No.70 - Defterler karıştırılırken

-
Aa
+
a
a
a

Defterler karıştırılırken

Merhaba kâinat!

Önemini farketmemiş olabilirsiniz, ama biz “tefrikacılar” kül yutmadık tabii: 11 Eylül sonrası dünyanın en “bomba” haberlerinden biri Türkiye’de patladı. En az iki Türk gazetesinin manşetten bildirdikleri (BBC online’ın ise Türk polisine atfen nedense tek tırnak içinde bir başlıkla verdiği bu olay, uluslararası terörle mücadeleyi neredeyse yeni bir aşamaya taşıyacak önemde. Uluslararası terör odağı olarak en çok adı geçen tüm isimlerin adeta resmigeçit yaptığı bir operasyon sözkonusu: Terör ve terörle mücadele konusunda bir el kitabı olacak kadar nitelikli bir haber: Çok tehlikeli uluslarası terorist örgüt üyesi üç kişi Türk polisinin aylar süren takibi sonunda Van’da yakalanmış ve tüm terör ilişkilerini, korkunç terör planlarını bir bir açıklamış. (Hürriyet, “Üç Taliban İmamı Böyle Yakalandı”)

Terörü besleyen bir numaralı ülke Afganistan’da, onun bir numaralı terör destekçisi rejimi Taliban’ın kontrolünde, dünyanın bir numaralı terör örgütü El Kaide’nin kamplarında eğitim gören bir örgüt: Adı daha önce adı –en azından tarafımızdan -- pek duyulmamış olan “Beyyiat El İmam” örgütünün 1’i’ Ürdünlü, biri Suudi Arabistanlı, 1’i de Filistinli olan bu üyeleri Afganistan’da ABD ile savaşıyorlar, ayrıca canlı bomba eğitimi görüyorlar, sonra (herhalde bombardıman ve eğitim bittikten sonra) oradan çıkıyorlar, İran’a geçiyorlar. Yani, ABD’nin şu sıralarda dünyanın en “terorist destekçisi” üç ülkesi içinde gösterdiği ve İsrail’in de “çok terorist” dediği İran’a. (Zaten, örgütün S.Arabistan’lı lideri ve birçok birimi oraya geçmiş.) Ne var ki, bu teroristler orada da durmuyorlar. Türkiye’ye geçiyorlar. Amaçları, önce İstanbul’a, sonra da İsrail’e geçmek ve orada Tel Aviv ya da Ramat-gan kentinde kalabalık bir yerde bombayla patlamak. İstanbul’dan Tel Aviv’e hangi güzergâhtan geçecekleri (yani kara mı, deniz yolu mu kullanacakları gazetelerde yazmıyor. Ama, teroristler Türkiye’de polisin “aylar süren” takibinden bihaberler. Onun için kıskıvrak yakalanıyorlar, herşeyi hemen itiraf ediyorlar. Kendilerine ek sahte belge temin edecek 1’i Irak kökenli, 6’sı Türk 7 yardakçı da İstanbul’da yakalanıyor. O kadar hızlı olup bitiyor ki, bütün bunlar, olayla birinci derecede ilgili olan ABD’li görevliler sorguya katılmak istedikleri halde, yetişemiyorlar maalesef. Olayla aynı ölçüde, yani birinci derecede ilgili olan İsrail makamlarına da ayrıntılı bilgi ve haber veriliyor.

Ele geçirilen kanıtlar arasında, sahte pasaport, kaşe, mühür ve “harf klişeleri” dışında patlayıcı maddeler olmasa da, patlayıcı maddelerin nasıl yapılacağı konusunda Arapça notların bulunduğu bir defter var.

(Teroristlerin, bu formülleri İstanbul’da çözmeleri akla yakın değil. Çünkü, patla(t)maya gittikleri şehirlere giderken, el imalâtı bu bombalarla uçağa ya da gemiye binmeleri ya da binseler dahi yakalanmamaları, takdir edersiniz ki, düşük bir ihtimal. Herhalde İsrail’e geçtikten sonra, Tel Aviv’de ya da Ramat-gan’da emin bir yerde saklanıp, artık orada hırdavatçıdan filân temin edecekleri malzemeyle bomba imâl etmek üzere açacaklardı o defteri.)

Teroristlerin yakalanış hikâyesi ayrıca o pek sevdiğimiz Amerikan macera filmlerinden alınmış gibi duran “nefes kesici” sahnelerle dolu: Özel otomobilleri 15 Şubat’ta izlemeye alınıyor (izleme sahnesi), Gürpınar ilçesi girişinde “dur ihtarı” veriliyor (polisle ilk temas); sürücü gazı topukluyor ve kovalamaca başlıyor (arabayla takip sahnesi); Edremit ilçesinde sıkıştırılıyor araba, önü kesiliyor ve havaya ateş açılıyor (final sahnesi)... Yakalama sahnesi konusunda ikinci bir versiyon daha var ama: “Ateş altında tali yoldan Van’a kaçmak isteyen araba, Emniyet kampı yakınında kurulan barikatta polis arabasına çarptırılarak” durduruluyor. (Cumhuriyet)

Final konusunda hangi versiyonu isterseniz seçin, sonuç aynı: Dünyanın en büyük terör örgütünü, dünyanın en büyük sorunu olan Ortadoğu meselesi (Filistin) ile ilk kez birleştiren bir polis operasyonu var karşımızda. Başlamasıyla bitmesi arasında dört gün var. Afganistan, Taliban, El Kaide, İran, Irak, Filistin, İsrail, ABD, Suudi Arabistan... Hepsi Türkiye’de, Türkiye’nin Van ilinin bir ilçesinde, o ilçenin bir emniyet kampında kurulan bir barikatta birleşiyor, ve işte neredeyse bütün taşlar birden yerine oturuyor... Geride kalan tek bir soru var yalnızca: Bulunan o defter, uluslararası terörün defterini dürmeye yetecek mi acaba?

Kara haber/ak haber, ikisi de yalan haber

Hakikatin peşinde olanlar için iyi bir haber: Büyük bir ihtimalle yeni bir haber ajansımız oluyor. Aslında bir haber ajansı değil bu; ismi: Stratejik Etki Bürosu. ABD Savunma Bakanlığı tarafından yeni ihdas edildiği New York Times tarafından duyuruldu. ‘Büro’nun temel işlevi, dış medya kurumlarına haber üretmek. Hatta, belki zaman zaman ‘yalan haberler’ üretmek... Ana hedef olarak Ortadoğu ve Asya’daki Müslüman ülkeler seçilmiş, ancak kampanyanın Batı Avrupa ülkelerini kapsayacak şekilde genişletilmesi de beklenebilirmiş; son zamanlarda o cenahtan gelen muhalif üslup ABD’nin pek hoşuna gitmiyormuş zira. Stratejik Etki Bürosu (artık ona kısaca SEB diyeceğiz), 11 Eylül sonrasında onaylanan 10 milyar dolarlık acil durum fonundan ödenek alıyormuş. Danışmanlığını ise daha evvel CIA için de çalışan Rendon Group yürütüyormuş. SEB’in neler yapacağıyla ilgili olarak Pentagon’da türlü çeşit öneri dile getirilirken bunların arasında dış basını dezenforme etmek de bulunuyormuş. Kara Propaganda yani... New York Times’ın yazdığına göre propaganda seçenekleri, “siyahların en siyahından beyazların en beyazına” kadar uzanan, zengin bir paletin içinde yer alacakmış. Bu ne demek, diye sual edecek olursanız biz de ancak bu kadarını biliyoruz, demekle yetineceğiz. Bu arada, Pentagon’da kimi yetkililerin, dezenformasyon önerisinin bakanlığın itibarını zedeleyip zedelemeyeceği konusunda endişeleri varmış ve Savunma Bakanı Rumsfeld, bir hukukçular takımına önerilerin meşruiyeti hususunda mütalaa vermeleri ricasında bulunmuş.

Millenyum ile beraber gezegenimize tümüyle şeffaflığın hakim olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır herhalde. Bakınız ABD açık açık söylüyor: Saddam iktidardan uzaklaştırılacak, bunun için gerekirse tek başına hareket edilecek, dış basına gerekirse yalan yanlış haber gönderilecek... Her şey ‘açık’ artık. Açıklık peşinde koşanları açıkta bırakacak kadar tuhaf bir vaziyet içindeyiz. AB Temsilcisi Karen Fogg’un elektronik mektupları da açık açık çalınıyor, basın toplantılarında faş ediliyor, hatta kendisinin sınırdışı edilmesi isteniyor. Ancak bu meselenin, ilk günden beri hakkettiği niteleme de yavaş yavaş telaffuz edilmeye başladı: Skandal!

Fogg’un elektronik mektuplarının yayınlanması Brüksel’den de büyük tepki gördü. AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu temsilcisi Verheugen, Ankara’ya sözlü nota vererek hem yasal yollara başvurulmasını, hem de somut önlemler alınmasını istemiş. Komisyon sözcüsü Jonathan Faull ise gerekirse kendi önlemlerini kendilerinin alacaklarını da dile getirmiş. Radikal gazetesi, “AB’den e-mail muhtırası” manşetiyle veriyordu bugün haberi.

Skandal, sadece ismi geçen kişilerin hayatını etkilemiyor elbette. Nitekim, AB üyesi 15 ülkenin Ankara büyükelçileri de güvenlik talebinde bulunmuşlar.

Ağzımız, hazır, skandale alışmışken ‘şike çetesi’ skandalinden de bahsedelim birkaç kelimeyle... Evvela, Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı, skandalin başlıca isimlerinden, Susurluk davası sanığı Ali Fevzi Bir hakkında yakalama kararı vermiş. Ali Fevzi Bir ile Milliyet gazetesi Milano’da görüşmüştü, ancak kendisinin yurt dışına çıktığına dair resmi bir kayıt yokmuş henüz. Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü Feyzullah Arslan, yasadışı yollardan veya sahte belgeyle çıkmış olabileceği sonucuna varmakta gecikmemiş. Esasen A. Fevzi Bir de döneceğini beyan etmişti; dolayısıyla endişeye mahal olduğu kanaatinde değiliz. Şike skandalinde bir diğer gelişme de olaya adı karışan asker hakemlerin de Genelkurmay tarafından geriye çekilmeleri. Söz konusu hakemler hakkında Futbol Federasyonu’nun kararının ne olacağını ise bekliyoruz merakla...

MAKAS ARTIĞI:

Ortadoğu’da İsrail ve Filistin taraflarında vahşi saldırılar sonucu 48 saatte 30’u aşan ölü sayısı ile tırmanan şiddet ve vahşet, ama onunla birlikte her iki ülkede sivil-asker arasında tırmanan barış özlemi... Mısır’da Kurban Bayramı için Luksor’a giden insanların bindikleri tren, yemek vagonundaki gaz tüpünün patlamasıyla cayır cayır yandı, dehşet verici kazada çoğu çocuk olan yolcuları da cayır cayır yandı: Polise göre azami 150 kişi alan trene BBC’ye göre 300 kişi sıkıştırılmış, ama gene BBC’ye göre 373 kişi ölmüştü, böylece Mısır polisinin yanı sıra bir de BBC’nin aritmetik konusundaki inandırıcılığı sorunu ortaya çıkıyor sanki... ABD’de dehşet saçan şarbonlu mektupları, ABD’nin gizlice şarbon araştırması yapmakla görevlendirdiği bir “bilimadamı” olduğu hemen hemen kesinleşti gibi, FBI’ın bu konuda çoktandır şüphelendiği halde bu adamı terorist ilân etme konusunda “ayak sürümesi” (Guardian), FBI’’ın “biyoloji bilgisi” konusundaki inandırıcılığına gölge düşürür gibi... Enron rezaleti her geçen gün büyürken, Wall Street’in önemli isimleri de soruşturma kapsamına alınmaya başladı... Silopi’de çocuklar yerde buldukları roket mermisi ile evde oynarken patlama: 8 yaşında bir ölü, muhtelif yaşlarda 7 yaralı...Bolivya’da başkent La Paz’ın tarihinde gördüğü en şiddetli fırtınalardan birinde 27 ölü, 120 yaralı ve hemen hesaplanamayacak büyüklükte maddi hasar... Britanya deniz kuvvetlerinin, tatbikatta yanlışlıkla İspanya’nın balıkçı kasabası La Linea’ya yanlışlıkla çıkarma yapıp orayı yanlışlıkla işgale kalkması... Afrika’da açlık ve milyonlarca insana âcil yardım talebi...

Devamı yarın...