Sadece Ayakkabı Giymeye Alışamamış

-
Aa
+
a
a
a

Önce bir albümünün kitapçığında, hemen arkasından da “Rolling Stone” dergisindeki biyografisinde okuduklarımdan çıkarmıştım en kışkırtıcı sorumu: “Konserlerinizde çıplak ayakla şarkı söylemeniz bir politik duruş olarak ifade ediliyor... Vatanınız Afrika’nın çok zor şartlar altında yaşayan kadınlarına bir gönderme, onları gündeme getirme... Bu sembolik empatinin dışında bir faaliyet gösteriyor musunuz peki? Afrika kadınlarının dertlerine ortak oluyor, seslerini duyurmak için bir şeyler yapıyor musunuz?”

Bugüne kadar yaptığım röportajlarda aldığım hiç bir cevap beni aynı anda hem düşündürüp hem de güldürmemişti: “Yoo, benim o işlerle alakam yok. Sadece ayakkabılar ayaklarımı hep sıkmıştır, yani ayakkabı giymeye alışamadım... Hepsi bu.”

Vay canına! Önce nutkum tutuldu. Gerçekten de böylesine soğuk ve umursamaz ama pratik ve net bir cevap beklemiyordum. Yani bir an için düşünelim, dünya çapında tanınan bir şarkıcısınız, pek çok kişi ilk kez sizin sayenizde ülkenizin adını duymuş, üstüne üstlük bir zamanlar siz de Afrika’nın o çok zor şartlar altında yaşayan kadınlarından biriydiniz. Ve başka bir ülke vatandaşı sizle röportaj yaparken yukardaki soruyu soruyor ve siz de ayakkabılarınızın sıktığından falan bahsediyorsunuz...

İlk şaşkınlık geçtikten sonra ise güldüm; hem kendimin hem de cevabın naifliğine. Demek “Çıplak Ayaklı Diva efsanesi, sırf pabuçlar Evora’nın ayağını sıktığından doğmuş!” dedim kendi kendime. Bir yandan da “yani ne bekliyordum ki” diye düşündüm. Cesaria Evora, güç şartlar altında yetişmiş, doğru dürüst bir eğitimi olmayan bir şarkıcı. Yine de; Böylesi bir safsatayı albümünün kitapçığına yazmalarına nasıl izin verdiğini anlamakta zorluk çektim.

Cesaria Evora, Atlantik Okyanusu’nda adeta kendi haline terk edilmiş takımadalardan oluşan Cape Verde Cumhuriyeti’nde 1941 yılında doğmuş. Bugün artık bağımsızlığına kavuşmuş olan bu eski Portekiz kolonisi en yakın komşusu olan Senegal’e 500 kilometre uzaklıkta. Cazla biraz ilgisi olan hemen herkes ünlü piyanist Horace Silver'ı bilir. Disko müziği takipçisiyseniz de özellikle “Saturday Night Fever” filminin müziğinden Tavares grubunu muhakkak duymuşsunuzdur. Her iki isim de Cape Verde'lidir. Ama bunu pek bilen yoktur. Aslında Cesaria Evora olmasaydı, günümüzde Cape Verde adı büyük ihtimalle hala bilinmiyor olacaktı.

Ayrılıkların müziği

1975’te bağımsızlığına kavuşmuş olan Cape Verde Cumhuriyeti, kendisini ne tam Afrikalı, ne de Avrupalı hissedebilen çilekeş insanlarla dolu. Adaların gelişimini tamamen gözardı eden Portekiz’in 500 yıllık boyunduruğu süresince, binlerce adalı açlıktan ölmüş, diğerleri ise çareyi denizaşırı ülkelere göç etmekte bulmuş. Dünya üzerinde “Ben Cape Verde’liyim” diyebilen bir milyon insandan aslında sadece üçte biri adalarda yaşıyor, kalanı ise ya Amerika Birleşik Devletleri’nde (daha çok New England civarında), ya da Avrupa’da (özellikle Portekiz, Fransa ve Hollanda’da) bulunuyor. Cape Verde’de yaşayanların ise neredeyse hemen hepsinin denizaşırı ülkelere göç etmiş yakınları, sevdikleri var. Bu takımadaların müzikal kültürünü vareden işte bu acı-tatlı ayrılıklar ve özlemlerin hikayesi.

Tango Arjantin için neyse, Cesaria Evora’nın dünyaya tanıttığı “morna” da Cape Verde için onu ifade ediyor. En azından birbuçuk yüzyılı devirmiş olan bu şarkı formu her Cape Verde’li grubun repertuarında yer alıyor. İlk anda "Portekiz fadosu"nu andıran “morna”nın şarkı sözleri genellikle sevgiliye ve vatana duyulan özlemden bahsediyor.

Cesaria Evora’ya gelince; o Avrupa’da en iyi tanınan Cape Verde’li şarkıcı. Ünlü morna bestecisi Francisko Xavier’nin de yeğeni. Söylediği pek çok şarkı amcasının imzasını taşıyor. Cesaria Evora, henüz onlu yaşlarını sürerken doğup büyüdüğü yer olan ve Cape Verde’nin en “kültürel” adası sayılan Sao Vicente’nin Mindelo kentindeki barlarda şarkı söyleyerek ismini duyuruyor. Kendisine eşlik eden de ünlü klarinetçi Louis Morais.

Yirmi yaşına bastığında ise artık adanın popüler radyo istasyonunun en sevilen sesi haline gelen Cesaria Evora, ilk defa 1988'de, 48 yaşında iken ülkesinden ayrılıyor ve arkasından da ilk albümü “La Diva Aux Pieds Nus”yu kaydetmek üzere Paris’e gidiyor. Bugün derleme kayıtlarıyla beraber 20’ye yakın albümü bulunan şarkıcının “Evora Cesaria” isimli çalışması 1995’te Grammy’ye aday oluyor ve "The New York Times”, “The Boston Globe” ve “Philadelphia Inquirer” tarafından “Yılın En İyi Albümü” seçiliyor. “Ne Avrupa ne de Amerika’dan etkilendim” diyen Cesaria Evora, eklemeyi de ihmal etmiyor: “Ama Brezilya’da doğmuş olmak isterdim doğrusu. Belki herşey para değil ama, insan orda sanatının karşılığını alabiliyor.”

Dergimizin yayın yönetmeni Zuhal Focan bana “Cesaria Evora ile röportaj yapmak ister misin” diye sorunca, hiç düşünmeden “seve seve” dedim. Bana ilginç bir ülkeden farklı bir hayat hikayesi gibi gelmişti. Müziği belki en favorilerim arasında değildi, ama Cesaria Evora, fırsat buldukça severek dinlediğim bir sesti. Yakınlarda Türkiye’ye konser vermeye geleceğini ve bu arada da kendisiyle röportaj yapmam için bana randevu verdiğini varsaydım önce. Ama bir kaç gün sonra bunun bir telefon röportajı olacağını duyunca biraz hevesim kırılmadı değil, üstüne üstlük arada bir de tercüman olunca ve de aldığım cevaplar kuru, ve adeta konuşmaya isteksiz bir Cesaria’dan gelince yelkenlerim iyice suya indi.

Cesaria Evora’nın cevaplarını –kızmayın ama- biraz sesine benzettim; net ama inişsiz çıkışsız, heyecansız, hatta biraz bezgin...

Söyleşi

Sesinizi bazı eleştirmenler Bessie Smith, Edith Piaf ve hatta Billie Holiday’e benzetiyorlar. Ne diyorsunuz?

Cesaria Evora: Beni Portekizli fado şarkıcısı Amalia Rodriguez’e de benzetiyorlar. Aynı fikirde değilim. Herkes farklıdır, kendine özgü söyler. Müziklerini sevmiyor muyum, elbette severek dinliyorum. Ama benim müziğim farklı.

Peki siz kendi tarzınız dışında neler dinliyorsunuz? (Bu sorumu önce “her tür müzik dinlerim” gibi sıradan bir cevapla savuşturmak istedi. Israr edince de, ilk saydığı isimler, adeta sorumdan kopya çekildiği izlenimini verdi bana!)

CE: Bessie Smith, Edith Piaf ve hatta Billie Holiday. Sonra, Charles Aznavour ve Nat King Cole’u da severim.

Müziğinizi etkileyen unsurlar nelerdir?

CE: Her kafadan bir ses çıkıyor...Fado diyorlar, hatta blues, caz... Ama bence esas Cape Verde’dir müziğimi şekillendiren.

Dünyada son bir kaç yıldır Küba müziğinin uluslararası ortamda yeniden doğuşuna tanık oluyoruz; özellikle Buena Vista Social Club ile. Bu müzik hakkında ne düşünüyorsunuz ve kendi müziğinizle bir paralellik kurabiliyor musunuz?

CE: Beğeniyorum. Zaten son iki albümümde Küba’lı müzisyenlerle çalıştım. Müzik de enstrümanlar da birbirine benziyor. Hatta insanlarımızda bile bir paralellik var.

(Ben yukardaki cevapları baştan savma bulurken, aşağıdakiler gelince onları mumla arar oldum.) Hangi albümünüz sizi, müziğinizi en iyi temsil eden albüm sizce?

CE: Hepsi.

Beste yapma veya şarkı sözü yazma gibi projeleriniz var mı?

CE: Hiç böyle bir hevesim olmadı ve olmayacak da.

Son albümünüz “Sao Vicente” diğer albümlerinizle kıyaslandığında bir yenilik getirdi mi?

CE: Diğer müzisyenlerle ortak çalışma yapmış olmam belki bir farklılık getirmiştir. (Haziran 2001’de çıkan son albümünde aralarında Pedro Guerra, Caetano Veloso ve Chuco Valdes’in de bulunduğu bir çok misafir müzisyen göze çarpıyor. Hepsinin albüme katkıları çok olumlu, hele Cesaria Evora’nın ünlü Amerikan Blues şarkıcısı Bonnie Raitt ile söylediği ”Crepuscular Solidao” isimli bir düeti var ki bence albümün en iyi parçalarından biri.)

Bir kaç yıl evvel Türkiye’ye gelip konser verdiğinizi biliyorum. Müziğiniz burda oldukça seviliyor. Yine gelmeyi planlıyor musunuz?

CE: Hayır. Şu anki planlarım arasında Türkiye’ye gelmek bulunmuyor.

Ne yapalım, o zaman biz de son albümünüz Sao Vicente ile avunuruz şimdilik!

(Jazz Dergisi'nin 24. sayısında yayımlanmıştır; Ekim-Aralık 2001)