Petrol Fiyatlarındaki Yükseliş

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları – 104

 

Ömer Madra: Bugün iki konu üzerinde duracağız diye konuşmuş ve öncelikle petrol meselesine girelim demiştik. Benim de elime ulaşan son bilgi, S. Arabistan’ın petrol üretimini arttıracağını açıklamış olmasına rağmen fiyatların düşmediği yolundaydı. Daha doğrusu önce bir düşer gibi oldu sonra yine varil başına 45 dolar civarında bir yerde kaldı, endişeler ifade ediliyor. Bunun üzerinde biraz konuşalım istersen?

 

Hasan Ersel: Sanıyorum iki ay öncesiydi, bu bilmediğim konuda öngörüde bulunmağa kalkışmıştım. Onun için biraz da ahlâki sorumluluk hissediyorum... Fakat insanın kendini bu alanda savunması kolay galiba. Çünkü her şey o kadar hızlı değişiyor ki ne olduğu anlaşılmıyor.

 

ÖM: Sen, petrol fiyatlarındaki yükselişin çok kalıcı olmayacağını söylüyordun?

 

HE: Evet. Uluslararası Enerji Ajansı (UEA)’nın verdiği arz talep rakamlarına bakıyordum. Bir denge var gibiydi. Tabii şoklar karşısında bir miktar kapasite fazlasına ihtiyaç var. O ne kadar olabilir diye geçmiş yıllara bakıyordum. Kapasite fazlası, geçmişe oranla az olmakla beraber yine de var gibi gözüküyordu. O zaman da “kaygılar geçince bu fiyatlar daha makul bir yere doğru döner” diyordum. Kaygılar derken, daha çok S. Arabistan’ın üretimini devam ettirip ettiremeyeceği, terörist saldırıları, vs. konularındaydı.

 

Olay niye birdenbire karıştı? UEA bu yılbaşında petrol talebinin ne kadar artacağı konusunda tahminler yapmıştı, fakat Çarşamba günü bu tahminlerinde yanıldığını ifade eden bir rapor yayınladı. Üstelik yanıldığını söylediği tahmin yılbaşındaki tahmin bile değil, Temmuz ayındaki gözden geçirilmiş tahmini!

 

ÖM: Bu tahminler biraz da kuşku uyandırmaya başlayacak kadar da çok revizyondan geçiyor.

 

HE: Bir şey daha var, gözden geçirmeyi de “bu sene petrol talebindeki artış, beklediğimizden çok olduğu” şeklinde yapmadı. Dedi ki “biz geçmişteki petrol talebini doğru tahmin etmemişiz(!); 2002’de öngördüğümüz petrol talebinde, gerçekleşen günde 650 bin varil daha fazla, 2003’te de 750 bin varil daha fazla olmuş.” UEA temel alınan geçmiş değerleri değiştirdi, bu yılki artış miktarını 2.5 milyon varil olarak aynen aldı ve yeni bir talep rakamına ulaştı: günde 82.2 milyon varil... Bu çok ilginç, çünkü “2002’deki gerçekleşen talebi iyi ölçememişiz, 2003’tekini de iyi ölçememişiz, onları değiştirince aslında petrol talebi daha çokmuş, onun üzerine de tahminimiz bu sene için 2.5 milyon varili de ekleyince rakam yükseldi” gibi garip bir şey söylemiş oldu. Böyle acayip bir gözden geçirme yapılınca, benim gibi UEA’nın tahminlerini ciddiye alanlara yanılmaktan başka yapacak bir şey kalmaz... Ama açık söylemek gerekirse, bu gözden geçirme biçimi bana da çok garip geldi.

 

ÖM: Ben de onu söylemeye çalıştım, çünkü ben harıl harıl bu bilmediği mesele üzerine yeni yayınlanmış bir kitabı okumaya çalışıyorum. Paul Roberts’ın kitabı bu. Hem büyük petrol şirketlerinin hem de uluslararası ajansların sürekli olarak bu tahmin yanılmalarını son bir kaç yıldan beri yaptıklarını söylüyor. Çünkü piyasayı koruyabilmek için, karamsar herhangi bir tahminin gelmesinin piyasaları çok fena sinirlendirdiğini düşünerek böyle iyimser göstermeye çalıştıklarını söylüyor. USGS de başta geliyormuş bu iyimser tahminleri yapmakta. Dolayısıyla burada bir problematik var, talep korkunç artıyor.

 

HE: UEA’nın savunması, geçmişte tahmin edilemeyen talep OECD ülkeleri dışından geliyor şeklinde. “İstatistikleri iyi değil” demek istiyorlar herhalde...

 

Neyse bugüne dönelim. UEA’nın günlük talep tahmini 82.2 milyon varil. Yine aynı kuruluşun değerlendirmesine göre Temmuz ayındaki arz 83.5 milyon varil. Arzda bir önceki aya oranla 550 bin varil artış olmuş. Artışın önemli kısmı da Irak’tan geliyor. Demek ki yine arz ve talep arasında çok büyük bir dengesizlik yok. Arz biraz fazla...

 

Yine UEA’nın Temmuz’daki raporuna bakıyoruz, “OPEC’in günde 600 bin varillik etkin kapasite fazlası var. Bu %1’in altında bir oran, yetmez, sözgelimi 2002’de bu oran %8 dolayındaydı” diyor. Bunun herhalde teknik bakımdan bir anlamı vardır. %1’in altındaki fazla kapasite bir talep oynamasını karşılamaya yetmeyebilir. Bu bana da makul geliyor.

 

Öte yandan aynı kuruluş diyor ki “OPEC’in sürdürülebilir olmayan (yani devamlı olmayan) kapasite fazlası günde 1.5-2 milyon varildir.” Dolayısıyla öyle bir kapasite daha var ki, bu üretime çıkıyor ama aylarca devamlı olarak yapılamıyor. Son bir şey daha söylüyor “ABD’de ve Çin’deki büyüme zayıfladığı için petrol talebinde bir yavaşlama olduğunu düşünüyorum” diyor. Buradan pek kötü bir durum çıkmaması lazım. Bu sırada dün S. Arabistan petrol bakanı Ali El Nuayim, ülkesinin petrol üretim kapasitesini günde 1.3 milyon varil daha arttırabileceğini söyledi.

 

ÖM: Bu tabii iyimser hava yaratması beklenen bir açıklama herhalde?

 

HE: Evet, ama piyasalarda bir şey değişmedi. Üstelik petrol fiyatları bir an düştü, sonra tekrar yükseldi. Oysa arz artmış, talep ise o kadar çok artmamış. O halde fiyatlardaki artışın hiç olmazsa durması, belki de düşmesi gerekirdi. Oysa öyle olmadı. Bunun nedenleri olmalı.

 

Her ne kadar hiç kimse “S. Arabistan doğru söylemiyor” demiyorsa da “bu sürdürülebilir bir artış değildir, bir süre için bunu yapabilir ama devamlı yapamayabilir” deniyor. İkincisi de, S.Arabistan’ın bu durumda sunacağı petrol ağır petrol, bir de sülfür oranı yüksek. Bu “rafineriler açısından talebi yüksek olan bir petrol cinsi değildir, işlenmesi kolay olmayan bir petroldür” deniyor.

 

Kaygıların bu haliyle bile ortalığı çok karıştırmaması lazım ama bir çok da biriken faktör var, bunların bir kısmı petrol piyasası ile ilgili, bir kısmı değil. Mesela Meksika’da fırtına, vs. olayı var, acaba üretimi kötü etkiler mi şeklinde bir kaygı var. Rusya’da bir Yukos olayı var, bu da bir problem, Rusya üretimini epeyce arttırdı ama orada da bir terslik olur da üretimi düşer mi diye bir kaygı var. Venezuela’da ne olacağı pek belli değil, galiba referandum olacak.

 

ÖM: Evet, 15 Ağustos’ta, bu Pazar günü olacak.

 

HE: O da bir sorun çıkarır mı diye bir kaygı var. Tabii Ortadoğu güvenlik meselesi bütün bunların arasında en önemli konu. Sonuçta büyük petrol hareketi orada olduğu için, orada bir terslik olduğu takdirde işler bozulacağı için herkesin kafasında bu nokta var. Ortadoğu’da bir güvenlik dengesinin kurulduğuna sanıyorum kimse inanmıyor.

 

ÖM: Zaten savaşla petrol arasında tam bir iç bağlantı var, bunu kimse inkar edemez herhalde? Hem endüstrileşmiş ülkeler petrole ihtiyaç duyuyorlar savaş açmak için hem de savaş için petrole giriyorlar diye de bir bağlantı var tabii.

 

HE: Her ne kadar bu müdahalelerin petrolle hiç alakası olmadığını çok söylemişlerse de bana pek inandırıcı gelmemişti.

 

Bir de petrol fiyatlarının düşmeyeceği üzerine bir yığın kontratlar yapanlar var, onların tavırları var. Yani olayın bir de mali piyasalar boyutu var. Bunların hepsi bir araya geldiğinde galiba biz bu yüksek petrol faturasını hesaba katarak, yani petrol fiyatlarının yüksek kalacağını kabul ederek düşünmemiz ve hareket etmemiz gerekecek. Bu da tabii önümüzdeki dönemde Türkiye’de petrol kullanan enerji kaynaklarında bir fiyat ayarlamasını zorunlu kılacak. Ama bunun Türkiye’deki iktisat politikası ile bir ilgisi yok, bu dışarıdan gelen bir etki. Böylece daha önce söylediğimi değiştirmiş oluyorum.

 

ÖM: Bir de belki de çok etraflı olarak ileride konuşmamız gerekecek konulardan birisi de, bu sürekli olarak, hiç bitmek tükenmek bilmeyen ekonomik büyüme arzusuna ne kadar dayanılabilecek, bu petrol bitiyor sözlerinin de çok dikkatle üzerinde durmamız gerekecek. Yani en yüksek noktaya, pike ulaşıp ondan sonra aşağı inmesi. Mesela bu yıl dünyanın büyük ihracatçılarından, üreticilerinden biri olan Norveç pik noktasına ulaşmış.

 

HE: Alternatif enerji kaynakları meselesi hep gündemdedir. Belki biraz komplocu gibi düşünüyorum ama alternatif enerji kaynaklarının geliştirilememesi bilgi eksikliğinden mi kaynaklanıyor, yoksa şu mevcut petrol, vs.ye dayalı bir ekonomi var o ekonominin kazançları ve yaşam biçimi değişecek diye mi geliştirilemiyor, bundan pek emin değilim. Bazı teknolojilerde ciddi maliyet sorunları var, makul fiyata enerji üretilemiyor. Bu konularda daha fazla çalışılınca bir yol bulunur. Bu amaçla kaynak ayırmak gerekli. Bir de tabii bunun olabildiğince temiz enerji olması lazım. Akla ilk gelen nükleer enerji oluyor tabii, ama onun da güvenlik sakıncaları var. Herhalde diğer enerji kaynaklarına yönelmek gerekiyor.

 

ÖM: Petrol meselesine kaçınılmaz olarak tekrar döneceğiz tabii. Bir de ikinci konu olarak ABD’de FED’in %0.25’lik faiz arttırma olayı var, bunun etkileri ve nedenleri üzerinde birazcık konuşalım.

 

HE: Amerikan Merkez Bankasının Federal Açık Piyasa Komitesi’nin kararı nefis yazılmış bir karar, toplamı iki paragraf. Fakat söylenmesi gereken her şeyi söylüyor, söylenmemesi gereken de hiçbir şey yok. Bir cümleyi ya da bir kelimeyi çıkarırsanız bozuluyor. Ben kaç defa okudum. Bir konu bu kadar güzel yazılabilir diye düşünüyorum. (Aslında bu ilk değil; hep böyle yazıyorlar) Zaten insan iyi düşündüğü zaman derli toplu, kısa yazar.

 

Kararda ne deniyor? “Para politikasının hâlâ destekleyici niteliği devam ediyor. Faizi arttırmasına rağmen bu karar ekonomiyi durdurma yönünde değildir. Çünkü prodüktivitedeki artışla beraber düşünüldüğünde faizler artmasına rağmen hâlâ iktisadi faaliyeti canlandırıcı düzeydedir” diyor. Bu nokta çok önemli, neye dikkat ettiğini gösteriyor. İkinci olarak diyor ki “Amerikan ekonomisinde bir duraklama gördük, bu durumda da faizleri arttırmak garip olabilir diye düşünebilirsiniz. Ama öyle değil duraklama geçici bir nedenden, enerji fiyatlarındaki artıştan kaynaklanmıştır. Ekonominin dinamiği hızlı büyüme yönündedir” Bu nokta da çok önemli, demek ki yaptıkları analizlerle ekonomide temel dinamik nedir, geçici faktörler nelerdir onun ayırımını yapıyor ve kararlarını buna dayandırıyorlar. Dolayısıyla görüntüye aldanmıyorlar. Hemen dikkatinizi çekeyim, Türkiye Merkez Bankası da bu yönde hareket ediyor, “bugün böyle oldu o halde faizi indirelim, yarın böyle faizi arttıralım” demiyor. Her iki banka da çok doğru yapıyor. Üçüncü olarak ABD Merkez Bankası “Enflasyonda da hafif hareketlenme oldu fakat bunu da önemsemiyoruz, bu da geçici olaylardandır” diyor, dolayısıyla “niye daha fazla artırmadınız?” sorusunun da yanıtı verilmiş.

 

ÖM: Enflasyonda da olumsuz yönde bir hareketlenmeden bahsediyor yani?

 

HE: Evet, “olumsuz bir hareketlenme var ama o da geçici faktörlerden olan bir şey” diyor. Merkez Bankası’nın üzerinde çalıştığı, durduğu, revize edilmesi söz konusu olan çekirdek enflasyon. Hep bununla ilgili, yani ileriye doğru baktığımızda enflasyonu belirleyen, etkileyen faktörler hangileri? Politikasını ona göre ayarlıyor. Diyelim ki bugün ben tek domates satıcısıyım ve rahatsızlandım, gelmedim piyasaya, o yüzden domatesin fiyatı arttı. Bundan dolayı para politikasının değişmemesi lazım, bu olay o gün olmuş bir şey. Ama domates fiyatları sürekli artıyor ise ve bunun diğer fiyatlarla da korelasyonu varsa o zaman bir hareket vardır, fiyatları arttıran temelde bir olaydır diye düşünürsünüz.

 

ABD Merkez Bankası bütün bunlardan sonra bir de uyarıda bulunuyor “enflasyon tehlikesi belirirse bu destekleyici tavrımızı değiştirebiliriz” diyor. Böylece Federal Açık Piyasa Komitesinin bundan sonraki toplantısına bir gönderme yapıyor. Yanılmıyorsam bu toplantı Eylül’dedir.

 

ÖM: Yani tekrar yükseltebilirler, öyle mi?

 

HE: Evet. Bu %0.25 arttırma kararı piyasalarda olumlu karşılandı, hatta öyle ki faiz artınca hisse senedi piyasasından insanlar çekilir, öbür taraflara gider, öyle şeyler de olmadı.

 

Fakat bir şey açık... Dünyada faizler yükselme yoluna girecek, bu da Türkiye’nın dış borç faizlerini etkileyecek. Buna dikkat etmek gerekiyor, yani galiba dünyada o çok düşük faiz oranlarından yükselmeye doğru bir harekete başlayacak. Bunun etkileri ne olabilir? Mesela sonbaharda FED gerekli görür, bir kere daha faiz oranını arttırırsa Türkiye’nin kağıtlarında yatırım yapmış olanlar bu yatırımlarından daha da hızlı çekilebilirler, Amerikan kağıtlarına yönelebilirler. Yıl sonuna doğru genelde öyle bir eğilim vardır ama bu defa daha kuvvetli olabilir. Piyasalarda önümüzdeki dönemde, Eylül sonrasında bir faiz yükselmesinin Türkiye’yi etkilemesi söz konusu olabilecektir.

 

ÖM: ABD’nin bu dış ticaret açığının büyümesi ile ilgili bir rekor kırdığı haberi vardı.

 

HE: E, olimpiyatlar geliyor, tabii.

 

ÖM: 396 milyar dolarla ilk 10 ayda tarihinde görülmemiş bir seviyeye ulaştığı bugün BBC’de bahsediliyordu.

 

HE: O işin de özüne bakarsan, Amerika’daki iktidar da Amerika’daki vatandaşlarının ayağına basmak istemiyor. Aslında bizimkinden pek farkı yok.

 

(12 Ağustos 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)