O Kimin Düşmanıydı?

-
Aa
+
a
a
a

14 Ocak 2005The IndependentGeneral, 58 yaşında, ince, siyah saçlı, kocaman elli biriydi. Terziye ısmarlama diktirilmiş ve apoletlerinde kılıçları olan üniformasıyla karşılaştırılamayacak, üstünde eğreti duran bir takım elbise giyiyordu.1980'de İran ordusuna karşı Basra'nın kuzeyindeki Karun Nehri'nden geçen ilk Irak tankını idare eden otuzlarındaki genç albayı hatırlamam en az üç dakikasürdü. O zamanlar daha iriydi, ama siyah saçlar, gazetecilerin sorularını yanıtlarkenki dimdik gibi duruş aynıydı. Bu arada ömrümüzden 25 yıl ve Irak'ın yenilgisi geçip gitmişti.Hayatının, Amerika'nın işgali ve Irak'ın ABD tarafından "özgürleştirilmesiyle" nasıl dönüştüğünü, "kurtarıcıları" tarafından tutuklanmasıyla da nasıl mutlak biçimde değiştiğini anlatmak istedi.Amerika'nın pro-konsülü Paul Bremer 2003'te Irak ordusunu dağıttığında hâlâ generaldi. 3 Kasım 2003 günü, ailesiyle akşam yemeği yerken almaya gelmişler."Tepemizde helikopterler dolanıyordu ve evime komşuların evlerinden, çatıdan, ön ve arka kapılardan girdiler. Kıymetli gördükleri her şeyi aldılar -para, eski kitaplar, istedikleri her şeyi. Başıma bir çuval geçirip ellerimi bağladılar ve beni, Saddam'ın şehir dışındaki saraylarından biri olan Felluce Kampı'na götürdüler."Bu işin kolay tarafıydı. General konuşmasını sürdürdü. "Bir gün boyunca, yemek yememe ve tuvalete gitmeme izin vermeden, beni toz toprağın içinde oturttular. İlk sorguyu üç Amerikan subayı yaptı. Askeri kariyerimle ve diğer askeri liderlerle ilgili bilgi istediler. Hiçbir şey görmeyeyim diye yüzüme güçlü bir ışık dayadılar. Çevirmenler Mısır, Suudi ya da Lübnan aksanıyla konuşuyorlardı. Israrla ismimi yanlış anladılar, onlara harf harf söylememe rağmen. Onlara adımı, rütbemi, numaramı verdim. Ama onlar Cenevre Sözleşmesi'ni ihlal ettiler - daha fazla şey öğrenmek istiyorlardı ve ben bir subaydım."General, Bremer'in orduyu dağıtmasını asla kabullenmemiş . Sözleşmelere -Irak ordusu nadiren uymasına rağmen- uygun davranmak istemiş, ama Amerikalılar ona bir sivil, asilerin destekçisi gibi muamele etmişler."Direnişin arkasında kimin olduğunu, finansmanını kimin sağladığını, silahları nereden temin ettiklerini, Suriye'den siniri nasıl geçtiklerini öğrenmek istediler."İkinci sorgu dışarıda yapılmış. "Üç Amerikalı subay vardı. Sırayla beni dövdüler. Yüzüme, boynuma ve göğsüme vurmak için su doluplastik şişeler kullandılar. Birinde şişe parçalandı ve plastik kulağımı kesti."Kulak memesindeki derin yarayı gösterdi. "Amerikalılardan biri uzun boylu ve asker tıraşlıydı; daha sonra gardiyanlar onun yüzbaşı olduğunu söyledi. İkincisi daha kısa ve siyah saçlıydı. En uzunu üçüncüsüydü, iri ve kara gözlüydü. Sandalyede oturuyorlardı. Daha sonra, üç gün ve gece boyunca beni tek ayak üstünde durmaya ya da yerde oturmaya zorladılar. Uzanmama izin yoktu."General, kafasında çuval olduğu halde Amerikan askerlerinin suratına boş tüfeklerin tetiğini çekerek üç kez sahte infaz yaptıkların iddia etti.Bir defasında onu bir çadır direğine bağlanmışlar ve gardiyanlar, Amerikan jetlerinin Felluce'yi bombalamalarını izlemesi için kafasındaki çuvalı çıkartmışlar. "İkinci sorgu sırasında bana askeri bilgi sormaya devam ettiler: 'Mehdi ordusu' ne, yabancı savaşçılar Suriye sınırını nasıl geçiyor? Silahlar nerede satılıyor?" General onlara "Pazarda satılıyor - gidip siz de satın alın" demiş.General dokuz gün sonra başında çuvalla alınarak, asfaltsız yollarda bir kamyon içinde yakında çok meşhur olacak Abu Garib'e götürülmüş. "Oradaki sorgucularımız sivil giyimliydi -jean ve tişörtler giyiyorlardı. Hepsinin özel sorgu odası vardı. Önlerinde, yere oturuyorduk. Sorguların bazıları çoksaçmaydı. Bize Şii siyasi partileri, İran'ın etkisini, Irak cephelerini soruyorlardı. Oysa kullandığımız silahları sormaları lazımdı. Ama yalnızca siyasi sorular soruyorlardı."Generalin Abu Garib anıları çok ilginçti. Aralık 2003'te tutuklulardan biriiçeriye bir tabanca sokmayı becermiş ve Amerikalı bir gardiyanı öldürmeye çalışmış. Amerikalılar takviye kuvvetle gelince tutuklu yaralanmış ve kamp hastanesine kaldırılmış.Birçok adama elektrik işkencesi yapıldı. Penisine elektrik verilmiş bir Iraklı daha sonra yanıma geldi. Durumu o kadar kötüydü ki, penisinden kan geliyordu. "Nihayet, Generali şaşırtan bir şey olmuş ve sorgucular Abu Garib'de işkence yapıldığına dair kanıtı olup olmadığını sormaya başlamışlar. "İşkence öyküleri duyulmuştu ve bize özel bir komitenin soruşturma yaptığını ve tüm tutuklulardan kanıt toplamaları için emir aldıklarını söylediler. Hiçbir şey söylemeden detayları yazdılar. Ama kötü muamele devam etti."Amerikalıların ilk Felluce kuşatması başladığında direnişin Abu Garib'i çevirdiğini söyledi. "Amerikalılar hapishanede kuşatılmıştı. Hapishane mücahitler tarafından kuşatıldığı için Amerikalılar gardiyan ve tutukluların yemeklerini helikopterlerden aşağı atmak zorunda kaldılar."Amerikalı muhafızlardan biri bana çocuklarının resmini gösterdi ve direniş hapishaneye girerse onu korumamızı istedi. Hepimiz onu koruyacağımızı, çünküMüslümanların zayıfları koruduğunu söyledik."General başka öyküler de anlattı; tutukluların ceza olarak kış geceleri çamurda yatırıldığını, yediği ağır dayak yüzünden omuzu çıkan bir tutukluyu -daha sonra çamurda ayağı kayıp düşünce kemiği kırılıp omzundan dışarı fırlamış ve bütün gece acı içinde yerde yatar halde bırakılmış.Elbette, Felluce'nin Kasım kuşatmasını, yaklaşmakta olan bir şeye duyulan heyecanla hatırlıyor; ABD birliklerinin önce ele geçirdikleri tren istasyonuna nasıl geri çekilmek zorunda kaldıklarını, ABD kuvvetlerinin şehrin içinde ilerlediklerinde ana tedarik yollarının direniştarafından nasıl ele geçirildiğini.Görüşmemiz sırasında sadece tek bir kişiyle ilgili konuşurken öfkeliydi: Saddam Hüseyin. O zaman, O kimin düşmanıydı? Ve Amerikalılar ona neden böyle muamele etmişti?Ve eğer o kadar tehlikeli biriyse, neden onu Mayıs 2004'te, neredeyse el sallayarak serbest bırakmışlardı?

Makalenin İngilizce aslına ulaşmak için tıklayın.