toplulaşma sonuçlanmış durumda, öyle anlaşılıyor.

 

AA: Aslında tarihsel olarak bakarsak şöyle bir durum ortaya çıkıyor; DP 50-60 arasında %50’yi yakalamıştı; ki parti, iki kampa ayrılmış vaziyetteydi, yani 50’de %53, 54’te %58, 57’de de %48 yani %50’ye yakın bir oyu vardı. 27 Mayıs’tan sonra büyük bir dağılma oluyor, 65’te Adalet Partisi tekrar toplamış vaziyette bunu. 69’da %47 yine, ondan sonra 12 Mart geliyor tekrar bir dağılma oluyor, ondan sonra 12 Eylül, ondan sonra 22 Şubat derken oylar tekrar parçalandı 90’larda. Şimdi tekrar 50-60 arası, 65’le 69 arası olan duruma dönmüş gibi gözüküyor, yani tekrardan toparlandı sağ partiler.

 

AB: Darbe parçalıyor o merkezi değil mi?

 

AA: Evet öyle bir görüntü var. Mesela 60’tan sonra Yeni Türkiye Partisi, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi filan şeklinde bölünmüştü, ondan sonra toparlandı bir çatı altında. Derken ANAP, DYP, solda bu sefer CHP, DSP, daha önce SHP vardı filan, onlar tekrar toplanmış gibi, DSP yok oldu CHP’de toplandı oylar. Bu tarafta da AKP DP, AP koalisyonunu tekrar meydana getirmiş gözüküyor. Tabii AP zamanında, DP zamanında köyde oturan kişiler şehre geldiler, seçmen daha çok şehirli. Darbelerin etkisiyle dağılan oylar darbeden bir müddet sonra toplanıyor, öyle gözüküyor.

 

AB: 2007’de bir darbe olsaydı zaten eski durum devam edecekti, darbeler merkezi parçalıyor ve bir koalisyon süreci çıkıyor, oylarda toplulaşma darbesiz dönemde oluyor anladığım kadarıyla.

 

AA: Öyle gözüküyor, rakamlar onu gösteriyor. Ben siyasi bilimci değilim, tarihçi de değilim, çok detaylı incelemiş değilim durumu, fakat çıplak gözle bakıldığında rakamlar bu şekilde gözüküyor.

 

ÖM: Başbakan’ın vesayet rejiminin sona ermesi gibi bir yorumu da oldu partisinin merkezinden yaptığı “balkon konuşması” denen konuşmasında. Demokrasinin zaferine çok büyük vurgu yaptı konuşmasında Recep Tayyip Erdoğan. Dün de Taraf gazetesinde Serdar Kaya ilginç bir konuya değinmişti; Cambridge Üniversitesi tarafından 2000’de yayımlanan Demokrasi ve Kalkınma (Democracy and Development) adlı kitapta çok ayrıntılı bir çalışma yapılmış, bir ülkenin demokrasi olarak nitelendirilmesi için 3 şartın 3’ünün de gerçekleşmesi gerekiyor: Seçilmiş kişi hükümetin başında olacak, milletvekilleri de parlamento da seçilmiş olacak ve ülkede 1’den fazla parti olacak. bu 3 şart da gerekiyor. Diktatörlük içinse herhangi biri tek başına yeterli, yani ya hükümetin başındaki kişi seçilmemiş, ya milletvekilleri seçilmemiş olacak ya da tek bir parti olacak veya hükümet değişimi olmayacak.

 

Oldukça basitleştirilmiş bir analiz yaparak, kişi başına düşen ortalama gelir seviyesinin 1000 Dolar’dan az olduğu ülkelerde demokrasinin sona erme olasılığı %12.1 tespit edilmiş, yani demokrasinin ömrünün 8 yılı geçmesi zor orada. Ortalama gelir seviyesi 1000-2000 Dolar arasında olunca bu oran %5,5’a düşüyor, yani demokrasinin maksimum ömrü 18 yıla çıkıyor, gelir seviyesi 4000 Dolar’ın üzerine çıkınca demokrasinin sona erme ihtimali 0’a yaklaşıyormuş. Ortalama gelir seviyesinin 6055 Dolar’ın üzerinde olduğu bir ülkede demokraside geriye dönüldüğü bugüne kadar görülmüş bir şey değil.

 

Mahir Ilgaz: İnsanlar açken uzlaşacak müşterek olmuyor tahminen, öyle yorumlanabilir tahmin ediyorum.

 

ÖM: Sonuç olarak, bundan sonra Türkiye’de demokrasiye yeniden bir darbeyle ara verilmesinin imkânsız olduğu anlamına gelmez diyor Serdar Kaya yazısında, ama olursa da ilk defa olacaktır tarihte diyor çünkü 2000 Dolar’dan 10 yıl önce 2000’li rakamlara kadar düşen gelir artık 10 bin Dolar’ın üzerine çıkmış olan bir ülke. Demokrasiye yeniden ara verilmesi çok zor görünüyor.

 

MI: Ama son derece eksik bir analiz bu, çünkü hesap makinesini alıp da gayri safi yurt içi hasılayı kafa başına böldüğünüz zaman 10 bin çıkıyor da, normalde o dağılım eşit bir şekilde olmuyor, çok ciddi bir fark var arada, bunu da belki eklemek gerekir.

 

ÖM: Bunu ayrıca tartışmak lazım ama 140 ülkede ve 60 yıllık bir dönemde yapmışlar bu araştırmayı, sadece gelir dağılımı adaletine bakmamış.

 

AA: Mesela Meksika’da 60 yıl falan tek bir parti iktidardaydı; başka partiler olduğu halde aynı parti hep iktidarda kalıyordu. İktidarın el değiştirmesi de önemli. O bakımdan Türkiye şanslı, iktidar kaç kere el değiştirdi. Mesela Japonya’da demokrasi var diyoruz, ama uzun zaman bir tek parti hep iktidarda kaldı. Türkiye’de iktidar sık sık el değiştiriyor. İktidarın demokratik yoldan el değiştirmesi de önemli bir olay. O bakımdan bizim ciddi bir geçmişimiz var, o demokrasiye bir katkı yapıyor bence. Bu vesayet rejimi olmadığını göstermez tabii, çünkü sivillerin operasyon yapacağı alan daraltılmıştı, onu genişletmiş oluyor şimdi. 

 

AB: Seçimin altı çizilecek hususlarından biri de şu; 2002’ye, 2007’ye ve bu seçime baktığımızda gerçekten vesayet rejiminin etkisinin gittikçe sınırlandığını görüyoruz. Bundan sonraki anayasayla birlikte perçinlenecek tabii, anayasadaki performansa göre biz bunun daha fazla etkisini görebileceğiz, ama “vesayet rejimi” diyenler 3 seçimdir yeniliyorlar. Bu da Türkiye’nin başka bir Türkiye olduğunu gösteriyor. Mesajlar çok net; 2007 öncesi, 2000 öncesi koşulları hatırlayalım ve gerginlikleri görelim, bu seçime bakalım. Zaten Başbakan da dünkü konuşmasında Türkiye’yi ve partisini anlatırken dünyadaki pozisyonuyla ilgili ve bölgesel mesajlar verdi, “çok güçlü bir ülkeyiz,” dedi ve bunun altını çizdi. Türkiye seçim başarısını bölgeyle ve dünyayla paylaştı. Bu da bir mesajdı. Türkiye’de insanların %50’si oy veriyorsa iktidar partisine, hem de 3. kez, bir memnuniyet ifadesi var demektir, iktisadi koşullardan da bir memnuniyet ifadesi var ve halkın istemediği bir şey var o da askeri vesayet rejimi. Bunun altı anayasa oylamasında da altı çizilmişti. Devam eden darbe davalarındaki, Ergenekon gibi devlet içindeki örgütlenmelere, gizli çetelere ilişkin yasal sürecin içindeki aksamalar, gidip gelmeler bir yana, bu anlamda seçmen mesajını vermiş oluyor. Dolayısıyla ben vesayetçiliğin sonuna yaklaşıldığını ama bunun anayasa içerisinde perçinlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir de şunu sormak istiyorum Ali Akarca’ya; AKP’ye baktık, CHP’ye de baktık, MHP ve bağımsızları da, BDP’yi de analiz edebilir miyiz? Bağımsızlar parlamentoda oldukça başarılı bir tablo sergiliyorlar milletvekili sayısı olarak. BDP’nin oyları ne oldu?

 

AA: Bağımsızlar demekten ziyade, etnik Kürt milliyetçiliği yapan partilerle bağımsızların oylarının toplamı diye görmek lazım; 6.65. Daha önce seçimler için bu ayrım yapılmış. Erol Tuncer’in kitabında bir ayrışım yapılmıştı, oradan almıştım. Şöyle durum; 2002’de DEHAP 6.22 almış, ondan sonra SHP ile girdiler 2004’te 5.15 almış, 2007’de 3.84 ve 2009’da 5.70, bu seçimde de 6.65. Bu 6.65 hem BDP’nin hem de ufak tefek bağımsız adayların toplamı. Geçen seçimde 2009’da bağımsızların yani BDP dışındaki bağımsızların aldığı oy 0.43, 5.70’le toplarsak aşağı yukarı şimdikinden 0.50 puan daha az. Yani oylarını attırmışsa bile çok az miktarda arttırmış oluyor BDP. Fakat ortaya enteresan bir durum çıkıyor, 26 milletvekili varken 2007’de, 2011’de 36’ya çıkmış oluyor. Yani biraz daha iyi organizasyon yaptıkları gözüküyor, yani oyların artmasından ziyade aynı oylarla biraz daha fazla milletvekili çıkartmayı başarmışlar gözüküyor. Herhalde 2 aday seçilecek yerde 3 aday seçtirebildiler, öyle bir şeyler oldu organizasyon bakımından.

 

ÖM: Türkiye genelinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adı altında girdiler ve oyları çok az bir miktar artmasına rağmen önemli bir başarı kazandılar; milletvekili sayısının çok artmış olduğunu görüyoruz, 10 kadar artış var değil mi?

 

AA: Evet, 26’dan 36’ya çıktı gibi gözüküyor. ABir de SP, Has Parti durumuna değinelim. Bunu tam anlayabilmek için stratejik oy verme konusuna eğilmek gerekiyor. O da şöyle, seçmenler iki sebepten dolayı birinci tercihilerine oy vermeyebiliyor; ilki baraj, yani yerel seçimlerde baraj yok o yüzden birinci partisini seçiyor, ama milletvekili seçiminde oyu yabana gitmesin diye, “küçük partiye vermeyeyim, ona yakın büyük partiye vereyim” diyor, yani ikinci tercihi olan büyük partiye veriyor oyunu. Bu da SP gibi bir partinin oylarını yerel seçimlerde arttırıyor, genel seçimlerde düşürüyor. İkinci faktör de seçmenin ikinci tercihine, üçüncü tercihine vermesi. İktidar partisi birinci tercihi olsa dahi onu dengelemek için icabında başka bir partiye oy verebiliyor. Bu yerel seçimlerde daha kuvvetli gözüküyor, çünkü seçmen iktidarı değiştirmeden iktidara bir uyarıda bulunuyor. Bu sadece Türkiye’ye has bir durum değil, Amerika’da başkanlık dönemi ortasına gelen seçimlerde de aynı durum görülüyor. AB ülkelerinde Avrupa Parlamentosu seçiminde de aynı durum iktidardaki partinin aleyhine oluyor. Şimdi o gözle bakarsak, SP’nin 2002 ve 2007’deki milletvekili seçimindeki oyları %2.5 ama 2004 ve 2009’daki yerel seçimlerde 4 ve 5.20. Yani milletvekili seçimlerinde %2.5 civarında, dolayısıyla şimdiki oyu ondan ne kadar farklı ona bakmak lazım. Bir de tabii Has Parti çıktı, yani parti ikiye bölündü, SP’nin 2011 oyu 1.24 gibi gözüküyor şimdiki durumda, Has Parti de 0.76 almış, bunları topladığınız zaman 2 çıkıyor, yani 2.5 olan oy 2 olmuş yani fazla bir kaybı, kazancı yok milletvekili seçimine göre, ama 2009’la karşılaştırırsanız %2.5 düştü diyebiliriz, ama o zaten stratejik oy vermeden dolayı olan bir şey, şaşırtıcı bir şey değil.

 

ÖM: O zaman o kanadın oyunun aşağı yukarı sabit kalmış olduğunu söyleyebiliriz.

 

AA: Evet önce de bahsettiğim gibi MHP’nin oyunda düşüş var, yani 2007 ile 2009’u da alsak bir düşme var. Bir de DP yani eski adıyla DYP’nin ortadan kalkması var. Daha önceki seçimde ANAP ortadan kalkmıştı, bu seçimde de DYP ortadan kalkmış oluyor fiilen. DSP için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Yani taşlar yerine oturuyor gibi gözüküyor.

 

AB: Peki Ali bey, AKP Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde durum nasıl?

 

AA: Harita gibi bir şey çizdim ama söyleyeyim, BDP’nin oyları çok az artmış dedik ya, 3 yerde kesin kaybetmiş AKP, bunlardan 2’si o bölgede, yani Tunceli, Şırnak ve Hakkari. Onların dışındaki tüm illerde seçimi kazanmış vaziyette, yani oylarını arttırmış vaziyette. Oylarını arttıramadığı 3 il var, Hakkari, Şırnak ve Tunceli.

 

AB: Diyarbakır’da arttırmış mı?

 

AA: Aslında söyle diyeyim; oyunu %13’ten fazla arttırdığı, ben öyle böldüm, %13 puan arttırdı 2009’a göre Urfa, Adıyaman, Bingöl, -Bingöl’de çok arttırmış-, Muş, Ağrı, Bitlis ve Siirt. Bunlarda %13 puanın üzerinde arttırmış oyunu. Diyarbakır’da, Mardin’de, Batman’da, Van’da da arttırmış fakat %13’ün altında. Oyunu arttıramadığı tek yer Hakkari, Şırnak ve Tunceli, bunların dışında hepsinde arttırmış, ama BDP de normal oyunu almış. Herhalde diğer partilerin oyları AKP’ye kaydı öyle gözüküyor.

 

AB: AKP Kürt sorununa bakışını bu seçimlerde bozmuştu, bunun AKP’ye katkısı ne oldu, onu anlamak istiyorum. Yani Kürt açılımından “Kürt sorunu yoktur”a uzanan bir bantta ilerledi AKP. Bu süreç oylarını nasıl etkiledi? Çok dramatik “Kürt bölgesi” diye de adlandırabileceğimiz bölgede oy azalması söz konusu değil anladığım kadarıyla.

 

AA: Öyle gözüküyor, fakat şimdi benim bir yaptığım çalışmada Türkiye’yi köylere ayırmıştık oy verme örüntüsü bakımından. Sadece bir seçime dayanmıyor, her seçimden sonra yapılıyor böyle küme analizi. Benim bahsettiğim 1999, 2002, 2004, 2007, 2009, beş seçimi içine alan bir çalışma ve acayip olan şey yeni partiler çıktı, eski partiler kayboldu derken böyle bir dönemde kümenin hemen hemen aynı kalmış olması, 3 tane küme çıkıyor. O kümeleri ayrı ayrı incelemek gerekiyor. Mesela diyelim ki Tunceli’den Iğdır’a doğru bir çizgi çekelim, Tunceli’den Urfa’ya doğru aşağı doğru bir çizgi çekelim, o aşağıya doğru çekilen çizginin doğusunda Tunceli çizgisinin altında olan bölge, bir de batıda bir bölge var, Trakya, Marmara kıyılarını, Ege kıyılarını, Akdeniz kıyılarını içine alan bir bölge. Ege’de kıyıya komşu olan Manisa, Denizli gibi illeri de içine alan bir bölge düşünün. Bu bölge bir de Ankara’ya doğru bir girinti yapıyor, Bilecik, Eskişehir, Ankara, Kırşehir’e doğru böyle üç bölge. Bu iki bölgenin arasındaki de üçüncü bölge oluyor. Bütün bu bölgelerde AKP’nin önemli bir oyu var, fakat birinci bölgede kıyıdaki bölgede, Türk milliyetçi partilerden yani CHP’yi de katıyorum buna son zamanlarda MHP’den bir rekabet alıyor. Üçüncü bölge güney doğuyu, doğuyu, orta doğuyu içine alan bölgeden de Kürt milliyetçisi partilerden rekabet görüyor yani hepsinde var. Bunları tek tek hesaplamak lazım her bölge için, fakat vakit olmadı, seçim çok taze olduğu için. Fakat il il baktığımızda AKP bazılarında çok miktarda artmış oyunu; Adıyaman’da, Urfa’da, Bingöl, Muş, Siirt ve Ağrı’da artmış oyları çok. Diğerlerinde gene artmış Diyarbakır’da, Batman’da da. Dediğim gibi 3 il dışında, ama o 3 il devamlı olarak AKP’nin oy alamadığı iller. Tunceli’de Türkiye’deki yegâne il AKP’nin milletvekili olmayan. Hakkari ve Şırnak da Kürt milliyetçi partilerinin çok yüksek oranda oy aldığı yerler. Onların dışında oylarını arttırmış AKP bu bölgede de. BDP’nin oyları da çok artmış değil, o bakımdan AKP’nin oyları aynı kalmış gibi görünüyor.

 

AB: Aslında BDP’ye bakarken baraj olmasaydı durum çok farklı olabilirdi diye düşünüyorum.

 

AA: Bir miktar daha alırdı diye tahmin ediyorum.

 

AB: Çünkü orada da, Kürt bölgesindeki seçmen stratejik oy kullanan AKP’ye oy veriyor anladığım kadarıyla.

 

AA: Ama bu sefer bu seçimde bağımsızlar olduğu için oy kaybı mevzu bahis değil, yani bağımsız adaya verilirse belki de bağımsız adaylar tam etkin bir şekilde göstermeyecek diye AKP ya da SP’ye vermiş olabilir. Geçen dönemde bu bahsettiğim 3. bölgede DP çok oy almıştı, oylarını arttırmıştı 2009’da. Yanlış hatırlamıyorsam %7 filandı SP’nin. Bölgelere ayırmıştım ben, s SP’nin oyu güney doğu ve orta doğuyu içine alan bölgede %7.47’ydi, DP’nin oyu da 5.34’tü, yani epey oy alıyorlardı. Şimdi hem BDP’nin hem de AKP’nin oyunun artması yani ikisinin de oyunun artmasının sebebi SP’ye ve DP’ye giden oyların AKP’ye gelmiş olması. O %7’lik oy epey düşmüştür şimdi tahmin ediyorum SP’nin aldığı, DP’nin oyları zaten çok düşmüş, o 5.34, ortadan kalkmış gibi gözüküyor. Ayrıca da ANAP’ın da 2.68 oyu vardı. Yani toplarsak ANAP’la DYP’yi veya DP’yi o da 7-8 ediyor, SP’nin de %7-8’lik oyu var o bölgede, onların bir kısmı AKP’ye bir kısmı da BDP’ye gitmiş gözüküyor.

 

ÖM: Ben bir de şunu sormak istiyorum; katılım oranının olağanüstü yüksek sayılabileceği bir durumdan bahsediyoruz. Benim son gördüğümüz oran %87.47 gibi bir rakam, yani Batı demokrasilerinde de çok fazla rastlanmayan oranda bir yüksek katılımın olduğunu ve katılım oranında da bir yükselme olduğu daha önceki seçimlere göre söyleyebiliriz galiba. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

AA: Aslında bu olağanüstü bir durum demek lazım, çünkü bu adrese dayalı sayım ve seçmen kütükleri yapıldığı için, eskiden sandığa kayıtlı olmayan, oy vermeyen adam sandığa kayıt olmuyordu büyük oranda. Bu sefer muhtar bildiriyor mesela “bunlar uygundur” diye, hatta yurtdışında konsolosluklar bildiriyor. Mesela yurtdışındakilerin çoğu oy kullanmıyor, ona rağmen katılım oranının yüksek çıkması olağanüstü bir durum. Kayıtlı olmak istemeyenlerin bile kayıtlı olduğu durumda, kayıtlı sayıldığı durumda oranın yüksek çıkması enteresan. Şunu belirteyim, referandum sonuçlarını ben incelerken şuna bakmıştım, boykota kimler uydu kimler uymadı diye. Çok garibime gitmişti bu Kuzeydoğu Anadolu’da yani hem Karadeniz’i hem de Doğu Anadolu’nun kuzeyini alan kesimde BDP’nin seçime katılmama, referanduma katılmama boykot çağrısına uyup daha önceki seçime katılmayanlar bile katılıp ‘evet’ oyu vermişler gözüküyordu. Demek ki aynı durum devam ediyor. Bu anayasa konusunda hassasiyeti gösteriyor bence. Yani değişmesini isteyen kesim seçime katılıyor ve ‘evet’ oyu veriyor o seçimde de. Bu seçimde de AKP’ye oy veriyor.

 

ÖM: Anayasa değişikliğini yapmaya yetecek oy çoğunluğunu da vermemiş gibi görünüyor bu yüksek katılıma rağmen seçmen. Mesela El Cezire’de ilginç bir yorum vardı; “Parlamentoda bu seçim iki temel meselede referandum niteliği taşıyordu; birisi AKP’nin mevcut performansı üzerineydi ve son 4 yıldaki ekonomik performansı üzerineydi. Bunda onay verdi seçmen, ikinci olarak da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok kapsamlı anayasal değişiklikleri yapmak için halktan istediği -en azından parlamentodan ona bir çoğunluk sağlamasını istediği- izni vermedi. Seçmen ona birkaç ekstra puanı da vererek ekonomik durumdan ve Türkiye’nin son 10 yıl içinde gösterdiği ilerlemeden memnun olduğunu belirtti fakat 2/3’lük çoğunluğu, Türkiye’nin hem yargı hem ordu hem de diğer konularında tek başına anayasa değişikliği yapacak bir çoğunluğu da vermedi” diye. Ne diyorsunuz?

 

AA: Ben siyasi bilimci değilim, fakat bu 330 rakamından birkaç milletvekili eksik, öyle tahmin ediyorum ki CHP içinde, MHP içinde, BDP içinde yani anayasanın değişmesini isteyen kişiler olduğu muhakkak. Meclise girme konusunda boykot kararı filan alınmazsa onlardan da oy alabilir tahmin ediyorum. Zaten geçen seçimde boykot kararı alınmasının sebebinin de milletvekillerine sahip olamama durumundan dolayı olduğu kanısındayım. O bakımdan “seçmen bunu vermedi” demek bilmiyorum ne derece doğru, yani 325 veya 326 milletvekili çıkartacağı bekleniyor.

 

AB: Bir ikaz ediyor ama.

 

AA: Daha evvel 341 çıkartmıştı geçen seçimlerde. Seçmen bunun yeterli olacağını da düşünmüş olabilir yani

 

AB: Hem ödül ve ceza, yani hem yanağını okşuyor hem de hafif ikaz ediyor seçmen; yani diyor ki “Ben 367’leri falan sana bahşetmiyorum, vermiyorum parlamentoda, yani tek başına anayasa değişikliği yapma yetkisini. Başka partilerle bir araya geleceksin, bir takım ilişkilerin olacak” ama oylarını arttırıyor. Ödül ve ceza birlikte. Ayrıca bu sanıyorum AKP’nin genel başkanının egosunu da törpüleyecek bir durum oldu. Bence ehven-i şer oldu çünkü tek başına bir partinin anayasa hazırlaması herhalde çok beklediğimiz bir durum değildi. Biraz öyle bakmak lazım. Bir de herhalde genelde seçmen şunu söylüyor; “anayasayı uzlaşmayla yap” diyor, ikincisi Kürt meselesi kilit bir sorun ve burada artık parlamentoya giren Kürtler ya da daha doğrusu bu blok anahtar bir rol oynuyor. Zaten şöyle de baktığınızda CHP’nin Kürt politikası şizofrenik bir şey, yani bir Ergenekon’u alıyorsunuz heybenize, onları yükleniyorsunuz, ardından gidiyorsunuz işte “her şeyi konuşabiliriz” diyorsunuz. Buna pek bir pirim vermiyor seçmen. CHP’deki bu şizofreninin zaten karşılık bulamadığı oylarda da anlaşılıyor. Benim merak ettiğim AKP’nin “Kürt sorunu vardır”dan “yoktur”a doğru çizdiği çizgi, AKP’ye beklediği ölçüde bir şey kazandırdı mı? Bir takım oyları almış belki burada eski küçük partileri toplulaştırmış kendi içerisinde, ama bu izlediği milliyetçi dilin ölçümü ne kazandırdı AKP’ye ondan çok emin olamıyorum. Dolayısıyla Kürtler dinamik bir şekilde parlamentoda kilit bir rol oynuyor, o bölgeden gelen bağımsızlar. Herhalde onlarla görüşmeksizin pek bir şey yapmak da mümkün değil. Hatırlayın, parlamentoda geçen dönem DTP ile Başbakan uzun süre görüşmemişti. Yani bu yeni bir anayasa değişikliğinde o 36 kişilik grup çok etkin bir rol oynayabilir diye düşünüyorum.

 

AA: Evet seçmen şöyle bir durum ortaya çıkartmış oluyor, 325 oy aldı, başka partilerden de birkaç kişi oy verir, o zaman halk oylaması açılması lazım, “bana soracaksın tekrar” diyor seçmen, “yahut da diğer partilerle büyük bir uzlaşı yapıp bana sormadan anayasayı değiştirebilirsin” diyor, ama tek başına değiştirmek zor halk oyuna gitmeden. Demin değindiğiniz konuya gelelim; “Kürt sorunu vardır”dan “Kürt sorunu yoktur”a döndüğü yolda  oy kazandı mı, kaybetti mi konusunda AKP’nin diğer partilerden ayrı bir özelliği var; demin bahsetmiştim 3 bölgeye ayrılıyor Türkiye oy verme görüntüsü bakımından, her 3 bölgede de AKP etkili. Batı’da Türk milliyetçi partilerden rekabet görüyor, Doğu Güneydoğu’da da Kürt milliyetçi partilerden rekabet görüyor. Dolayısıyla çok dengeli gitmesi gerekiyor, “Kürtlere taviz veriyor” şeklinde algılanırsa batıda çok oy kaybedecek, öbür taraftan Türk milliyetçilerine fazla tavizde bulunuyor gözükürse doğu ve güney doğuda kaybedecek. Bu iki kutup arasında biraz hassas bir şekilde, dengeli bir şekilde gitmesi gerekiyor. Bazen kantarın topuzu bir tarafa kaçıyor, zigzaglar olabiliyor. Fakat bence bu seçimde görüldüğü gibi iki taraftan dengeli bir şekilde oy aldı, hem Batı’da hem de Güneydoğu ve Doğu’da oylarında bir azalma olmadı, orada BDP’den olmasa bile SP’den, DP’den 2009’da kaybettiği oyları geri aldı, öyle gözüküyor. 

 

ÖM: Bir de kıyı bölgelerinde, sahillerde CHP’nin ve diğer partilerin, MHP’nin çok oy aldığı bölgelerdi kaybetmiş göründüğü söyleniyordu AKP’nin. Bu durumda da önemli bazı değişiklikler olduğu söylenebilir mi?

 

AA: Bir düzeltme yapayım müsaade ederseniz; kıyılarda AKP’nin başarısız olduğu bir efsane, yani doğru değil. Eğer 2007-2009 arasındaki oy değişimlerini ele alırsanız kıyı bölgesi AKP’nin en az oy kaybettiği yerler. 2007-2009 arasında AKP %8 küsur oy kaybetti Türkiye’nin genelinde, az kaybettiği yerlerle çok kaybettiği yerleri işaretlerseniz kıyı bölgelerinde %8’in altında oy kaybettiğini görüyoruz. Hatta birkaç yerde oyları artmış, Edirne’de, Çanakkale’de oyları artmış. Mesela Muğla’da %1 kaybetmiş Türkiye genelinde %8 olduğu halde. Yani kıyı bölgesinde AKP’nin oy kaybettiği, başarısız olduğu doğru değil. Bu kanı da şuradan ileri geliyor; birinci parti değil, yani %4-5 farkla ikinci parti durumunda. Gazetelerde çıkan haritalar birinci gelen partiye göre boyanıyor, o da böyle bir algılamaya sebep oluyor. Aslında orada oy kaybetmesinin de mantığı da gayet basit, az oyu varsa zaten yüzde olarak da az oy kaybedecek. Çok oy kaybetmesi garip, yani bir yerden %3 oy alan bir partinin %5 kaybedecek hali yok. Yani AKP’nin kıyılarda oy kaybettiği, doğru değil. Zaten bu seçimde de 3 il hariç, Hakkari, Şırnak ve Tunceli hariç, kıyılar da dahil, oylarını arttırdı ama İç Anadolu’daki, Doğu Anadolu’daki kadar değil. Yine de orada da arttırdı sonuçta.

 

ÖM: Bazı yerlerde de sürpriz sayılabilecek sonuçlar var, mesela Antalya’da oldukça arttırmış gibi gözüküyor.

 

AA: Zaten birinci partiye göre boyandığı zaman da Çanakkale, Balıkesir, Antalya, Mersin, Hatay, Adana’da AKP birinci parti gözüküyor. Yani bir tek Muğla, Aydın, İzmir ve Edirne yani Ege kıyısındaki illerde ikinci parti durumunda.

 

AB: Peki bu seçim sonuçları partilerin içlerinde nasıl esintilere yol açar?

 

AA: Geçmişte olduğu gibi gene birisi istifa eder, tekrar geri gelir, yahut da hiç istifa etmez. Kılıçdaroğlu’nun istifa edeceği pek anlaşılmıyor konuşmasından. MHP’yi bilmiyorum. Yalnız Iğdır’da MHP birinci parti oldu.

 

AB: O da herhalde adayın niteliğinden kaynaklanıyordur.

 

AA: Evet.

 

AB: Yani bu seçim sonuçları MHP’yi etkilemez mi?

 

AA: Etkilemesi lazım ama geçen seçimde de aynı şey söylendi.

 

AB: Gerçekten gerileyen bir parti. CHP’nin de bütün bu nitelemelere karşın oy oranında gerçek bir artışın olmadığı görülüyor Kılıçdaroğlu kendini ispat etme çabasında bir liderdi  yani bu seçimde alacağı başarıyla liderliğini pekiştirme ya da pekiştirmeme durumuyla karşı karşıyaydı. Erdoğan açısından da, evet çok başarılı bir lider, ama burada bir fren mekanizması söz konusu oldu, özellikle parlamento aritmetiği açısından; başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi gibi hususlarda da bir ikaz olduğunu söylemek mümkün diye düşünüyorum.

 

ÖM: Bitirmeden önce şunu da sorabilir miyim, bir şey söylemek için çok erken olduğunu kabul etmekle beraber bu tablodan nasıl bir dönüşüm, bir gelişim bekliyorsunuz, bütün partiler ve Türkiye’nin genel siyasal tablosu adına? Böyle bir cümlede söylenebilecek bir şey değil, ama gene de sormak istedim.

 

AA: Aslında MHP ile CHP aynı pastadan pay alma durumundaydılar şimdiye kadar. CHP’nin tutumu biraz daha değiştirecek bence, eğer Kürt açılımına o da katılırsa, o zaman Türk milliyetçiliğini MHP’ye bırakmış olacak. Fakat aynı şekilde devam ederse gene MHP’yle aynı pastayı paylaşıyor olacaklar. Yani ona göre MHP’nin durumu değişebilir, tek milliyetçi parti kalabilir yahut CHP de aynı yolda devam eder. Yani CHP’nin Kürt konusunda, Kürt açılımı konusunda nasıl bir tavır alacağı önemli.

 

ÖM: Ali Bilge siz ne diyorsunuz?

 

AB: Daha çok konuşacağız bu konuları da daha önce söylemiştim, seçimlerden sonra herkes, bütün partiler kendi karasularına çekiliyor. Daha önceki seçimlerdeki politik pozisyonundan daha ileri bir pozisyondaysa yenileşme diyebiliyoruz buna. Mesela CHP’nin yeni söylediği bir takım şeyler var, şimdi çekildiği karasularında bunların gerisine düşüyorsa, eski bir CHP göreceksek -ki bu mümkündür çünkü bu partide Ergenekoncular var, Sezgin Tanrıkulu var, Hakikatler Komisyonu da isteniyor, o hakikatleri savunanlar da var- dolayısıyla burası çok sessiz kalacak bir parti değil, sonuçlar da etkileyecektir. Ben MHP ve CHP’de bir takım şeyler bekliyorum, yani CHP eğer Kürt meselesindeki çizgisini bu konumda sürdürürse bu partinin içinden yeni güven partisi çıkar. MHP’de liderlik kesinkes sorgulanacaktır, çünkü bir parti bu kadar inişte olunca bu beklenir. Zaten genel olarak Türk milliyetçiliği inişte. Burada gerçekten CHP’ndeki gelişmeler belirleyici olacak. Bir de Kürt meselesini Kürtlerle konuşarak çözeceğini herhalde Başbakan anlamıştır.

 

ÖM: Peki çok teşekkür ederiz Ali Akarca ve Ali Bilge. Bayağı enteresan bir seçim dönemini de bir kez daha geride bırakmış oluyoruz. Daha herhalde epey tartışacak konu var önümüzde.

 

AA: Biz de teşekkür ederiz.

 

AB: İyi yayınlar, hoşçakalın.

 

AA: İyi yayınlar.