Önce Dionisos ve Festivaller Vardı

-
Aa
+
a
a
a

Sanat, insanoğlunun yaşamı yeniden üretmek üzere yaratıcılığı keşfetmesiyle başlamadı. Çünkü böyle bir keşif yapmasını gerektirmeyecek denli içseldi onun yaratıcılığı; yaşamdan aldığını yine ona gönderiyordu, şarkıları, dansları, oyunlarıyla. Ama her keresinde onun sınırlarını zorlayarak, kendisiyle birlikte onu da başkalaştırmayı deneyerek yapıyordu bunu. Sonra tüm bunlar değişmeye başladı: Önce nüfus arttı, iş ve görev bölümü geldi, ardından da sınıflar, kategoriler ve yabancılaşma. Ama o zamanlar, insanın insanla ve doğayla daha organik olan birlikteliğinde, eski Yunan'da, en azından sanat gündelik yaşamdan kopmamıştı daha.

İnsanoğlu önce buğdayı ve üzümü devşirdi doğadan, bu yüzden de ilk tanrıları buğdayla üzüme adadı. Üzüm ve şarap tanrısı Dionisos'un ayrıcalıklı bir konumu vardı kuşkusuz, çünkü bahşettiği iksiriyle tüm sanatların içinde gizli olan büyüyü de aşılıyordu kullarına. İlk sanat da böyle doğdu zaten, şarabın büyüsünde kutlanan şenliklerle.

Eski Yunan'da takvimin başlangıç ayı bile Dionisos kültü ile ilgiliydi. Asmaların büyümeye, üzümün sonradan şaraba dönüşecek sihirli özsuyunu oluşturmaya başladığı temmuz ayı yeni yılın başlangıcı kabul edilir ve onu belli başlı festival ayları izlerdi. Bunların ilki hem bağ bozumu hem de zeytin toplama şenliği olan Oscoforias idi. Pianepsion ayında (ekim-kasım) gerçekleşen bu şenlik Atina'dan Faliro limanına kadar uzanan bir geçit töreniyle başlar, limana vardığındaysa adaklar, spor gösterileri ve şenliklerle devam ederdi. İki ay sonra bu şenlikler tüm Attika'ya yayılır ve Kırsal Dionisos Şenlikleri olarak olanca görkemiyle kutlanırdı. Bu kutlamalarda özellikle, türlü kılıklara bürünmüş, yarı sarhoş como’ların, komedyanın ilk filizlerinden biri sayılan alaycı şarkıları dile getirmeleri şenliği bir karnaval havasına sokardı. Bundan sonraki Gamelion ayında (ocak-şubat; aynı zamanda “evlilik ayı”ydı) festival yeniden başkente dönerdi. Bu festival yalnızca Atina'nın ayrıcalığında olan ve bakha’ların baştan çıkarıcı çılgın danslarını sergiledikleri Leneas Festivali'ydi (yarı çıplak bakha’ların taşkınlıkları o hale gelmişti ki Perikles onların agorada dans etmelerini yasaklamıştı).

Şarap içme yarışları

Leneas'ı adını Antesteron ayından (şubat-mart) alan Antesterias Festivali izlerdi. Ayın on biri ile on üçü arasında gerçekleşen festivalin ilk iki gününde anforalar açılarak yeni şarap tadılır, şarap içme yarışmaları düzenlenir, Dionisos'u temsil eden kral karısıyla birlikte Evlilik Geçidi'ne katılırdı. Ama tüm bu sevinç ve coşku üçüncü ve son günde birden bire kesilir ve yerini Hermes ve ölülere adanan, aynı zamanda aklanma ve yenilenme işlevi de gören bir ritüele bırakırdı. Bu ritüelin belki de en ilginç ayrıntısı, aklanma töreninde çocukların salıncakta sallanmaları geleneğiydi.Son olarak tüm bu festivallerin en görkemlisi olan Büyük Dionisos Şenliği yaşanırdı ki, bu şenlik de Leneas gibi kente özgü şenliklerden biriydi. Arconte eponimo (en yüksek kamu yetkilisi) tarafından düzenlenip yönetilen Büyük Dionisos Festivali Elafebolion ayının (mart-nisan) sekiz ile on dördüncü günleri arasında ve tiyatronun yanı başında yer alan Perikles Agorası'nda gerçekleşirdi. Festival önce şair, aktör, müzisyen ve diğerlerinin en gösterişli giysilerinde tanıtıldığı sunuş, yani Proagon’la başlardı. Hava karardıktan sonraysa, bir Dionisos maketinin eller üzerinde ve meşaleler eşliğinde gezdirildiği bir şenlik yaşanırdı. İkinci gün, Dionisos'un dünyayı gezip dolaştıktan sonra Attika'ya dönüşünü temsil eden gemi biçiminde bir tahtın sokak sokak dolaştırıldığı bir geçit töreninin ardından, sırayı boğaların kurban edildiği adak töreni alır ve gün ortasına gelindiğinde tiyatroya toplanmış olan halk, sunakta bu kez yaban domuzlarının kurban edilmesiyle birlikte ilk teatral gösteri olan ditirambo’ları izlemeye hazırlanırdı. Ditirambo 50 kişilik bir koroyla tek bir solistin karşılıklı ezgilerle ortaya koydukları bir tür diyalogdu. Mitolojik bir tema üzerine kurulu olan ve yer yer çocuk korolara da yer veren ditirambo tragedyanın ilk aşamalarından biri olarak kabul edilir.

Ditirambo’nun kökeninde iki pre-teatral öge bulunuyor. Bunlardan birincisi, iki grubun, zaman zaman koronun da kendilerine katıldığı karşılıklı sözlü atışması anlamına gelen agon, ötekiyse, önceleri koronun, sonraları bir aktörün seyirciye tema dışı seslenişi, onlarla düşüncelerini paylaşması anlamına gelen parabasis’tir. Halkın en az komedya ve tragedya kadar ilgi gösterdiği ditirambo’nun en önemli yanı dilin alabildiğince özgür, özellikle de ahlaksal ve politik sınırlandırmaları hiçe sayan bir pervasızlıkla kullanılabilmesiydi. Onuncu gün, bu kez sabahtan akşama kadar süren ve toplam beş eserin yer aldığı komedya yarışmalarına ayrılırdı. Genel ahlak ve manevi değerler üzerine kurgulanan tragedyaların tersine komedyalar daha çok somut, güncel yaşam konularını kendilerine tema olarak seçer ve her ne kadar tragedyalara hazırlık görevi görseler de, örneğin aktörlerine belli bir sayı sınırı getirmeyerek görece bağımsız yapılarını korurlardı. On bir, on iki ve on üçüncü günler tragedyaya ayrılır ve bir tiyatro şöleni gibi geçerdi; her bir gün için, ilk dönemlerde aynı yazarın eseri olmak koşuluyla, üç tragedya (triolog) ve bir hicivli drama sergilenirdi. Sofokles’in getirdiği son düzenlemeler uyarınca aktör sayısı üç, koro sayısı da on beş olarak belirlenmişti. Başlangıçta yalnızca koro vardı tabii; dans edip şarkı söyleyen bu topluluğa karşı, onlardan bağımsız olarak konuşan tek bir kişi çıktı ortaya. Protagonistti o (proto-agonist’den) ve denir ki ilk olarak Thespis adlı biri tarafından sunuldu; tıpkı ikinci aktörün bu kez antigonist olarak, Aeschylus (bazı kaynaklara göreyse Esquilos) tarafından oyun yapısına eklenmesi gibi.

Jüri halkın sesi

Aslında bunlar anonim olarak gerçekleşen doğal süreçlerdi, zira dramın asıl itici gücü olan karşıtlık ve ironi ön plana çıkmaya başlamıştı. Sofokles üçüncü kişiyle ona bir de örgüyü kazandırıyor ve tiyatroyu kendi ayakları üstünde yükseltecek özgün bir yapıya sokuyordu. Tragedyaların konuları çoğunlukla mitolojiden seçilirdi ve halk dramatize edilen konuları gerçek hayatta gerçekleşmiş gibi algılar, mitolojik kahramanları gerçek halk kahramanları yerine koyardı. Örneğin Frikilos'un Milet'in Düşüşü oyunu yasaklanmak zorunda kalınmıştı, çünkü son derece etkilenen halk arasında oyun bitiminde sinir krizleri geçirenler olmuştu. Büyük Dionisos Festivali'nde de en önemli yeri tragedyalar işgal eder ve oylamanın yapıldığı on dördüncü ve son gün tansiyon doruğa çıkardı. Oylama için on kişilik bir jüri seçilir, ancak Dionisos'a da eşitlik durumunda belirleyici olan bir oy hakkı tanınırdı, Dionisos'un oyu beyazsa bu artı puan olarak geçer, oyunun siyah çıkması bu kez tersi sonuç doğururdu. Ancak ne var ki asıl jüri tiyatro seyircisi olan halkın kendisiydi, zira jüri oylamada oyun süresince halkın sergilediği tavır ve tepkileri dikkate alarak karar verirdi. Zaten festivalin bitiminden bir kaç gün sonra, oyunun ya ödüllendirilmesi ya da kınanması anlamına gelecek bir tören düzenlenir, bu sırada halk tüm festival için geçerli olan son yorumu da katılımcı yanını bir kez daha vurgulayarak ortaya koyma fırsatını bulurdu. Bu, özellikle corego’lar için önemli bir sınav sayılırdı. Corego’lar devlet tarafından tiyatro korolarının seçimi, finansmanı ve organizasyonu için tayin edilen zengin site vatandaşlarıydı. Genel olarak liturgia olarak adlandırılan ve zenginlerin bir tür vergi ödeme biçimi olarak da düşünülebilecek bu tür yükümlülükler sitede tiyatronun yanı sıra öteki etkinliklerin de yürürlüğe konmasında son derece etkin bir rol oynardı...

Sanırım tüm bunlar sanatın, en azından tiyatro özelinde o zamanlar ne denli insan yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğunu yeterince gözler önüne serebiliyor. Günümüzde sanatı uygulayanlarla onun ürünlerini edilgen olarak kabul edip tüketenler ayrımını düşündüğümüzde sanatın hayatın kolektif üretkenliğinden nasıl soyutlandığını ve giderek modern insanın çoğu ilişkileri gibi nasıl metalaştığını görebiliyoruz. Oysa Dionisos'un bir zamanlar festivallerle yaşatılan ruhu, bu kez yabancılaşmaya karşı koyacak bilinçli insan eylemiyle yeniden yaşam sanatındaki eski yerini almayı bekliyor.

Dionysos