Savaşlara Devleti Yönetenler Karar Verir

-
Aa
+
a
a
a

Dünyada silahlanma ve silah ticareti konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Uluslararası Barış Enstitüsü (SIPRI) Genel Direktörü Alyson Bailes* ile, Stockholm’de SIPRI merkezinde, sivillerin silahlanmasından, devletler arası silah ticaretine, kitle imha silahlarına karşı mücadeleden silah teknolojisinin yayılmasına kadar birçok konuda konuşma fırsatı bulduk.

İsmet Kayhan : Dünyanın birçok bölgesinde savaşlar sürüyor. Günde yüzlerce insan bu çatışmalarda kullanılan silahlar ile öldürülüyor. Bu silahlar nereden temin ediliyor? Silah ticaretinin günümüzde ulaştığı boyut nedir? Alyson Bailes : Silah ticareti ile ilgili tartışmalar büyüyor ve silah ticareti çok tehlikeli bir boyuta ulaşmış durumda. Dünyanın birçok bölgesinde süren çatışmalar bunun artık kontrol edilemeyeceğini açıkça gösteriyor. Zaten silah ticareti günümüzde yeni bir politikayı teşkil ediyor. Kaçakçılığı kontrol altında tutmak, takip etmek imkânsız gözüküyor. Örneğin Afganistan gibi ülkeler artık kendi silahlarını kendileri üretiyor. Bu açıdan sorun son derece ciddi. Çatışmalar sorununda devletlerin müdahalesi yetersiz kalıyor. Güvenlik güçleri sadece resmi olan silahları topluyor ve böylece çatışmanın sona ereceği gibi bir düşünceye varıyor. Ancak müdahaleler geç ve yetersiz oluyor. Çünkü bu alan artık yer altında. Bu açıdan bakılınca resmi olmayan silah sayısı oldukça kabarık…İK : Dünyada silahların büyük bir bölümü sivillerin elinde. Silahların yol açtığı ölümlerin büyük bir bölümü de savaşlar dışında oluyor. Sivillerin silahsızlandırmasına ilişkin yapılan çalışmalar nelerdir?AB : Bu konuda insanların farklı düşünceleri var. Bir kısım silahsızlanmayı isterken, diğer bir kısım ise silah taşımanın güvenlik acısından önemli olduğunu vurguluyor. Avrupa’nın bazı ülkelerinde, örneğin bir Almanya, Avusturya ve Macaristan’da binlerce sivil insan silah taşımaktadır. Yine ABD bir yasa ile her vatandaşa kendini korumak amacıyla silah taşıma hakkını tanıyor. Bunun için bugün çıkıp, “barış için tüm siviller silahsızlanmalı” demek bizim açımızdan çok zor. Silahsızlanmaya ilişkin yeni bir politika icat etmek de bir o kadar zor oluyor. Bugün BM bünyesinde çalışan sivil toplum örgütleri ve uzmanlar konuyla ilgili kapsamlı çalışmalar yürütüyor. BM yetkilileri, silah ticaretinin ülkeler arasında daha sıkı takip edilmesi gerektiğini ve özellikle küçük çapta silahların resmi belgelerle kaydının yapılması gerektiğini belirtiyorlar. Böylece bazı silahların çatışma bölgelerine aktarılmasını engellemeyi amaçlıyorlar. Yine BM ülkelerde üretilen silahların üzerine resmi kaydın yapılmasını talep ediyorlar. Böylece kaçak yollardan çatışma bölgelerine giren silahların hangi ülkeye ait olduğunun saptanması amaçlanıyor. Şüphesiz bunlar önemli adım ve önlemler. Ancak bu konunun tamamıyla yer altına inmesi gibi bir tehlikeyi de doğuruyor. Bence sivillerin silahsızlanmasına ilişkin sorulması gereken soru şudur: “Neden bir silaha sahip olmak istiyorsun ve silahı hangi amaçla kullanmak istiyorsun?”Bu sorun, sivillerin bulunduğu sistemle de bağlantılıdır. Bir toplum kendini korumak için silaha başvuruyorsa, bu o toplumun devlete güvenmediğini gösterir. İnsanlar, devletin güvenlik konusunda yetersiz kaldığını düşünüyorlar. Bu açıdan devlet silahsızlandırma yerine bu soruna odaklanmalıdır. “Bir devlet vatandaşına nasıl daha fazla güvenlik sağlayabilir?” sorusuna cevap bulmalıdır. Bence bu konuda iki yola da başvurulmalı. İşin hem teknik boyutu, hem de manevi boyutu var. Devletin, kendi içinde güvenliği sağlamak için sarf ettiği çaba vatandaşını memnun eder. Yine devletin vatandaşları ile, silahsızlanmaya ilişkin gösterdiği sıkı işbirliği aynı zamanda diğer ülkelere de önemli bir mesaj verebilir. İK :  Uluslararası silah ticaretinin önüne geçilmesi için Birleşmiş Milletler’de bir uluslararası anlaşmanın hazırlanmasına yönelik hazırlıklar olduğunu biliyoruz. Bu süreç nasıl işleyecek ? Sivil toplum örgütleri bu konuda ne gibi çalışmalar yürütüyorlar?AB : SIPRI kurumu bir araştırma enstitüsüdür. Biz sadece konu ile ilgili bilgiler topluyoruz, bunları istatistik veriler olarak kamuoyuna sunuyoruz. Tabii ki veri konusunda çok hassas bir çalışma yürütüyoruz. Çünkü zaman zaman bilgi aktarımında bazı hatalar olabiliyor. Şüphesiz silah ticareti bugün büyük bir sorun. Geçmişte yerel alanda ihracatlar yapılıyordu. Böylece silah ticaretinin doğru müttefikler arasında yapılıp yapılmadığı daha iyi tespit edilebiliyordu. Bugün ise bu ihracat büyük ulusal şirketlerle yapılıyor. Örneğin bir Avrupa Birliği ve ABD gibi. Bu sadece bir hükümetin kararı değil. Eğer bir ulusal hükümet satışları reddediyorsa, başka bir hükümete bağlı bir kurum veya şirket bu satışı gerçekleştirmek için devreye girebiliyor ve satışları o ülkeye aktarabiliyor. Kararların hayata geçirilmesi veya geliştirilmesi için böylesi hesapları sanayi alanında görmek mümkün oluyor. Yine bir diğer sorun ise yasadışı yollardan yapılan silah satışları. Birçok çalınan silah, piyasada ikinci el olarak satışa sunuluyor. Bu, özellikle piyasada rağbet gören silahlar için yapılıyor. Bu anlamda BM bünyesinde de benimsenen kararlara bakılırsa, tüm bu sorunları da göz önünde bulundurmalıyız. Çokuluslu şirketler ile yapılan pazarlık yasadışı yollardan yürütülen ticaret gibi iyi takip edilmeli. Bazen sadece silah satışları bir tehlikeyi teşkil etmiyor. Ondan tehlikelisi silah üretimi için gerekli olan teknik bilginin satış planı olarak yapılması. Bu sorun özellikle en tehlikeli silahı oluşturan kitle imha silahları için geçerlidir. Bu açıdan düzeni oluşturmak için tüm bu karmaşayı hesaplamalıyı.Bir diğer sorun ise, silah ticaretinin kötü bir şey olduğunu sürekli vurgulamalı mıyız yoksa soruyu şöyle mi sormak lazım: ”Bu silahları kim ne amaçla kullanıyor?” Bu konuda ikinci soru bizler için daha anlamlı. Çünkü bizim için barışı korumak daha önemlidir. Bazı insanlar barış gücünün kendilerini korumak için iyi silahlara sahip olduğunu belirtiyor. Örneğin bir görev amacıyla başka ülkelere gönderilen barış gücünün üzerinde bulunan etkili silahlar yerel halkın da dikkatini çekiyor. Bu da ayrı bir karmaşayı oluşturuyor.

İK : Irak savaşı ile birlikte dünyanın temel gündem konularından biri de kitle imha silahlarının üretimi ve yayılmasının engellenmesi. Son Irak savaşı da buna dayanarak yapıldı. Siz silahlanmanın güç kullanımı ile sağlanabileceğine inanıyor musunuz?AB : Bazı ülkeler bunun gerekli olduğuna inanıyor. Gerekli olup-olmadığı konusunda cevap vermek bizim için de zor oluyor. Gerçi bu konuda sürekli bize bilgi ulaşmıyor. Sorunu yargı yoluyla çözmeyi tam bir çözüm olarak görmüyorum. Bu sadece çözümün bir kısmını teşkil eder. Bildiğimiz manzara bu konuda farklı olmaz.Bir insan sinirli olduğu için silah taşıyorsa ve sen o silahı alıp imha ediyorsan, o insan yine farklı bir yerde bir silah bulur. Bu kitle imha silahları için de geçerlidir. Eğer bir ülkede kitle imha silahları üretiliyorsa ve sorunun çözümü yerine silahları imha ediyorsan, o ülke farklı bir yolunu bulup tekrar silahları üretir... Bunun için silahlarda olduğu gibi, kitle imha silahları için de komple bir siyasete ihtiyaç var. İmha yoluyla sadece sorunu büyütürsün. Bu konuda ticareti yakından takip etmek ve yasadışı vakalara meydan vermemek çok önemlidir. Şüphesiz sorunu kötüye kullanmak isteyen bazı çevreler çıkacaktır. 1990’da BM’ye bağlı UNSCOM’da görev yapan denetçiler Irak’ta çok sayıda kitle imha silahı bulup imha etmiştir. Bugün Irak’ta bu silahların izine rastlanılmıyorsa, o zaman denetçilerin başarılı bir çalışma yürüttüğünü söyleyebiliriz. Irak’ın, ülkesinde silahların imha edilmesi konusunda BM ile gösterdiği işbirliği, dünyaya anlamlı bir mesaj da vermiş oldu. Bazen barışçıl yollardan yapılan denetlemelerden daha gerçekçi sonuç alınabiliyor. Bu sorunlarda böylesi bir prosedüre uyulmasını tercih ediyorum. Çünkü güç kullanmak, kontrolü devre dışı bırakır ve barışı tehdit eder. Bazı ülkeleri yöneten liderlerin nasıl çılgın olduklarına şahit oluyoruz. Bu ülkede yaşanan güvensizlik ve diktatörlük de çözümü tehdit ediyor ve sorunları derinleştiriyor. İK : Somut olarak hangi ülkeler kitle imha silahlarına sahip?AB : Şu anda kitle imha silahlarına sahip 6 ülkeden bahsediliyor. Bunlar Hindistan, Pakistan, İran, Irak, İsrail ve Kuzey Kore’dir. Ancak son yıllarda sözü edilen 6 ülke, kitle imha silahlarına sahip olduklarını reddediyor. Ayrıca bir zamanlar eski Sovyet Birliği’ne bağlı olan 3 ülke, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kazakistan, silahlarını Rusya’ya verdiğini açıkladı. Silahlar daha sonra imha edildi. Güney Afrika, Arjantin ve Brezilya silahları geliştirmeyi durdurdu. Tüm bunlara bakılırsa, olumlu bir gelişmenin olduğunu da görüyoruz.Ayrıca ülkelerin çözüme dönük gösterecekleri çabalar, demokrasiye açık olmaları, komşu ülkeleri ile iyi ilişkiler geliştirerek, bölgede güvenliğin sağlanması için sorumlu davranarak kitle imha silahları ile ilgili pazarlık yapmaya açık olmaları ve yine en önemlisi sorunu çözmeye hazır olmaları çok önemli. Çözüme dönük bu üç noktanın özellikle İran ve Kuzey Kore’de devam eden sorunları da barışçıl yollardan çözme konusunda etkili olacağını düşünüyorum. Örneğin ABD ve Rusya, Ukrayna’dan silah geliştirme projesinden vazgeçmesini isteyerek, bunun karşılığında bazı garantiler verdiler. Bunun üzerine Ukrayna, silah geliştirme projesini durdurdu. Bu gibi örnekler önümüzdeki dönemde çoğalabilir.İK : Günümüzde en büyük silah alıcısı ülkeler dünyanın gergin bölgelerinde yer alan ülkeler. Bu bölgelerde “barış çabaları“ sürerken silahlanma da olağanüstü şekilde artıyor. Siz silahlanmanın “caydırıcı“ etkisine inanıyor musunuz? Yani bölgesel dengeleri korumak için silahlanma dengesini oluşturmak şart mı?AB: Küresel alanda iki cephe arasında yürütülen savaşların daha korkunç bir hal almaması için, bazı uluslararası güçler tarafından silahları ellerinden alınıyor ve savaşın er veya geç sonuçlanacağı kavratılıyor. Bu konuda özellikle ülkelere karşı yaptırım gücü olarak kullanılan bir ambargo olayı vardır. Avrupa Birliği, gelecek yıl bu konuda üye ülkelerini uyararak, BM’nin önceden tespit ettiği 25 ülkeye silah ambargosunun uygulanmasını isteyecek. Bu kararla bölgedeki çatışmaların önüne geçmeyi amaçlıyor. Ancak eğer AB bu yaptırımlarla da savaşın önüne geçemezse bunun bazı nedenleri olacaktır. Öncelikle bu konuda bazı sorumsuz ülkelerin varolduğunu unutmamalıyız. Sadece ticari amaçla binlerce silah çatışma bölgelerine aktarılıyor ve savaşlar böylece uzun vadeli yürütülüyor. Örneğin 1990’larda eski Sovyet Birliği’ne bağlı ülkeler, ellerinde bulundurdukları çok sayıda Rus yapımlı silahları imha etmek yerine, yakın müttefik oldukları ülkelere aktardı ve ticari olarak büyük bir rant sağladı. Şüphesiz bugün de var olan böylesi vakaların önünü kesmek zor oluyor. Örneğin Britanya ve Arjantin arasında meydana gelen Folkland Savaşı’nda ABD, Britanya’ya askeri anlamda desteğini sundu. Arjantin ABD ile aynı kıtada bulunmasına rağmen, bölge barışını değil, yakın bir müttefikini desteklemeyi tercih etti. Ayrıca silahlar konusunda ülkeler arasında bir denge savaşının varolduğunu kabul etmeliyiz. Ben bazı ülkelerin, “Bu ülkenin silahı diğer ülkeden azdır. O zaman silahlarımı bu ülkeye aktarayım” görüşünü kınıyorum. Eğer burada sorun bir denge sorunuysa, o zaman bu denge farklı anlaşılmalıdır. Yoksa dengeyi silah sayısının artmasında görmek büyük bir yanılgı. Burada bence en önemli konu, ölçülü silah mühimmatına sahip olmak, barışı tesis etmek için kullanmak ve bölgede güvenliği artırmaktır. Bu genel anlamda bizim amacımız oluyor. Şüphesiz silah üreten şirketler bu görüşe karşı çıkacaktır. Fakat ülkeler arasında dengeyi sadece bu yol üzerinde kurmayı gerçekten tehlikeli buluyorum. İK : Silah şirketlerin 10 yılda bir yeni silahları denemek için savaşlar çıkardığına inanıyor musunuz? AB : Bazı şirketlerin böyle düşünmesi mümkündür. Ancak savaşların bu gerekçelerden dolayı yaşandığını söyleyemeyiz. Sorun sadece bir ekonomik olay ile sonuçlanmıyor. Bundan ziyade küresel alanda yaşanan bir çok çatışma ve savaşların ana nedeni siyasi, diplomatik ve stratejiktir. Yoksa hiçbir ülkenin, ekonomik açıdan bir savaş başlatması bugün mümkün gözükmüyor. Tabii ki bu noktada silah sanayisinin rant sağlaması ve bazılarının bu rantla ABD’ye bağlı petrol şirketlerini desteklemesi mümkün olabilir.Bugün piyasaya uluslararası silah şirketlerinin ürettiği birçok yeni silah sunuluyor. Bu silahlar bugün bir çok ülke tarafından denenmektedir. Ancak denemelerin hangi amaçla yürütüldüğünden şirketler değil o ülkenin silahlı kuvvetleri sorumludur. Çünkü denemeye alınan birçok silahın nerede ve kime karşı kullanacağına onlar karar veriyor. Yine ülkelerde bulunan çok sayıda mühendis, üretilen silahlar üzerinde çalışmalar yürütüyor. Özellikle ABD ve İngiliz mühendisler üretilen silahlara eklemeler yaparak, daha etkili bir silah üretmeyi amaçlıyorlar. Buna özellikle Irak savaşında hepimiz şahit olduk. Amerikan halkının büyük bölümü savaşa karşı çıkmasına rağmen, Devlet Başkanı Bush bu riski göze alarak Irak’a karşı savaş açtı ve son üretilen silahlarını kamuoyuna tanıtmış oldu. Bir savaş karşıtının veya barış savunucusunun bunu görmesi lazım. Yoksa “silah sanayiini yok edelim, savaşlar bitsin” görüşü gaflete düşmektir. Savaşların kaynağını sadece silah şirketleri ve sanayii olarak görmek doğru değil. Savaşlara devleti yönetenler karar verir ve ordusu uygular. Bu açıktır. İK : Geçen hafta yayınladığınız yıllık raporunuz geçen raporlardan farklı birçok konuyu içeriyordu...

AB : Raporda, Irak savaşıyla ilgili kapsamlı veriler sunduk. Irak savaşı sonrasına ait önemli dersler de çıkaracağımız yazı ve makaleler yer alıyor. Ayrıca, Yeni Dünya Düzeni nasıl şekillenecek?; Ordu bilimi nasıl gelişecek?; Çatışmalardan ve savaşlardan ne tür dersler çıkarılacak; Silahların denetlenmesi için nasıl bir yöntem kullanılacak? vb. bir çok konuyu ele aldık. Yukarıda da belirttiğim gibi raporun ana teması Irak. Ancak bizi endişelendiren, ABD gibi güçlü bir devletin, yakın müttefikleriyle, sadece dünya sistemini değil, entelektüel dünyayı da egemenliği altında tutarak, yönetmesidir. Çünkü ABD bugün “terörizm” düşüncesini entelektüel dünyaya empoze etmek amacındadır. Bu tabii ki kabul edilemez. Çünkü dünya sürekli bir değişim süreci içindedir. Terörizmi bu bakımda tek global bir sorun olarak görmek yanlış. Bu görüşü yıllık raporumuzda eleştirdik. Örneğin dünyanın gündeminden düşen Afrika sorununu ele aldık. Kıtada yaşanan siyasi ve toplumsal gelişmelere yönelik araştırmalara yer verdik. Yine Çin Halk Cumhuriyeti’nin siyasi olarak nasıl bir gelişim içinde olduğu, Asya ülkelerinin askeri alanda nasıl bir gelişim içinde olduğu gibi konulara değindik.  Raporda Irak’ı temel gündem alarak, dünyanın değişik kıtalarında yaşanan sorunlara da yer verdik. İK : Raporunuzda farklı olarak yeni silahlanmaya dikkat çekiyorsunuz. AB : Evet bu ilginç bir alan ve ilk kez yeni silahlanmaya bu raporumuzda değindik. Bu konuda size bazı örnekler vermek istiyorum: Kitle imha silahları günümüzde füze başlığıyla üretildiği için daha etkili olabiliyor. Onun için bugün üretilen yeni füze sistemlerinin üzerinde durduk ve bunların dünya güvenliği açısından nasıl bir tehdit unsuru olduğunu ele aldık.Füze programların gelişimi bizi yakından ilgilendiriyor. Çünkü bugün üretilen birçok kitle imha silahı bu programlara göre üretiliyor. Silahlar özellikle füze başlığıyla üretildiği için daha etkili olabiliyorlar. Böylece potansiyel olarak da daha büyük bir tehdit oluşturuyorlar. Yine bu silahlar askeri alanda da ülkeler arası tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. Bugün füze başlıklı silahların ihracatını kontrol eden tek sistem MTCR’dir. Ancak MTCR de bazen yetersiz kalabiliyor. Bu acıdan sistem olarak da daha gelişmesi gerekiyor. Hatta konu ile ilgili daha kapsamlı bir rapor yayınlamayı düşünüyoruz. Bu raporda özellikle füze başlıklı silahlar üreten veya sahip olan ülkelerin listesine de yer vermek istiyoruz.Çünkü iddia edildiği gibi füze sistemleri sadece bazı ülkeler tarafından satılmıyor. Füzelerin büyük bölümü Batı ülkeleri tarafından satılmaktadır. Bunun için geniş bir kamuoyu faaliyeti yürüterek, Batı kamuoyunu bu konuda duyarlı kılmak zorundayız. İK : Genelde Ortadoğu ve özellikle de çatışmaların yaşandığı ülkelerin silahlanması sürekli ön planda, ancak son yıllarda ABD başta olmak üzere Avrupa da silahlanmakta. Çatışma riskinin olmadığı bu ülkeler neden silahlanıyor?AB : Silah satışında Avrupa Birliği ilk kez Amerika’yı geride bırakarak ikinci sıraya yükseldi. aBu yeni bir durum. AB’ye üye olan ülkeler tarihlerinde ilk kez dış ülkelere Amerika’dan daha fazla silah satışı yaptılar. Yine Rusya yüzde 37’lik bir oran ile dünyada en çok silah satışını gerçekleştiren ülke. Özellikle çatışmaların yaşandığı ülkelerde ve Türkiye de aralarında olmak üzere en çok Almanların savaş tanklarına rağbet ediliyor. AB bugün dünya silah piyasasının yüzde 25’ini eline tutuyor. ABD ise yüzde 23’lik gibi bir oranla üçüncü sırada. Avrupa ülkeleri geçen yıl silah satışından 4.7 milyar dolar gibi gelir elde ederken, ABD 4.4 milyar dolar kazanç sağladı.. Almanya, Fransa ve İngiltere silah satışında ön sıralarda yer alıyor. AB’nin tüm silah satışında bu 3 ülkenin payı yüzde 80 civarında. İtalya, Hollanda ve İsveç’te dış ülkelere büyük oranda silah satıyorlar. Almanya silah satışında dünya sıralamasında dördüncü sırada.* Tanınmış bir İngiliz diplomatı olan Bailes, İngiltere’nin çeşitli diplomatik temsilciliklerinde 32 yıl çalıştı. NATO ve İngiltere Savunma Bakanlığı’nda da görev yapan Bailey, Çin gibi kritik bölgelerde de çeşitli görevler üstlendi. 1996-97 arasında da ABD’nin Doğu Batı Enstitüsü’nde Güvenlik Politikaları Programı Direktörü olarak çalıştı. Bailes 2000 yılından sonra da İngiltere’nin Finlandiya Büyükelçiliği görevini yürüttü.