Rachel Corrie

-
Aa
+
a
a
a

Bir okurumuzdan ulaşan...

Selçuk Dağdelen23 Mart 2003 - Ankara

Selam!

Uzun aradan sonra içim içime sığmadı. Birşeyler yazmak istedim.

Malum gündem: Savaş.

 

Öylece oturmuş izliyoruz. Elimizden hiçbirşey gelmiyor. Emin değilim hakikaten gelemiyor mu? Yoksa bize bu mu telkin edilmişti? Hiç bilmiyorum.

Tarihe tanıklık edebiliyoruz ancak. Bugün gazeteden, 2000'li yılların ilk azizesinin adını öğrendim. Hazin; varlığından ve sonundan aynı yazıyla haberdar oldum: Rachel Corrie. Hiç de öyle kavruk, esmer çirkin Ortadoğulu bir müslüman felan değil. Beyaz tuzu kuru, 23 yaşında Amerikalı bir kolej öğrencisi işte. 

Barış aktivistleriyle birlikte Ocak ayı başında Filistin'e, Gazze Şeridi'ne gidiyor. Olan bitene tanıklık etmek ve dünyayı bu yaşanan felaketlerden haberdar etmek için. Beraberinde Karum'da, Migros'da, hatta bizim heykelin önünde de sıkça göreceğiniz bir sürü benzer görünümde genç... Kimine göre aykırı, kimine göre soytarı. Amerikan veya İsrail gizli ajanı olamayacak kadar aykırı oldukları kesin.Filistin'de, Filistinlilerle birlikte yaşıyorlar. Ve Rachel bir mektubunda annesine şöyle yazıyor:

"Bana şiddet karşıtı direnişin ne demek olduğunu soruyorsun. Dün bulunan o patlayıcı ateşlendiğinde bulunduğum evin tüm camları kırıldı. O sırada bana çay ikram ediliyordu ve iki bebekle oynuyordum. Felakete maruz kalmış insanlar tarafından her an ilgi ve sevgi görmek beni hasta ediyor. Amerika'dan bilirim: böylesi muamele mübalağalı gelir. Gerçekten de, hayatları göz göre göre yokedilen insanların yalın iyiliği her şeyin gerçek dışı görünmesine yolaçıyor. Dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilmesine inanamıyorum. Bu benim canımı yakıyor. Dünyanın böyle korkunç hale gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek benim canımı yakıyor..."

  

  
16 Mart 2003'te İsrail ordusu tank ve buldozerlerle Gazze Şeridi'ndeki malum temizlik eylemleri için tekrar geliyor. Sınırda Filistinli bir doktorun evini yıkmaya koyuluyorlar. Rachel, arkadaşlarıyla birlikte tank ve buldozerlerin önüne atlıyor. Paletler üstünden geçiyor.

Aynı gün ajanslar "Saint Rachel Öldü" haberini, birkaç gün önce çekilmiş şu aşağıdaki resmiyle birlikte dünyaya geçiyor...

 Hatları derin, bakışları keskin Amerikalı zatların basın toplantılarını saat başı veren CNN, Fox vs gibi TV'ler bu haberi tabii ki önemsemediler. Ve biz en azından şahsım adına konuşayım; savaş haberleri arasında içimin daraldığı bir Pazar sabahında, Radikal'in Yıldırım Türker'ini okurken bu "unuttuğum; meleğin yüzü'nü" ancak bugün görebildim. İnternette biraz dolaştım. Rachel Corrie keyword'ünü girince bu mektuptaki resimler dahil o kadar çok yorum ve makale gördüm ki... Adı daha ölümünün 6. gününde Nobel Barış Ödülüne telafuz edilmeye başlanmış. Oturdum haber bültenlerinde Rachel'e dair bir haber geçsin diye bekledim. Beyhude. Bu körpecik taze kız tarihe geçecektir; hatta geçti bile galiba. Şu resme bir bakın. Ne kadar manidar. Sophia Loren tarzı güneş gözlükleriyle sarı saçlarını toplamış; kül-mavi bir bürümcük eşarp boynunda savruluyor; orası burası taş yıkama ağarmış bir kot;
askılı siyah rahat bir t-shirt... Ne kadar bugüne ait değil mi? Haydi, II. Rahibe Teresa desinler... Politik açıdan doğru (politically correct) en ufak bir tavır var mı duruşunda? Peki yanlışı var mı (politically incorrect)? Kamuflajlar ve örgülü saçlarla zafer işareti de yapmıyor ki karşımızda... Haydi devrimci anarşist desinler... Türk olsa sizce İstanbul'da yaşar, Nişantaşı aksanıyla mı konuşurdu? Yoksa Güneydoğu türkülerinin okunduğu bir barda halayın başı mı olurdu? İlla ikisinden biri mi olmak gerek... Demek ki oluyormuş dedirten bir resim bence bu. Tam da bu yüzden varlığıyla iç ferahlatan; hazin sonuyla göz yaşartan bir karakter. "Representation of representation" felsefesiyle tarihi; salt isimlerin yerine yenilerini koyarak "n. Othello reprodüksiyonu" diye bize yutturmaya kalkanlar çok şaşırmıştır herhalde. Çünkü eminim, onlar bu kılıkta bir azize beklemezdi hiç. Politik olarak dosdoğru bir rahibe bekleniyordu belki... Ya da levanten bir devrimci; şöyle kamuflajlar içinde; sırtında Che Guevera t-shirt'üyle...

Rachel'in, yıktırmamak için paletlerin önüne atıldığı evin sahibi Filistinli doktor tabutu taşımış.

Filistinli çocuklar mumlar yakarak dualar etmiş. Anneciğiyle babacığı törenlerde, son mektuplarını okumuş kızlarının:"Sadece anneme, bu kronik ve sinsi soykırıma tanıklık ettiğimi ve çok korktuğumu ve insan doğasının iyiliği üstüne kurulu

 
 mutlak inancımı sorguladığımı yazmak istedim. Bunun bitmesi gerek. Hepimizin her şeyi bir yana bırakıp; hayatımızı bunun bitmesi için çabalamaya adamasının iyi bir fikir olduğuna inanıyorum. Hala Pat Benatar dinleyip; dans etmek, erkek arkadaşlar edinmek ve arkadaşlarıma karikatürler çizmek istiyorum. Ama hala, bu vahşetin sona ermesini de istiyorum. ....Oturup, uzun uzun ne büyük kötülüklere muktedir olduğumuzu keşfedişimin düş kırıklığı üstüne yazdım. Oysa en ağır koşullarda bile insan kalabilme gücü ve yeteneğini keşfetmekte olduğumu da yazmalıyım ki bunu daha önce hiç farketmemiştim. Galiba aslolan hayatta yalnızca, ONUR."

 Bunların hepsi bu geçtiğimiz hafta içinde olmuş. Aynı gök altında şu yeryüzünde işte. Üstelik ünlü bir anglosakson gazetesi bir karikatürle de dalga geçmiş, resimde pek net okunmayabilir: Stupid nedir sorusunun sözlük anlamlarını sıralamışlar, en alta da 3. bir anlam eklemişler; "Sitting in front of a buldozer to protest against a gang of terrorists..." diye. Ve hafta boyu binlerce üniversite öğrencisi gazetenin önünde gecelemiş, oturma eylemleriyle; "RACHEL'DEN ÖZÜR DİLEYİN" diyerek...  
Duydunuz muydu? Valla ben hepsini bugün internetteki haber portallerinin arşivinde gördüm ilk kez.

Meleğin yüzünün ne menem bir şey olduğunu unutturmuşlardı çoktantır. Şu boynunda bürümcük eşerbı savrulan kıza bir bakın. Meleğin yüzünü anımsatmıyor mu?

Haydi, "gençlik işte..." desinler...

Haydi, "tuzu kuru züppe beyaz Amerikalı" desinler...

Leydi Diana'ya benzetsinler...

Don Kişot versiyonu deyip küçümsesinler ki gerisi gelmesin.  

Kare kare gerçek bir hikaye bu.

 

Buldozerler altında kalan bu masumiyet hikayesini unutmamak gerek. Yetmez, ikide bir anımsatmak gerek herkese. Demek ki oluyormuş!

Onun sözleriyle bitireyim:

Hayatları göz göre göre yokedilen insanların yalın iyiliği her şeyin gerçek dışı görünmesine yolaçıyor. Dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilmesine inanamıyorum. Bu benim canımı yakıyor... Bir şeyler yapmak gerek gerçekten.

(Resimleri üzerlerine tıklatarak büyütebilirsiniz)